Sevgili Milena
Download 0.97 Mb. Pdf ko'rish
|
Sevgili Milena - Franz Kafka ( PDFDrive )
Cumartesi
Yarım saattir iki mektubunla kartını okuyorum (zarfı da; nasıl oluyor da postacılar adresleri okuyabiliyorlar, şaşıyorum!), gülerek okuduğumun neden sonra farkına vardım. Hangi kral benim kadar mutlu olmuştur? Odama geliyorum, masanın üstünde üç mektup beni bekliyor, bütün işim açıp okumak onları - ellerim ne ağır iş görürmüş meğer - yaslanıyorum koltuğa, bu mutluluğa erdiğime inanamıyorum. Ama baştan sonra gülemedim... Hamallık etmene söz bulamıyorum da... İnansam bile, gözümün önüne getiremiyorum, gözümün önüne getirsem bile -gene öyle güzel miydin? - ama güzellikten başka bir şeydin o pazar günü, cennetin yeryüzüne inmesi gibi bir şeydin - sana yirmi kron veren "bay"ı anlıyorum, ama senin bu işi görmeni anlayamıyorum. (Çok korkunç buldum, çok da olağanüstü. Ben burada tıka basa yemek yerken, sen orada açsın, öyle mi? Gözlerinin altı da çürümüş. Fotoğrafta bile belli oluyor; seni böyle görünce fotoğrafı almış olmanın sevinci yarıya iniyor, gene de çok sevindim gönderdiğine, uzun uzun ellerini öpmek istiyorum, hiç bırakmamak istiyorum ellerini, ne çeviri yapsın bu eller bir daha, ne de istasyondan bavul taşısın.) Nasıl hoş göreyim bu davranışını Milena? Aradan yüzyıl da geçse, seninle küçük kulübemizin önünde otursak da gene homurdanacağım bundan ötürü. Şaka etmiyorum. Çelişmeye düşüyorsun Milena: Hem beni sevdiğini söylüyorsun, sözde benim için yaşıyorsun, hem de yemek yemiyor, aç kalıyorsun? Elimi sürmediğim bir tomar para dursun burada da sen orada açlık çek, olacak şey mi bu? Kızın mektubu için söylediklerinde haklısın, hep haklısın zaten, ama yeter mi haklı olmak? Ben haksızım, -olmayacak şey, ama şunu istiyorum senden- n'olur haksızlığımı paylaşsan biraz! Kızın mektubunu okurken, benim ne denÜ haksız olduğum göze çarpmıyor mu sanki? Beceriksizliğim yüzünden olan kızla mektuplaşma işini kapatsak artık, bıktım. Senin mektubunu gene geri göndermişim bir pusulacık ekleyerek, o gün bugün ses seda çıkmadı, buluşmayı göze alamıyorum, umarım ki, bu iş de böylece kapanır. Stassa'ya yazdığın mektubu beğenmiştim, yazmıştım da, neden savunuyorsun kendini? Demek Waldegg'e gittin? Ben de sık sık giderim oraya, nasıl oldu da rastlaşmadık? Ama sen öyle hızlı yürürsün ki, gözümün önünden uçup gidivermişsindir. - Viyana'da yaptığın gibi- Ne biçim dört gündü o? Bir Tanrıça sinemadan çıkıyor ve küçük bir kız istasyona hamallık yapmaya gidiyor -ve bu dört gündü, öyle mi? Landauer'le olan şeye üzüldüm (*). Almancasıyla sıkıntı çekiyor musun? Epey uğraşmış olacaksın, zavallı çocuk (yavrucuğum demiyorum? Tanrı korusun!). Üstelik benim mektuplarımla da bitik durumdasın, biliyorum. İşlerinden alıkoyuyor mektuplarım demekte haksız değilmişim, değil mi? Ama haklı olmak bir işe yaramıyor. Hak ettiğim için mektup yazıyorsun bana, evet, yazmazsan ne hak kalır, ne hukuk, ne yaşam, ne hiçbir şey. Ah! Viyana'ya gidebilmek! Yapacağın çeviriyi görmek isterim, gönder kuzum; seninle ilgili ne göndersen azdır. (*) Ladauer değerli bir denemeciydi. 1919'da öldürülmüştür. Cuma Seni sevip sevmediğimi soruyorsun durmadan, çok güç bunun karşılığını vermek Milena, mektupla hiç verilemez hele (son pazar günkü mektupla bile). Bu yakınlarda yüz yüze gelirsek söylerim (soluğum kesilmezse). Yalnız n'olursun, çağırma beni Viyana'ya, yazma bu konuda; gelmeyeceğim, ama bu konuda ettiğin her söz, etime batan kızgın bir şiş sanki, yakıyor, geçmiyor acısı, gün geçtikçe daha da yakıyor. Bu olamaz istediğin. Demek çiçek gönderdiler sana? Üzüldüm; üzüntümden ne çiçeği olduğunu sökemedim yazından. Odanda duruyor, öyle mi? Dediğim gibi, odandaki dolap olsaydım, güpegündüz, birdenbire çıkıverirdim odandan... O çiçekler soluncaya değin dışarda dururdum hiç değilse. Hoşuma gitmedi. Her şey o kadar uzak ki... Gene de kapının tokmağını elle tutacak kadar yakın görüyorum, karşımdaki mürekkebi gördüğüm gibi. Dünkü, hayır daha önceki günkü telgrafını unutmamam gerekir evet, ama o telgrafı çektiğinde de solmamıştı daha çiçekler. Hem neden bu denli sevindirdi o çiçekler seni? "En sevdiklerin" olduklarından ötürü mü? Yeryüzünde o cinsten bir sürü var, onlar da sevindiriyor mu seni? Ama kim bilir, belki bu sorunun karşılığı da kolay değil, yüz yüze gelince verilebilir ancak. Nerdesin Milena? Viyana'da mısın? Nerde bu Viyana? Olmuyor, kurtulamıyorum çiçeklerden. Kertner Sokağı bir masal, bir düş, öyle bir düş ki, geceyi andıran bir günde görülmüş, ama bu çiçekler gerçek Milena, dipdiri duruyor çiçeklikte ("saçma" buluyör, gene de göğsüne bastırıyorsun onları!); onlara dil uzatmak da olmuyor, öyle ya: "en sevdiklerin"miş bunlar! (Ama ne var? gene de üzgünsün, neden?) Görürsünüz, Milena çıksın hele odadan, sokağa atacağım topunuzu. Bir şey mi oldu? Niçin sıkıntılısın? Söylemeyecek misin ne olduğunu? Söyleyeceksin, değil mi? Max'i soruyorsun, çok oldu sana yazalı, ne yazdığını bilmiyorum, ama mektubu pazar günü önümde attıydı kutuya. (Sen benim pazar günü yazdığım mektubu aldın mı?) Dün kötü bir günümdü, dayanılmayacak gibi değil, ama kötü bir gündü işte, daha sonra anlatırım belki nedenini. İyi ki, telgrafın gelmişti. Kimsenin bilmediği bu telgrafı sokup cebine, yürümek pek hoş oluyor. "Çek Köprüsü"ne doğru yürürken birkaç kez okudum. (Her okunuşta yeniymiş gibi geliyor insana, yutar gibi okuyorum, kâğıtta bir şey kalmadı sanıyorum, ama cebime sokar sokmaz, baştan yazılıyor sanki.) Yanıma yöreme bakmıyorum ürkerek, kızmıyorlar mı diye... Kızmak değil de belki, beni görenlerin bakışlarından şöyle bir şeyler okuyacağımı sanıyorum: "Bak hele! Sen kim oluyorsun da bu çeşit telgraflar alıyorsun? Yukarıya bildireceğim bunu. İlk iş hemen bir kucak dolusu çiçek göndermek olsun Viyana'ya... Bir şeyler yapmamız gerekir, göz yumamayız bu olaya." Oysa kimsenin umrunda değil, kimi oturmuş balık tutuyor, kimi de onları seyrediyor; çocuklar topun ardından koşuyor, köprüdeki dilenci avuç açmış dileniyor... Gene de, sanki herkeste bir zorlama var gibi, düşündüklerini açığa vurmamak için zorluyorlar kendilerini sanki. Bu zorlama güzel işte... Hepsi sözbirliği etmiş, aynı şeyi düşünüyor: "İyi iyi" diyorlar "gelmeliydi bu telgraf sana... Hak ettin mi, etmedin mi? Orasmı araştıracak değiliz, sen de fazla kurcalama." Biraz sonra gene çıkarıp okuyorum, artık sinirlenirler, diyorum kendi kendime, hiç değilse böyle uluorta okuduğum, saklanmadığım için kızarlar, diyorum, ama hayır, kızmıyorlar, sinirlenmiyorlar, işlerine bakıyorlar gene. (Ama sen Milena, sen niçin üzgünsün?) Filistinli bir Yahudiyle konuştum akşamüstü; bütün ayrıntılarıyla anlatamam onu mektupta; bu kısacık boylu, küçük, zayıf, sakallı, bir gözü kör adam çok önemli bence. Onu düşünerek geçti yarı gecem.. Başka bir gün yazarım bu konuda. Demek alamadın pasaportunu, alamayacaksın da? F. Download 0.97 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling