Bin Muhteşem Güneş
Download 1.16 Mb. Pdf ko'rish
|
Khaled Hosseini - Bin Muhteşem Güneş
elif’in kuyruğuna, her ba’nın kıvrımına, se’lerin noktalarına doğru, tek tek yönlendiren de Molla
Feyzullah oldu. Yaşlılıktan beli bükülmüş, zayıf bir adamdı; dişsiz bir gülümsemesi, göbeğine kadar inen, ak sakalı vardı. Genellikle kulübe’ye yalnız gelir, nadiren de, yanında kızıl saçlı oğlu Hamza’yı getirirdi; oğlan Meryem’den birkaç yaş büyüktü. Meryem hocasını kapıda karşılayıp elini öper (ince bir deri tabakasıyla kaplı, bir deste ince dalı, sürgünü öpmeye benzerdi), o da kızı alnından öper, sonra içeriye girip derse başlarlardı. Dersten sonra, birlikte kulübe’nin önünde oturur, çamfıstığı yiyip yeşil çay içer, ağaçtan ağaca uçan bülbülleri seyrederlerdi. Bazen, dökülmüş bronz rengi yaprakların, akçaağaç çalılarının arasında yürüyüşe çıkar, ırmağın kıyısında, dağların eteklerinde gezinirlerdi. Molla Feyzullah yürürken bir yandan da tespih çeker, o titrek sesiyle Meryem’e gençlik hikâyelerini, gördüğü bir sürü şeyi anlatırdı; Iran’da bulduğu iki başlı yılanı, Isfahan’ın Otuz Uç Kemerli Köprüsü’nü, bir keresinde Mezar’da, Mavi Cami’nin önünde bir karpuz yardığını ve şaşırıp kaldığını, bir yarıdaki çekirdeklerin nasıl Allah, öteki yarıdakilerinse Ekber sözcükleri oluşturduğunu. Bir gün, Meryem’e Kuran’daki kelimelerin anlamını kavrayamadığını itiraf etti. Ama yine de, Arapça sözcüklerin makamı, o büyüleyici tınıları, dilde yuvarlanış biçimleri hoşuna gidiyordu. Onu rahatlattıklarını, yüreğini hafiflettiklerini söyledi. “Seni de rahatlatacaklar, Meryem co. Ihtiyacın olduğunda onları çağırırsın; seni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmazlar. Tanrı’nın sözleri seni asla yarı yolda bırakmaz, kızım.” Molla Feyzullah öykü anlatmayı sevdiği kadar, dinlemeyi de severdi. Meryem konuşurken, kulak kesilirdi. Başını yavaşça sallar, minnet dolu bir ifadeyle gülümserdi; herkesin gıpta ettiği bir ayrıcalık bahşedilmiş gibi. Nana’ya kesinlikle söylenemeyecek şeyleri Molla Feyzullah’a söylemek kolaydı. Bir gün yürürlerken, Meryem okula gitmeyi çok istediğini söyledi; keşke izin verseler, dedi. “Gerçek okuldan bahsediyorum, akhund sahip. Derslerin sını larda görüldüğü... Babamın öteki çocuklarının gittiği okullardan.” Molla Feyzullah durdu. Bir hafta önce Bibi co, Celil’in kızları Saide’yle Nahit’in, Herat’taki kız okulu Mehri’ye başladığı haberini getirmişti. O andan beri, Meryem’in kafasının içinde sını larla, öğretmenlerle ilgili ikirler çınlıyor, çizgili defterlerin, sayıların, koyu, kalın şekiller oluşturan kalemlerin imgeleri uçuşuyordu. Akranı kızlarla birlikte bir sınıfta oturduğunu hayal ediyordu. Bir cetveli kâğıdın üzerine bastırmak, son derece önemli görünen çizgiler çizmek için yanıp tutuşuyordu. “Istediğin bu mu?” dedi Molla Feyzullah o sevecen, sulu gözlerini kıza dikerek; ellerini arkada, bükülmüş belinde kavuşturmuştu, sarığının gölgesi dikenli düğünçiçeklerinden oluşan, küçük öbeğe düşüyordu. “Evet.” “Ve benden, izin vermesi için annenle konuşmamı istiyorsun?” Meryem gülümsedi. Celil sayılmazsa, dünyada hiç kimse onu yaşlı hocası kadar iyi anlayamazdı. “Bu durumda, elimden ne gelir ki? Yüce, bilge Tanrı hepimize bazı zaa lar vermiş; benim pek çok zaafımdan biri, belki de birincisiyse, sana hayır diyememek, Meryem co,” dedi, romatizmalı parmağıyla kızın yanağına dokunurken. Ama sonra, konuyu Nana’ya açınca, kadın soğan doğradığı bıçağı düşürüverdi. “Ne için?” “Kız öğrenmek istiyorsa, bırak öğrensin, canım. İzin ver de eğitim alsın.” “Oğrenmek mi? Neyi öğrenecekmiş, Molla sahip?” dedi Nana sertçe. “Oğrenecek ne var ki?” Ateş saçan gözlerini Meryem’e dikti. Meryem önüne, ellerine bakıyordu. “Senin gibi bir kızı okula göndermenin mantığı ne? Tükürük hokkasını parlatmak gibi bir şey. Hem o okullarda değerli hiçbir şey öğrenemezsin. Seninle benim gibi kadınlara hayatta yalnızca bir, tek bir marifet gereklidir, o da zaten okulda öğretilmez. Yüzüme bak.” “Ona böyle şeyler söylememelisin, canım,” dedi Molla Feyzullah. “Bana bana” Meryem baktı. “Sadece tek bir hüner. O da: tahammül. Sabretmek. Katlanmak.” “Neye katlanmak, Nana?” “ Ba k, bu konuda hiç endişen olmasın,” dedi Nana. “Katlanılacak şey bulmakta hiç zorlanmayacaksın.” Sonra, başladı sıralamaya: Celil’in karılarının onu nasıl basit bir taş işçisinin çirkin kızı diye aşağıladığını. Çamaşırı nasıl dışarıda, buz gibi havada yıkattıklarını; yüzünün soğuktan nasıl uyuştuğunu, parmak uçlarının yandığını. “Bizim payımıza düşen işte bu, Meryem. Bizim gibi kadınların. Biz katlanırız. Tahammül |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling