10) Sana ellerini uzatarak seninle bey'at yapanlar var ya, işte onlar ellerini Allah'a
uzatmışlar ve Allah ile bey'atlaşmış gibi olmuşlardır. Yani sendeki beşeriyyet sıfatı
geçicidir, geçici olan bir vâsıtayı, geçici olmayan bir vâsıta olarak görmek gerek.
213
Yüce Allah:
"Allah'ın kuvvet ve yardımı, o bîat edenlerin vefa ve
sadakat/arının üstündedir" buyuruyor, (âyet 10) Yani bu bey'atle onlar Allah'a
minnet yükleyemezler, bilakis Allah'ın onlar üzerinde minneti vardır. Bazıları derler
ki: "Onların bey'atleri ve onların kuvvetleri Hakkın gücü ve kuvvetinin altındadır,
onları bu işe sokmasaydı, onlar bu işi başaramazlardı. Çünkü:
"Kuvvet ve kudret
ancak Cenâb-ı Hakka mahsustur"
214
Yüce Allah, onların ifadesiyle:
"Bizi mallarımız, çotuğumuz, çocuğumuz,
ailemiz oyaladı" demişlerdir, (âyet 11) Seni oyalayıp Allah'a ulaşmaktan alıkoyan
her şey; Senin için iyi bir şey değildir, ister kadın olsun, ister çoluk-çocuk, ister mal-
mülk. Burada, bey'atten geri kalmamak için
"Allah'ın rızasını kazanmağa" işaret
olduğu gibi, huzur ve sükûna kavuşmaktan mahrum kalmamak için, dünya sevgisini
terketmeye ve o sevgiden vazgeçmeye işaret vardır. Makamı gönül olan o sükûn ve
o nurdan mahrum kalmamak için dünya sevgisini bırakmak gerektir. Yine makamı
gönül olduğundan, gönülde sakin bulunduğundan ona huzur demişler ve sükûn
adını vermişlerdir.
Yüce Allah:
"Eğer inanan erler olmasaydı" buyuruyor.(âyet 25) Sehl b.
Abdullah Tüsterî demiştir ki: "Gerçek mümin o kimsedir ki, nefsinden ve gönlünden
gaflete düşmez. Falan vakit ne yaptım, şu anda nasıl
bir haldeyim, diyerek,
geçmişte yapmış olduğu amellerini araştırıp durur. Eğer bir değişiklik
görürse,ağlayıp sızlamağa başlar. Nitekim yeryüzünde, Ay ve Güneş tutulması,
deprem, yağmur yağmaması, çekirge, Veba salgını, kıtlık ve buna benzer -Allah'ın
gazabından- bir şey musallat olduğunda, yeryuzündekiler, gerçek olarak bilirler ki,
bütün bu belalar kendi günahlarından ve kusurlarından meydana gelmiştir, ağlayıp
sızlamaya başlarlar. Müminler ise gerçek iman nurunun kaybolduğunu, gözyaşlarının
kuruduğunu, gönüllerine bir kötü rüzgarın estiğini, vakit/erindeki kıymet ve
bereketin yok olduğunu görünce, ağlamaya ve sızlamaya başlarlar. Belki bu dünya
belaları, Hak'tan ayrılık işareti değildir, fakat gönüldeki bu değişiklikler ve bu belalar,
Haktan ayrılık belirtisidir. Buna göre müminler; noksanda fazlalığı, fazlalıkta ise
noksanı görürler. Hani başkalarının dünyaya âit eksikliklerden korktukları gibi,
müminler de dünyanın ve dünyalığın çokluğundan korkarlar. Gönüldeki azıcık
değişmeden, gönlün ibâdete karşı nefret duymasından, ibâdet etmeyi lüzumsuz
görmesinden korkar ve ağlamaya başlar, çünkü bilir ki az birşey, çok şeyleri çekip
götürür ve yok eder.
215
Yüce Allah:
"Hani o kâfirlerin kalplerinde coşup kabaran kıskançlık,
Do'stlaringiz bilan baham: