Hercai II meftun hercai II / meftun
Download 1.49 Mb. Pdf ko'rish
|
Sümeyye Koç - Meftun
neredeydi, yalnız mıydı, kiminleydi? Babası neredeydi? Azat bu gerçeği ne zaman öğrenmişti? İstese de
ağzını açıp soramıyordu, Bekir’in varlığı buna müsaade etmiyordu. Buhranlı geçen bir buçuk saatlik araba yolculuğunun ardından hastaneye vardıklarında saat gecenin bir yarısıydı. Reyyan, Azat’ın hemen ardından arabanın kapısını açıp indiğinde önünde durdukları hastane binasına bakakaldı. Az gelip gitmemişti buralara, kimi zaman kendisi hastalanırdı, kimi zaman konaktakiler. Derin bir iç çekti, anılar üzerine bir yağmur gibi yağıyordu şimdi. Azat bir adım gerisinde durduğunda Reyyan ona çevirdi bakışlarını. “Benim geldiğimden haberleri var mı?” “Hayır,” dedi Azat telefonunu cebine koyarken. “Sadece Bedirhan aradı ve ne olursa olsun, seni alıp getirmemi söyledi.” Gidelim dercesine uzattığı parmakları hastane kapısına uzanırken Reyyan kafasını salladı sadece. Neticede buradakiler, İstanbul’da ne büyük fırtınalar koptuğundan bihaberdi. Aklına yine babası geldi. Kim bilir ne haldeydi? “Babam biliyor mu?” diye sordu bu sefer. “Annemin merdivenlerden düştüğünü.” “Sana gelirken aradım onu. Ama zaten perişan bir haldeydi, hiçbir şey söylemedim.” “Bedirhan buna kızacaktır,” dedi Reyyan. Kardeşinin anne ve babasına ne denli düşkün olduğunu biliyordu. “Sonuçta ne olduğunu bilmiyor, babamın her işini bırakıp buraya gelmemesi onu üzer.” “Hayır, merak etme,” dedi Azat. “Biz dün sabah İstanbul’a gelirken mühim bir iş peşinde olduğumuzu söyledik. Zaten biz varız.” Dönüp Reyyan’a baktığında buruk bir tebessüm gezindi dudaklarında. “Sen varsın... Annenin kimseye ihtiyacı yok.” Sanki hiçbir dargınlık veya kırgınlık geçmemiş gibiydi aralarında. Reyyan da Azat’a karşı gülümsedi. Bakışlarını onun kahverengi gözlerinden çekip hastane koridoruna sürüklediğinde gördüğü suretle olduğu yerde kalakaldı. Çocukluğunun, yıllarının, geçmişinin bir başka değerlisi duruyordu karşısında. Onu en son gördüğü günden bu yana daha da güzelleştiğine, biraz daha büyüdüğüne kanaat getirdiği Havin vardı birkaç metre ötesinde. Havin de Reyyan’ı fark etmişti. Bir an gözlerinin ona oyun oynadığını varsaymıştı ancak Reyyan kanlı canlı duruyordu karşısında. Üstelik yanında Azat vardı. Havin gördüklerine inanıp inanmamak arasında bocalarken, Reyyan’ın ona attığı ilk adımda elinde ne var ne yoksa yere serdi. Boğazını yakıp gelen bir ağlama duygusuna esir düşerken heyecandan titreyen ayaklarını sürükledi Reyyan’a doğru. Havin ve Reyyan’ın birbirine gözyaşlarıyla sarılma anını ifadesiz bakışlarıyla seyretti Azat. O, üzerine düşeni yapmış, Reyyan’ı alıp gelmişti Mardin’e. Bundan gayrı gözünü gözünden sakınmalı, ondan olabildiğince uzak durmalıydı. Hatta şimdi yapmalıydı bunu. Bakışlarını üzerinden zoraki çektiği gönül yangınına arkasını döndü ve gitti. “Reyyan, sen...” Havin ağlamaktan konuşamıyordu. Reyyan’a sımsıkı sarılırken, aylarca ona duyduğu hasret bir volkan gibi patlamıştı içinde. Yıllarca aynı çatının altında soluklanmışlardı. Sonrasında aylarca ayrı kalıp şimdi ise birden karşısında görmek onu darmadağın etmişti. “Geldin Reyyan, inanamıyorum geldin!” “Geldim Havin,” dedi Reyyan gözyaşları içinde. Parmakları genç kızın saçlarını şefkatle okşadı. “Hasret bitti.” “Bu... bu çok iyi oldu.” Havin, sevinçten mi yoksa şaşkınlıktan mı bilinmez, doğru düzgün konuşamıyordu bile. Kızın nutku tutulmuştu. Geriye çekilip Reyyan’ın yüzüne baktı. Hemen ardından, üzerindeki mavi elbisenin altından görünen, büyümüş karnına. “Yengem seni görünce...” “Hadi,” dedi Reyyan. Parmaklarıyla ıslanmış yanağını sildi hızlıca. Bu sildiği kaçıncı gözyaşı olmuştu, sayamıyordu. “Beni anneme götür Havin.” Sabırsızca attığı ilk adımı kolundan tutarak engelleyen Havin’e döndü yüzünü tekrar. Nasıl da üzgün bakıyordu yüzüne, nasıl da mazlum. “Yengem henüz gözlerini açmadı,” dedi hüzünlü bir sesle. “Doktorlar onu bilerek uyutuyorlar.” Sözlerinin ardından sanki bunu vazife bilir gibi gülümsedi. “Ama iyi olacak dediler. Hadi gidelim.” Birlikte asansöre doğru yürüdüklerinde Reyyan’ın içini buruk bir heyecan bastı. Gözleri kapalı olsa da, kendisini göremeyecek olsa da annesini görecekti birazdan. Geldiğini hissedecekti belki de. Kokusuna, bakışına hasret kaldığı kardeşini basacaktı bağrına. Bu çok sancılı bir vuslattı. Beklenen sona yaklaştıkça içi daha çok acıyordu. Gitmekten daha zor bir şey varsa, o da dönmekti ansızın. Annesinin bulunduğu katta inip koridor boyunca ilerlediklerinde gözleri Bedirhan’ı arıyordu Reyyan’ın. “Bedirhan burada mı?” diye sordu Havin’e. Bakışları kısa bir anlığına uzayan koridordan çekilip amca kızına çevrildi. Onlardan uzaktayken geçen aylar yıllardan daha uzundu, fakat şimdi yan yanayken sanki buradan hiç ayrılmamış gibi hissetti kendini. Ne kadar garipti. “Burada,” dedi Havin bakışlarını koridordan çekmezken. Hemen ardından dudaklarına değen gülümseme Reyyan’a müjdeyi fısıldadı. “Bak, bize doğru geliyor.” Reyyan kıstığı gözleriyle karşı tarafa baktığında neredeyse koşarcasına yanına gelen Bedirhan’ı gördü. Gördüğü gibi de dondu kaldı. Aylardır onu darmadağın eden hasret, yürek yakan bir vuslatla taçlanıyordu ve boğazına sirayet eden o yakıcı his gözyaşlarını tırmalıyordu. Bedeninde bir ağırlık hissetmesinin ardından, sırtında hissetti kardeşinin ellerini. Gözyaşları yanaklarına hücum ederken güçlükle sardı Bedirhan’ı. Kokusu burnunun direğini sızlatıyordu ve Reyyan bu anın bir düşten ibaret olmaması için dua ediyordu. İnanması güçtü çünkü, uzunca bir süre buralara gelemeyeceğini sanıyordu. “Bedirhan,” diye fısıldadı güç bela. Bunca zaman süren zaruri ayrılıklarının son buluşu, onlara hangi kapıları açacaktı bilinmezdi. Yine de Reyyan hiçbir şey için pişman değildi. Kaşla kirpik mesafesi kadar birbirine yakın denilen, ölüm yok muydu bu hayatta? Hangi düşmanlık için değerdi sevdiklerinden ayrı soluk almaya? “Reyyan, iyi ki geldin, iyi ki!” Bedirhan’ın çaresiz ses tonu kulaklarına dolduğunda kardeşinin kollarından sıyrıldı Reyyan. Şimdi yüzüne baktığı kardeşinin, aslında Miran’ın da kardeşi olduğu gerçeği aklına geldiğinde içi sızladı. Kardeşinin yüzünde, sevdiği adama dair bir benzerlik aradı. Ses tonundan, bakışına kadar Miran’ı andırıyordu Bedirhan. Ya da Reyyan böyle görmek istediği için görüyordu. Sonuçta hiçbir şey, Miran ve Bedirhan’ın kardeş oldukları gerçeğini değiştirmeyecekti. “Kaç kere gelmek istedim sana, beni engellediler. Seni o adamdan kurtarmak için...” Reyyan parmaklarını Bedirhan’ın yüzüne kapattı ve sözlerini kesti. “Boş ver bunları,” dediğinde aklında sadece şu an vardı. Öncesinin ne önemi vardı ki? Keşkeler hiçbir fayda vermiyordu. “Ben geldim, bak buradayım.” “Annem seni çok özledi,” dedi Bedirhan gittikçe kısılan sesiyle. Aynı zamanda öfkeliydi de. Tüm bunlara sebep olan Miran’dı ona göre. “Gelebilmen için, başımıza kötü bir şey gelmesi mi gerekiyordu?” Reyyan susup kaldı o an. Aylarca ayrı kalışlarının bir suçlusu da kendisiydi neticede. Güçsüz kalmıştı bu konuda, hep susmuştu. Yüreğindeki kahredici aşka dur diyemediği gün, Miran’a yenik düşmüştü. Belki yalancıydı, belki sonuna kadar haksızdı ama sevdiği adamdı. Reyyan kime suç bulacaktı? “Gelmeyi çok isterdim,” dedi yana yakıla. Aslında onu kimse anlamıyordu. Hayat ona seçim yapma hakkı sunmamıştı bile. Miran’ı sevdiği gün, ailesine arkasını döndüğünü nasıl hesap edecekti ki? “Ama gelemedim, gelemedim işte!” Bedirhan’ın bakışları Reyyan’ın karnına takıldığında yenik bir tebessümle gülümsedi. Dayı oluyordu. Aynı Download 1.49 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling