Hercai II meftun hercai II / meftun


Download 1.49 Mb.
Pdf ko'rish
bet5/68
Sana05.01.2022
Hajmi1.49 Mb.
#215120
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   68
Bog'liq
Sümeyye Koç - Meftun

Kışımız yaz olacak. Acılar uzağa savrulacak. Güneş bir gün, bizim için doğacak.
“Kendini  yorma,”  dedi  Reyyan  telaşla.  Konuşurken  kendisini  kastığını  ve  zorlandığını  görebiliyordu.
Kafasını kaldırıp kapıya doğru baktı. Bir endişe almıştı içini, Miran’ın uyandığının haberini vermek istiyordu
bir  an  önce  doktorlara.  Sağlık  durumunun  iyi  olup  olmadığından  endişeliydi.  “Doktorlara  haber  vermem
gerek,” diyerek kalkmaya yeltendiğinde Miran güçsüz parmaklarını Reyyan’ın eline kapattı.
“İyiyim ben,” diye mırıldandı. “Ne olur, benimle kal.”
“Ama Miran…” Reyyan’ın itirazı uzun sürmedi.
“Lütfen,” diye diretti Miran. “Birkaç dakika daha.”
Aslına bakılırsa konuşamıyordu bile, sesi pürüzlü çıkıyordu ve sarf ettiği her kelimede suratı acı çektiğini
belli edercesine buruşuyordu. Fakat şu anların ona hissettirdikleri tarifsizdi, acıların ehemmiyeti yoktu.
Miran’ın yüzünün de Reyyan’ınkinden farkı yoktu. Gözaltlarına peyda olan mor halkaların yanı sıra teninin
rengi  soluk  beyaza  çalıyordu.  Dağılmış  saçlarından  dökülen  perçemler  alnını  kapatsa  da,  gözlerinden
yorgunluk aksa da hâlâ güzeldi bu adam. Hiçbir şey yüzünün güzelliğine gölge düşüremiyordu.
Reyyan, “Ama çok halsiz görünüyorsun,” dediğinde Miran gülümsedi. Kurumuş dudaklarını zoraki ıslatarak,
“Kaç saat oldu?” diye sordu. Bakışları önce duvardaki saate, ardından Reyyan’a çevrildi. “Vurulduğumdan bu
yana yani… Kaç saattir uyuyorum ben?”
Vurulduğu  anı  net  bir  şekilde  hatırlaması  ona  sadece  sayılı  saatler  boyunca  uyuduğu  izlenimi  verse  de
zihnindeki dinginlik yanılgıya düşmesine sebep oldu ve emin olmak istedi.
Miran’ın  sorusu  karşısında  Reyyan’ın  elleri  titremeye  başladı.  Tamı  tamına  bir  haftadır  gözlerini  hiç
açmadığını ona nasıl söyleyecekti Reyyan?
Konuyu değiştirme kararı aldı.
“Miran,” diyerek adını andı, dili korkaktı. Hem soracağı sorudan, hem de alacağı yanıttan, ölesiye korkak.
“Kim  vurdu  seni?  Kim  kastetti  canına?”  Nefesini  tutup  gözlerine  baktığı  adamdan  bir  yanıt  beklemeye
koyuldu. Eli istemsizce havalanmış ve Miran’ın dağınık saçlarına konmuştu bu kez. Parmaklarının yardımıyla
saçlarını  yavaşça  yüzünden  çekerken  nabzı  korkusundan  ötürü  hızlı  hızlı  atıyordu.  Miran’ın  kaşları  hafifçe
çatıldığında iki kaşının arasında hafif bir çukur oluştu.
Düşünüyor gibiydi.
“Benden  gizleme  ne  olursun,  eğer  babam  veya  Azat  yaptıysa…”  Susup  titrek  bir  nefes  aldı.  “Bilmeye
hakkım var Miran.”
Reyyan’ı  dinledikten  sonra  bakışlarını  onun  gözlerinden  indirip  odanın  içinde  gezdirdi.  O  anları  düşünüp
kim tarafından vurulduğunu hatırlamak için zihniyle çetin bir mücadeleye girişse de sonuç nafileydi. Her şeyi
çok net hatırlıyordu fakat kimin vurduğunu görmemişti. Onu sırtından vuran her kimse, arkasını dönemeden
düşüp kalmıştı. Görmesine de gerek yoktu. Şanoğlu soyadına sahip olmayan kimse canına kastetmez, buna
cüret  dahi  edemezdi.  O  anları  düşünmek  öfkelenmesine  sebep  oluyordu.  Fakat  bu  konuları  Reyyan’la
konuşmayı hiç istemiyordu.
“Bilmiyorum,” dedi dişlerini sıkarcasına. Öfke kanını bir zehir misali biliyordu hatırladıkça. Fakat Reyyan’a
belli etmiyordu. “Kimin vurduğunu görmedim.” Ama kimin vurduğunu gayet iyi biliyordu. Kendisini o adamın
vurduğuna  ya  da  vurdurduğuna  da  adı  kadar  emindi,  hatta  bundan  hiç  olmadığı  kadar  emindi  ancak  bu
düşüncesini Reyyan ile paylaşmayacaktı.
Reyyan aldığı yanıtla biraz olsun rahatladı, zaten babası ve Azat öyle bir şey yapmadıklarını söylemişlerdi
defalarca  ancak  henüz  hiçbir  şey  belli  olmadığı  için  kendisini  avutmayacaktı  da.  Miran’ın  hatırlaması  için
üstelemeyecekti.  Zaten  duyacağı  şeyler  onu  korkutuyordu.  Bir  de  bugün  babasıyla  konuştuklarının  ağırlığı
vardı üzerinde.


“Peki,  bundan  sonra  ne  olacak?”  diye  sordu.  Esasında  ağzından  çıkan  farklıydı,  yüreğinden  dökülenler
farklı:  Bu  düşmanlık  ne  zaman  son  bulacak?  Endişeli  tavrını  üzerinden  atamıyordu  bir  türlü.  Miran’ın
gözlerinin  içini  okumak  istercesine  pürdikkat  baksa  da  bu  konu  açıldığından  beri  donuk  ve  katı  bakan
bakışlarından bir şey çıkaramıyordu.
“Hiçbir  şey,”  dedi  Miran  buz  gibi  bir  sesle.  Elinde  değildi,  karşısındaki  Reyyan  bile  olsa,  düşmanları
hakkında  konuşurken  öfkeli  bir  tavra  bürünmeden  edemiyordu.  Ne  garipti  ki,  Reyyan  da  onların  bir
parçasıydı.  Tam  dudaklarını  aralayıp  öfke  dolu  bir  cümle  savuracaktı  ki  yuttu  kinini,  susturdu  dilini.
Reyyan’ın  kendisine  korkuyla  bakan  gözlerine  zoraki  gülümsedi.  “Hiçbir  şey  olmayacak,”  dedi  huzursuzca.
“Çünkü ben artık yoruldum.”
Bilmiyordu oysa. Düşmanım dediği adamın özbeöz oğluydu. Öylesine sarsıcı bir geçmişin, kırık bir gençlik
hikâyesinin, bir gönüle ıstırap, diğer gönüle aşk olan hazin bir sevdadan doğan yaralı bir çocuktu o. Geçmişe
ait günahların ödenmemiş kefaretiydi. Yaşama doyamamış bir anneyle ardında bıraktığı geçmişin yangınıyla
kavrulan bir babanın yavrusuydu.
Tüm bu gerçekleri kaldırabilecek miydi?
Reyyan da bu konu hakkında fazla konuşmak istemiyordu. Ne yeriydi ne de sırası. Fakat bugün öğrendiği
sır  açığa  çıkana  kadar  da  her  gün  ölecek  gibiydi.  Miran’ın  gözlerinin  içine  baka  baka  susacaktı,  gerçeği
ondan  gizleyecekti,  bunu  başarabilecek  miydi,  hiç  bilmiyordu.  Gerçekler  açığa  çıktığı  zaman,  Miran’ın  o
hallerini göre göre her şeyi biliyordum ama sustum diyebilecek miydi?
“Günün  birinde,”  dediğinde  elleri  istemsizce  karnına  dokunmuştu,  her  şeyden  çok  korkuyordu  Reyyan.
Miran’ın  bakışlarından,  gizlediği  duygularından,  bitmeyen  düşmanlıklarından,  her  şeyden  çok  korkuyordu.
En çok da gizlediği sırrın, günün birinde onlara zarar verecek olmasından korkuyordu. “Bu geçmiş canımızı
yakacak, biliyorsun değil mi? Ne elini tutmam, ne elimden tutman kurtaracak bizi. Bir gün gülün dikenleri,
ikimizin de yüreğimize batacak.”
Reyyan  doğru  söylüyordu,  Miran  bunu  asla  reddedemezdi.  Kötü  bir  başlangıçtı  onlarınki.  İkisi  de  hak
etmemişti başlarına gelen hiçbir şeyi. Ne Reyyan hayatının en mutlu gününde terk edilmeyi, ne Miran yaktığı
canın  bedelini  kendi  canıyla  ödemeyi.  İnkâr  edemezdi.  Ne  söylese  kâr  etmeyecekti  fakat  tek  bir  şeyden
emindi. Bu saatten sonra taş üstüne taş kalmasa dahi, o taşlar Reyyan’ın ayağına bile değmeyecekti.
“Sana bu intikamdan vazgeçtim diyemem, kinimi yuttum, her şeyi unuttum da diyemem. Yıllar yılı içimde
büyüttüğüm bu nefrete bir anda yüz çeviremem.” Uzanıp Reyyan’ın elini tuttuğunda bakışlarını yere indirdi.
“Ama senden de vazgeçemem, sana hiç kıyamam...”



Download 1.49 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   68




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling