Hercai II meftun hercai II / meftun
Download 1.49 Mb. Pdf ko'rish
|
Sümeyye Koç - Meftun
- Bu sahifa navigatsiya:
- Üç gün sonra
Havada aşk kokusu var, diye mırıldandı içinden. Sonra kantinin çıkışına yürüdü, ardından ebedi diyarı
bildiği adamın soluklarına sürükledi kendini. Miran’ı özlemişti. “Evet,” diye dışından söyledi bu kez. “Havada aşk kokusu var…” Üç gün sonra Düşünüyordu. Zira uyanık kaldığı anlarda düşünmekten başka yapabildiği bir eylem yoktu. Düşünceleri ikiye ayrılıyordu elbet. Zihninin bir tarafı gelecek planları ve sevdiği kadının hayalleriyle dolup taşarken diğer tarafı geçmişin paslı çekmecelerinde saklı kalmış anılara kucak açıyordu. Onu kimin vurdurduğu, canına kimin kastettiği bariz belliydi. Hazar Şanoğlu. İçinde giderek büyüyen bu düşmanlık duygusuyla artık nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Bu yenilgi, kaldırılır gibi değildi. Dahası, içinde tutup sürekli gizlediği öfkeli adamdan bu saatten sonra Reyyan’ı nasıl koruyacaktı, hiç bilmiyordu. Unutsa unutamaz, istese de göz ardı edemezdi yaşananları. Bir savaş başlatmıştı evet, şu an yine mağlup olan kendisi olsa da sonuna kadar direnecekti. Hiçbir şey bitmemişti ne de olsa. Ve yolu yoktu. Nefret hâlâ kanını zehirleyen en sinsi düşmanıydı. İşte esas şimdi başlıyordu her şey. Kısa süreli olarak kaybettiği sağlığına yeniden kavuşmuştu Miran Karaman. Görünürde olan kurşun yarasından başka bir hasar kalmamıştı oldukça dingin hissettiği bedeninde. Ona kalsa şimdi kalkar ayağa, alır Reyyan’ı, giderdi buralardan. Fakat doktoru buna müsaade etmiyordu. Bir iki gün daha hastanede kalmasını uygun görmüştü. El mecbur katlanıyordu genç adam. Biraz da farkına varıyordu bazı şeylerin. Hissettiği bu dinginliğin tek sebebi mutluluk değil, bilhassa öfkesiydi. Gecenin karanlığını bir çarşaf misali örten şafak gibi kötümser düşüncelerinin üzerine örtülmüştü Reyyan’ın ölünesi sureti. Miran o an zihninde başka bir düşüncenin canlanmasıyla yüzünü buruşturdu. Günler öncesinde gözlerini açmasına sebep olan şey, onu yeniden hayata döndüren şey, Reyyan’ın sesiydi. Bir şeyler söylediğini duyumsamıştı ama onların ne olduğunu hiçbir şekilde hatırlayamıyordu. Her ne kadar düşünse de aklına gelmiyordu işte. Günlerce düşünmüştü ama nafile. Bu sayede kendine gelmiş olsa da onun uyanmasına vesile olan asıl şey gördüğü rüyaydı. Sürekli bunu düşünse de ne gördüğünü hatırlayamamıştı yine. İşte bundan nefret ediyordu. Aklını zorladı. Derin bir karanlıktaydı en son. Ne yana döneceğini bilmeyen, ne yöne adım atacağını kestiremeyen çaresiz, yorgun bir adamdan ibaretti. Derinlerden işitmişti o an Reyyan’ın sesini. Ve bir el tutmuştu elinden. Ağır adımlarla eşlik etmişti kimin olduğunu bilmediği elin götürdüğü yere. Sonra bir kapı usul usul aralanmış, göz kamaştırıcı bir aydınlık kaplamıştı karanlığın yerini. Elini tutan el bırakıp gidiyordu ki Miran o eli yeniden tutmak istemişti. Ve o an, uzattığı el Reyyan’ın karnına dokunmuştu. Kirpiklerinin arasından bir damla yaş izinsizce firar edip sakallarına karışmıştı. O an tokat yemiş gibi irkildi Miran. Olası güzel bir ihtimal yavaş yavaş, ama bütünüyle ele geçirdi zihnini. Okyanus hareleri şaşkınlıkla büyüdü bunu düşünürken. Olabilir miydi böyle bir şey? Uyandığı günden bu yana parçaları bir türlü birleşmeyen bir yapboz zihninde adeta bir bütün oluverdi. Reyyan’ın bir türlü hatırlayamadığı sözleri kulaklarında uğuldarken beyni o sözlere istediği şekilde bir mana yükledi. Gördüğü rüya, ona uzanan el, onu karanlıktan aydınlığa götüren adımlar ve akabinde gözlerine dolan aydınlık... Sonrasında o eli tekrar tutmak istediğinde Reyyan’ın karnında yer eden eli! Heyecan verici bir ihtimal acımasızca indirdi kamçılarını göğüskafesine. O ihtimal kanını dondurmaya yetmiş, suretini bariz bir şaşkınlık ele geçirmişti. Tüm bunların başka bir açıklaması olabilir miydi? Yoksa deliriyor muydu Miran? Kafasını salladı hızlıca. Tek bir yolu vardı gerçeği öğrenmenin. Reyyan’la konuşmak. Aradan kaç dakika geçti bilmiyordu fakat odasına giren hemşireden Reyyan’ı çağırmasını istedi. Çok geçmeden de Reyyan geldi yanına. Yavaşça açılan kapıdan, içeriye yayılan gül rayihasından anlıyordu Miran, Reyyan’ın geldiğini. Başka kim böyle huzur dolu kokabilirdi ki? Ürkek bakışlarını gözlerine dike dike büründüğü endişeli tavırla birlikte Miran’a aheste adımlar atarken Miran dayanamayıp kaldırdı parmağını. Ne de olsa sabırsız bir adamdı. “Yanıma gel,” dedi aceleyle. Havada asılı duran parmakları usulca kondu yatağın kenarına. “Buraya otur.” Miran’ın uyanmasının üzerinden üç gün geçmişti ve bu süreçte olağandışı hiçbir şey olmamıştı. Reyyan hâlâ söylememişti Miran’a baba olacağı gerçeğini. Polislerden de ses seda yoktu, Miran’ı kimin vurduğunu bulamamışlardı. Mardin’dekiler desen, onlar da sessizlerdi. Herkes ait olduğu yere dönmüştü. Ortada fazla korkunç bir sessizlik kol geziyordu ve Reyyan bu durumdan dolayı fazla gergindi. Kendini yatağın kenarına, Miran’ın gösterdiği yere bıraktığında kötü şeyler olacağı düşüncesi kalbine bir korku salmıştı. Neden Miran bir anda kendisini çağırmıştı mesela? Kötü bir şey mi söyleyecekti? Acaba onu kimin vurduğunu görmüştü de şimdi mi hatırlamıştı? Fakat o bunları düşünürken Miran bambaşka bir soru fısıldadı kulaklarına. “Ben gözlerimi açmadan önce… Belki saniyeler, belki dakikalar önce, senin sesini duydum.” Kaşlarının ortasında endişe yüklü bir çukur oluştu Miran’ın. “Ne söylüyordun bana?” Reyyan derin bir nefes aldı önce. En azından korktuğu başına gelmemişti ancak bu konu da onun canını sıkmıyor değildi. Madem yeri gelmişti, her şeyi söyleyecek ve bitirecekti bu işkenceyi. Tek başına hamile kalmamıştı ki, Miran’dan bu gerçeği daha fazla saklayamazdı. Günden güne bir can filizleniyordu içinde. Download 1.49 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling