I. uluslararasi


Erkin Vâhidov ve Palatkada Yozilgan Doston


Download 3.66 Mb.
Pdf ko'rish
bet44/46
Sana01.12.2017
Hajmi3.66 Mb.
#21258
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   46

 

Erkin Vâhidov ve Palatkada Yozilgan Doston 

Günümüz Özbek şairlerinden Erkin  Vâhidov,  28 Aralık 1936’da Özbekistan’ın 

Fergana eyaletine bağlı Altıarık kasabasında dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta anne ve ba-

basız kalan Vâhidov, Taşkent’te yaşayan dayısının himayesinde büyür. Onun Taşkent’te 

geçen çocukluk ve gençlik yıllarından kalan en güzel hatıraları, Ostrovski adlı pioner

4

 



                                                 

3

 Gruplar için yemekli sohbetlerin yapıldığı mekânlar. 



4

 Çocuk komünistler; komünizmin başlangıcını okuyan, öğrenen çocuklara verilen ad. 



 

489 


 

sarayındaki şair Gayretî’nin kursu ve dayısının evinde yapılan edebî sohbetlerle ilişkili-

dir. Dayısı Kerim Sâhibayev hukukçu olmakla birlikte, edebiyat ve sanata meraklı, şiir-

den anlayan birisidir. Onun evine şair Çüstî, Şâcelilov kardeşler, Marufhoca Bahadırov, 

âlim ve tercüman Alihan Sağunî sık sık gelmektedir. Erkin’in şiire olan merakını fark 

eden dayısı onun da bu sohbetlere katılmasını ister. Şiir, şarkı ve söz atışmalarıyla şenle-

nen bu sohbetlere katılanlar Hâfız, Nevâî, Bîdil ve Fuzûlî’nin beyitlerini tahlil edip, bu 

şiirleri  kendi  birikim  ve  estetik  zevkleri  esasında  açıklarlar  (G‘ofurov  vd.  1999:  440- 

441). Erkin Vâhidov’da şiire karşı merak, istek ve sevgi işte bu edebiyat meclislerinde 

filizlenir. Yine bu toplantılara katılanlardan bazıları da ilâhiyatçı aydınlardır. Erkin Vâhi-

dov’un doğasındaki Şark medeniyeti ve edebiyatına olan derin ilgi ve hürmet de yine bu 

din adamları vasıtasıyla şekillenmiştir.  

1955  yılında  üniversiteye  kaydolan  Erkin  Vâhidov’un  hayatında  üniversitedeki 

edebî muhit ve Yozuvchilar Uyuşmasi

5

nın genç şairlere yönelik düzenlediği seminerler 



derin izler bırakır. Bu seminerlerde hem üzerinden konuşulan mevzular, hem de büyük 

üstat Aybek, Gafur Gulam, Abdullah Kahhar, Mirtemir, Şeyhzâdeler ile ilk mülâkat ve 

karşılaşmalar, onun sanatının şekillenmesine ve kendi yönünü tayin etmesine yardımcı 

olur (Vohidov 1987: 74). 

Üniversiteden mezun olduktan sonra “Yaş Gvardiya” yayınevinde redaktör olarak 

çalışmaya başlayan Erkin Vâhidov’un 1961 senesinin sonlarına doğru ilk şiir kitabı olan 

“Tong Nafasi” yayımlanır. Gerek okuyucu gerekse edebiyat eleştirmenleri (Sharafiddi-

nov 1983: 152-155) tarafından takdirle karşılanan şairin Qoshiqlarim Sizga, Yurak va Aql, 



Mening Yulduzim, Lirika, Yoshlik Devoni ve Hozirgi Yoshlar adlı şiir kitapları arka arkaya 

yayımlanır. Erkin Vâhidov, milletinin gönlünde bir ukde olarak kalan sözleri büyük bir 

cesaretle ilk defa “Özbeğim” kasidesiyle 1968 yılında terennüm eder. Şaire en geniş şöh-

reti kazandıran bu şiir, düğünlerde ve sohbetlerde terennüm edilen bir şarkı ve ezberden 

okunan millî bir eser hâline gelmiştir. 

 

Palatkada Yozilgan Doston (Çadırda Yazılan Destan): Bu destan, 1966 yılında 

meydana gelen büyük depremden sonra Taşkent şehrinin durumunu ve şehrin yeniden 

                                                 

5

 Yazarlar Birliği 



 

490 


 

nasıl imar edildiğini; Özbeklerin sebat ve metanetini, ruh güzelliğini ve dostluğa yükle-

dikleri anlatmaktadır.  

Destan, 872 mısradan müteşekkildir ve Palatkada Yozılgan Doston (159), Tram-



vaydagi Suhbat (159/1), “T-34” (159/2), Bolalarni Jo’natish (159/3), Kelinchak (159/4), 

O’zbek  Qızi  Lyubov’  Timchenko  (159/5),  Shahar  Ijrokomining  Raisiga  Oshiqlardan 

Ariza  (159/6),  Shahri  Dilorom  (159/7)  ve  Nihoya  (159/8)  bölümlerinden  oluşur.  Des-

tanda,  anlatıcının  tutumu  iki  şekilde  görülmektedir.  Bunların  ilkinde  anlatıcı,  Taşkent 

depremi ve bundan sonra yapılanları dışarıdan takip eden ve bunlar hakkında çeşitli yo-

rumlar yapan birisi olarak; diğerinde ise çalışmalara bizzat katılan, devlet yetkilileri ve 

halk ile görüşen bir Taşkentli olarak konuşmaktadır. Anlatıcı, bunların yanı sıra yine dep-

remden sonra milletin yanında yer alarak yardım edenleri görüp övmekte, buna karşın 

sıkıntılı döneminde Taşkent’i bir an önce terk etmeye çalışanları ise yermektedir. 

Destanın vak’a terkibi şöyledir: 



Giriş: Destan, 26 Nisan 1966 tarihinde 05:23 sularında Taşkent’te bir deprem ol-

duğu haberinin verilmesiyle başlar. Deprem 7,5-8 şiddetindedir. Deprem anında insanla-

rın nasıl can kaygısına düştüklerini, bağırış ve çığlıkların birbirine karıştığını, annelerin 

çocuklarını beşiğiyle birlikte dışarı çıkarıp güvenli bir yere gidebilme telâşını, can hav-

liyle insanların pencerelerden atladığını dile getiren anlatıcı, Taşkent’teki birçok evin de 

oturulamaz hâle geldiğini belirtir. 

Anlatıcı, deprem olmasına rağmen hayatın yine de her zamanki gibi devam ede-

ceğini vurgular. Bu sebeple esas olan, bu zor günlerde insanların birbirine yardım etme-

sinin gerektiğidir. Bunun için evi olmayanlara sahip çıkılmalı ve onlar sokakta bırakılma-

malıdır. Ona göre Taşkentlilerin yaşadığı bu zor zamanlar geçecek, güzel günler elbette 

yine gelecektir.  

Gelişme: Zelzeleden sonra insanlar  günlük  hayata  yeniden dönmüştür. Bir gün 

önce yaşanan depremin yerini futbol sohbetleri almış, deprem fıkralara konu, esprilere 

malzeme olmuştur. Anlatıcı, halkın içinde bulunduğu durum karşısında duyarsız kalan 

bir  kısım  Taşkentliyi  eleştirmektedir  (Tramvaydagi  Suhbat).  Anlatıcı  destanın  “T-34” 

bölümünde, depremde zarar gören insanlar için çalışan bir tankın ağzından destana devam 

eder. Taşkentlilere yardım etmek için gönderilen ordu birlikleri arasında bir de savaşlarda 

uzun yıllar kullanıldıktan sonra savaş görevinden ayrılmış tank vardır. Tank, Taşkent’teki 


 

491 


 

enkazın kaldırılmasında kullanılmaktadır. Savaşlarda insanların canını alan “T-34” adlı 

tank, yaptığı bu hizmetten dolayı mutludur. Çünkü bir kenarda paslanıp çürümek yerine, 

insanlara faydalı bir iş yapmaktadır. 

Depremde yıkılan evlerin enkazının kaldırılması ve Taşkent’in yeniden imarı sü-

recinde Taşkentli çocuklar üç ay için Moskova ve Kiev’e gönderilir. Aileler, çocuklarını 

müşfik kollara emanet ettiklerini ve kısa bir süreliğine olan bu ayrılığın yakın zamanda 

sona ereceğini düşünmektedirler. Bu sebeple anlatıcı, Moskova ve Kiev’e gönderilen ço-

cukların mahzun değil, mutlu olduklarını dile getirir (Bolalarni Jo’natish). Şair, kendi 

oturduğu caddede evi olan ve zelzele sırasında çocuğunu ve kendisini son anda kurtara-

bilen bir gelini anlatır. Yıkılmakta olan evi terk ederken duvara çarpan gelin daha sonra 

vefat eder. Komşuları hem vefat eden geline, hem öksüz kalan yavrusuna, hem de koca-

sına üzülmektedir (Kelinchak).  

O’zbek Qizi Lyubov Timchenko bölümünde, savaş döneminde babası cepheye gi-

den Ukraynalı bir kız anlatılmaktadır. Lyubov, II. Dünya Savaşı yıllarında kendisine ba-

kacak kimsesi olmadığı için Taşkent’te bir ailenin yanına yerleştirilmiştir. Babası cephe-

den döndükten sonra kızını, onun bakımını üstlenen ailenin yanından alarak yeniden Uk-

rayna’ya getirmiştir. Bir süre baba kız birlikte yaşarlar; ancak babanın yeniden cepheye 

çağrılması üzerine Lyubov yine tek başına kalır. Deprem olduğunu duyan Lyubov, ken-

disine anne ve babalık eden insanları bulmak ve onlara yardımcı olmak amacıyla Taş-

kent’e gelir. Kendisini bir Özbek olarak tanıtan Lyubov, Taşkent’in her yerinde onları 

aramaktadır. 

Shahar Ijrokomining Raisiga Oshiqlardan Ariza bölümünde, Taşkent’te yaşayan 

âşıklar, şehrin yeniden imar edilmesiyle ilgili düşüncelerini belediye başkanına iletirler. 

Burada şair, kendi düşüncelerini âşıkların ağzından dile getirir. Âşıklar, Taşkent’in bir 

sevgi şehri olarak imar edilmesini arzulamaktadırlar. Şehrin cadde ve sokaklarına âşıkla-

rın duygu ve düşüncelerini ifade eden isimlerin verilmesini, zor günlerinde Taşkent’ten 

kaçarak Kırım’a giden sözde vatanperverlerin unutulmamasını ve onların yeni şehre so-

kulmamalarını istemektedirler. 

Shahri  Dilorom  bölümü,  dördüncü  sınıfta  okuyan  on  bir  yaşındaki  bir  çocuğun 

Taşkent, Taşkentliler ve buranın yeniden imarıyla ilgili düşünceleri anlatılmaktadır. Bu 

çocuk şehrin imarı için toplanan yardıma, kendisine atlas gömlek almak için biriktirdiği 


 

492 


 

parayı bağışlamıştır. O, gönderdiği bu parayla bir çocuk yuvası yapılmasını istemektedir. 

On bir yaşındaki çocuğun bu davranışı üzerine duygulanan şair, “Senin  gibi Taşkent’i 

düşünenler olduğu sürece, bu yara en kısa zamanda sarılacaktır,” der. 



Sonuç: Şair bu bölümde, zelzelenin üzerinden iki ay kadar bir sürenin geçtiğini 

belirtir. Muhtemelen şair, geçip geçmediği şiirden açıkça anlaşılamayan bu sürenin son-

rasındaki bir zamanı hayal etmektedir. Şair, bu destanın toz toprak içinde, çadırda yazıl-

dığını ve burada söylenenlerin bütün Taşkentlilerin düşüncesi olduğunu dile getirir. Bu-

rada, destanın daha önceki bölümlerine göndermeler yapan şair, Özbek kızı Lyubov’un 

annesi Şerife Nisâ’yı bulup bulmadığını, Dilâra’nın isteği olan çocuk yuvasının yapılıp 

yapılmadığını ve âşıkların belediye başkanına mektupla ilettikleri arzularının gerçekleş-

tirilip gerçekleştirilmediğini sorgular. Söz konusu hususların gerçekleştiğini gören şair, 

artık  bahtiyardır.  Depremin  yaraları  henüz  tamamen  sarılmamış  olmasına  rağmen, 

önünde sonunda bu sıkıntıların çözüleceğini, fakat zor günlerinde Taşkent’i bırakıp Kı-

rım’a gidenlerin döndükleri zaman burada hiçbir itibarlarının olmayacağını belirtir (Ni-

hoya).  

Anlatıcı,  vak’anın  takdiminde kahramanların ağzından kendi  düşüncelerini  dile 

getirmiştir.  Bu  kahramanlar,  sıradan  kişiler  olmamakla  birlikte  depremi  yaşayan,  Taş-

kent’in ve Taşkentlilerin hâline üzülen, depremzedeler için çalışan eşya ve insanlardan 

oluşmaktadır. Anlatıcının destanda düğüm unsurlarına fazla yer vermediği görülmekte-

dir. 


 

Sonuç  

Maksud Şeyhzâde ve Erkin Vâhidov, Taşkent’e farklı sebeplerle sonradan gelip 

yerleşen ve burada hayatlarını devam ettiren iki şairdir. Bu şairlerden Şeyhzâde ’nin yaz-

mış olduğu destanda Taşkent’in mukimleri, onların hayata bakışları; bu insanların yaşa-

dıkları şehri doğal görünüşü ve tabiatının oluşturduğu bütünlük esasında sevmeleri, bu 

mekanı tarihi yönleriyle bilmeleri ve bütün bunların kendilerine yüklediği sorumluluğu 

taşımaları söz konusudur. Tarihin en eski şehirlerinden birisi olan Taşkent’in adeta her 

yerinde bunu  gösteren deliller bulunmaktadır. Bu  yönüyle  Özbeklerin  atalarının tarihe 

kalıcı bir iz bırakmak adına bu şehri kurdukları ve sonraki nesillerin de bunun farkında 

olarak kendilerinden sonrakilere bir bütünlük içerisinde teslim etmek gayretinde oldukları 



 

493 


 

dile getirilmektedir. Erkin Vâhidov’un yazmış olduğu destanda ise doğal bir felaket ne-

deniyle neredeyse tamamı yıkılan şehrin durumu anlaması ve yeniden şehri eski hâline 

getirme gayret ve mücadelesi dile getirilmektedir. Şairin ifadesiyle sıkıntılı günlerinde 

şehrini terk edenler, buranın mukimlerince unutulmayacaktır.  

 

 

 


 

494 


 

Kaynakça 

G‘ofurov vd. (1999). XX-Asr O‘zbek Adabiyoti. Toshkent: Oqituvchi Nashriyoti. 

Karakaş, Şuayip (2010). “Maksud Şeyhzâde ve Mirza Uluğbek Piyesi”. Gazi Türkiyat 7: 

13-64.  


Karimov Naim (2010). Maqsud Shayhzoda. Toshkent: Sharq Nashriyoti.  

Karimov, Naim (2008). “Maqsud Shayhzoda (1908-1967) - Hayoti va Icodi Sahifalari”, 



XX- Asr Adabiyoti Manzaralari - Birinchi Kitob. Toshkent: Sharq Nashriyoti. 

Kattabekov, Akram, Vahob Rahmanov (1995). “Maqsud Shayhzoda” O’zbek Adabiyoti

Toshkent.  

Mirvaliyev, Sobir (1993). O’zbek Adiblari. Toshkent: Fan Nashriyoti. 

Qosimov,  Begali  (1997).  “Sotsyalistik  Realizm  Adabiyoti”,  O’zbekiston  Respublikasi- 

Entsiklopediya. Toshkent.  

Rıza, Helil (1980). Megsud Şeyhzadenin Bedii Yaradıçılığı. Bakı.  

Sharafiddinov,  Ozod  (1983).  “Izlanish  Yo’llarida”,  Hayot  Bilan  Hamnafas.  Toshkent: 

O’zbekiston LKSM Markaziy Komiteti “Yosh Gvardiya” Nashriyoti.  

Sharafiddinov,  Ozod  (1983).  “Umrlar  Bo’ladiki”,  Hayot  Bilan  Hamnafas.  Toshkent: 

O’zbekiston LKSM Markaziy Komiteti “Yosh Gvardiya” Nashriyoti. 

Vohidov, Erkin (1987). “Qaynoq Hayot Ichida Yashab”. O’zbek Tili va Adabiyoti 6. 

Vohidov,  Erkin  (2000).  “Palatkada  Yozilgan  Doston”,  Ishq  Savdosi.  Taşkent:  Sharq 

Nashriyoti. 

Ғафуров,  Иброҳим  (1983).  “Халқ  Шоири”,  Мақсуд  Шайхзода  Замондошлари 



Хотирасида. Тошкент: Ғафур Ғулом Номидаги Адабиёт Ва Саиъат Нашриёти. 

Зокиров,  Муҳсин  (1983).  “Тошқентнома’нинг  Яратилиш  Тарихидан...  Ижод 

Жараени”,  Мақсуд  Шайхзода  Замондошлари  Хотирасида.  Тошкент:  Ғафур 

Ғулом Номидаги Адабиёт Ва Саиъат Нашриёти.  

Шарафиддинов,  Озод  (2003),  “Адабиётимиз  Фидойиси”,  O‘zbekiston  Adabiyoti  va 

San’ati Gazetasi. Тошкент  

Шоабдураҳмонов,  Ш. Ш.  (1983).  “Шайхзода Ҳақидаги  Хотиралардан  Кичиқ  Бир 

Лавҳа”, Мақсуд Шайхзода Замондошлари Хотирасида. Тошкент: Ғафур Ғулом 

Номидаги Адабиёт Ва Саиъат Нашриёти. 



 

495 


 

OSMANLI’DA MAHALLE MEKTEPLERİNİN DİNİ YAŞANTI 

ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 

 

Yrd. Doç. Dr. Yasemin APALI 



Ardahan Üniversitesi 

yaseminapali

@

ardahan.edu.tr 

 

ÖZET 

Üç kıtada toprakları bulunan Osmanlı İmparatorluğu’nda 

elbette ki dini yaşantı; hem devlet nezdinde hem de halk nezdinde 

önemli bir yer teşkil etmekteydi. Bu sebeple dini birtakım uygu-

lamalar ve ritüellerin öğretildiği, ailelerin yoğun ilgisinin bulun-

duğu  köklü  eğitim  kurumlarından  biri  olan  sıbyan  mektepleri

daha yaygın kullanımı ile mahalle mektepleri; gerek İstanbul ve 

çevresinde gerek de Anadolu’da halk dindarlığının oluşmasında 

önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Osmanlı toplumunda dini 

yaşayışın ve dindarlığın temelinin atıldığı kurumlar olarak karşı-

mıza  çıkan  mahalle  mektepleri,  halkın  dini  algılaması  ve  dine 

yüklediği  anlamların  tezahür  biçimleri  açısından  oldukça  etkili 

görünmektedir. Yüzyıllar boyunca aileden sonra dini eğitimin ve-

rildiği  ikinci  ancak  çok  önemli  bir  yere  sahip  bulunan  mahalle 

mektepleri;  Osmanlı  halkının  yaşamında  hem  dini  açıdan  hem 

sosyal açıdan yaşamın penceresi, halkın çocukluk yıllarının belki 

de en güzel dönemleri, sosyal ve kültürel açıdan unutulmaz bir 

dönemdir. Ne var ki, Osmanlı’nın son dönemleri ve Cumhuriye-

tin ilk yıllarında ülkemizde yaşanan hızlı değişim ve dönüşüm sü-

recinden mahalle mektepleri de payını almış, pek tabi bu durum 

halkın dini yaşantısını da etkilemiştir. Bu bildirideki amacımız; 

Osmanlı’daki mahalle mekteplerinin dini yaşantı üzerindeki etki-

lerini  tespit  ederek,  hem  sosyo-kültürel  açıdan  hem  de  dini  ya-

şantı açısından o dönemin panoramasını gözler önüne sermektir. 

Anahtar  Kelimeler:  Osmanlı  İmparatorluğu,  Mahalle 

Mektebi, Toplumsal Değişim, Halk Dindarlığı, Dini Yaşantı. 

 

EFFECTS OF THE LOCAL SCHOOL ON OTTOMAN RELIGIOUS LIFE 

Abstract 

The religious life in the Ottoman Empire with the territo-

ries in three continents, of course, represented an important place 

both in the state and for the people. For this reason, Ottoman ele-

mentary-primary  schools  (sıbyan  mektepleri)  where  some  reli-


 

496 


 

gious  practices  and rituals  were taught  and families showed in-

tense interest, with more widespread use as the local schools; had 

an important role in the formation of public piety in Istanbul and 

its  around  and  Anatolia.  The  local  schools  as  the  institutions 

where the basis of the religious life in the Ottoman society and 

the religiosity was founded seem to be very effective in terms of 

the  religious  perception  of  the  people  and  the  understanding  of 

the religion for people. The local schools which was the second 

institution but had a very important place where the religious ed-

ucation was given after family for centuries, represent perhaps the 

most beautiful and unforgettable period in the Ottoman public life 

in terms of social and cultural perspective and is very influential 

as reflecting the social life of Ottoman people.  However, in the 

late Ottoman period and the early years of the Republic the local 

schools were affected from the rapid change and transformation 

in  our  country;  so  of  course  this  situation  affected  the  people's 

religious life. The aim of this report; by identifying its impact on 

religious life of the local school in the Ottoman Empire, is to re-

veal the panorama of that period in terms of religious life as well 

as socio-cultural aspects. 

Keywords:  Ottoman  Empire,  Local  School,  Social 

Change, People's Religiosity, Religious. 

 

 

Giriş 



Osmanlı Devleti’ndeki eğitim kurumları kendinden önceki Türk-İslam devletleri-

nin adeta bir devamı şeklindedir. Örgün eğitim kurumları olarak karşımıza çıkan mahalle 

mektepleri, ilk eğitim ve öğretimin yapıldığı yerlerdir. Günümüzdeki ilköğretim birinci 

kademenin karşılığı olarak faaliyet gösteren bu mektepler İslam medeniyetindeki küttab 

adlı  okulların  devamı  mahiyetindedir  (Kırpık  ve  diğerleri,  2014,102).  Sıbyan  mektebi, 

Mekteb-i  sıbyan,  Taş  mektep,  Muallimhane,  Muallimhane-i  sıbyan  (Kara  ve  Birinci, 

2012; 7) gibi  isimlerle anılan mahalle mektepleri; hemen hemen her mahallede bulun-

dukları için bu isimle anılmaya başlamışlardır. Ancak resmi vesikalarda sıbyan mektebi 

olarak anılmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nda, hemen hemen her cami ve mescid biti-

şiğinde veya yakınında yüksek kubbeli tavanları olan mektebler inşa edildiği gibi, hayır 

sahipleri tarafından da yadedilmelerine ve sevap kazanmalarına vesile olmaları maksa-

dıyla mektepler yaptırılmış ve bunların hizmetlerini devam ettirmeleri için gelir kaynak-

ları vakfedilmiştir (Kara ve Birinci, 2012; 23).  Mahalle mektepleri, okuma-yazma, bazı 


 

497 


 

temel dini bilgiler ve basit hesap işlemlerinin öğretildiği ilkokullardır (Demirtaş, 2007; 

174). 

Taştan inşa edildikleri için Taş Mektep olarak da anılan mahalle mekteplerinin 



örgün eğitimin ilk basamağını oluşturması hasebiyle çocuğa oku yazmanın yanı sıra ah-

laki terbiye ve temel dini eğitim verilmesi temel amaçlar arasındadır. Çocukların mahalle 

mektebine başlama yaşı 5-6 civarındaydı. Her eğitim ve öğretim kurumunda olduğu gibi 

kötülüklerden koruyup iyiye ve güzel olana sevk etmek, o dönemin mahalle mektepleri 

için de geçerli idi. Mahalle mekteplerinde umumiyetle yakındaki camilerin, bilhassa Os-

manlı tarihinin bir devrinde mahallelerin idarecisi durumunda bulunan ve kadıların o ma-

halledeki  temsilcisi  ve  vekili  mesabesinde  olan  imamlar  ders  verirdi  (Kara  ve  Birinci, 

1997; 13). 

Osmanlı toplumunun genelinin devam ettiği ilkokul seviyesinde eğitim-öğretim 

veren mahalle mektepleri (Doğan, 1998: 414), dinin ve ahlakın öğretilerek deyim yerin-

deyse topluma faydalı birer insan yetiştiren örgün eğitim kurumlarıdır. Bu sebeple Os-

manlı’daki mahalle mektepleri aslında çocukluk döneminde  dinin ve onun adına yapıl-

ması gereken bazı temel ibadetlerin öğretildiği; gelecekteki dini yaşantının şekillenmeye 

başladığı yerler olarak karşımıza çıkmaktadır.   

 

Osmanlı’da Mahalle Mekteplerinin Genel Görünümü 

Tarihte bugüne kadar kurulmuş büyük devletler arasında bulunan Osmanlı Dev-

leti, kuruluş döneminden yıkılış dönemine kadar ilme ve ilim adamına çok büyük değer 

vermiştir. Her ne kadar Osmanlı Döneminde medreseler adından çok sık söz ettirseler de, 

mahalle mektepleri (sıbyan mektepleri) de eğitim öğretim dairesi içerisinde şahsına mün-

hasır faaliyet göstermişlerdir. Osmanlı’nın kuruluşundan ta ki Cumhuriyetin ilk yıllarına 

kadar varlığını sürdüren mahalle mektepleri, insanların çocukluk dönemlerinde güzel ha-

tıraların kalmasına da vesile olmuştur. Kuruluş yıllarında medreselerin kurulmasıyla baş-

layan eğitim ve öğretim faaliyetleri, ilim adamı yetiştirme ve ona değer verme yönünde 

devletin çabalarını karşımıza çıkarmaktadır. Osmanlıların padişah yetiştirmeden tutun da 

devlet kademelerine alanında uzman kişilerin yetiştirilmelerine kadar birçok alandaki eği-

tim öğretim faaliyeti konusunda takdire şayan nitelikleri mevcuttur (Kazıcı, 2014: 57-76). 



 

498 


 

Bilindiği üzere İslam dini kadın erkek herkesin ilim öğrenmesini mecburi kılmış-

tır. Bu sebeple Osmanlı döneminde de ilim konusunda herhangi bir ayrım yapılmadan, 

tüm çocukların  tahsil  görmesi  gerekmekteydi.  Herkes medrese  eğitimi  almamakla bir-

likte, mahalledeki tüm 5-7 yaş arasındaki çocukların mahalle mektebine gittikleri bilin-

mektedir. 

Bu mektebin esas gayesi, İslam dinini adab ve erkanını, bu cümleden olmak üzere 

Kur’an okumayı, yazı yazmayı, namaz kılmayı ve ilmihal bilgilerini öğretmekti( Kara ve 

Birinci, 2012: 23). İsteyene tecvid de öğretilirdi. 

Mahalle mektebine başlama ayrı bir merasim olgusu ve ailelerin maddi durumları 

ile ilgili bir gösterge şeklindedir. Fakir aile çocukları anne ya da babası tarafından yahut 

bir yakınları tarafından mahalle mektebine götürülür. “Eti senin kemiği benim” denilerek 

hoca efendinin eli öptürülür ve çocuğun okutulması için ricada bulunulur idi. Orta halli 

ailelerde  çocuk  giydirilip kuşatılır; erkek ise fesine, kız ise saçına süsler takılır,  yakın 

akraba ile mektebe gidilir, derse başlatılarak hocaya dua ettirilirdi. Bundan sonra çocuk-

lara birer ikişer kuruş dağıtılır, hoca ile kalfaya da mendil ucuna bağlanmış birkaç meci-

diye hediye edilirdi. Anadolu’da ise çocuklara para verilmez, simit ve şeker dağıtılırdı. 

Yüksek tabaka arasında “Bed’i Besmele”, halk arasında da “Amin Alayı” olarak adlan-

dırılan bu merasimler hali vakti yerinde olan aileler tarafından bir düğün kadar ciddiye 

alınırdı (Kara ve Birinci, 2012: 25-26). 

Görüldüğü üzere çocukların okula başlamaları bazı sosyo-kültürel ve sosyo-eko-

nomik değerler ile birlikte yürütülmektedir. Sosyo-ekonomik düzeyi gayet yerinde olan 

ailelerin çocuklarını mahalle mektebine göndermeleri adeta görsel bir şölen şeklinde ger-

çekleşmektedir. Ancak sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerde ise durum sadece çocuk-

ların okula başlamalarından ibarettir. Çocukların mahalle mekteplerine başlamaları, bir 

gelenek halinde nesilden nesile aktarılmak suretiyle mektebe başlama kültürü oluşturul-

muştur. Amin alayının sokakta gerçekleşmesi ise hem aileler açısından hem de mahalle 

açısından önemli bir hadise olarak kabul edilmektedir. Aslında Amin alayından daha zi-

yade mahallede çocuğun mektebe başlaması, gerçekten çok önemli bir olaydır. Pek tabii 

Amin alayı ya da diğer ismiyle başlama merasimi, bunlardan ibaret değildir.  



 

499 


 

Merasim günü çocuklar o gün için daha çok itina göstererek giyindikleri temiz 

kıyafetleriyle mektebe toplanırlar, önlerinde hocaları, kalfa ve bevvabları

1

 olduğu halde, 



ilahici başının idaresindeki ilahici takımını takip ederek ve işaret edilen yerlerde “Amin” 

diye bağırarak çocuğun evine gelirlerdi (Kara ve Birinci, 2012: 27). 

Bundan sonra da yine çocuğun evinden alınarak büyük bir kalabalık eşliğinde ve 

“Amin” nidalarıyla mektebe kadar götürülmesi ve ilk dersin herkes huzurunda yapılması 

çok önemli görülmektedir. Çocukta büyük bir okuma arzusu uyandıran bu şatafatlı mera-

sim, saray çocukları için aynı şeyi ifade etmemektedir. Saray ve özellikle şehzadeler için 

yapılan bu nevi alay ve törenler çok mutantan olurdu(Kazıcı, 2014;86). Anadolu insanı 

için oldukça önemli bir yeri olan çocuğun mahalle mektebine başlaması merasimi, çocu-

ğun hafızasında önemli bir yer işgal etmektedir. Yahya Kemal de çocukluğunda yaşadığı 

mektebe başlama merasimini şu şekilde bizlere nakletmektedir: 

 “1889’da,  yeni  yaptırmış  olduğumuz  evde  mektebe  başladım.  Mektep,  Sultan 

Murad  Camii’nin  mihrabı  arkasında  Yeni  Mektep  denilir,  beş  yüz  senelik  bir  vakıftı. 

Mektebe başlayışım kadim an’aneye tamamıyle uygun oldu. Erkenden muallim-i evvel 

Sabri ve muallim-i sani Gani efendiler bizim selamlığa geldiler; çarşıdan bana savatlı bir 

divit, boyundan geçirilir, sırmalı bir cüzdanlık alınmıştı. Gani Efendi kalem açtı, divitin 

mürekkebine batırdı. Bir “Rabbi yessir” yazdı. Sonra üstüne şeker döktüler, bana o yazı-

nın mürekkebini şekerli şekerli yalattılar. Dışarıda, bahçede, meydanda bekleyen mektep 

çocuklarına birer külah şeker dağıtıldı. Nihayet bu çocuk kafilesi: 

Şol cennetin ırmakları, 

Akar Allah deyu deyu… 

Çıkmış Tanrı melekleri 

Bakar Allah deyu deyu… 

                                                 

1

 Kapıcı manasına gelen bevvab, hocadan sonra mahalle mektebinin en çok fonksiyon icra eden elemanıdır. 



Sabah  mektebi açar, mahalleden çocukları toplar, talebenin  yemek çıkınlarını omzundaki sırığına  dizer, 

temizlik, su ve asayiş işleriyle ilgilenir. Amin alayının icrasında bulunur( bkz. Kara ve Birinci, Bir Eğitim 

Tasavvuru Olarak Sıbyan/Mahalle Mektepleri; Kara ve Birinci, Mahalle Mektebi Hatıraları). 

 


 

500 


 

İlahisini cumhurca “ırlayarak” yola düzüldüler. Davetliler vardı, onlar şerbet içti-

ler, kuşaklarını ve ceplerini şeker külahlarıyla doldurdular, o aralık, zahir ürkmiyeyim 

diye, beni bir araba ile, ayrı bir yoldan, Saat Bayırı’ndan mektebe ilettiler. Annemin ha-

zırlamış olduğu bir şilteyi, muallim Gani Efendi’nin hoca makamı olan, yarım kavis, mih-

rabımsı yerin arkasına koydular. Maarif alemine girişimin ilk günü budur” (Kara ve Bi-

rinci, 1997: 39-40). 

Yakın  bir tarihe kadar bu şekilde devam  eden merasimler hem  birey  açısından 

hem de toplum açısından dini ve sosyal yaşantının ihmal edilmeyecek kadar önemli bir 

yerini işgal etmektedir. Toplum içerisindeki yardımlaşma ve dayanışma duygularını ha-

rekete geçirip canlı tutan bu merasimler, birey açısından da artık toplumda ayrı bir fert 

olma  duygusunu  da  harekete  geçirmektedir.  Dini  yaşantının  adeta  başlangıcı  şeklinde 

ifade edilen bu merasimler, neredeyse düğün kadar önemli görünmektedir desek yanlış 

olmaz herhalde. Öte yandan çok gösterişli ve güzel bir şekilse icra edilen bu merasimler 

anne ve babalarda çocuklarını en iyi şekilde okutma, çocuklarda ise okuma arzusunu or-

taya çıkararak körüklemektedir. 

İslam dinin aslının Kur’an ve sünnet olduğu, ibadetler başta olmak üzere pek çok 

dini pratiklerin yerine getirilmesinde Kur’an okunması zorunluluğu (Buyrukçu, 2007;  9), 

daha mahalle mektebi yıllarında öğretilen esaslardandır. İslam dininin emir ve yasaklarını 

öğrenmek için gerekli olan Kur’an okuma, yazma ve anlama eğitimi mahalle mekteple-

rinde verilmekte idi. Mektebe başlayan çocukların sırasıyla halk arasında “supara” da de-

nen elifba cüzü, amme cüzü, Tebareke ve diğer  bazı  cüzler ve bu arada  mevlid  ve en 

sonunda da Mushaf “Kur’an” okutulurdu (Kara ve Birinci, 1997: 12). “Mushafa Çıkma” 

olarak nitelendirilen çocuğun Kur’an okumaya başlaması ayrı bir sevinç kaynağı olarak 

görünmektedir. Çocukların Kur’an-ı Kerim’i ilk defa hatmetmeleri çok büyük bir övünç 

kaynağıdır. Kaynaklara göre “hatim duası” sadece kız çocukları için yapılırdı. Hatim du-

asına çocuğun anne ve babası, akrabaları, genellikle de mahalle sakinleri katılmaktadır. 

Çocuklar  yerlere, sıraların veya evden getirdikleri rahlelerin önüne,  yine evden 

getirdikleri minderlerine oturuyorlardı. Derslerin bir kısmı müştereken yani bütün çocuk-

ların katılmasıyla sesli bir şekilde, bir kısmı da ayrı ayrı yapılır ve okunan dersin sonuna 

hoca balmumu parçası yapıştırır; ertesi gün tekrar oradan derse başlanır; konuşmamızın 


 

501 


 

kesildiği  yeri veya son söylediğim sözü unutma manasına gelen “Sen buna bal  mumu 

yapıştır” sözü buradan kalmıştır (Kara ve Birinci, 1997: 12-13). 

Mahalle mektepleri adına bahsedilmesi gereken pek çok konu olmasına karşın, 

bizim konumuzun sınırları dahilinde mahalle mekteplerinin öğretmenlerinden de bahset-

mek uygun olacaktır. Geleneksel düzene göre mahalle mektebi öğretmeni olarak aşağıda 

belirtilen kişilerden biri olmak yeterliydi (Akyüz, 2003’ten aktaran Demirtaş, 2007:  175): 

  -Cami imam ve müezzinleri, 

  -Biraz okur yazar olan, orta yaşlı ve ağırbaşlı kişiler, 

  -Ölen bir öğretmenin uygun nitelikleri taşıyan oğlu, 

  -Bazı hafız ve okumuş kadınlar. 

Yukarıdaki  niteliklere  sahip  kişilerin  mahalle  mekteplerinde  öğretmenlik  yap-

ması, konumuz itibariyle önemli görünmektedir. Çünkü genel olarak bakıldığında ma-

halle mekteplerinin temel dersi Kur’an’ın anlamının açıklamadan sadece okunuşunun öğ-

retilmesinden ibarettir. Mahalle mekteplerinde eğitim ve öğretimin içeriğinin değişmesi 

ve  genişletilmesi  Osmanlı  zamanına  tekabül  etmektedir.  Osmanlı  döneminde  mahalle 

mekteplerinde çocuklara Kur’an’ın okutulması haricinde temel dini bilgiler, ahlaki bilgi-

ler, ibadetlerle ilgili bilgiler, bazı temel matematiksel işlemler ve anne ve babaların isteği 

dahilinde yeteneği bulunan çocuklara hafızlık da öğretilirdi. Tekrar mahalle mektepleri-

nin öğretmenlerine dönecek olursak, özellikle mahalle mektebi öğretmeni olarak yetişen 

ya da bu konunun eğitimini alan kişiler değillerdir. Yani; genelde okur-yazar (okur-ya-

zardan kasıt pek muhtemel ki Kur’an-ı Kerim okumasını ve yazmasını bilen kimseler olsa 

gerek),  ahlaklı,  dini  bilgiye  sahip,  öğretmen  vasfı  taşıyan  ve  toplum  içerisinde  az  çok 

itibara sahip kimseler olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Günümüzdeki ilköğretimin birinci kademesine tekabül eden mahalle mektepleri, 

çocukların ilk çocukluk döneminde devam ettikleri bir okul olması hasebiyle; yaşamları-

nın geri kalan dönemlerinde burada öğrenilen bilgiler ve uygulamaları devam ettirmeleri 

söz konusudur. Çünkü Osmanlı eğitim sistemine gelen olarak bakıldığında, imparatorluk 

topraklarında yaşayan herkes medrese eğitimi  ya da benzeri bir eğitim alamamaktadır. 

İleriki konumuzda bahsedeceğimiz üzere Anadolu ile İstanbul çevresinde yaşayan halkın 

aldıkları eğitim-öğretim ile sosyal yaşam kapsamındaki değerler farklılık arz etmektedir. 


 

502 


 

Bir sonraki konumuzda Osmanlı’da dini yaşantı çerçevesinde mahalle mekteplerinin ko-

nuya katkısını da zikredeceğiz. 


Download 3.66 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   46




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling