Sevgili Milena
Download 0.97 Mb. Pdf ko'rish
|
Sevgili Milena - Franz Kafka ( PDFDrive )
Cumartesi
Ters anlıyorsun biraz beni Milena, aşağı yukarı eş düşünüdeyim seninle. Bütün ayrıntılarıyla anlatmaya kalkışmayacağım. Viyana'ya gelip gelmeyeceğimi söyleyemem bugünden, ama gelmeyeceğim, öyle anlaşılıyor. Gelmemem için birçok neden vardı eskiden, bugün tek nedeni şu :.yürek gücüm yetmez. Bir nedeni de belki: gelmemem hepimiz için daha iyi de ondan. Şunu da ekleyeyim ki, açıkladığın durumu göz önünde tutarak (bir insanı bekletmek) senin de buraya gelmeni istemem, hele buna hiç dayanamam. Altı ayı bana anlatmak zorunda oluşun, yeni bir şey değil. Biliyorum, çok korkunç günlerdi onlar, çok korkunç olaylarla yüz yüze geldin, sen bile korkunç şeyler yapmak zorunda kaldın; ben bu işin içinde olduğum halde dayanamazdım biliyorum (yedi yıl önce olsaydı her şeye göğüs gerebilirdim), bugün de dayanamam, bunu da biliyorum, peki ama bütün bunlardan bana ne? Başından geçenlerle senin davranışın mı önemli olan? Önemli olan sensin. Seni de tanıyorum artık, onun için anlatmam gerekmiyor, kendimden iyi tanıyorum seni, ama ellerimin ne durumda olduğunu bilmiyorum demek değil bu. Salık verdiğim şeye karşıt değil mektubun, tersine; sen de şunu yazmışsm: "En iyisi bir üçüncü yol bulup kaçmak, bu yol ne sana götürsün beni, ne ona; yalnızlığa götürsün beni." Ben de bunu salık vermiştim sana, aynı günde yazmış olacağız. Ama kocan hastaysa bırakamazsın onu; birkaç ay sürecek bir hastalık diye yazmıştın, bir aydan çoğu geçti bile, artık bırakmakta bir sakınca yok sanırım. Ağustos, olmazsa eylülde gidebilirsin. Şunu açıklayayım ki, bu mektubun, hani o hemen okunamayan mektuplardan biri; dört kez üst üste okudum, gene de ne düşündüğümü söyleyemiyorum hemen. Ne var ki, yazdıklarım da pek önemsiz değil. Senin Pazar Dün yazdıklarıma ek: Mektubunu göz önünde tutarak, olaylara başka bir yönden bakmayı deniyorum, bugüne değin kaçınmıştım bundan. Tuhaf oluyor bu yönden bakılınca: Kocanla bir savaşa girmiş değilim senin için, bu savaş senin kendi içinde oluyor; sonuç kocanla aramdaki savaşa bağlı olsaydı, şimdiye kadar çoktan sona ermiş olurdu. Kocanı büyüksediğimden değil, tersine küçümsüyorum onu belki de; yalnız şunu iyi biliyorum: Kocanın beni sevmesi, varlıklı birinin yoksulluğu sevmesine benzer. (Senin bana davranışında da var biraz bu.) Kocanla yaşadığın o hava küresi içinde ben bir fareyim ancak, "büyük bir ev düzeninde", bilemedin yılda bir kez odanın ortasından geçmesine göz yumulan bir fare. Bu böyle, tuhaf da değil üstelik, şaşmıyorum böyle oluşuna. Ama anlaşılması çok güç olan bir şey var, ona şaşıyorum işte: Sen bu "büyük ev düzeninde" yaşıyorsun, her şeyinle onunsun, yaşammm bütün gücünü ondan alıyorsun, bu evin yüce ecesisin, gene de -iyi biliyorum- beni sevmek değil yalnız, benim olabilirsin de, bu olanak var elinde, kaçabilirsin oradan. En çok neye şaşılır biliyor musun? Bana gelmek isteğine! - Ezgi ölçülerine göre- söylentilere kulak vermez inersen yanıma batarsın, yanını yöreni göremez olursun; tuhaftır, ama sen buna düşme demeyeceksin, insan gücünün üstünde bir çabayla başını dik tutmak için çırpınacak didinecek, öylesine kullanacaksın ki gücünü, parça parça kopacaksın, yok olacaksın. (Ben de seninle birlikte elbet.) Olduğum yerin çekici yanı yok; ne mutluluk var, ne de mutsuzluk, iyilikten de yoksun, suçtan da; oraya koydukları için oturmuş kalmışım, ezginin insanlık basamaklarında, yurdunun dolaylarındaki savaş öncesi bunakları gibiyim (bir çalgıcı bile değilim, o bile değil!); hem bu yeri alnımın teriyle de edinmedim, öyle de olsa, övülecek yanı yok bu yerin. Kızı soruyorsun, yeni bir şey duymadım. Sana yazdığı mektubu verdiğinden beri görmedim onu. O günlerde buluşacaktık, ama tam o sırada senin kocanla ilk konuşmalarını yazdığın mektupların gelmişti; kızla yüz yüze gelecek durumda değildim, nedenini de açıklamıştım ona, kabalık etmedimdi, bir pusulacık da yollamıştım, yanlış anlamış olacak... Ana öğütleriyle dolu bir mektup göndermişti bana (bu arada kocanın adresini de sormuştu); gerekli karşılığı verdim elbet; bu dediğim bir hafta önceydi, o gün bugün sesi çıkmadı, senin ona ne yazdığını bilmiyorum, mektubunun etkisini de bilmiyorum. "Belki Prag'a gelirim önümüzdeki ay" diyorsun. Nerdeyse: gelme, diye yalvaracağım. Seni çağırmak zorunda kaldığım bir güne bırak bu gelmeyi, o umutla yaşayayım, gel dediğimde hemen geleceğinden emin olma umuduyla. Hayır, gelme şimdi, nasıl olsa dönmek zorundasın, değil mi? (Vereceğin karşılığı biliyorum, gene de yazılı görmek isterim.) Ne iyilik, ne de kötülük var dilenci kadın konusunda; ya çok dalgındım ya da birini düşünüyordum o sırada belki, yoksa bu türlü davranışımın, silik anılarımla ilintisi yok pek. "Dilencilere çok para vermeyin, acınırsınız sonra!" diye bir söz anımsıyorum örneğin. Bir gün anam bir lira vermişti, çocuktum daha, büyük Ringle küçük Ring'in ortasında oturan yaşlı bir dilenci kadına vermekti bu parayı bütün isteğim. Gelgelelim para çok görünmüştü gözüme, bir dilenciye bu kadar çok para verilmez diye düşünmüş, sıkılmıştım. Ama parayı vermek de istiyordum; bozdurdum lirayı, önce bir onluk attık kadının önüne. Sonra bütün o alanı koşarak geçtim, soldan geldim bu sefer, yeni, başka biri gibi, gene bir onluk attım kadına, gene dolandım, gene koştum, gene bir onluk attım... Tam on kez alanı koşarak dolanmıştım. (Pek on kez olamamıştı anlaşılan, çünkü kadın bıkmış, kalkıp gitmişti.) Sonunda yorgun, bitik dönmüştüm eve, başlamıştım ağlamaya, anam acımıştı da bir lira daha vermişti bana. Görüyorsun ya, talihim yok dilencilerle, ama varımı yoğumu Avusturya parasına çevirip, Opera Alanındaki dilenciye vermeye hazırım, yeter ki, sen yanımda olasın, ben de yakınlığını duyabileyim senin. Franz Salı Toparladım kendimi, birkaç iş mektubu yazdırdım bugün, iş arasında yazıyorum şimdi sana: Gelen iki mektubun da sevinçli, hiç değilse kendi başına buyruk; alınca bu çeşit mektupları içim açılıyor (nerdeyse, nerdeyse), ormanı duyuyorum, savrulan, Viyana'yı görmüş gibi oluyorum. Ne güzel şey yanında olmak Milena ! Kız bugün, senin ona yazdığın mektubu gönderdi, kurşunkalemle çizmiş birkaç satırın altını, ama tek sözcük eklememiş. Pek hoşlanmamış mektuptan anlaşılan; altları çizilen bütün mektuplar gibi, bunun da ufak tefek buruklukları yok değil, görünce bunu, senden nasıl olmayacak bir şey istediğimi anladım da utandım Milena, bağışla beni; ama kızdan da özür dilemem gerekir, ne türlü yazılmış olursa olsun, üzecekti onu. Üzmemek için zorlamışsın kendini, belli... ama sözgelişi: "Aramızda adınız hiç geçmedi, sizden hiç söz açmadı" demem bile üzmüştür onu; tersini de yazsaydın, gene üzülecekti. Bağışla beni Milena. Ama Stassa'ya yazdığın mektupla, bana büyük yardımda bulundun. Download 0.97 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling