I. uluslararasi
Download 3.66 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- HÜSEYİN CAVİD`DE İSTANBUL: HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE YARATICILIĞI Doç. Dr. Lütfiyye ASGERZADE
- Anahtar Kelimeler
- Keywords
- Yaratıcılığında İstanbul
KAYNAK: Негматов Н.Н. (1953) Историко–географический очерк Усрушаны с древнейших времен по X в.н.э. // МИА. №37. М.-Л. Негматов Н.Н., Мамаджонова С.М. (1989) Бунжикат - средневековая столица Уструшаны. // Градостроительство и архитектура. Т.: Фан. Негматов Н.Н. (1957) Усрушана в древности и раннесредневекове. -Сталинабад. Отаев М. (2009) Уструшана олимлари. –Т.: Ислом университети. Негматов Н.Н. (1957) Усрушона в древности и раннем средневекове. -Сталинабад. Смирнова О.И. (1981) Сводный каталог согдийских монет. - М.: Наука. Грицина А.А. (2000) Уструшанские были. -Т.: Изд. А. Кадири. Древний Заамин (1994). – Т.: Фан. Билалов А.И. (1980) Из истории ирригации Уструшаны. -Душанбе: Дониш. Беляева Т.В. (1990) К исторической топографии городов Уструшаны. // Древняя и средневековая археология Средней Азии. – Т.: Фан. Фаязова М.М. (1984) Отпечатки тканей на керамике из Нуртепе. // Первая конференция молодых историков Средней Азии и Казахстана. - Душанбе: Дониш. Папахристу О.А. (1992) Кузнечное дело и селскохозяйственные орудия жителей горной Уструшаны середины XII вв. // ОНУ. №1. Кильчевская Э.В., Негматов Н.Н. (1964) Находки ювелирных изделий из Шаҳристана. // СА. -№3. Бердимуродов А.Э. (1984) Гемма инталия из Алмантепа. // ОНУ. -№4. Атаев М. (2014) Жиззах алломалари. –Т.: ADIB.
208
HÜSEYİN CAVİD`DE İSTANBUL: HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE YARATICILIĞI Doç. Dr. Lütfiyye ASGERZADE Azerbaycan Milli Bilmler Akademisi asgerzadelutviyye@yahoo.com.tr ÖZET Edebiyatımızda pek çok türde, hakkında eser verilen İstanbul, İstanbul’u çok iyi bilen ve yaşayan, düşünme zevki ve üslub etibarı ile tam bir istanbullu gibi bilinen, Türk edebiyatının “kutup yıldızlarından” olan Hüseyin Cavid tarafından da işlenmiştir. XX y.y. başlarında Başkent İstanbul`da eğitim gören yazar İstanbul`un fikir ve edebi atmosferini kapsayan eserler meydana getirmişdir. O`nun İstanbul`da yazılan şiirleri (Büyükada, Kağıthane) ve bilhassa İstanbul’daki gözlemleri ve yaşadıklarını kapsayan denemeleri, şehrin geçmişten günümüze geçirdiği değişimin de adeta bir belgesidir. Öncelikle İstanbul’a dair tarihi, coğrafi, sosial, siyasi ve ictimai bilgi ve şehir üzerine yazılmış mektubları ve drama eserleri, yazarın
dünyagörüşü, estetik
görüşlerinin şekillenmesinde başkentin edebi-medeni muhitinin rolü tezimizin başlangıç metnini oluşturmaktadır. Sonraki aşama ise genel olarak tanıttığımız mektublar ve denemeler üzerine yaptığımız detaylı incelemedir. Bu konudaki tespitlerimiz, yazarın eserlerinde “Uçurum”, “Afet” ve b. İstanbul temasının belirli noktalarda toplanmış olmasıdır. Semtleri, sokakları, muzeleri, giraethaneleri, kütübhaneleri, “Validehane” hayatı, yaşayanları ve farklılıklarıyla karşımıza çıkmaktadır. Her semtin sembol olmuş özellikleri mevcuttur. Bu noktada yaratıcılık yolu İstanbul`dan yol alan yazarın önemle vurguladığı siyasi durumu, “Validehane`deki yaşam, tramvay yolu, İstanbul’un yıllar içindeki değişiminden dolayı yitirilenler üzerinde de durulmuştur. Diğer bölümde yer alan tiyatrolar, sinemalar ise İstanbulluların sanatsal duyuşunu ortaya koymaktadır. Tahsil yılları Osmanlı İmparatorluğu`nun en gergin, kritik anlarına, kaynar ve karışık zamanına denk gelmiş Cavid`in mektublarında 1908`da İkinci Meşrutiyyet Meclisinin ilanı, 31 Mart olayı, “İttihad ve Tarakki`nin hakimiyete gelişi, 1909`da Sultan II. Abdülhamit`in 35 yıllık hakimiyetinden istefaya
209
mecbur bırakılması, V Reşat`ın Sultan ilan edilmesi gibi tarihi hadiseler de kendine yer etmişdi
Kültürü, Değişim
(Life and literary personality and creativity) Abstract In many species in our literature, about the work of the Istanbul, Istanbul Knowing and living, known as a full istanbullu with thinking taste and style etibar of Turkish literature "pole star of" processed by the Hussein Javid. XX y.y. Earlier in the capital Istanbul in Istanbul studying the ideas and the literary works of writers including square is getirmişd atmosphere. O`N's written poems in Istanbul (Buyukada, Eyup), and in particular experiments involving obser- vations and lived in Istanbul, the change from the past of the city is also spent almost a document. First date about Istanbul, geographical sosial written on political and social knowledge and cities letters and drama works, the author's world outlook, the role of the literary-civilized sur- roundings capital in shaping the aesthetics are the initial text of this thesis. We introduce the next stage in general we do on letters and essays are detailed examination. Our findings in this case, in the author's works "cliff", "disaster" and b. Istanbul is collected at certain points of contact. Neighborhoods, streets, museums, gi- raethane are kütübhane, "the Valideh until" life, they come across the living and differences. Characteristics of each neighborhood has become a symbol. At this point the political situation in which emphasizes creative ways way from Istanbul is the author of "life in Validehane`, tram route, Istanbul has also focused on those lost due to the change in the years to come. Other section in theaters, the movie reveals the artistic perception of Istanbul. Collectible years of the Ottoman Empire's most nervous critical moments, boiling and have coincided with mixed time Cavid` the letters in 1908` second Meşrutiyyet the proclamation of Parliament March 31 incident, "the Union and Tarakki`N's rise to dominance in 1909` Sultan II. Abdülhamit` be forced to Ste- phen's 35-year domination of the V Reşat` Sultan declared as his- torical events also uses the Software in its place. 210
Keywords: Istanbul, Huseyin Javid, City of Culture, Change
Giriş Hüseyin Cavid efendi, 20. yüzyıl Azerbaycan edebiyatının en çok okunan, en çok konuşulan filozof şairlerindendi. Cavid efendinin dünyagörüşünün şekillenmesi ve şiir dilinin teşekkülünde, II. Meşrutiyet öncesi ve sonrası dönemde içinde bulunduğu İstanbul muhitinin derin tesiri vardır. Bu tesir, hayatının sonuna kadar Cavid efendide izini devam ettirmiş, sürekli O`nun sanat anlayışını ve fikriyatını beslemiştir. Bütün kalbi ile Türkcü, Turan`cı olması Cavid efendinin hayatını tehlikeye sokmuştu. Bölşevikler-sosyalist rejim, ısrarla şairin çizgisini değiştirmeye, “doğru yol”a davet etseler de muvaffak olamayınca O`nu Sibirya’ya sürgün etmişler. Eserlerini sade İstanbul Türkçesiyle kaleme alan Hüseyin Cavid, Milli Edebiyat akımının öngördüğü “sade lisan” anlayışının Kafkasya’daki en başarılı uygulayıcısıdır. Hayatının beş yılını İstanbul’da geçirmiş ve eserlerini İstanbul Türkçesi`yle kaleme almış olmasından dolayı Cavid, takip ve tenkit edilmişti. Diline, uslubuna, düşüncelerine göre, Sovyet döneminde “Cavid Efendi” olarak anılmış Hüseyin Cavid Azerbaycan edebiyatının yegane “efendisi” ve “İstanbul mümessili”di. 24 Ekim 1882 tarihinde Azerbaycan’ın Nahçıvan kentinde, Hacı Molla abdulla Rasizade`nin ailesinde dünyaya gelmiş Hüseyin Rasizade, İstanbul`dan vatana “Cavid” gibi dönmüştü. Cavid efendinin İstanbul`a gedişi kaderinin yüzüne gülmesi idi. Cavid şahsiyetinin, eğitmen dünyagörüşünün formalaşmasında bir sıra Avropa ülkelerine etdiği siyahetleri, İran ve Türkiye`de, İstanbul Darülfünunda tahsil alması yazarın hayatında önemli izler bırakır; “Türkiye`nin mutarakki yazarları, adları Cavid efendinin dilinden düşmeğen Tevfik Fikret, Rza Tevfik, Namık Kemal gibi şairleri, Abdulhak Hamit dramaturgiyası ...Bu şairlerin üsyankar poeziyası, inkilabi fikirleri, zulme, esarete, insan mahkumiyetine karşı odlu itirazı Cavid`i daima ehtizaza, cuşa getirir, kanatlandırırdı” (Memmedof: 1982, 22). Çünki Cavid efendi İstanbul`da yalnız yüksek tahsil almakla kalmamış, Türkiye matbuatı ile de yakından ilgilenmiş, aynı zamanda, Türkiye`de meşhur türкçüler Ali bey Hüsеynzаde`nin ve Ziyа Gök Аlp`ın türкçülüк, islаmçılık ve çağdaşlık idеyаlаrı ile tаnışmak imkаnı kаzаnmıştı. Kendi yaratıcılıq kredosunu “Benim 211
tanrım güzelliktir, sevgidir” – şeklinde beyan eden Cavid efendinin dünyаgörüşünde ve meslekinde yаrаnmış bu prinsip yaşamı boyunca “bütün sоnrакı edebi bedii yаrаtıcılığının еstеtiк gаyesine çеvrildi” (Aliyev: 2007, 322). Yaratıcılığında “hakikat ve muhabbete” esır olmak meselesi de Türкiye mütarakki edebiyatından gelme” idi. “Söz ustalığı, zarif şairaneliği Türk (Osmanlı) dili norması zemininde reallaşmış Cavid efendi ilk defa olarak bedii fikri forma mecburiyyetinden hilas etmiş, mısranı tamamlamak hatrına luzumsuz sözler kullanmaktan imtina etmişdir” (Cafer: 1960, 181) Gözükdüğü gibi, Cavid, İstanbul`da yalnız tahsil almakla kalmamış, İstanbul edebi muhitiyle yakından alakadar olmuş, Osmanlı muharrir ve şairlerini takip ederek mütalaa etmişti. Darülfünun’a Kabul edilmezden önce tanıştığı, özel derslerine katıldığı Rıza Tevfik’in düşünceleri ruhunu kapsamış olmalı ki, tasavvuf O`nun eserlerine de yansımıştı. Sovyet ideolojisi, Cavid’in fikirleriyle örtüşen bir ideoloji değildir. Rejim O`nu kendi safına çekmek için uğraşır; bu yolda belki de kimseye göstermediği kadar tolerans gösterir. Fakat amacına ulaşamamıştır. Cavid efendi hayatının sonuna kadar Sovyet ide- olojisine muhalefetini sürdürmüş, özellikle İstanbul’dayken edindiği tasavvufi öğretiye sadık kalmıştır. Nitekim binlerce Müslüman Türk aydını gibi Cavid de Stalin döneminde Sibirya’ya sürülmüş ve orada 1941 yılında vefat etmiştir.
İstanbul gerek mevzu, gerkse de suretlerin aid olduğu bir şehir kibi Cavid yaratıcılığında; “Uçurum” (1917), “Afet” (1922) devamlı olarak görülmektedir. “Uçrum”da olaylar İstanbul`da cerayan edir. Cavid, bizzat İstanbul hayatı ile sık alakalı olan eserde ressam Celal`ın trajik hayatı etrafında Türkiye`deki yanlış batılaşma meselesi üzerinde durulmakta, bunun yol açtığı ahlaki bozukluk ve sosyal çöküntünü eleştirir. Eserde Paris hayranı genclerle türklüğüne, geleneğine bağlı, çağdaşlaşan genclik karşı-karşıya konulur. Şairin fikrince, insanlar bu şehri manevi olarak nasıl koruyub yaşatmışlarsa, maddi olarak da o şekilde kurub yaratmışlar. O`nun eserlerinde İstanbul iki yüzü ile; tarihselliği, ulusallığı ve tabiat gözellikleri ile zengin ve kibarcasına yaşatılan İstanbul ve eski değerleri; Batı tefekkürüne, burjua ideolojisine aşağılılıkcasına uyğunlaştırılmaya
212
mecbur edilen İstanbul. Hemçinin facianın esil muhtevası her iki İstanbulu; içinde ahlak ve emellerinde Şark`ı yaşatmaya çalışan insaların çabaları, hayat tarzı ile uçuruma sürüklenen türk dünyasının durumundakı mili-manevi değerler, varis ve irs münasibetlerindeki zıddiyyetler göz önüne serilir. Cavid, genc yaşlarından hafızasında derin iz bırakmış bu şehri Göverçin, ressam Celal, Yıldırım, Ekrem, Uluğ bey, Aydemir`de Doğu, Batı hayat tarzını Anjel ve Edmondda simbolize etmiştir. Suretler kendi ictimai-sosial kavram içerisinde ortaya koyulmuş, tefekkür ve dilleri de çok uygun bir tarzda ayarlanmıştır. “O gün ki İstanbulda genclik fransızlaşdı, getdikce türk evladı uçuruma yaklaştı” - deyen Uluğ beyin dili ile can yanğısı ile dile getirilen şudur; İstanbul kibi bir şehir için “XX yuz yıl ya felaketlerin sonudur, ya başlanğıcı.” Cavid efendi “Uçurum”da (1917) süni avropalaşmanın, yad tesirlerin milli maneviyatla uzlaşmayan kötülüklerin eks etdirmiş, Batı burjua ahlakının Şark aydınlarına kötü tesiri tenkit edilmişti. Eserin kahramanı ressam Celal kendi romantik ideallarının arkasınca Batı`ya siyahet tedarükündedir. Celalın Batı`ya siyahet arzusu eşi Göverçin`de bi “narahatlıq, kıskanclık aşılayıb”, çünki bu siyahet Celal için Batı`ya ideallarının ardınca getmektirse, Göverçin için sevdiğinden ayrılıktı. Göverçin, sanki başına gelecekleri, bu ayrılığın facialar getireceğini duyur. Roma`ya geden Celal burada Rafael ve Mikelancelo sanatı ile yanaşı, “süslü Avrupa” hayatı ile de tanışır ve bu hayat Celal`ın başını dolandırır, Avrupa`ya neden geldiğini unutur, burjua ahlakının tesirine uyarak sarhoş bir ayyaşa çevrilir. Fransa`da arzuladığı serbestliye kavuşan Celal`a bu serbestliyin hediyesi önceler “güzellik sergisinde latif bir çiçek” (Cavid: 2007, 345), sonralar “şeytanet” (Cavid: 2007, 406) adlandırdığı Anjel olur. O`nu geçici seadete karkeden Anjel Celal`ı uçuruma sürükleyir. Eserin sonunda Avropa`ya arzularının ardınca geden Celal bir serseri vaziyetindedir, ıztırab ve acılar içinde kavrulur. Maksatı Göverçin`e kendini afv etdirmekti. Celal, kendini “divane” (Cavid: 2007, 404) adlandırır, Anjel`i “kutsal amalını çiğnemekte”, tanrısını ona unutturmakla” (Cavid: 2007, 407) suçlar. Aslında, bu bi bahanedir. Şark geleneği ile böyümüş Celal`ın faciasını Batı`ya siyaheti yaratmış, kutsal amallarını unutdurmuş, ayaşlık, sarhoşlık girdabına sürükleyerek, alçaltmış, uçurumun başına getirmişti. Eserde Batı`nı simbolize eden Anjel büyük bir maharetle cezb edir, aldadır, bozur ve mahv edir. Anjele karşı köy hayatının saflığını, güzelliyini ise Göverçin temsil edir.
213
Gözükdüğü gibi, Cavid, iki model, Batı ve Doğu modeli kurur, ikisini mukaise ederek bu kanahete gelir ki, Batı ve Doğu`nun yalnız kendinehas yasaları var. Doğu`da böyümüş, gelenek ve göreneklerle terbiye ve tahsil almış gencler için bu model (Batı) Doğu`lu gencleri uçuruma götürür. Bu uçurum Doğu`nun Batı`ya yüz dutmasından, tesirinden yaranmış bi uçurumdur. Bu uçurum binlerce Doğu`lu genci udub, ağuşunda boğarak mahv edib. Mütefekkir Cavid, felsefi görüşlerini, Avrupa`ya yüz dutan, avrupalılaşmak adına her yola el atan, ailesini atarak Avrupa`da “yad çiçekler” koklayan, kısacası, kor-korane avrupalılaşan, Avrupa`nı taklit eden, örf ve adetlerine yüz çeviren genclere bakışını Ulug beyin dili ile ifade edib: O gün ki, İstanbul`da Genclik fransızlaştı Getdikcә türk evlatı Uçuruma yaklaştı Yurdumuzu sardıkca Düşkün Paris modası Her kese örnek oldu Sersem fireng edası (Cavid: 2007, 402). Eserin yazılma tarihinden 100 yıla yakın zamn geçse de Doğu için seciyyevi olan problemler günümüzde de aktualdır. Sınırların kalkması, bağımsızlığımızın kazanılması Batı`ya integrasiyanın daha da güclendirdiği bi zamanda Avrupa`ya bilim arkasınca gedenlerin çokunun dönüşü olmur. Yaratıcılığının birinci merhelesi “Uçurum”la son bulan Cavid, sovyet devrinde yazdığı “Afet” (1921) faciasının mevzusu da Türkiye hayatından almıştı. . “Ben güzellerde güzel ruh araram. Ruhu düşkünleri çirkin sayarım” - deyen Cavid`in güzellik meyarı sade ve aydındır; asıl güzel “güzel ruh” sahibi olandır. “Afet” eserinde konu edilen yüzden güzel görünen kibar cemiyet de, aslında, iç zenginliği olmayan güzel gibidir. Afet güzel ve mutsuz bi kadındır. O kadar güzeldir ki, kendi bile kendinin vurğunudur. Bu kendine vurğunluk O`nda güclü eqo yaratıb. Zahiren 214
bu kadar güzel olan Afet`i manevi cihetden güzel demek olarmı? Afet güzeldir, sevgini bilir, sevir ve sevilir. Bi bakıma, zahiren güzel olan Afet, aynı zamanda çirkindir, çünki o, sonda bi kaç kişinin facıasına bais olur. Facılara yaşatan Afet`inde kendi felaketi var. Bu felaketi ayyаş Özdemir`e eş olarak vеrilmekle yaranıb. Sevmek ve sevilmek için yaranmış Afet için ailesinde hasretini çektiği seadeti bulmak mümükün değil. Eşinin sarhoşluğu, etnasızlığı Afet`i yorub. Mutluluğu ailesinden kenarda arayan Afet doktor Karatay`la görüşürken mutluluğu bulduğunu düşünürse de, fakat aldanır. Kendi faciası azmı gibi, yaşadığı mühitde Afet`i idrak etmez, sanki muhitde O`na duşmandı. Aslında O`nun ait olduğu kibar muhitin insanları hep Afet`e benziyor, yalnız dışarıdan bakıldığında güzel görünür. Örneğin; bu cemiyete mahsus olan, zahiren kendini güzellik aşıki, “alicenab ve medeni gösteren”, Afet`e sevgiler söyleyen doktor Karatay, aslında, iblis-insandır. O, Afet`in ailesindeki vaziyetden haberdar olan doktor Karatay şirin dili ve zahiri güzelliği ile Afet`i yoldan azdırır. Doktor Karatay bulduğu güzelliğin kiymetini bilmez, O`nu hiçe sayar ve yeni mecaralar peşinden koşar. O`nların mensub oldukları bu cemiyetdeki kibarlık dırnakarasıdır. Bu kibarlığın ardından kötülük boylanır. Cemiyetin kendine has geleneği var. En kötüsü de O`nlar yüngül eğlenceni ve davranışı “yenileşmek” gibi kabul ederler. Bu “yenileşme”nin türk ailelerine girmesi, türk ailesinin bu derece “yenileşme”si kibar cemiyetin faciasını yaratır. Fakat yenileşmeni kabul etmeğen, normal ahlak kaydaları ile yaşayanlar; Ertoğrul gibi “hala eski kafa ile düşünen”, henuz bir türlü yenileşemeyen”ler de var (Cavid: 2007, 133). Eserde, “hala eski kafa ile düşünen”, henuz bir türlü yenileşemeyen” (Cavid: 2007, 133), bayağı yenileşmenin aleyhine olan Ertoğrul aslında, Cavid`in bu cemiyete ait düşüncelerine ayna dutur. Kibar cemiyet Ertoğrul`u yenileştiremediği gibi, devranda Cavid`i bayağılaştıra, yenileştiremedi. Bu muhitde daha çok yenileşen Özdemir, Karatay ve Afet`ti. Özdemir`in kendi itiraf eder: “fakat Ben... ben ise yenileştim: eski kafamla beraber yenileştim, daha doğrusu beni yenileştirdiler. Sevgili ve refikam, bu güzel Afet beni yenileştirdi. İşte onu da bu doktor, doktor Karatay yenileştirmiş...” (Cavid: 2007, 135). Bi Şarklının bu kadar “yenileşme”si O`nun faciasını yaratır. Bu yenileşmeğe uyan Afet “çirkin muhit”le bu muhitin dırnakarası güzel görünen güzellik ve sevgi tecessümüdür. Ertoğrul bu tesire uyarak yaşayanları “zencirsiz divaneler” (Cavid: 2007,135) adlandırır. Kibarlıkla kötülüğün, güzellikle çirkinliğin bir-birine karşı olduğu bu muhitde güzellik idrak olunmur, kıymetini almır, çirkin muhit güzelliyin faciasını
215
yaratır. Çirkin bi muhitde yaşaması Afet`in güzelliğini faciasına çevirir, Özdemir`in “yenileşmesi”ni kendi diline getirmesi ise O`nun faciası olur. Karakterce hiç kime benzemeğen, bütün kanunların hilafında yaratılmış “her sevincimde bir felaket, her felaketimde bi bahtiyarlık var” – derken Afet “ağlarken gülür, gülerken ağlayır” (Cavid: 2007, 156). O`nun karakteri yaşadığı “çirkin muhit”de karşılaştırıldığı obrazlarla davranışlarında kabarır. Karakterindeki “ikileşme”ni kendiside anlar, fakatkendine ve ihtiraslarına galib gelemez ve snda ihtiraslarının elinde oyuncağa çevrilir. Eserdeki facianı töredenler de, faciaya maruz kalanlar da yüksek cemiyete mensuplar. Muhit Afet ve Ertoğrul`a istediklerini veremediğinden “Cemiyetin insan idealine uymayan yasaları ile adi adamlar arasında değil, bu yasalardan kendi kazancı için faydalana bilecek sınıflar arasında uçurum yaranır”
(Memmed: Yazıcı, 139) ki, bu da O`nların faciasını yaratır. Özdemir ve “hain muhit” Afet`i uçuruma sürükleyir. Sonda Afet doktor Karatay`ı öldürür. O, sevmeği becerdiği gibi öldürmeği, yaşatmağı becerdiğı gibi mahv etmeği de becerır. Bi zamanlar güzelliği önünde diz çöken Karatay`dan güzelliğin kısasını alır. Kötülük güzelliği değil, güzellik kötülüğü mahv edir. Cavid`in kanahetince güzelliği duymayanlar, güzelliğe kıyanlar ölüme mahkumlar. Eserde aşkın çeşitli karakterli insanlarda farklı tezahürünü göstermekle yanaşı, “çirkin muhit”le güzelliğin zıdlığının manzarasını yaratan Cavid, “bütün kötülüklere ölüm”-mesajı ile kötülüğü güzelliğin eliyle mahv edir. Doğrudur, sonda güzeğliyin simbölü; Afet de ölür, fakat ölmezden önce kendi eoliyle yaratdığı butu-Karatay`ı öldürerek ölür. Edib “Afet”de Türkiye aristokrat muhitini, kibar ailelerin ahlak ve meişetini ve bu muhitde yenileşme adına hüküm süren kötülüğü tenkitle yanaşı, böyle bi cemiyetde ailenin “manevi dayağını zedeleğen”, raydan çıkaran amilleri, kadın hukukunun taptalanmasını, kadının sevmediği insanla evlendirilmesinin hanki faciaları töretdiğini, sarhoşluğun aileni bir kurt gibi içeriden yeyerek mahv etdiğini, kibar ailelere mahsus “yenileşme”nin neye mail olduğunu, “manevi-ahlakı cihetden düşkün bir muhit”de insanın ziyan olduğunu, bu zaman yüksek ahlaki idealdan kat-kat aşağıda durduğunu gösterib. Çünki bele muhitde “manevi mükemmellik ve ahlaki güzellik asıl mahiyetlerinin eksi gibi idrak olunur. Afet ve Ertoğrul gibi adamların faciası mehz bunda – kendi manevi kamillikleri ile mükemmel olmayan cemiyetden yüksekte dayanmalarında ve bele muhitde kendi ideallarına çata bilmemelerindedir.
216
Güzellik ve muhit problemi çağımızda da aktualdı, yani Batı geleneklerinin Doğu`ya ekspansiyası Şark zihniyeti ile yaşayan, Türk mentalitetine bağlı olan Şark adamı için tehlüke yaratır. Download 3.66 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling