bugünkünden, şıraya su katmak kimin aklına gelirdi, zaten ağaçlar da ağaçtı, meyve verirdi o
zaman, meyve!
"Öyle, eskiden başkaydı. Benim bir ağacım vardı, beş yüz kilo elma verirdi tek başına."
Ama elma hasadı zamanla ne kadar kötüleşmiş olursa olsun, asık suratlı yaşlılar her yıl
oîttu-ğu gibi bu yıl da şıraların tadına bakma işinde yardımlarını esirgemiyor, dişleri hâlâ sağlam
olanlar, ellerindeki bir elmayı dişleye dişleye dolaşıyordu. Hatta içlerinden biri pisboğazlık edip
birkaç armut yediği için şiddetli bir karın ağrısına yakalanmıştı.
"Haksız mıyım?" diyerek söylenmeye başladı derken. "Eskiden bu armutlardan onunu
yerdim de yine bir şey olmazdı." Ve içtenlikle göğüs geçirerek iri iri armutlardan on tane yiyip
karnının ağrımadığı zamanları düşündü.
O kalabalık ortasında Flaig Usta'nm presi duruyor, elmaların presten geçirilmesine
çıraklardan en büyüğü yardım ediyordu. Flaig Usta elma-lan Baden-Baden'den getirtir, yaptığı
şıra Her zaman en kaliteli şıralar arasında yer alırdı. Halinde sessiz
bir neşe okunuyor, kimsenin şırasının şöyle bir tadına bakmasına karşı çıkmıyordu. Ne var
ki çocukları Flaig Usta'dan çok daha neşeliydi; onlar da meydandaki insan seline katılmış,
mutluluk içinde başkalarıyla birlikte sürüklenip gidiyorlardı. Ama her ne kadar bunu açıkça
söylemiyorsa da, hepsinden neşelisi çıraktı. Bir yol atölyeden dışarı çıkıp şöyle adamakıllı elini
kolunu oynatarak çalışabildiği için tüm vücudunda bir rahatlık hissediyordu. Yoksul bir köylü
ailesinin çocuğuydu çırak, kasabaya yukarıdaki ormanlık bölgeden gelmişti; ayrıca, o tatlı şırayı
içince de doğrusu bir güzel kendinden geçmişti. Köylü oğlanlara özgü sağlıklı yüzü bir Satir
maskesi gibi sırıtıyordu, ayakkabıcı elleri bir pazar gününkünden daha temizdi.
Do'stlaringiz bilan baham: |