İzzet Çivgin


Download 409.43 Kb.
bet10/19
Sana23.01.2023
Hajmi409.43 Kb.
#1113840
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   19
Bog'liq
ORTA ÇAĞ TARİHİ.docx 50ta

Danimarka’dan çıkıp Roma toprağına giren Cermen kökenli Simbriler, Tötonlar ve
Ambronların izlediği akın yolları
Barbarlara karşı kazanılan bu zaferin mimarı Romalı General Ca- ius Marius’tur (157–86). Simbrilerin şefi Boiorix bu savaşta yaşamını yi- tirir. Savaştan sağ çıkanların tanıklıklarına göre, kabilenin önderi esir düşmektense ölmeyi yeğlediğini söylemiş ve kendi canına kıymıştır. Roma’nın bu savaş sayesinde muazzam sayılarda esir (yani potansiyel köle) elde ettiği anlaşılıyor. Kimi yazarlar savaşta esir edilen Cermen- lerin sayısısın 140 000’i bulduğunu iddia ediyorsa da bu bilgiyi doğru- lama olanağına sahip değiliz. Öte yandan, özgürlüklerine düşkün olan Barbarların kölelik statüsünü kabullenemeyerek daha sonraki yıllarda pek çok köle ayaklanmasına katıldıkları da ifade edilmektedir. Nitekim Spartaküs önderliğinde çıkarılan 3. Köle Ayaklanması’nda (M.Ö. 73–71) Simbrilerin önemli bir rol oynadığından kuşku duyulmuyor. (Marius’la Simbriler arasındaki savaş hakkında bakınız: PLUTARKHOS; Vie de Marius / Marius’un Yaşamı, 24–28)
Simbrilerin Roma topraklarına girişlerinden yarım yüzyıl sonra, bu kez Suebiler olarak tanınan başka bir Cermen kavim Ren Nehri’ni geçer (M.Ö. 61). İlk başlarda basit bir yağma akını gibi görünen Cermen ilerleyi- şi, kısa sürede örgütlü bir işgale dönüşür. Yanına başka Cermen topluluk- larını da alan Suebilerin önderi Ariovist, 120 000 savaşçıyla Galya sınırına dayanmış ve İmparatorluk için büyük bir tehdit oluşturmaya başlamış- tır. Bu dönemde Galya henüz Roma toprağı değildir. Ancak (10 yıl kadar sonra Galya’yı fethedecek olan) Konsül Julius Sezar, Suebilerin gazabı-

na uğrayan bölge halkının yardımına koşulmazsa Roma sınırlarının bu işgalden etkileneceğine, dolayısıyla Suebilerin Galya’dan kovulması ge- rektiğine inanmaktadır. Güçlü birlikleriyle bölgeye gelen Sezar, Ariovist önderliğindeki Suebileri ve diğer Cermen kavimleri bölgeden atmayı ba- şarır (M.Ö. 58). Suebiler bundan sonra Ren Nehri’nin doğusuna çekilirler ve daha sonraları kendi adlarıyla anılacak olan (ve günümüzde Almanya sınırları içinde bulunan) Suebia bölgesine yerleşirler. (Suebi-Roma Savaşı hakkında: JULIUS SEZAR; La Guerre des Gaules / Galya Savaşı -M.Ö. 58 ve 51 arasında-, 1. kitap)


Sezar’ın Galya’yı fethinden sonra, Cermenlerin akınlarına karşı Ren Nehri’nin güvenliğini sağlama ihtiyacı daha belirgin hale gelir. İlk Roma İmparatoru Augustus bu soruna acil bir çözüm bulunması gerektiğini anlamakta gecikmeyecektir: Galya Prokonsülü (Valisi) Lollius bir Cermen akını sırasında ağır bir hezimete uğramış ve çatışma sırasında yaşamını yitirmiştir. Galya’nın güvenliği sağlanmazsa, İmparatorluk sınırları için- deki istikrarı tesis etmenin olanaksızlaşacağı ortadadır. Romalılar böylece dikkatlerini Ren kıyıları üzerine yöneltirler ve Ren’in Germanya’ya ba- kan kıyılarını askeri kamplarla donatırlar. Zaman zaman doğu yönünde keşif seferlerine çıkan Romalı birliklerin amacı, Cermen kavimlerin Ren Nehri’yle bağlantılarını kesmekten ibarettir.
Ren ahalisinin Roma tarafından asimile edilmesi gerektiğine, böy- lece bölgenin ötesinde yaşayan Cermen kavimlere karşı sağlam bir baraj oluşturulabileceğine inanan Augustus, M.S. 7 yılında General Publius Qu- inctilius Varus’u (M.Ö. 46 – M.S. 9) Roma’ya bağlı (Ren bölgesindeki) Ger- manya Eyaleti’nin güvenliğini sağlamakla görevlendirir. Varus, burada göreve başlar başlamaz, Cermen kavimlerin tabi oldukları töreyi ortadan kaldırmayı ve bunun yerine bölgede Roma hukukunu hâkim kılmayı de- ner. Ancak Cermenler böylesi bir müdahaleyi kaldıramayacak denli gele- neklerine bağlıdırlar. Varus, bölgenin Cermen kavimlerinden Çeruskilerin (Latince, Cheruscorum) önderi Arminius’la dost olmuş ve onun aracılığıyla bölgenin denetimini sağlayabileceğine inanmıştır. Arminius, M.S. 9 yılın- da Varus’a çok önemli bir haber ulaştırır ve Ren kıyılarının ötesinde bü- yük bir ayaklanma hazırlığının yapıldığını bildirir. Bölgenin güvenliğini sağlamak gerektiğini düşünen Varus, 3 lejyon eşliğinde yola çıkar (Roma Lejyonu, antik Roma ordusunun temel askeri birimidir. Aslen ağır piya- deden yani lejyonerlerden oluşan bu birim, süvariler ve mızraklı hafif pi- yadelerle desteklenir. Tipik bir lejyon, erken imparatorluk döneminde yak- laşık 5400 askerden meydana gelmektedir. Öyleyse Varus’un emrindeki lejyonların, yani 17, 18 ve 19. lejyonun toplamı 15 000’i aşmaktadır).
Arminius’un askerleriyle desteklenen Roma lejyonları, günümüzde Osnabrück şehrinin (Kuzey-batı Almanya) bulunduğu bataklık/ormanlık

bir bölgeye gelince, Arminius’un askerleri lejyonların safından çıkarlar ve orada kendilerini bekleyen diğer Cermen kavimlere katılırlar. İhane- te uğrayan Romalılar, bilmedikleri bir coğrafyada çok ağır bir yenilgiye (daha doğru bir ifadeyle katliama) uğrayacaklardır. Savaş sonunda he- men bütün Romalıların yaşamını yitirdiği ve Varus’un da kendi kılıcıyla intihar ettiği anlaşılıyor. Rivayete göre, Cermenler generalin kesik başı- nı Augustus’a gönderdiklerinde, İmparator Varus’un kellesine bakarak “Vare, legiones redde (Varus bana lejyonlarımı geri ver) diye haykırmıştır. Roma, Ren Nehri’nin güvenliğini sağlayamamış ve yeniden Cermen akın- larına açık hale gelmiştir, ancak beklentinin aksine Cermenler bu durum- dan yararlanmayacak ve Ren sınırını geçmeyeceklerdir.


Augustus’un halefi Tiberius (M.S. 15–37), Ren’in ötesine müdahale edilemeyeceğinin farkındadır ve Ren Nehri’nin Roma ile Germanya ara- sındaki nihai sınırı oluşturması gerektiğine inanmaktadır. O, Ren boyuna Roma birlikleri yerleştirmekle yetinir. Aşağı Germanya Ordusu ve Yukarı Germanya Ordusu adını taşıyan bu birlikler, yalnızca nehirden yapılacak geçişleri önlemekle yükümlüdürler. 90 yıllarında bu yeni savunma hattı anlayışı iyice yerleşir ve Ren boyunca inşa edilen kalelerle Cermen ka- vimlerin önü kesilmeye çalışılır. Ancak bu anlayışın da büyük sorunlara kapı aralayacağı açıktır: Eğer Cermenler surları aşmayı başarırlarsa artık onları durdurabilecek hiçbir engel kalmayacaktır. Romalılar sınır güven- liğini sağlama hedefine odaklanırken askeri araçlara başvurmuş, ama asla diplomatik yollardan yararlanmayı denememişlerdir. Hâlbuki Cermen- lerin kendi aralarında güçlü konfederasyonlar kurmalarını engelleme yönünde diplomatik adımlar atılmış olsaydı, herhalde Roma II. yüzyılın ikinci yarısında rahat bir soluk alabilirdi. Nitekim Ren boyunu süsleyen surlar gerçekten de geçişlere engel olamadı ve 172’de Ren’i aşan Marko- manlar İmparatorluğun iç bölgelerine doğru yıkıcı ataklar gerçekleştirerek İmparator Marcus Aurelius’un (161–180) uykularını kaçırdılar. Roma, bu ta- rihten sonraki 15 yıl boyunca Cermen ilerleyişini durdurmak için büyük bir mücadele verdi ve babasının yerine Roma tahtına oturan Commodus (180–192), Romalı devlet adamlarının bütün muhalefetine karşın Cermen- lerle barış anlaşması imzalayarak sorunu çözebildi.
Cermenler, III. yüzyılda da Roma’nın başını ağrıtmayı sürdürdüler. Roma sınırları bu kez de Franklar (özgür insanlar) ve Alamanlar (Alaman terimi, erkekler topluluğu anlamına gelir) tarafından tehdit edilmekteydi. Sınırları koruyan surlar yıllarca Cermen akınlarına direnmeyi az çok ba- şarmışlardı, ancak İmparator Gallienus (253–268) dönemindeki Cermen saldırıları o denli yoğundu ki Roma’yı Germanya’dan koruyan surlar tümüyle işlevsiz hale geldiler, Roma toprakları savunmasız kalıverdi. Roma’nın biraz olsun soluklanabilmesi için tahta güçlü imparatorların oturması gerekiyordu.

Uçsuz bucaksız Roma topraklarını yönetebilmek için imperium yet- kisinin paylaşılması gerektiğine inanan İmparator Diocletianus (284–305), imparatorluk topraklarını ikiye böldü: Bu bölgelerin birer imparator (Augustus) ve birer yardımcı imparator (Sezar) tarafından yönetilmesini karara bağladı. Bu anlayışa göre, Sezarlar Augustusların varisleriydiler, ancak onlar Augustuslar hayattayken de kendilerine bağlanmış olan top- raklara hükmedebileceklerdi. Başka bir deyişle, ülke aslında dört parçaya bölünmüştü. Bu sisteme Tetrarşi (yani Dörtlü Yönetim) denmesinin ne- deni de budur. Bu yönetsel düzen 305’e kadar işledi. Doğu İmparatoru Diocletianus bu tarihte tahtı boşalttı ve Batı İmparatoru Maximianus’u da aynı biçimde davranmaya ikna etti. İmparatorluğun ussal biçimde ye- niden örgütlenmesi arzu edilen istikrarı getirdi ve Romalılar IV. yüzyı- lın ortalarına kadar Cermen akınlarına karşı tutarlı bir tavır sergilemeyi başardılar. Hele bu yüzyılın başında İmparatorluğun Büyük Constantinus gibi kudretli bir hükümdara sahip olması, Cermenlerin bütün hevesleri- ni kursaklarında bırakıyordu. Ne var ki 350 yılında patlak veren bir kriz Roma’nın bütün siyasal dengesini alt-üst etti.


Büyük Constantinus, henüz hayattayken İmparatorluğun yönetimi- ni üç oğluna (II. Constantinus, I. Constans, II. Constans) ve iki yeğenine bırakmıştı (335). Ancak onun 337’deki ölümünden sonra, oğullar yeğen- leri öldürdüler ve İmparatorluk topraklarını kendi aralarında paylaştılar. Anlaşmaya göre, I. Constans Afrika, İtalya, Pannonia (bugünkü Macaris- tan ve bir ölçüde de Hırvatistan toprakları), Dacia (bugünkü Romanya) ve Makedonya eyaletlerinde hüküm sürecekti. II. Constaninus’a Büyük Britanya, Galya (Fransa) ve İspanya eyaletleri düşerken; II. Constans da Trakya, Anadolu ve Orta-Doğu’ya sahip olacaktı. Ancak İmparatorluğun batısını paylaşan II. Constantinus ile I. Constans arasında çıkan bir an- laşmazlık Üçlü Yönetim’e büyük bir darbe vurdu. İtalya üzerinde hak id- dia eden I. Constantinus kardeşinin üzerine yürüdü. Ancak Aquileia’da (Kuzey-doğu İtalya) yapılan savaşı I. Constans kazandı ve kardeşinin ölümünden sonra onun topraklarına da sahip oldu (340). Bundan böyle İmparatorluğun batı kanadı I. Constans, doğu kanadı da II. Constans ta- rafından yönetilecekti.
Bu İkili Yönetim yalnızca 10 yıl işleyebildi. I. Constans’a (337–350) hizmet eden Magnentius, 349’da merkezi otoriteye karşı ayaklandı ve kendisini imparator ilan etti. Magnentius, Constans’ı yendikten ve onun ölümüne neden olduktan sonra Roma’ya yürüdü, imparatorluk unvanını kardeşiyle paylaşmakta olan II. Constans’tan (337–361) kendini Batı İm- paratoru olarak tanımasını talep etti. Bu sırada Doğu’da Pers-Sassanilere karşı savaşmakta olan II. Constans hemen yüzünü batıya döndü ve karde- şinin tahtına el koyan Magnentius’un ordusuyla Mursa şehrinde karşılaş- tı. Mursa’daki (günümüzde Hırvatistan sınırları içinde kalan Osijek şehri)

savaş Roma Tarihi’nin en hüzünlü sayfalarından birini oluşturur, çünkü burada Roma İmparatorluğu’nun en değerli birlikleri bir taht kavgası yüzünden yok olmuşlardır. Savaşı Doğu İmparatoru II. Constans kaza- nır ve tüm imparatorluğu kendi otoritesi altında birleştirir. 351’de yeğeni Gallus’u Batı İmparatorluğu’na Sezar olarak atayan II. Constans, 354’de görevini layıkıyla yerine getiremediği gerekçesiyle yeğenini azleder ve öldürtür.


350 Krizi, Roma’ya her açıdan çok pahalıya mal olmuştur. Aske- ri birliklerin yıpranması bir yana, Doğu İmparatoru II. Constans Barbar kavimleri Roma sınırını geçmeye teşvik ederek Magnentius’u zayıflat- mak istemiştir. Barbar İstilaları’nın kaldığı yerden başlaması kısa vade- de İmparator’un işine yaramakta, ancak uzun vadede İmparatorluğun yeniden zayıf düşmesine neden olmaktadır. Nitekim III. yüzyılın son çeyreğinde Diocletianus ve Maximianus tarafından tesis edilen düzen sona ermiş ve Barbarlar önce Alsace’a (günümüzde Fransa ile Almanya arasındaki sınır bölgesi) girmişler, daha sonra da Galya içlerine doğru ilerlemeye başlamışlardır. Cermen kavimlerinden Alamanların öldürücü akınları karşısında çaresiz kalan ve onlarla karşılaşmaya cesaret edeme- yen İmparator, Gallus’tan boşalan sezarlık koltuğuna Julianus’u oturtarak
(355) Galya bölgesinin güvenliğini sağlamaya çalışır. Kendisi de çatışma bölgesinin uzağındaki Milano şehrine çekilmiştir. Yetenekli bir komutan olan Sezar Julianus, 357’de Strasbourg yakınlarında Alamanlara çok ağır bir darbe vurarak Galya’yı barbar tehdidinden kurtarmayı başarır.
Romalılar, İmparator Valentianus döneminde (364–375) Barbar İstilaları’nın yaralarını sarmak için çaba gösterdiler ve Ren Nehri boyunca sıralanan surları onarmaya koyuldular. Cermenler, Roma’ya doğru yıkıcı akınlar düzenlemeye devam ettiler, ancak Roma ordularının tutarlı dire- nişi onlara en azından bir süreliğine İmparatorluk toprağına girme izni vermedi. Ne var ki 406 yılında Ren Nehri’nin donması bütün hesapları alt-üst etti. Barbarlar nehri son kez geçtiler ve bir daha da Roma toprak- larını terk etmediler. Aşağı ve Yukarı Germanya ile Belçika eyaletleri bü- tünüyle Barbar kavimlerin (özellikle Frankların ve Alamanların) istilası- na açıldı. Onlar, IV. yüzyılın ortalarından itibaren nehrin iki yakasını da denetimleri altında tuttular. Artık İmparatorluk çözülüyor, Galya’da ve Germanya’ya yakın diğer bölgelerde Cermen hâkimiyeti başlıyordu. Öyle ki VI. yüzyılda Cermenlerin karşısında durabilecek bir Roma otoritesi kalmamıştı ve bu kez de Franklarla Alamanlar birbirlerine düşmüşlerdi. Franklar, rakiplerini alt ettiler ve Galya’da bir tür Frank Krallığı tesis et- mekte hiç mi hiç gecikmediler. (Cermen akınları hakkında: FELLMANN, Rudolf; Rome et les Germains ou l’enjeu du Rhin / Roma ve Cermenler: Ren Nehri üzerindeki iktidar savaşı, 2002)

Evet, IV. ve V. yüzyıldaki Cermen akınları Roma için öldürücü oldu. Bu akınlarda Orta-Asya’dan kopup gelerek Avrupa sınırlarını tehdit eden Hunların da büyük bir rol oynadığına kuşku yoktur. Karadeniz’in kuzeyindeki bölgelerde yaşayan Cermen kökenli Gotlar (Ostrogotlar ve Vizigotlar), bu yörenin Hunlarca istila edilmesi sonucunda sahip olduk- ları barbar krallıkların yıkıldığına tanık olmuş (370’li yıllar) ve Hun akın- larına direnemeyerek Roma topraklarına sığınmak zorunda kalmışlardır. Got ilerleyişi, Kuzey-doğu Avrupa’daki tüm Cermen kavimlerin yerin- den oynamasıyla ve İmparatorluk sınırındaki istikrarın bozulmasıyla so- nuçlanmıştır. Bizde Kavimler Göçü adıyla bilinen, Batılıların ise Barbar İs- tilaları olarak tanımladığı bu olay, Roma İmparatorluğu’nun Ren ve Tuna nehirleriyle çizilmiş olan sınırlarındaki güvenliğin çözülmesinin başlıca nedenidir. Sınır nehirlerini aşan Cermen kavimlerin yoğunluğu karşısın- da şaşkına dönen Roma’nın, bu kadar büyük bir nüfusu barındırması ve onları Roma toplumsal sistemine dâhil edebilmesi olanaksızdır. Roma merkezî otoritesinin şaşkınlığını ve dağınıklığını fırsat bilen Cermenler, İmparatorluğun tüm bölgelerine akın etmektedirler.


Romalılar ilk başlarda akılcı bir iskân siyaseti uygulayarak barbarla- rı İmparatorluğun farklı eyaletlerine paylaştırmayı denerler. Örneğin Ren kıyılarına yerleşen Burgondlar, daha sonraları kendi isimleriyle anılacak olan Burgonya’ya götürülürler (günümüzde Orta-doğu Fransa’da bulu- nan bölge). Onları buraya yerleştirmekteki amaç, Alaman akınlarına karşı bir tür tampon bölge oluşturmaktır. Ancak bu iskân siyasetini uygula- mak her zaman mümkün olmamıştır. Cermen kavimlerin bir kısmı, Roma toprağında yerleşmek istedikleri eyaletleri bizzat kendi başlarına seçecek kadar kudretlidirler. Nitekim Vizigotlar önce Galya’nın güneyine, daha sonra da İspanya’ya yerleşirler. Vandallar göçlerini Kuzey Afrika’ya kadar götürürlerken, Alamanlar da bugünkü İsviçre ve Alsace’ta karar kılarlar. Franklar ise, kendilerine yurt olarak Galya’nın merkezini seçmişlerdir. Lombardların (eski adlarıyla Longobardlar) Kuzey İtalya’ya yerleşmesiyle Barbar İstilaları tamamlanır. Bu arada Britanya Adası’na doğru gerçek- leştirilen akınları unutmamak gerek. Kuzey Cermenleri olarak tanımla- yabileceğimiz Angıllar ve Saksonlar adayı işgal ederler. İşte İngiltere’nin ve burada yaşayan halkın adı da (Anglosaksonlar) bu istilaların doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Barbarların terk ettikleri Kuzey-doğu Av- rupa toprakları da boş kalmayacaktır. Buralarda artık Cermen kökenli He- rüller ve Rugienler ile Cermen olmayan Slavlar ve Avarlar yaşamaktadır.
Roma İmparatorluğu’nu çöküşe götüren Cermen kavimlerin Roma- lılara nazaran çok farklı bir kültüre sahip olduklarını ifade etmiştik. Şimdi bu ifadeyi biraz daha açmak gerekiyor. Uygarlığın karşıtı olarak türetilen barbar sözcüğünden de anlaşılabileceği gibi, bu kavimler asla büyük şehir- ler kurmamışlardır. Onlar tabii ki pek çok yerleşim merkezine sahiptiler,

ancak taş işçiliğini tanımıyorlardı ve evlerini inşa ederken kereste kullanı- yorlardı. Cermen kavimlerin bir kısmı ölülerini gömüyor, çoğunluğu ise onları yakmayı tercih ediyordu. Yakma töreninden sonra ölüden geriye kalan küller pişmiş topraktan yapılan çömleklerde muhafaza ediliyor, bu çömlekler de ağızları kapatılarak toprağa gömülüyordu. Pek çok kuşa- ğın ihtiyacını karşılayabilecek genişlikte olan mezarlıklarda, küllerin ya- nına konan mücevher, giysi ve silah gibi objelere rastlamak mümkündü. Ölü gömme uygulamasını benimseyen Cermen halkların mezarlıklarına bakarak Cermenlerde gözle görülür bir toplumsal hiyerarşinin bulundu- ğunu anlayabiliyoruz. Çünkü bazı ölülerin mezarları altın ve gümüşten yapılmış mücevherler, Roma eyaletlerinden getirtilmiş sanat eserleri ya da incelikle işlenmiş cam objelerle donatılmıştı. Öte-dünyaya bu biçimde uğurlanmış olan kişilerin Cermen soyluları ya da önderleri olduğu sanılı- yor. Hiç kuşkusuz Cermen toplumundaki tabakalaşma düzeyi Roma’daki kadar karmaşık değildir. Bu toplumlarda askeri yöneticiler ve onların ka- rarlarına riayet eden tabakalar olmak üzere kabaca iki toplumsal sınıfın bulunduğu öne sürülebilir.


Cermenlerin dinsel inanışları hakkında çok fazla bilgiye sahip deği- liz. Romalı tarihçi ve yazarlar onların çoktanrılı bir inanç sistemine sahip olduklarını ifade ediyor. Tacitus (55–120), Cermen tanrılarını Romalılara özgü tanrı isimleriyle tanıtıyor ve onların Merkür’e, Mars’a ya da İsis’e ta- pındıklarını söylüyor. Tacitus’un Cermen inancını Romalılaştırarak sun- duğu satırları bir yana, son dönem araştırmaları sayesinde bazı Cermen tanrılarının özgün isimlerini de bilebiliyoruz. Bunların en önde geleni Yüce Tanrı Wodan’dır. Donar ya da Thor adını taşıyan tanrı ise, fırtına ve şimşeği simgeler. Freja adındaki tanrıçanın da Yunanların Afrodit’ine ya da Romalıların Venüs’e karşılık geldiği anlaşılıyor. (Cermenler hakkında bakınız: FELLMANN, Rudolf; Les origines des peuples germaniques / Cer- men halkların kökenleri, 2003)



  1. Download 409.43 Kb.

    Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   19




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling