kabul edilmiştir" buyurur. Her kim de yüce Allah'ın "buyur kulum" emrindeki
yüceliğe erer ve bu emre can kesilirse, şâirin dediği gibi.
"O kimseye mektup üstüne mektup,
Davet üzerine davet gelir"
(Âlimler)
Ebü'l-Abbâs Kasım es-Seyyârî
164
demiştir ki: "Âlimleri dört kısım üzere buldum.
Birinci kısmı, başıboş bırakılmış, yuları çözülmüş at gibi çölde koşup durmaktadır.
Gözüne toz duman gitmiş bir kimse o atın üstünde binicisi var da, onu bir maksatla
koşturuyor zanneder, çölde arkasına düşer, koşup gider. Ama gözü tozdan
dumandan temiz olan kişi bilir ki, o atın yuları çözülmüştür, peşine düşmez, izini
sürüp gitmez.
İkinci kısım, yularının çözülmesini istiyerek huysuzluk ederler, kendilerini âlim
göstermeye çalışırlar, maksatları ise, başlarını alıp gitmeleri ve başı çekmeleridir.
Üçüncü kısım, esrük deveye benzer. Ne yulardan gemden haberi vardır, ne de
yuların çözülmesinden ve gemin alınmasından. Allah'a kulluk etmenin lezzeti, tadı,
onları çekip çevirmiştir. Onlar kendilerini ibadete kaptırmış olup, dâima onunla
meşgul olurlar.
Dördüncü kısım ise pek garip kimselerdir. Dünyanın hallerini bilirler, yuları
çözülmüş kimdir, esriyip kendini yitirmiş kimdir, aklı başında olan kim? Bunların
hepsini de anlayıp bilirler. İşte bu kısım, Muhammed Mustafa (s.a.v.)'in: "Ah ne
olurdu, o kardeşlerimi gör şeydim"
165
diye arzuladığı kimselerdir. İşte bu
sebebledir ki yüce Allah: "Bilmiş ol ki" buyurdu. Bil beni bu birlik ile, çünkü bu
bilgi, senden başkasını bilmek değildir. Bu bilgi, tahsil ile de elde edilmez. Belki
bizim hırkalarımız ve ikramlarımızla elde edilir, öyle ki bizim hırkalarımız ve
ikramlarımız uçsuz bucaksız deniz gibidir. Senin bu ilmin dahi uçsuz bucaksız bir
denizdir"
166
(Tevhid İlmi)
Hâris-i Muhasibi
167
ise şöyle der: "Tevhid İlmi" nin başlangıcı "Allah'tan
Do'stlaringiz bilan baham: |