İzzet Çivgin
İbrahim’den İsa’ya, Filistin’den Roma’ya
Download 409.43 Kb.
|
ORTA ÇAĞ TARİHİ.docx 50ta
- Bu sahifa navigatsiya:
- Musevi Mitolojisi’ne göre İsrailoğullarının Tarihi
İbrahim’den İsa’ya, Filistin’den Roma’yaRoma İmparatorluğu’nun çökmesinden sonra Avrupa ve genel ola- rak Akdeniz Tarihi’nde ne gibi gelişmeler yaşandığını kavrayabilmek için Hıristiyanlık inancının doğumunu ve kurumsallaşmasını incelemek du- rumundayız. Hıristiyanlık söylemini anlayabilmek için de Musevi inan- cını etraflı biçimde tarif etmek gerekiyor. Ne var ki, Musevilik gibi hayli eski ve farklı kaynaklardan beslenen bir dini birkaç sayfada tanıtıvermek olanaksız. Elimizde Tevrat başta olmak üzere Museviliğe ilişkin pek çok dinsel kaynak var. Bu kaynaklar, Musevi toplumunun Filistin’den Mısır’a, Mısır’dan da yine Filistin’e uzanan tarihi hakkında ayrıntılı bilgiler verili- yor. Ancak bu bilgileri arkeolojik verilerle doğrulamak her zaman müm- kün olmuyor. Bazı arkeologlar, kazılardan çıkardıkları bulgulara dayana- rak Tevrat’ta anlatılan öykülerin hemen bütünüyle tarih-dışı olduğunu ilan ederlerken; bazı yazarlarsa bu anlayışa cephe alarak Tevrat’ın sağlam bir tarihsel kaynak olduğunu öne sürüyorlar. Bu türden çatışmacı söylem- ler pek tabii tutarlı bir Musevi Tarihi yazmayı olanaksız kılıyor. Biz Mu- sevilik üzerinden yürütülen bütün tartışmaları çalışmamıza dâhil etmeyi uygun bulmuyoruz, çünkü böylesi tartışmaların Orta-Çağ Tarihi üzerinde yoğunlaşmamızı engelleyeceğini düşünüyoruz. Bu yüzden Musevilikle ilgili satırlarımızı hayli sınırlı tutacak, dikkatimizi daha çok Hıristiyanlık ve İslam dinleri üzerine vereceğiz. Musevi Mitolojisi’ne göre İsrailoğullarının TarihiTevrat’ın Yaratılış adını taşıyan ilk bölümünde yeryüzünün ve insa- noğlunun yaratılışı anlatılır; Âdem ve Havva’nın soyundan gelen insanla- rın dünyadaki maceraları hikâye edilir. Ancak Tevrat Musevi Tarihi’ni as- len İbrahim/Avram Peygamber’le başlatır. Tevrat’a göre, Tanrı İbrahim’le bir anlaşma yapmış ve onun soyunu kendi yolundan gitmeye çağırmıştır. Tevrat’ın Eski Ahit (Antlaşma) olarak tanımlanması da bu olaya dayanır. İbrahim’in Tevrat’ta anlatılan öyküsü hayli karmaşıktır. Babil’den başla- yan ve Mısır’a, daha sonra da Kenan Ülkesi’ne (yani bugünkü Filistin’e) kadar uzanan bir öykü. RAB Avram'a, "Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana gös- tereceğim ülkeye git" dedi, "Seni büyük bir ulus yapacağım; seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım; bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacak, seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yer- yüzündeki bütün halklar senin aracılığınla kutsanacak." Avram RAB'bin buyurduğu gibi yola çıktı. Lut da onunla birlikte gitti. Avram Harran'dan ayrıldığı zaman yetmiş beş yaşındaydı. Karısı Sara'yı, yeğeni Lut'u, Harran'da kazandıkları malları, edindikleri uşakları yanına alıp Kenan ülkesine doğru yola çıktı. Oraya vardı- lar. Avram ülke boyunca Şekem'deki More meşesine kadar ilerledi. O günlerde orada Kenanlılar yaşıyordu. RAB Avram'a görünerek, "Bu toprakları senin soyuna vereceğim" dedi. Avram kendisine gö- rünen RAB'be orada bir sunak yaptı. Oradan Beytel'in doğusunda- ki dağlık bölgeye doğru gitti. Çadırını batıdaki Beytel'le doğudaki Ay Kenti'nin arasına kurdu. Orada RAB'be bir sunak yapıp RAB'be yakardı. Sonra kona göçe Negev'e doğru ilerledi. Ülkedeki şiddetli kıtlık yüzünden Avram geçici bir süre için Mısır'a gitti. (Yaratılış, 12, 1–10) Avram, karısı ve sahip olduğu her şeyle birlikte Mısır'dan ayrılıp Negev'e doğru gitti. Lut da onunla birlikteydi. Avram çok zengindi. Sürüleri, altınları, gümüşleri vardı. Negev'den başlayıp bir yerden öbürüne göçerek Beytel'e kadar gitti. Beytel'le Ay Kenti arasında daha önce çadırını kurmuş olduğu yere vardı. (...) Avram Kenan topraklarında kaldı. Lut ovadaki kentlerin arasına yerleşti, Sodom’a yakın bir yere çadır kurdu. Sodom halkı çok kötüydü. RAB’be kar- şı büyük günah işliyordu. Lut Avram’dan ayrıldıktan sonra, RAB Avram’a, “Bulunduğun yerden kuzeye, güneye, doğuya, batıya dikkatle bak” dedi, “Gördüğün bütün toprakları sonsuza dek sana ve soyuna vereceğim. Soyunu toprağın tozu kadar çoğaltacağım. Öyle ki, biri çıkıp da toprağın tozunu sayabilirse, senin soyunu da sayabilecek. (Yaratılış, 13, 1–3 ve 12–16) (...) Avram doksan do- kuz yaşındayken RAB ona görünerek, “Ben Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’yım” dedi, “Benim yolumda yürü, kusursuz ol. Seninle yap- tığım antlaşmayı sürdürecek, soyunu alabildiğine çoğaltacağım.” Avram yüzüstü yere kapandı. Tanrı, “Seninle yaptığım antlaşma şudur” dedi, “Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım. Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıka- cak. Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrısı olacağım. Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün Kenan ülkesini son- suza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. Onla- rın Tanrısı olacağım.” Tanrı İbrahim’e, “Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız” dedi, “Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edi- lecek. Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak. (17, 1–11) Burada dile getirilen dinsel söylemi referans alan kimi yazarlar İbrahim’in M.Ö. II. binyıl başlarında yaşamış olabileceğini öne sürüyorlar. Pek tabii tarih ve arkeoloji disiplinleri bu bilgiyi doğrulama olanağından yoksunlar. Tevrat’a göre, Tanrı daha sonra İbrahim’e İshak adında bir oğul veriyor ve İbrahim’in soyuyla yapılan kutsal antlaşmanın bundan böyle İshak’la sürdürüleceğini söylüyor. Burada ilginç olan nokta, Tanrı’nın İbrahim’in büyük oğlunu kutsamakla yetinmesi, ancak Peygamber’in dinsel varisi olarak küçük oğul İshak’ı seçmesi. İsmail’i Sara’nın Mısır- lı cariyesi Hacer’den doğma bir evlat olarak tanıtan Tevrat, Tanrı’nın İbrahim’e gönderdiği ikinci evladın (yani İshak’ın) Sara’dan doğduğu için İbrahim’in biricik meşru evladı olduğunu söylüyor. Tevrat’ta İbrahim’in Tanrı’ya kurban etmek istediği evlat da İshak’tır. Museviler, hem ana hem de baba tarafından Yahudi soyunu devam ettiren İshak’ı kendi ataları ola- rak görürler. Musevilik gibi İbrahimi bir din olan İslam’da ise, Tanrı’ya kurban edilmek istenen evladın İsmail olduğuna ve Arapların da İsmail’in soyundan indiğine inanılır. Tevrat’a göre, İbrahim’den sonra Yahudilerin peygamberi İshak oldu. Onun karısı Rivkah da Yakup adlı bir oğlan doğurdu. Yakup ergen yaşa gelince adını söylemeyen bir adamla güreş tutmak zorunda kaldı. İki taraf da birbirini yenemedi. Yakup, adama adını söyletmek için uğraş- tıysa da bunu başaramadı ve hiç olmazsa bu adam tarafından kutsanmak istedi. Adam da onu Tanrı’yla güreş tutan kişi anlamına gelen İsrael adıyla kutsadı. (Yaratılış, 32, 28) Musevi yazınında Yakup’la güreş tutan adamın Tanrı’nın bizzat kendisi olduğuna inanılır. Bazı metinler ise, bu kişinin Tanrı değil Cebrail Melek olduğunu söylerler. Her durumda, Yakup bu güreşten sonra İsrail adını almıştır. Onun 12 oğlu ise İsrailoğulları adıyla babalarının soyunu devam ettireceklerdir. Musevi inanışına göre, Yakup’un diğer oğulları babalarının en sev- diği evladı olan Yusuf’u kıskanmış ve onu önce bir kuyuya atmış, daha sonra kuyudan çıkararak Mısır’a giden bir İsmailî (İsmail’in soyundan inen kavim) kervanına köle olarak satmış, babalarına da Yusuf’un öldü- ğünü söylemişlerdir. Yusuf, kervan Mısır’a ulaştıktan sonra da Firavun’un komutanlarından Potifar’a satılır (Yaratılış, 37). Yusuf, efendisinin gözü- ne girmekte gecikmemiş ve kısa sürede onun sağ koluna dönüşmüştür. Ancak Potifar’ın (bu yakışıklı gençte gözü olan) karısı Yusuf’u elde etmeyi başaramayınca onu kocasına kötülemiş ve zindana atılmasına neden ol- muştur. Uzun süre zindanda kalan Yusuf, daha sonra Firavun’un gördü- ğü bir rüyayı yorumlayarak Mısır Hükümdarı’nın ilgisine mazhar olur ve onun veziri olarak görevlendirilir (Yaratılış, 39–41). Dünyada büyük bir kıtlık olacağını önceden sezen Yusuf, Firavun’u bu konuda hazırlıklı olması hususunda uyarır ve bolluk zamanında elde edilen ürünün depo- larda saklanmasını sağlar. Onun öngördüğü kıtlık baş gösterince, Kenan Ülkesi’nde yaşayan ve kıtlıkla baş edemeyen kardeşleri Mısır’a giderek buğday satın almak isterler. İsrailoğulları Mısır’da Yusuf’la karşılaşacak ve babalarına bu haberi ulaştırmakta gecikmeyeceklerdir. Oğlunun ya- şadığını öğrenen Yakup/İsrail, ölmeden önce son kez onu görmek ister. Tam yolculuğa hazırlanırken Tanrı ona seslenir ve Mısır’a kalıcı olarak yerleşmesini emreder. O gece Tanrı bir görümde İsrail’e, “Yakup, Yakup!” diye seslendi. Yakup, “Buradayım” diye yanıtladı. Tanrı, “Ben Tanrı’yım, ba- banın Tanrısı” dedi, “Mısır’a gitmekten çekinme. Soyunu orada büyük bir ulus yapacağım. Seninle birlikte Mısır’a gelecek, soyunu bu ülkeye geri getireceğim. Senin gözlerini Yusuf’un elleri kapayacak.” Yakup Beer-Şeva’dan ayrıldı. Oğul- ları Yakup’u -İsrail’i- götürmek üzere firavunun gönderdiği arabalara onu, kendi çocuklarıyla karılarını bindirdiler. Yakup, bütün ailesini -oğullarını, kızlarını, torunlarını-, hayvanlarını ve Kenan ülkesinde kazandığı malları yanına alarak Mısır’a gitti (Yaratılış, 46, 1–6). Musevi söylemine inanılacak olursa, Mısır’a göç eden İsrailoğulları- nın sayısı başlangıçta yalnızca 70 kişiden ibaretti. Sonra bunlar çoğaldılar ve Yusuf’un ailesini koruyup kollayan firavunların yerine onu tanıma- yan firavunlar geçince hızla artan Yahudi nüfusundan endişe edilmeye başlandı. Bunlardan biri, Mısır halkını Yahudi nüfusundaki artış konu- sunda uyardı ve buna karşı önlem alınması gerektiğini söyledi. Artık Mı- sır merkezi yönetimi Yahudilere karşı çok baskıcı bir tavır sergilemeye başlamıştı. Ama Mısırlılar baskı yaptıkça İsrailliler daha da çoğalarak bölgeye yayıldılar. Mısırlılar korkuya kapılarak İsrailliler’i amansızca çalıştırdılar. Her türlü tarla işi, harç ve kerpiç yapımı gibi ağır işlerle yaşamı onlara zehir ettiler. Bütün işlerinde onları amansızca kullandılar. Mısır Kralı, Şifra ve Pua adındaki İbrani ebelere şöyle dedi: “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyi bakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.” Ama ebeler Tanrı’dan kor- kan kimselerdi, Mısır Kralı’nın buyruğuna uymayarak erkek çocukları sağ bırak- tılar. Bunun üzerine Mısır Kralı ebeleri çağırtıp, “Niçin yaptınız bunu?” diye sordu, “Neden erkek çocukları sağ bıraktınız?” Ebeler, “İbrani kadınlar Mısırlı kadınlara benzemiyor” diye yanıtladılar, “Çok güçlüler. Daha ebe gelmeden do- ğuruyorlar.” Tanrı ebelere iyilik etti. Halk çoğaldıkça çoğaldı. Ebeler kendisinden korktukları için Tanrı onları ev bark sahibi yaptı. Bunun üzerine firavun bütün halkına buyruk verdi: “Doğan her İbrani erkek çocuk Nil’e atılacak, kızlar sağ bırakılacak.” (Mısır’dan Çıkış, 1, 12–22) İşte Musa Firavun’un bu emrinden sonra doğdu, ancak ailesi onu 3 ay boyunca gözlerden saklamayı başardı, daha sonra da bir sepetin içi- ne koyarak Nil Nehri’ne bıraktı. Nehirde süzülen sepet, Firavun’un yı- kanmak için nehre inen kızı tarafından bulundu ve evlat edinildi. Kendi soyunu katletmek isteyen adamın, yani Firavun’un sarayında büyütülen Musa, ergenlik çağına gelince (kendisinin de bir Yahudi olduğunu bilme- den) ağır koşullarda çalıştırılan Yahudilerin haline acıdı ve onları koru- yup kollamaya başladı. Firavun Musa’nın icraatlarını öğrenip onu ceza- landırmak isteyince, Musa saraydan kaçtı ve Midyan Kabilesi’ne sığındı. Kabilenin rahiplerinden Yitro Musa’ya kucak açtı ve ona kendi kızını ver- di, Musa bu kızdan bir oğul sahibi oldu. Mısırlılar hâlâ Yahudilere zulüm ediyorlardı. Tanrı, mazlumların iniltilerini/yakarışlarını duydu; İbrahim, İshak ve Yakup’la yaptığı antlaşmayı anımsayarak onlara yardım etmek istedi. Musa kayınbabası Midyanlı Kâhin Yitro’nun sürüsünü güdüyordu. Sü- rüyü çölün batısına sürdü ve Tanrı Dağı’na, Horev’e vardı. RAB’bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor. “Çok garip” diye düşündü, “Gidip bir bakayım, çalı neden tüken- miyor!” RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!” diye seslendi. Musa, “Buyur!” diye yanıtladı. Tanrı, “Fazla yaklaşma” dedi, “Çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktır. Ben babanın Tanrı- sı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı’yım.” Musa yüzünü kapadı, çünkü Tanrı’ya bakmaya korkuyordu. RAB, “Halkımın Mısır’da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm” dedi, “Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duy- dum. Acılarını biliyorum. Bu yüzden onları Mısırlıların elinden kurtarmak için geldim. O ülkeden çıkarıp geniş ve verimli topraklara, süt ve bal akan ülkeye, Download 409.43 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling