I. uluslararasi


Download 3.66 Mb.
Pdf ko'rish
bet26/46
Sana01.12.2017
Hajmi3.66 Mb.
#21258
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   46

 

 

                                                 

6

http://monoskop.org/Yanaki_and_Milton_Manaki 



 

287 


 

Kaynakça 

Kitaplar 

-ÇOMAK,  Akgün,  N.  (2005).  “Türk  Sinemasında  Ordu  Merkezli  Sinema  Dairesinin 

Önemi ve Yeri. Sinemanın Doğuşu ve Ülkemize Girişi”, Belgesel Film Üstüne 

Yazılar, Babil Yayınları, Ankara  

-EVREN, Burçak (2006). İlk Türk Filmleri, Es Yayınları, İstanbul, 

-ESEN, Şükran (2002). Türk Sinemasının Kilometre Taşları, Naos Yayınları, İstanbul  

-ÖZUYAR, Ali (2008), Sinemanın Osmanlıca Serüveni Ankara  

-KORKMAZ, Alemdar (1997). “ Başlangıcından Bugüne Türk Sineması’nın İçinde Bu-

lunduğu Ekonomik, Politik, Toplumsal ve Teknolojik Koşullar İle Bunların sine-

mamız Üzerindeki Sonuçları”, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-

tüsü Sinema-TV Ana Sanat Dali Sinema-TV Programı Sanatta Yeterlik Tezi, İs-

tanbul  


-ONARAN,A.Şerif (1999) Türk Sineması (1. Cilt), Ankara  

-OSMANOĞLU, Ayşe (2013), Babam Abdülhamid, İstanbul  

-ÖZGÜÇ, Agâh(1990). Başlangıcından Bugüne Türk Sinemasında İlk’ler”, İstanbul  

-ÖZÖN,Nijat (1995) Karagözden Sinemaya I. Cilt, Kitle Yayınları, Ankara 



 

Makaleler 

-ÇELİKTEMEL, Özde –Thomen (2010)“Osmanlı İmparatorluğu’nda Sinema ve Propa-

ganda (1908-1922)”, Kurgu Online International Journal of Communication Stu-

dies, vol.2, June 2010 

-EVREN Burçak, (2013). “Manaki Kardeşler” Hayal Perdesi Sinema Dergisi sayı 37,Ka-

sım-Aralık  

-GÖKMEN, Mustafa (2000), “Sponeck Birahanesi” Klaket Sinema Dergisi,13, 

 

İnternet Adresleri: 

http://en.wikipedia.org/wiki/Yanaki_and_Milton_Manaki 13.10.2015 

http://monoskop.org/Yanaki_and_Milton_Manaki 13.10.2015 

http://film.iksv.org/tr/film/2860 13.10.2015 

 


 

288 


 

TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTLERİ AÇISINDAN  

ANKARA VE İSTANBUL’UN MANEVİ-İNANÇ ÖNDERLERİ 

(HACI BAYRAM-I VELİ VE AZİZ MAHMUD HÜDAİ HZ. 

ÖRNEĞİ) 

 

Uzman Mukaddes ARSLAN 

Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma 

Merkezi Başkanlığı 

mukaddesarslan11@gmail.com 

 

ÖZET 

Tarih  ve  kültür,  ülkelerin  istikbalini  belirleyen  yegâne 

kavramlardır.  Türk  tarihi  ve  kültürü,  değişik  zaman  ve  mekan-

larda varlığını sürdürmüştür. Bu bağlamda Türk Dünyası kavra-

mına istinaden, bu mübarek dünyanın kültür başkentleri zuhur et-

miştir. Bu kültür merkezlerinden ikisi İstanbul ve Ankara’dır. Bu 

iki kentte önemli tasavvuf erbabı yetişmiştir. Bu şahsiyetler, mev-

zubahis  kentlerin  tarihi  ve  kültürel  dokusunda,  maneviyat  ve 

inanç itibariyle önemli yere sahiptir.    

Hacı  Bayram-ı  Veli  (1352-1429),  Anadolu’nun  15.yüz-

yıla  damgasını  vurmuş  büyük  mutasavvıf  ve  manevi  erenlerin-

dendir.  Ankara’da  Kara  Medrese’de  müderris  olarak  çalışmış, 

halkı irşad etmiştir. Dönemin Osmanlı Padişahı ile istişarelerde 

bulunmuştur.  Aziz  Mahmud  Hüdayi  (1541-1628),  Anadolu’da 

yetişen  büyük  mutasavvıf  ve  âlimlerdendir.  İstanbul'da  Fâtih 

Câmisinde dersler vermiş, Üsküdar'da halkı irşad etmiştir. Döne-

min Osmanlı Padişahları ile istişarelerde bulunmuştur. 



Anahtar  Kelimeler:  Türk  Dünyası,  Kültür  Başkentleri, 

Ankara,  İstanbul,  Hacı  Bayram-ı  Veli,  Aziz  Mahmud  Hüdai, 

İnanç, Tasavvuf. 

 

Tarih ve kültür, ülkelerin istikbalini belirleyen yegâne kavramlardır. Türk tarihi 

ve kültürü, değişik zaman ve mekânlarda varlığını sürdürmüştür. Bu bağlamda Türk Dün-

yası kavramına istinaden,  bu mübarek dünyanın kültür başkentleri zuhur etmiştir.  

Türk  Dünyası  tabiri,  20.asrın  sonlarından  itibaren  21.asırda  kullanılagelmiş  bir 

kavramdır. Coğrafi olduğu kadar, tarihi ve kültürel bir anlam, ortak tarih-dil birliği de 

ifade etmektedir. Türk Dünyası; Orta Asya, Anadolu, Kafkasya, Orta Doğu, İran ve Bal-


 

289 


 

kanlar, Rusya-Sibirya coğrafyasında yerleşik olan Türk kavimlerinin yaşadığı coğrafya-

dır. Türk Dünyası; bağımsız devletler, özerk devletler, yarı özerk bölgeler ve Türk halk-

larının yaşadığı  bölgeler  olarak  düşünülmektedir.  Bağımsız  devletler;  Tür-

kiye, KKTC, Azerbaycan,  Kazakistan, Türkmenistan,  Özbekistan ve Kırgızistan devlet-

leridir. Özerk devletler; Doğu Türkistan, Tataristan, Çuvaş, Başkurdistan, Saha-Yakutis-

tan, Altay, Karaçay, Balkar vd. bölgelerdir.  

Türk Dünyası coğrafyasında yaşayan Türkler, kaynaklarımızda Doğu, Batı, Ku-

zey ve Güney Türkleri olarak tasnife tabi tutulur. Doğu Türklüğü, Hazar Denizinin doğu-

sunda yaşayan Türk topluluklarıdır. Bunlar; Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türk-

menistan, Tacikistan halklarıdır. Aral Gölü havzası Batı Türkistan, Çin’in batısında Uy-

gur-Sincan-Özerk Bölgesi Doğu Türkistan’dır. Batı Türklüğü, Hazar Denizinin batısında 

yaşayan  Türk  topluluklarıdır.  Bunlar;  Anadolu  Türkleri,  Balkan  Türkleri,  Yunanistan, 

Bulgaristan, eski Yugoslavya, Moldovya Türkleri, Azerbaycan Türkleri, Kıbrıs Türkleri, 

Irak Türkleri, Suriye Türkleridir. Kuzey Türklüğü, Rusya Federasyonu’nda yaşayan Türk 

topluluklarıdır. Bunlar; Sibirya Türkleri, Tuva, Hakaslar, Altay, Şor Toplulukları, İdil-

Ural Türklüğü-Kazan-Batı Sibirya Tatarları, Başkurtlar, Çuvaşlar-, Kafkas Türkleri-Ka-

raçay, Balkar, Nogay, Kumuk Türkleri, Dağıstan Avarları, Kalmuklar-, Kabartay, Kırım 

Türkleri, Karay Türkleridir. Güney Türklüğü ise, Afganistan ve Pakistan’da yaşayan Türk 

topluluklarıdır. 

  

Kültür; tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve 



manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın do-

ğal  ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların  bütünü  şeklinde 

tanımlanmaktadır. Türk dünyası coğrafyasında gelişen ve her asırda mesafeler kat eden 

Türk tarihi ve Türk kültürü, aynı zamanda dünya tarih ve kültürüne de hemen her alanda 

katkılarda bulunmuştur.  

Türkçemizde genelde kalabalık yerleşim yerleri için kullanılan Kent kelimesinden 

yola çıkarak, Başkent kavramına ulaşmaktayız. Başkent ise, kurulmuş bir devletin idari 

merkezi ve devlet teşkilatının yer aldığı mekândır. Bu itibarla yakın dönemde Türk Dün-

yası  Kültür  Başkentleri  oluşturulmuştur.  2012’de  Kazakistan’da  Astana,  2013’de  Tür-

kiye’de Eskişehir, 2014’de Tataristan’da Kazan ve 2015’de Türkmenistan’da Merv kent-

leri Kültür Başkentleri olarak belirlenmiştir. 


 

290 


 

Türk dünyasında ayrı bir öneme haiz olan Anadolu coğrafyasında ise, iki önemli 

kültür merkezi vardır. Bu kentler, İstanbul ve Ankara’dır. İstanbul, Osmanlı Devleti’nin, 

Ankara ise bir sonra ki Türk devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentidir.  

Bu  iki  kentte  önemli  tasavvuf  erbabı  yetişmiştir.  Tasavvuf,  insan-ı  kâmil  olma 

yolunda sarf edilen çabalar, manevi terbiye usulleri ve yolları olarak kabul edilmekte ve 

kalbin tasfiyesi suretiyle rıza-i ilahiye vasıl olunması amaçlanmaktadır. Tasavvufi şahsi-

yetler, mevzubahis kentlerin tarihi ve kültürel dokusunda, maneviyat ve inanç itibariyle 

önemli yere sahiptir. 

Türk  dünyası  bağımsız  devletlerinin  başkentleri  arasında;  Türkiye’nin  başkenti 

Ankara, Azerbaycan’ın başkenti Bakü, Kazakistan’ın başkenti Astana, Kırgızistan’ın baş-

kenti  Bişkek,  Özbekistan’ın  başkenti  Taşkent,  Türkmenistan’ın  başkenti  Aşkabat, 

KKTC’nin başkenti Lefkoşa vardır. Ankara, Türk dünyası başkentlerindendir.  Ankara, 

tarih boyunca pek çok kültürel mirası içinde barındıran tarihi bir kenttir. Hacı Bayram-ı 

Veli ve Camisi ise, Ankara’nın bir bakıma ulvi manası, doğası ve hakiki dokusu olmuştur.  

Hacı Bayram-ı Veli (Ankara 1352-Ankara 1429), Anadolu’nun 15. asıra damga-

sını vurmuş büyük mutasavvıf ve manevi erenlerindendir. Hacı Bayram-ı Veli, 1352’de 

Ankara’da  Zülfadl  (Solfasıl  köyü)  köyünde  doğdu.  14.  ve  15.  yüzyıllarda  Anadolu’da 

yetişti. Asil ismi Numan bin Ahmed, lakabı ise Hacı Bayram’dır. Babası, tarımla geçinen 

Koyunluca Ahmet’tir. Annesinin kimliği ise bilinmemektedir. Hacı Bayram-ı Veli, An-

kara’da Melike Hatun isimli bir hayırseverin yaptırdığı Kara Medrese de müderrislik yap-

mıştır. Dönemin Osmanlı Padişahı II.Murat ile istişarelerde bulunmuştur.  

Hacı Bayram-ı Veli, Anadolu’nun tarihi ve kültürel dokusunda, manevi şahsiyeti 

ve tasavvufi fikirleriyle yer almıştır. Müderrislik vazifesinin yanı sıra,  halkı irşat ederken, 

aynı zamanda kentin sosyal ve kültürel hayatında eğitim, tarım, yardımseverlik gibi top-

lumsal faaliyetlerde bulunmuştur. Hacı Bayram-ı Veli nesilden nesile, geçmişten gele-

ceğe,  dünden  bugüne  aktarılması  gereken  manevi  ve  kültürel  bir  mirastır,  şahsiyettir. 

Dünden bugüne halkın nazarında ve belleğinde asırlarca yaşamaktadır. Halka doğrudan 

etki etmiştir ve bu etkisi halen sürmektedir.  

Hacı Bayram Veli, etkili bir kişiliğe sahiptir. Halk üzerinde birleştirici ve bütün-

leştirici rol oynamıştır. Hacı Bayram Veli, Anadolu'yu aydınlatan seçkin kişilerden birisi 

olarak,  yaşadığı  dönemde  halkın  dini  inançlarına  ve  manevi  anlayışına  yön  vermiştir. 



 

291 


 

Türkçenin Anadolu'da yaygın olarak kullanılmasına öncülük etmiş ve halkın anlayabile-

ceği tarzda şiirler ve sözler söylemiştir. 

Hacı  Bayram-ı  Veli,  Kayseri'de  Somuncu  Baba  adı  ile  bilinen  Hamideddin-i 

Veli’nin daveti üzerine, kendisi ile Kurban Bayramında buluşmuştur. O zaman Hamided-

din-i  Veli,  ‘İki  bayramı  birden  kutluyoruz’  diyerek,    Hacı  Bayram-ı  Veli’ye  ‘Bayram’ 

lakabını vermiştir. Daha sonra Hacı Bayram-ı Veli, Şeyh Hâmid’ûd-Dîn-i Veli'nin müridi 

olmuştur. 1412’de Hacı Bayram-ı Veli, hocası Hamidüddin'in Aksaray'da vefatını müte-

akip Ankara'ya dönerek irşad faaliyetlerine başlamıştır. 

Edirne’de  Osmanlı  Padişahı  Sultan  II.Murad  Hanın  1421’de  tahta  geçmesi  ile 

birlikte, Bayramilik tarikatının yaygınlaşmasından duyulan endişe neticesinde, Hacı Bay-

ram-ı Veli, Sultan II.Murad tarafından Edirne’ye davet edilmiş, kendisine hürmet göste-

rilmiştir. Hacı Bayram-ı Veli, Edirne’de Edirne Eski Cami’sinde halka vaazlarda bulun-

muştur. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u feth edeceğini, Sultan II. Murad'a bildirdiği 

rivayet olunmaktadır.  

Hacı  Bayram-ı Veli, kendi adıyla anılan Bayramîyye Tarikatı’nın kurucusudur. 

Bu tarikatta üç temel unsur vardır. Bunlar Cezbe, Muhabbet, Sırr-ı İlahidir. Kulun Allah’a 

doğru  aşk  ile  çekilmesine  Cezbe,  Allah’ın  kulu  kulunda  Allah’ı  sevmesine  Muhabbet 

denmekte olup, bu ikisini elde eden müridin ilahi sırrı elde etmek için çaba göstermesi 

temel kural olarak kabul edilmektedir.  

Bayrami’likte manevi olgunluğa erişmek için, insanlardan ayrı kalarak, bir me-

kanda tek başına Allah’ı düşünmek ve O’na ibadet etmek gerekmektedir. İşte bu amaçla 

Hacı Bayram-ı Veli Camisinin alt katında bir çilehane inşa edilmiştir. Çilehanenin biri 

caminin  doğu  kapısına  açılan,  diğeri  ise  son  cemaat  yerinin  doğu  köşesinde  olmak 

üzere  iki asıl girişi vardır. Ayrıca caminin içinden de merdivenli bir girişi bulunmaktadır.  

Çilehane alanı, cami gibi dikdörtgen planlıdır. Taş duvarlar sade, beyaz badanalıdır ve 

herhangi bir süsleme yapılmamıştır. Çilehanenin çile odaları, kare planlı olup dört tane-

dir. Bu odaları   Hacı Bayram-ı Veli  ve talebeleri Akşemseddin, Şeyh Eşrefoğlu Rumi 

ile diğer tarikat mensupları kullanmışlardır.  

Hacı Bayram-ı Veli, talebeler yetiştirmiş ve onların sanat ve ziraatla uğraşmalarını 

sağlamıştır. Talebeleri arasında, Damadı Eşrefoğlu Rumi, Şeyh Akbıyık, Bıçakçı Ömer 

Sıkinî, Göynüklü Uzun Selahaddin, Edirne ve Bursa ziyaretlerinde talebeliğe kabul ettiği 



 

292 


 

Yazıcızade Ahmed (Bican) ve Mehmed (Bican) kardeşler ile Fatih Sultan Mehmed Hanın 

hocası Akşemseddin bulunmaktadır. 

Hacı Bayram-ı Veli, müridlerini toprak, tarımla uğraşmaya ve el sanatlarına yön-

lendirmiştir. Dolayısıyla toplumsal hayatta insanların yerleşik hayata geçmeleri ve alış-

maları noktasında çabası olmuştur. Hacı Bayram-ı Veli Hz’nin tekkesinde sürekli bir ye-

mek kazanı kaynar ve herkesin karnı doyurulurdu. Bu ise sosyal yardımlaşma duygusu 

ile yakından alakalı idi. Hacı Bayram-ı Veli’nin müridleriyle beraber Ankara’da topladığı 

zekât ve sadakaların, fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine verilmesi, günümüzde dahi devam 

edegelen sosyal yardımlaşma duygusu ve faaliyetlerini hatırlatmaktadır. Öte yandan Hacı 

Bayram-ı  Veli’nin  koyduğu  imece  -hasadı  bütün  köylülerin  katılımı  ile  müşterek  top-

lama- usulü günümüzde de geçerliliğini koruyan bir özellik olagelmiştir.  

Hacı Bayram-ı Veli’nin şiirlerinden ve sözlerinden örnekler verelim. Hacı Bay-

ram-ı Veli bir şiirinde şöyle diyor: “N’oldu bu gönlüm, n’oldu bu gönlüm? Derdü gam 

ile doldu bu gönlüm; Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm, Yanmada derman buldu bu 

gönlüm; Gerçi ki  yandı  gerçeğe  yandı, Rengine aşkın cümle boyandı; Kendi de buldu 

kendi  de  buldu,  Matlabını  hoş  buldu  bu  gönlüm.”  Hacı  Bayram-ı  Veli  bu  şiirinde, 

gönlünde meydana gelen değişiklikten ve gönlündeki dert ve gamdan bahsediyor. Gönül-

deki yanma, Allah aşkının verdiği bir dert ve yanmadır. Bu yanma, dert olduğu kadar, 

aynı zamanda dermandır. Bu yanma dolayısıyla Allah aşkını içinde, derinlerde hissede-

rek, iç dünyasını zenginleştirdiğini belirtmektedir.  

Hacı Bayram-ı Veli başka bir şiirinde şöyle diyor: “Bilmek istersen seni,  Can içre 

ara canı; Geç canından bul anı, Sen seni bil, sen seni; Kim bildi efalini, Ol bildi sıfatını; 

Anda gördü zatını, Sen seni bil, sen seni” demektedir. Hacı Bayram-ı Veli, bu şiirinde 

nefis’ten ve ilahi ben’den bahsetmektedir. İnsanın nefsini yenmesi, onun için bir kazançtır 

ve canından geçmesi gerekmektedir. İnsanın kendini bilmesi çok önemlidir ve kendini 

bildikçe Allah’a daha yakın olacaktır. Kendi sıfatını bilen kişi de, bu sıfatların asıl daya-

nak noktasını bilecek ve kendi zatına yönelecektir. 

Hacı  Bayram-ı Veli’nin bazı sözlerinden örnekler verelim. Hacı Bayram-ı Veli 

diyor ki: “Neresi seni dünyaya çekiyorsa, sana Allah’ı unutturuyorsa orası senin helakin 

için  bir  tuzaktır…Neresi  seni  Allah’a  yöneltiyorsa,  seni  düşündürüyorsa  orası  cennete 

gitmen için bir duraktır…Sakın ölümü unutmayınız, her gece onu hatırlayınız, hesabınızı 



 

293 


 

yapınız, olur ki tövbe edince Hak’ta sizi affeder….Nefsinizi daima kontrol altında tutu-

nuz… Güzel huylu ve merhametli olunuz. Ne halde olursanız olun dünyaya rağbeti azal-

tınız. Kötülükten uzaklaşınız.” 

Hacı Bayram-ı Veli’nin doğduğu ev, Ankara-Altındağ ilçesine bağlı Solfasıl ma-

hallesindedir. Evin orijinal hali ocaklık, sofa ve odadan mevcut kerpiçten bir yapıdır. Bu-

gün restore edilmiş ve ziyaretçilere açılmıştır. Evde Hacı Bayram-ı Veli’nin kullandığı 

eşya bulunmamaktadır ve mevcut eşyalar sonradan konulmuştur.  Binada 1894’de tadilat 

yapılmış, yakın tarihlerde ise geniş bir tadilata gidilmiş, bakım ve onarım yapılmış, Tabiat 

Varlıklarını Koruma Müdürlüğüne müracaat edilerek, yapının ‘Korunması gereken Kül-

tür varlığı’ olarak tescil edilmesi sağlanmıştır. Ankara’da her yıl geleneksel olarak Hacı 

Bayram-ı Veli Anma Etkinlikleri de düzenlenmektedir. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin 

annesine ait mezar, Ankara Hasköy-Dörtyol mevkiinde Solfasol köyü kavşaktadır. meza-

rın bakım ve onarımı yapılmış, Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü tarafından koruma 

altına alınması sağlanmıştır.  

Hacı Bayram-ı Veli, 1429 tarihinde Ankara'da vefat etmiştir. Hacı Bayram-ı Veli 

Camii, Ankara-Ulus mevkiinde Hacı Bayram-ı Veli’nin vefatından iki yıl önce 1427-28 

yılında inşa edilmiştir. Caminin ilk mimarı Mimar Mehmet Bey hakkında yeterli bilgi 

bulunmamaktadır. Yapının güneyinde Hacı Bayram-ı Veli Türbesi, doğusunda Roma Dö-

nemine ait Augustus Tapınağı vardır. Bu mevkide tapınak, türbe ve cami yan yanadır.  

Selçuklu  mimarisi  üslubunda  yapılan  cami,  16x22  metre  ölçüsünde  dikdörtgen 

plânlıdır.  Taş  kaideli,  tuğla  duvarlı  ve  kiremit  çatılı  bir  yapı  olan  Hacı  Bayram-ı  Veli 

Camii, dikdörtgen bir plana sahiptir. Caminin duvarları taş temel üstüne tuğla ile örül-

müştür. Pencereler kesme taştandır. Caminin günümüzdeki mimari yapısı, 17.- 18. yüzyıl 

camilerinin karakterlerini taşımaktadır.  Zemin katta 437 metrekare, üstteki mahfilde ise 

263 metrekarelik bir kullanım alanına sahiptir.  

Hacı  Bayram-ı  Veli  Camii  ahşap,  ahşap  üzerine  kalemişi  süslemeleri  ve  çini 

süslemeleri ile zengin bir görünüme sahiptir. Camide ahşap, çini ve alçı süslemeler kul-

lanılmıştır. Ahşap minberinin üzeri de kalemişi nakışlarla boyanmıştır. Ahşap tavan, çı-

talarla bölünmüş, tavanın ortasında altıgen bir göbek altı sıra pervazla çevrilmiş, ortası 

altıgenlere bölünmüştür. Mahfeli taşıyan kiriş ve direklerde yazı ve kalem işi süslemeler 

vardır.  



 

294 


 

Caminin Doğu ve Batı cephesi vardır. Camiye doğu, kuzey ve batıdaki üç kapıdan 

girilir. Kuzey duvarının önünde ahşap kadınlar mahfeli bulunmaktadır.  Caminin Güney-

doğu  duvarında  iki  şerefeli  bir  minare  bulunmaktadır.  Türbeye  bitişik  olarak  yapılmış 

olan minare, kare planlı, kesme taş kaideli ve silindirik tuğla  gövdelidir.  Burada Hacı 

Bayram-ı Velî’nin hatırına ikinci bir şerefe yapılmıştır.  

Cami, çeşitli dönemlerde tadilat ve onarımlar görmüştür. İlk  yapıdan zemin al-

tında bulunan dört adet çilehane kalmıştır. 1941 yılında yapılan batıdaki eklentinin güney 

cephesinde alt ve üst pencereler arasında yeşil sırlı tuğlalarla bir satır halinde, celi sülüs 

hatla "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah", iki alt pencere arasına ise,"Ya Velîyal-

lah" ibaresi yazılmıştır.  

Caminin ahşap mihrabı 17.yüzyıl sonunda Nakkaş Mustafa tarafından yapılmıştır. 

Kütahya  çinileri  ile  bezelidir.  Cami  1714  yılında  Hacı  Bayram  Veli'nin  torunlarından 

Mehmet Baba tarafından tamir edilmiştir. 1940 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü ta-

rafından restore edilen cami ve külliyesi, orijinaline uygun olarak yenilenmiştir. Cami ve 

çevresinin restorasyonu yapılmış, 14 Şubat 2011’de ibadete açılmıştır. Ek bina yıkılarak, 

yeniden inşa edilmiştir. Caminin orijinal kısmı değişik tarihlerde beş kez onarım görmüş, 

bu  nedenle  caminin  tarihi  dokusu  kısmen  bozulmuştur.  Caminin  orijinal  asıl  kısmı  ve 

1971’de yapılan kısmı olarak, Cami iki bölümden müteşekkildir.  

Hacı Bayram-ı Veli Camii’nin güney duvarına bitişik olarak, Hacı Bayram Veli 

türbesi bulunmaktadır. Türbe, Hacı Bayram-ı Veli’nin vefatı tarihinde 1429-30 yılında 

yapılmıştır. Türbe kare plânlı, üzeri sekizgen bir kasnağın taşıdığı kubbe ile örtülüdür. 

Türbeye giriş batı cephesindendir. Türbe içinde Hacı Bayram-ı Veli’nin sandukası ile bir-

likte  dokuz adet sanduka bulunmaktadır. Türbenin kurşun kaplı kubbesinin iç yüzeyleri, 

zengin  kalemişleriyle  süslenmiştir.  Kubbe  eteğindeki  yazıda  kuşağında  sekiz  kez   ‘La 

ilahe illallahül Melikül Hakku-l Mübin’  yazısı yazılmıştır. 

Hacı Bayram- Veli’nin türbesinin ahşap işçiliği yönünden son derece değerli ka-

pıları bugün Ankara Etnografya Müzesi’ndedir. Dönemine ait ahşap tekniği örnekleri açı-

sından son derece önemli olan bu kapılar, türbe ile aynı tarihe -15.yüzyıla- aittir. Ahşap 

oyma tekniği ile işlenmiş dış kapıda; ‘Eğer dünya bir kişi için yaratılsaydı, onda ebedi 

kalacak kişi, Allah’ın Resulü -Muhammed- olurdu’ anlamında yazılan bir kitabe bulun-

maktadır. Türbe iç kapısında ise, dikdörtgen kapı kanatlarının orta kısımlarında dörder 

altıgen içerisinde ‘Allah’ ve ‘Muhammed’ yazılmıştır. Kapı üst bölümlerinde ise oyma 


 

295 


 

tekniği ile her iki kanatta; “Allah’ın veli kulları için, ne korku ve ne de hüzün vardır” 

anlamında Yunus Suresinin 62.ayeti yazılmıştır.   

Türk dünyası başkentlerinden bir diğeri de, tarihte Osmanlı Devleti’ne asırlarca 

başkentlik yapmış olan İstanbul’dur. İstanbul tarihi ve büyük bir kenttir. Büyük impara-

torluklara ve devletlere başkentlik yapmıştır. Aziz Mahmud Hüdayi Hz. ve Camisi ise, 

İstanbul’un tarihi olduğu kadar manevi ve kültürel hayatında ayrı bir yer ve öneme sahip-

tir.  


Aziz Mahmud Hüdayi Hz. (Şereflikoçhisar 1541-Üsküdar 1628), Anadolu’da ye-

tişen büyük mutasavvıf ve alimlerdendir. Cüneyd-i Bağdadî Hz.nin neslinden olup, sey-

yid’dir.  Fadlullah  bin  Mahmud'un  oğludur.  Asıl  ismi  Mahmud’dur.  ‘Hüdâyî’  ismi  ve 

‘Azîz’ sıfatı daha sonradan kendisine verilmiştir. Çocukluğu Sivrihisar'da geçmiş, burada 

ilk tahsiline başlamış ve daha sonra İstanbul'a gitmiş, Küçük Ayasofya Medresesinde tah-

siline devam etmiştir.   

Aziz Mahmud Hüdayi, Hocası Nazırzade Ramazan Efendi’den eğitim aldı. Hocası 

Nazırzade ile beraber Edirne'ye, Şam ve Mısır'a gitti. Bursa'da Ferhadiye Medresesinde 

müderrislik yaptı. Bursa kadısı oldu. Bursa’da Üftade Hz. nin yanına gittiğinde, Üftade 

Hz.  kendisine  şunları  söyledi:  “Ey  Kadı  Efendi!  Burası  yokluk  kapısıdır.  Halbuki  sen 

varlık  sahibisin.  Senin  ilmin,  malın,  mülkün,  şanın  var.  Bizim  gibi  kulların  Allah’tan 

başka kimsesi yoktur.” Hüdai Hz. ise: “Efendim! Her şeyimi mübarek kapınızın eşiğinde 

terk eyledim” karşılığını verdi ve Üftade Hz.'nin müridi oldu. Hocası Üftade Hz. tarafın-

dan Sivrihisar'a  gönderildi  ve burada altı  ay  kadar kaldı.  İstanbul’da Küçük Ayasofya 

Câmii tekkesinde hocalık yaptı.  Bu arada Fatih Camisinde tefsir, hadis ve fıkıh dersleri 

verdi.  


Aziz Mahmud Hüdayi, Üsküdar'da dergâhında vaazları ve eserleri ile halkı irşat 

etmiştir. Üsküdar’da Mihrimah Sultan Camisi ve Sultanahmet Camisinde vaazlar vermiş-

tir. Dönemin Osmanlı Padişahları ile istişarelerde bulunmuştur. Devrin Osmanlı padişah-

ları III.Murad Han, III.Mehmed Han, I.Ahmed Han, II. Osman Han ve IV. Murad Han’a 

öğütlerde bulunmuş, IV. Murâd Han'a saltanat kılıcını kuşatmış, 1595’de İranlılarla ya-

pılan Tebriz seferine Ferhat Paşa ile beraber katılmıştır.   

Aziz Mahmud Hüdai, Celvetiyye Tarikatı’nın kurucusudur. Celvetiyye Tarikatı, 

Bayramiyye’nin, Bayramiyye ise Halvetiyye’nin bir kolu sayılmıştır. Celvetiyye esasları: 



 

296 


 

tezkiye, tasfiye ve tecliye ile; zikirle iştigal, suri ve manevi mücahede olup, sülûkün mer-

tebeleri: tabiat, nefs, ruh ve sır’dır. Hacı Bayram-ı Veli’nin ölümünden sonra Bayramiyye 

tarikatı; Akşemsettin’e atfedilen: Şemsiyye-i Bayramiyye, Bıçakçı Ömer Sıkkini’ye atfe-

dilen: Melamiyye-i Bayramiyye ve Akbıyık Sultan’a atfedilen ve Aziz Mahmud Hüdai 

tarafından kurulan: Celvetiyye-i Bayramiyye Tarikatı olmak üzere üç ayrı koldan; Celve-

tiyye silsilesi ise: Hacı Bayram Veli (ölm.1429), Akbıyık Meczub Sultan (ölm.1455), Hı-

zır  Dede  (ölm.1512),  Mehmed  Muhyiddin  Üftade  (ölm.1580),  Aziz  Mahmud  Hüdai 

(ölm.1628) olarak devam etmiştir. 

Aziz Mahmud Hüdayi’nin Türkçe ve Arapça otuza yakın eseri vardır. Bu eserle-

rinde Allah sevgisi, vahdet inancı, nefsin terbiyesi, dünyanın fani olması, gönülden ma-

sivanın çıkarılması, imani ve itikadi esaslar gibi konuları işlemiştir. Şimdi Aziz Mahmud 

Hüdayi’nin şiirlerinden misaller verelim: “Hudaya biz bu zatı kanda bulduk/Neye ef'âl 

sıfatı kanda bulduk/Fenayı ya sebatı kanda bulduk/Ne verdinse odur dahi nemiz var; Bi-

zim ahvalimiz ey Hayy-u Kayyûm/Cenab-ı Pakine hep cümle malum/Buyurdun oldu illa 

kaldı madum/Ne verdinse odur dahi nemiz var”… “Dertli dermanın ister/Kullar sultanın 

ister/Âşık  cananın  ister/Bana  Allah'ım  gerek;  Bülbül  güle  karşı  zar/Pervaneyi  yakmış 

nar/Her kulun bir derdi var/Bana Allah'ım gerek”… “Ezelden aşk ile biz yane geldik/Ha-

kikat, şem'ine pervane geldik/Tenezzül eyleyip vahdet ilinden/Bu kesret alemin seyrane 

geldik; Geçip ferman ile bunca avalim/Gezerken alem-i insane geldik/Fena buldu vücud-

i fani mutlak/Bıraktık katreyi ummane geldik”… “Uyanagör gafletten, geç bu fani lez-

zetten/İç  kevser-i  vahdetten,  tevhide  gel  tevhide/Hüdayi'yi  gûş  eyle,  şevke  gelip  çûş 

eyle/Bu kevserden nûş eyle, tevhide gel tevhide”… “Kudûmun rahmet ü zevk u safadır 

yâ  Rasûlallah/Zuhûrun  derd-i  uşşâka  devâdır  yâ  Rasûlallah.”  Aziz  Mahmud  Hüdayi 

Hz.nin en çok bilinen ve türbesindeki camekanda da yer alan duası şudur: “Ya Rabbi! 

Kıyamete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kerre türbe-

mize gelip rûhumuza Fâtiha okuyanlar bizimdir... Bize mensub olanlar, denizde boğul-

masınlar,  ahir  ömürlerinde  fakirlik  görmesinler,  imanlarını  kurtarmadıkça  ölmesinler, 

öleceklerini 

bilsinler, 

haber 

versinler.” 



 

Aziz Mahmud Hüdayi, 1628’de İstanbul’da vefat etmiştir. Türbesi, İstanbul Üs-

küdar'da Aziz Mahmud Hüdayi Camisi yanındadır. Aziz Mahmut Hüdayi Camisi, 1589-

1598 yılları arasında inşa edilmiştir. Külliye 1850’de büyük bir yangın geçirmiş, 1875’de 



 

297 


 

Sultan Abdülmecit tarafından tekrar yaptırılmıştır. Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kızların-

dan Prenses  Fatma Hanım tarafından 1912’de türbenin  camekanlı kısmı  yaptırılmıştır. 

Cami, 1975’te Vakıflar Genel Müdürlüğünce tamirattan geçirilmiştir. Aziz Mahmud Hü-

dayi Camisi dikdörtgen planlı, ahşap çatılı üç katlı bir binadır.   

Aziz Mahmut Hüdayi Camisi ve Türbesi, iki yıl süren restorasyon çalışmaları so-

nunda, 2015 yılı içerisinde törenle ziyarete açılmıştır. Öte yandan İstanbul’da Üsküdar 

Belediyesi ve Aziz Mahmud Hüdai Vakfı tarafından 21-22 Mayıs 2005 tarihinde “Ulus-

lararası Aziz Mahmud Hüdai Sempozyumu” düzenlenmiştir.  

Sonuç olarak biz bu çalışmamızda, Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli Hz. ve İstan-

bul’da Aziz Mahmud Hüdai Hz.nin hayatları, şahsiyetleri, eserleri, yaşadıkları dönemde 

ve coğrafyada kentlerin manevi atmosferi ve kültürel kimliğine olan katkılarından bahse-

derek, onların Osmanlı Tarihi döneminde, Osmanlı Padişahlarına ve halka yönelik müş-

terek hususiyetlerine değindik. Bu bağlamda konuyu tarihi, manevi ve tasavvufi yönler-

den incelemeye tabi tuttuk. Bu iki tasavvufi şahsiyetin hayat hikâyelerinden yola çıkarak, 

konumuzu asıl Türk Dünyası Kültür Başkentleri açısından inceledik. 

Biz bildirimizde Hacı Bayram-ı Veli Hz. ve Aziz Mahmud Hüdai Hz. nin, özel-

likle konumuzla alakalı olarak Ankara ve İstanbul’un kültürel ve manevi kimliğine, kent-

lerin tarih, kültür ve turizmine olan katkılarına ve bu itibarla kentlerin kazanımlarına dik-

kat çekmiş olduk.  

Ankara’da Ulus semtinde Hacı Bayram-ı Veli ve Camisi, İstanbul’da Üsküdar'da 

ise Aziz Mahmud Hüdayi ve Camisi, bu iki kentte  en çok ziyaret edilen  şahsiyetler ve 

mekânlar haline gelmiştir. Yurtiçinden ve yurt dışından yapılan seyahatlerde, mevzubahis 

camiler ve türbeler ziyaret  edilmektedir. Bir inanç turizmi boyutunda;  kentlerin tarihi, 

kültürü ve kimliği şekillenmekte ve kentlerin tanıtımına, ekonomik ve endüstriyel potan-

siyeline katkı sağlanmaktadır. 

Doğu,  Batı, Kuzey, Güney Türklüğünden teşekkül  eden Türk Dünyası… Oğuz 

Kağan Destan’ından hareketle 24 Oğuz Boyu’nun temel teşkil ettiği Türk Dünyası… Or-

tak tarih ve dil bütünlüğü ile dünya tarih ve kültürüne de katkılarda bulunan büyük bir 

Türk Dünyası, Türk tarihi, Türk coğrafyası, Türk kültürü… ve Türk Dünyasının mübarek 

kültür başkentleri.  


 

298 


 

Ankara. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başkenti. Kadim kent, tarihi kent. İstik-

lal Savaşı’nın, Milli Mücadele’nin merkezi. 1.Dönem TBMM’nin açıldığı ve ilk kez milli 

iradenin meclise yansıdığı kent. İstiklal Marşı’nın Taceddin Dergahı’nda yazıldığı kent. 

Hacı Bayram-ı Veli’nin doğduğu kent. 

Türk dünyasının bir diğer tarihi kültür başkentlerinden İstanbul. Tarih kaynakla-

rında devleti-i ebed-i müddet olarak anılan Osmanlı Devleti’ne asırlarca başkentlik yaptı. 

İstanbul dersaadet oldu, payitaht oldu. Yahya Kemal Beyatlı’nın ifadesi ile; “İstanbul bü-

tün Türk tarihinin, Türk coğrafyasının bir terkibi, hulasası ve tecelli yeri oldu.”  

Türkler Anadolu’da asırlardır yerleşik ve köklü bir tarih ve medeniyet kurmuşlar-

dır. Anadolu’nun hemen her kentinde, halkın hafızasında yaşayan Ulu erenler, Gönül sul-

tanları vardır. OrtaAsya’da Hoca Ahmet Yesevi ve Horasan Erenleri, Anadolu’da Alpler, 

Alperenler,  Gaziler,  Ahiler,  Abdallar,  Dervişler,  Bacılar…  Anadolu’nun  her  yöresinde 

Yunus Emre, Konya’da Mevlana Celaleddin-i Rumi, İstanbul’da Eyüp Sultan, Aziz Mah-

mud  Hüdayi,  Ankara’da  Hacı  Bayram-ı  Veli, Nevşehir’de  Hacı  Bektaş-ı Veli ve daha 

niceleri, Türk dünyasının mana ikliminde manevi bir atmosfer teşkil etmekte ve gönüllere 

huzur, barış, sükunet ve insanlık telkin etmektedir.   

Hacı Bayram-ı Veli, “Kim bildi ef’alini, Ol bildi sıfatını; Anda gördü zatını, Sen 

seni bil, sen seni” demektedir. Aziz Mahmud Hüdayi ise, “Ezelden aşk ile biz yane gel-

dik/Hakikat, şem'ine pervane  geldik/Tenezzül  eyleyip  vahdet  ilinden/Bu  kesret  alemin 

seyrane geldik” der. Mevlana, “Her şey maşuktur, Âşık bir perdedir, Yaşayan maşuktur, 

Âşık bir ölüdür” ifadelerini kullanmaktadır. Hacı Bektaş-ı Veli ise, Çalap Tanrı aşkından 

bahseder ve Makalat’ında “Pes, bir kimesnede/Kim akıl olmaya/Marifet olmaya/İlim ol-

maya/Hak’tan yana yolun nice göre” der. Satırlarımızdaki bilgilere istinaden bu vesile ile, 

mevzubahis mübarek zatları rahmetle anmakta ve feyzlerinden nasiplenme niyazında bu-

lunmaktayız.  



Download 3.66 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   46




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling