I. uluslararasi
Download 3.66 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Kaynakça Kitaplar
- İnternet Adresleri
- TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTLERİ AÇISINDAN ANKARA VE İSTANBUL’UN MANEVİ-İNANÇ ÖNDERLERİ (HACI BAYRAM-I VELİ VE AZİZ MAHMUD HÜDAİ HZ.
- Merkezi Başkanlığı mukaddesarslan11@gmail.com ÖZET
6 http://monoskop.org/Yanaki_and_Milton_Manaki 287
Kaynakça Kitaplar -ÇOMAK, Akgün, N. (2005). “Türk Sinemasında Ordu Merkezli Sinema Dairesinin Önemi ve Yeri. Sinemanın Doğuşu ve Ülkemize Girişi”, Belgesel Film Üstüne Yazılar, Babil Yayınları, Ankara -EVREN, Burçak (2006). İlk Türk Filmleri, Es Yayınları, İstanbul, -ESEN, Şükran (2002). Türk Sinemasının Kilometre Taşları, Naos Yayınları, İstanbul -ÖZUYAR, Ali (2008), Sinemanın Osmanlıca Serüveni Ankara -KORKMAZ, Alemdar (1997). “ Başlangıcından Bugüne Türk Sineması’nın İçinde Bu- lunduğu Ekonomik, Politik, Toplumsal ve Teknolojik Koşullar İle Bunların sine- mamız Üzerindeki Sonuçları”, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti- tüsü Sinema-TV Ana Sanat Dali Sinema-TV Programı Sanatta Yeterlik Tezi, İs- tanbul
-ONARAN,A.Şerif (1999) Türk Sineması (1. Cilt), Ankara -OSMANOĞLU, Ayşe (2013), Babam Abdülhamid, İstanbul -ÖZGÜÇ, Agâh(1990). Başlangıcından Bugüne Türk Sinemasında İlk’ler”, İstanbul -ÖZÖN,Nijat (1995) Karagözden Sinemaya I. Cilt, Kitle Yayınları, Ankara Makaleler -ÇELİKTEMEL, Özde –Thomen (2010)“Osmanlı İmparatorluğu’nda Sinema ve Propa- ganda (1908-1922)”, Kurgu Online International Journal of Communication Stu- dies, vol.2, June 2010 -EVREN Burçak, (2013). “Manaki Kardeşler” Hayal Perdesi Sinema Dergisi sayı 37,Ka- sım-Aralık -GÖKMEN, Mustafa (2000), “Sponeck Birahanesi” Klaket Sinema Dergisi,13,
http://en.wikipedia.org/wiki/Yanaki_and_Milton_Manaki 13.10.2015 http://monoskop.org/Yanaki_and_Milton_Manaki 13.10.2015 http://film.iksv.org/tr/film/2860 13.10.2015
288
TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTLERİ AÇISINDAN ANKARA VE İSTANBUL’UN MANEVİ-İNANÇ ÖNDERLERİ (HACI BAYRAM-I VELİ VE AZİZ MAHMUD HÜDAİ HZ. ÖRNEĞİ) Uzman Mukaddes ARSLAN Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı mukaddesarslan11@gmail.com
Tarih ve kültür, ülkelerin istikbalini belirleyen yegâne kavramlardır. Türk tarihi ve kültürü, değişik zaman ve mekan- larda varlığını sürdürmüştür. Bu bağlamda Türk Dünyası kavra- mına istinaden, bu mübarek dünyanın kültür başkentleri zuhur et- miştir. Bu kültür merkezlerinden ikisi İstanbul ve Ankara’dır. Bu iki kentte önemli tasavvuf erbabı yetişmiştir. Bu şahsiyetler, mev- zubahis kentlerin tarihi ve kültürel dokusunda, maneviyat ve inanç itibariyle önemli yere sahiptir. Hacı Bayram-ı Veli (1352-1429), Anadolu’nun 15.yüz- yıla damgasını vurmuş büyük mutasavvıf ve manevi erenlerin- dendir. Ankara’da Kara Medrese’de müderris olarak çalışmış, halkı irşad etmiştir. Dönemin Osmanlı Padişahı ile istişarelerde bulunmuştur. Aziz Mahmud Hüdayi (1541-1628), Anadolu’da yetişen büyük mutasavvıf ve âlimlerdendir. İstanbul'da Fâtih Câmisinde dersler vermiş, Üsküdar'da halkı irşad etmiştir. Döne- min Osmanlı Padişahları ile istişarelerde bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Türk Dünyası, Kültür Başkentleri, Ankara, İstanbul, Hacı Bayram-ı Veli, Aziz Mahmud Hüdai, İnanç, Tasavvuf.
Tarih ve kültür, ülkelerin istikbalini belirleyen yegâne kavramlardır. Türk tarihi ve kültürü, değişik zaman ve mekânlarda varlığını sürdürmüştür. Bu bağlamda Türk Dün- yası kavramına istinaden, bu mübarek dünyanın kültür başkentleri zuhur etmiştir. Türk Dünyası tabiri, 20.asrın sonlarından itibaren 21.asırda kullanılagelmiş bir kavramdır. Coğrafi olduğu kadar, tarihi ve kültürel bir anlam, ortak tarih-dil birliği de ifade etmektedir. Türk Dünyası; Orta Asya, Anadolu, Kafkasya, Orta Doğu, İran ve Bal-
289
kanlar, Rusya-Sibirya coğrafyasında yerleşik olan Türk kavimlerinin yaşadığı coğrafya- dır. Türk Dünyası; bağımsız devletler, özerk devletler, yarı özerk bölgeler ve Türk halk- larının yaşadığı bölgeler olarak düşünülmektedir. Bağımsız devletler; Tür- kiye, KKTC, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan devlet- leridir. Özerk devletler; Doğu Türkistan, Tataristan, Çuvaş, Başkurdistan, Saha-Yakutis- tan, Altay, Karaçay, Balkar vd. bölgelerdir. Türk Dünyası coğrafyasında yaşayan Türkler, kaynaklarımızda Doğu, Batı, Ku- zey ve Güney Türkleri olarak tasnife tabi tutulur. Doğu Türklüğü, Hazar Denizinin doğu- sunda yaşayan Türk topluluklarıdır. Bunlar; Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türk- menistan, Tacikistan halklarıdır. Aral Gölü havzası Batı Türkistan, Çin’in batısında Uy- gur-Sincan-Özerk Bölgesi Doğu Türkistan’dır. Batı Türklüğü, Hazar Denizinin batısında yaşayan Türk topluluklarıdır. Bunlar; Anadolu Türkleri, Balkan Türkleri, Yunanistan, Bulgaristan, eski Yugoslavya, Moldovya Türkleri, Azerbaycan Türkleri, Kıbrıs Türkleri, Irak Türkleri, Suriye Türkleridir. Kuzey Türklüğü, Rusya Federasyonu’nda yaşayan Türk topluluklarıdır. Bunlar; Sibirya Türkleri, Tuva, Hakaslar, Altay, Şor Toplulukları, İdil- Ural Türklüğü-Kazan-Batı Sibirya Tatarları, Başkurtlar, Çuvaşlar-, Kafkas Türkleri-Ka- raçay, Balkar, Nogay, Kumuk Türkleri, Dağıstan Avarları, Kalmuklar-, Kabartay, Kırım Türkleri, Karay Türkleridir. Güney Türklüğü ise, Afganistan ve Pakistan’da yaşayan Türk topluluklarıdır.
Kültür; tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın do- ğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü şeklinde tanımlanmaktadır. Türk dünyası coğrafyasında gelişen ve her asırda mesafeler kat eden Türk tarihi ve Türk kültürü, aynı zamanda dünya tarih ve kültürüne de hemen her alanda katkılarda bulunmuştur. Türkçemizde genelde kalabalık yerleşim yerleri için kullanılan Kent kelimesinden yola çıkarak, Başkent kavramına ulaşmaktayız. Başkent ise, kurulmuş bir devletin idari merkezi ve devlet teşkilatının yer aldığı mekândır. Bu itibarla yakın dönemde Türk Dün- yası Kültür Başkentleri oluşturulmuştur. 2012’de Kazakistan’da Astana, 2013’de Tür- kiye’de Eskişehir, 2014’de Tataristan’da Kazan ve 2015’de Türkmenistan’da Merv kent- leri Kültür Başkentleri olarak belirlenmiştir.
290
Türk dünyasında ayrı bir öneme haiz olan Anadolu coğrafyasında ise, iki önemli kültür merkezi vardır. Bu kentler, İstanbul ve Ankara’dır. İstanbul, Osmanlı Devleti’nin, Ankara ise bir sonra ki Türk devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentidir. Bu iki kentte önemli tasavvuf erbabı yetişmiştir. Tasavvuf, insan-ı kâmil olma yolunda sarf edilen çabalar, manevi terbiye usulleri ve yolları olarak kabul edilmekte ve kalbin tasfiyesi suretiyle rıza-i ilahiye vasıl olunması amaçlanmaktadır. Tasavvufi şahsi- yetler, mevzubahis kentlerin tarihi ve kültürel dokusunda, maneviyat ve inanç itibariyle önemli yere sahiptir. Türk dünyası bağımsız devletlerinin başkentleri arasında; Türkiye’nin başkenti Ankara, Azerbaycan’ın başkenti Bakü, Kazakistan’ın başkenti Astana, Kırgızistan’ın baş- kenti Bişkek, Özbekistan’ın başkenti Taşkent, Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat, KKTC’nin başkenti Lefkoşa vardır. Ankara, Türk dünyası başkentlerindendir. Ankara, tarih boyunca pek çok kültürel mirası içinde barındıran tarihi bir kenttir. Hacı Bayram-ı Veli ve Camisi ise, Ankara’nın bir bakıma ulvi manası, doğası ve hakiki dokusu olmuştur. Hacı Bayram-ı Veli (Ankara 1352-Ankara 1429), Anadolu’nun 15. asıra damga- sını vurmuş büyük mutasavvıf ve manevi erenlerindendir. Hacı Bayram-ı Veli, 1352’de Ankara’da Zülfadl (Solfasıl köyü) köyünde doğdu. 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu’da yetişti. Asil ismi Numan bin Ahmed, lakabı ise Hacı Bayram’dır. Babası, tarımla geçinen Koyunluca Ahmet’tir. Annesinin kimliği ise bilinmemektedir. Hacı Bayram-ı Veli, An- kara’da Melike Hatun isimli bir hayırseverin yaptırdığı Kara Medrese de müderrislik yap- mıştır. Dönemin Osmanlı Padişahı II.Murat ile istişarelerde bulunmuştur. Hacı Bayram-ı Veli, Anadolu’nun tarihi ve kültürel dokusunda, manevi şahsiyeti ve tasavvufi fikirleriyle yer almıştır. Müderrislik vazifesinin yanı sıra, halkı irşat ederken, aynı zamanda kentin sosyal ve kültürel hayatında eğitim, tarım, yardımseverlik gibi top- lumsal faaliyetlerde bulunmuştur. Hacı Bayram-ı Veli nesilden nesile, geçmişten gele- ceğe, dünden bugüne aktarılması gereken manevi ve kültürel bir mirastır, şahsiyettir. Dünden bugüne halkın nazarında ve belleğinde asırlarca yaşamaktadır. Halka doğrudan etki etmiştir ve bu etkisi halen sürmektedir. Hacı Bayram Veli, etkili bir kişiliğe sahiptir. Halk üzerinde birleştirici ve bütün- leştirici rol oynamıştır. Hacı Bayram Veli, Anadolu'yu aydınlatan seçkin kişilerden birisi olarak, yaşadığı dönemde halkın dini inançlarına ve manevi anlayışına yön vermiştir. 291
Türkçenin Anadolu'da yaygın olarak kullanılmasına öncülük etmiş ve halkın anlayabile- ceği tarzda şiirler ve sözler söylemiştir. Hacı Bayram-ı Veli, Kayseri'de Somuncu Baba adı ile bilinen Hamideddin-i Veli’nin daveti üzerine, kendisi ile Kurban Bayramında buluşmuştur. O zaman Hamided- din-i Veli, ‘İki bayramı birden kutluyoruz’ diyerek, Hacı Bayram-ı Veli’ye ‘Bayram’ lakabını vermiştir. Daha sonra Hacı Bayram-ı Veli, Şeyh Hâmid’ûd-Dîn-i Veli'nin müridi olmuştur. 1412’de Hacı Bayram-ı Veli, hocası Hamidüddin'in Aksaray'da vefatını müte- akip Ankara'ya dönerek irşad faaliyetlerine başlamıştır. Edirne’de Osmanlı Padişahı Sultan II.Murad Hanın 1421’de tahta geçmesi ile birlikte, Bayramilik tarikatının yaygınlaşmasından duyulan endişe neticesinde, Hacı Bay- ram-ı Veli, Sultan II.Murad tarafından Edirne’ye davet edilmiş, kendisine hürmet göste- rilmiştir. Hacı Bayram-ı Veli, Edirne’de Edirne Eski Cami’sinde halka vaazlarda bulun- muştur. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u feth edeceğini, Sultan II. Murad'a bildirdiği rivayet olunmaktadır. Hacı Bayram-ı Veli, kendi adıyla anılan Bayramîyye Tarikatı’nın kurucusudur. Bu tarikatta üç temel unsur vardır. Bunlar Cezbe, Muhabbet, Sırr-ı İlahidir. Kulun Allah’a doğru aşk ile çekilmesine Cezbe, Allah’ın kulu kulunda Allah’ı sevmesine Muhabbet denmekte olup, bu ikisini elde eden müridin ilahi sırrı elde etmek için çaba göstermesi temel kural olarak kabul edilmektedir. Bayrami’likte manevi olgunluğa erişmek için, insanlardan ayrı kalarak, bir me- kanda tek başına Allah’ı düşünmek ve O’na ibadet etmek gerekmektedir. İşte bu amaçla Hacı Bayram-ı Veli Camisinin alt katında bir çilehane inşa edilmiştir. Çilehanenin biri caminin doğu kapısına açılan, diğeri ise son cemaat yerinin doğu köşesinde olmak üzere iki asıl girişi vardır. Ayrıca caminin içinden de merdivenli bir girişi bulunmaktadır. Çilehane alanı, cami gibi dikdörtgen planlıdır. Taş duvarlar sade, beyaz badanalıdır ve herhangi bir süsleme yapılmamıştır. Çilehanenin çile odaları, kare planlı olup dört tane- dir. Bu odaları Hacı Bayram-ı Veli ve talebeleri Akşemseddin, Şeyh Eşrefoğlu Rumi ile diğer tarikat mensupları kullanmışlardır. Hacı Bayram-ı Veli, talebeler yetiştirmiş ve onların sanat ve ziraatla uğraşmalarını sağlamıştır. Talebeleri arasında, Damadı Eşrefoğlu Rumi, Şeyh Akbıyık, Bıçakçı Ömer Sıkinî, Göynüklü Uzun Selahaddin, Edirne ve Bursa ziyaretlerinde talebeliğe kabul ettiği 292
Yazıcızade Ahmed (Bican) ve Mehmed (Bican) kardeşler ile Fatih Sultan Mehmed Hanın hocası Akşemseddin bulunmaktadır. Hacı Bayram-ı Veli, müridlerini toprak, tarımla uğraşmaya ve el sanatlarına yön- lendirmiştir. Dolayısıyla toplumsal hayatta insanların yerleşik hayata geçmeleri ve alış- maları noktasında çabası olmuştur. Hacı Bayram-ı Veli Hz’nin tekkesinde sürekli bir ye- mek kazanı kaynar ve herkesin karnı doyurulurdu. Bu ise sosyal yardımlaşma duygusu ile yakından alakalı idi. Hacı Bayram-ı Veli’nin müridleriyle beraber Ankara’da topladığı zekât ve sadakaların, fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine verilmesi, günümüzde dahi devam edegelen sosyal yardımlaşma duygusu ve faaliyetlerini hatırlatmaktadır. Öte yandan Hacı Bayram-ı Veli’nin koyduğu imece -hasadı bütün köylülerin katılımı ile müşterek top- lama- usulü günümüzde de geçerliliğini koruyan bir özellik olagelmiştir. Hacı Bayram-ı Veli’nin şiirlerinden ve sözlerinden örnekler verelim. Hacı Bay- ram-ı Veli bir şiirinde şöyle diyor: “N’oldu bu gönlüm, n’oldu bu gönlüm? Derdü gam ile doldu bu gönlüm; Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm, Yanmada derman buldu bu gönlüm; Gerçi ki yandı gerçeğe yandı, Rengine aşkın cümle boyandı; Kendi de buldu kendi de buldu, Matlabını hoş buldu bu gönlüm.” Hacı Bayram-ı Veli bu şiirinde, gönlünde meydana gelen değişiklikten ve gönlündeki dert ve gamdan bahsediyor. Gönül- deki yanma, Allah aşkının verdiği bir dert ve yanmadır. Bu yanma, dert olduğu kadar, aynı zamanda dermandır. Bu yanma dolayısıyla Allah aşkını içinde, derinlerde hissede- rek, iç dünyasını zenginleştirdiğini belirtmektedir. Hacı Bayram-ı Veli başka bir şiirinde şöyle diyor: “Bilmek istersen seni, Can içre ara canı; Geç canından bul anı, Sen seni bil, sen seni; Kim bildi efalini, Ol bildi sıfatını; Anda gördü zatını, Sen seni bil, sen seni” demektedir. Hacı Bayram-ı Veli, bu şiirinde nefis’ten ve ilahi ben’den bahsetmektedir. İnsanın nefsini yenmesi, onun için bir kazançtır ve canından geçmesi gerekmektedir. İnsanın kendini bilmesi çok önemlidir ve kendini bildikçe Allah’a daha yakın olacaktır. Kendi sıfatını bilen kişi de, bu sıfatların asıl daya- nak noktasını bilecek ve kendi zatına yönelecektir. Hacı Bayram-ı Veli’nin bazı sözlerinden örnekler verelim. Hacı Bayram-ı Veli diyor ki: “Neresi seni dünyaya çekiyorsa, sana Allah’ı unutturuyorsa orası senin helakin için bir tuzaktır…Neresi seni Allah’a yöneltiyorsa, seni düşündürüyorsa orası cennete gitmen için bir duraktır…Sakın ölümü unutmayınız, her gece onu hatırlayınız, hesabınızı 293
yapınız, olur ki tövbe edince Hak’ta sizi affeder….Nefsinizi daima kontrol altında tutu- nuz… Güzel huylu ve merhametli olunuz. Ne halde olursanız olun dünyaya rağbeti azal- tınız. Kötülükten uzaklaşınız.” Hacı Bayram-ı Veli’nin doğduğu ev, Ankara-Altındağ ilçesine bağlı Solfasıl ma- hallesindedir. Evin orijinal hali ocaklık, sofa ve odadan mevcut kerpiçten bir yapıdır. Bu- gün restore edilmiş ve ziyaretçilere açılmıştır. Evde Hacı Bayram-ı Veli’nin kullandığı eşya bulunmamaktadır ve mevcut eşyalar sonradan konulmuştur. Binada 1894’de tadilat yapılmış, yakın tarihlerde ise geniş bir tadilata gidilmiş, bakım ve onarım yapılmış, Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğüne müracaat edilerek, yapının ‘Korunması gereken Kül- tür varlığı’ olarak tescil edilmesi sağlanmıştır. Ankara’da her yıl geleneksel olarak Hacı Bayram-ı Veli Anma Etkinlikleri de düzenlenmektedir. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin annesine ait mezar, Ankara Hasköy-Dörtyol mevkiinde Solfasol köyü kavşaktadır. meza- rın bakım ve onarımı yapılmış, Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü tarafından koruma altına alınması sağlanmıştır. Hacı Bayram-ı Veli, 1429 tarihinde Ankara'da vefat etmiştir. Hacı Bayram-ı Veli Camii, Ankara-Ulus mevkiinde Hacı Bayram-ı Veli’nin vefatından iki yıl önce 1427-28 yılında inşa edilmiştir. Caminin ilk mimarı Mimar Mehmet Bey hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Yapının güneyinde Hacı Bayram-ı Veli Türbesi, doğusunda Roma Dö- nemine ait Augustus Tapınağı vardır. Bu mevkide tapınak, türbe ve cami yan yanadır. Selçuklu mimarisi üslubunda yapılan cami, 16x22 metre ölçüsünde dikdörtgen plânlıdır. Taş kaideli, tuğla duvarlı ve kiremit çatılı bir yapı olan Hacı Bayram-ı Veli Camii, dikdörtgen bir plana sahiptir. Caminin duvarları taş temel üstüne tuğla ile örül- müştür. Pencereler kesme taştandır. Caminin günümüzdeki mimari yapısı, 17.- 18. yüzyıl camilerinin karakterlerini taşımaktadır. Zemin katta 437 metrekare, üstteki mahfilde ise 263 metrekarelik bir kullanım alanına sahiptir. Hacı Bayram-ı Veli Camii ahşap, ahşap üzerine kalemişi süslemeleri ve çini süslemeleri ile zengin bir görünüme sahiptir. Camide ahşap, çini ve alçı süslemeler kul- lanılmıştır. Ahşap minberinin üzeri de kalemişi nakışlarla boyanmıştır. Ahşap tavan, çı- talarla bölünmüş, tavanın ortasında altıgen bir göbek altı sıra pervazla çevrilmiş, ortası altıgenlere bölünmüştür. Mahfeli taşıyan kiriş ve direklerde yazı ve kalem işi süslemeler vardır. 294
Caminin Doğu ve Batı cephesi vardır. Camiye doğu, kuzey ve batıdaki üç kapıdan girilir. Kuzey duvarının önünde ahşap kadınlar mahfeli bulunmaktadır. Caminin Güney- doğu duvarında iki şerefeli bir minare bulunmaktadır. Türbeye bitişik olarak yapılmış olan minare, kare planlı, kesme taş kaideli ve silindirik tuğla gövdelidir. Burada Hacı Bayram-ı Velî’nin hatırına ikinci bir şerefe yapılmıştır. Cami, çeşitli dönemlerde tadilat ve onarımlar görmüştür. İlk yapıdan zemin al- tında bulunan dört adet çilehane kalmıştır. 1941 yılında yapılan batıdaki eklentinin güney cephesinde alt ve üst pencereler arasında yeşil sırlı tuğlalarla bir satır halinde, celi sülüs hatla "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah", iki alt pencere arasına ise,"Ya Velîyal- lah" ibaresi yazılmıştır. Caminin ahşap mihrabı 17.yüzyıl sonunda Nakkaş Mustafa tarafından yapılmıştır. Kütahya çinileri ile bezelidir. Cami 1714 yılında Hacı Bayram Veli'nin torunlarından Mehmet Baba tarafından tamir edilmiştir. 1940 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü ta- rafından restore edilen cami ve külliyesi, orijinaline uygun olarak yenilenmiştir. Cami ve çevresinin restorasyonu yapılmış, 14 Şubat 2011’de ibadete açılmıştır. Ek bina yıkılarak, yeniden inşa edilmiştir. Caminin orijinal kısmı değişik tarihlerde beş kez onarım görmüş, bu nedenle caminin tarihi dokusu kısmen bozulmuştur. Caminin orijinal asıl kısmı ve 1971’de yapılan kısmı olarak, Cami iki bölümden müteşekkildir. Hacı Bayram-ı Veli Camii’nin güney duvarına bitişik olarak, Hacı Bayram Veli türbesi bulunmaktadır. Türbe, Hacı Bayram-ı Veli’nin vefatı tarihinde 1429-30 yılında yapılmıştır. Türbe kare plânlı, üzeri sekizgen bir kasnağın taşıdığı kubbe ile örtülüdür. Türbeye giriş batı cephesindendir. Türbe içinde Hacı Bayram-ı Veli’nin sandukası ile bir- likte dokuz adet sanduka bulunmaktadır. Türbenin kurşun kaplı kubbesinin iç yüzeyleri, zengin kalemişleriyle süslenmiştir. Kubbe eteğindeki yazıda kuşağında sekiz kez ‘La ilahe illallahül Melikül Hakku-l Mübin’ yazısı yazılmıştır. Hacı Bayram- Veli’nin türbesinin ahşap işçiliği yönünden son derece değerli ka- pıları bugün Ankara Etnografya Müzesi’ndedir. Dönemine ait ahşap tekniği örnekleri açı- sından son derece önemli olan bu kapılar, türbe ile aynı tarihe -15.yüzyıla- aittir. Ahşap oyma tekniği ile işlenmiş dış kapıda; ‘Eğer dünya bir kişi için yaratılsaydı, onda ebedi kalacak kişi, Allah’ın Resulü -Muhammed- olurdu’ anlamında yazılan bir kitabe bulun- maktadır. Türbe iç kapısında ise, dikdörtgen kapı kanatlarının orta kısımlarında dörder altıgen içerisinde ‘Allah’ ve ‘Muhammed’ yazılmıştır. Kapı üst bölümlerinde ise oyma
295
tekniği ile her iki kanatta; “Allah’ın veli kulları için, ne korku ve ne de hüzün vardır” anlamında Yunus Suresinin 62.ayeti yazılmıştır. Türk dünyası başkentlerinden bir diğeri de, tarihte Osmanlı Devleti’ne asırlarca başkentlik yapmış olan İstanbul’dur. İstanbul tarihi ve büyük bir kenttir. Büyük impara- torluklara ve devletlere başkentlik yapmıştır. Aziz Mahmud Hüdayi Hz. ve Camisi ise, İstanbul’un tarihi olduğu kadar manevi ve kültürel hayatında ayrı bir yer ve öneme sahip- tir.
Aziz Mahmud Hüdayi Hz. (Şereflikoçhisar 1541-Üsküdar 1628), Anadolu’da ye- tişen büyük mutasavvıf ve alimlerdendir. Cüneyd-i Bağdadî Hz.nin neslinden olup, sey- yid’dir. Fadlullah bin Mahmud'un oğludur. Asıl ismi Mahmud’dur. ‘Hüdâyî’ ismi ve ‘Azîz’ sıfatı daha sonradan kendisine verilmiştir. Çocukluğu Sivrihisar'da geçmiş, burada ilk tahsiline başlamış ve daha sonra İstanbul'a gitmiş, Küçük Ayasofya Medresesinde tah- siline devam etmiştir. Aziz Mahmud Hüdayi, Hocası Nazırzade Ramazan Efendi’den eğitim aldı. Hocası Nazırzade ile beraber Edirne'ye, Şam ve Mısır'a gitti. Bursa'da Ferhadiye Medresesinde müderrislik yaptı. Bursa kadısı oldu. Bursa’da Üftade Hz. nin yanına gittiğinde, Üftade Hz. kendisine şunları söyledi: “Ey Kadı Efendi! Burası yokluk kapısıdır. Halbuki sen varlık sahibisin. Senin ilmin, malın, mülkün, şanın var. Bizim gibi kulların Allah’tan başka kimsesi yoktur.” Hüdai Hz. ise: “Efendim! Her şeyimi mübarek kapınızın eşiğinde terk eyledim” karşılığını verdi ve Üftade Hz.'nin müridi oldu. Hocası Üftade Hz. tarafın- dan Sivrihisar'a gönderildi ve burada altı ay kadar kaldı. İstanbul’da Küçük Ayasofya Câmii tekkesinde hocalık yaptı. Bu arada Fatih Camisinde tefsir, hadis ve fıkıh dersleri verdi.
Aziz Mahmud Hüdayi, Üsküdar'da dergâhında vaazları ve eserleri ile halkı irşat etmiştir. Üsküdar’da Mihrimah Sultan Camisi ve Sultanahmet Camisinde vaazlar vermiş- tir. Dönemin Osmanlı Padişahları ile istişarelerde bulunmuştur. Devrin Osmanlı padişah- ları III.Murad Han, III.Mehmed Han, I.Ahmed Han, II. Osman Han ve IV. Murad Han’a öğütlerde bulunmuş, IV. Murâd Han'a saltanat kılıcını kuşatmış, 1595’de İranlılarla ya- pılan Tebriz seferine Ferhat Paşa ile beraber katılmıştır. Aziz Mahmud Hüdai, Celvetiyye Tarikatı’nın kurucusudur. Celvetiyye Tarikatı, Bayramiyye’nin, Bayramiyye ise Halvetiyye’nin bir kolu sayılmıştır. Celvetiyye esasları: 296
tezkiye, tasfiye ve tecliye ile; zikirle iştigal, suri ve manevi mücahede olup, sülûkün mer- tebeleri: tabiat, nefs, ruh ve sır’dır. Hacı Bayram-ı Veli’nin ölümünden sonra Bayramiyye tarikatı; Akşemsettin’e atfedilen: Şemsiyye-i Bayramiyye, Bıçakçı Ömer Sıkkini’ye atfe- dilen: Melamiyye-i Bayramiyye ve Akbıyık Sultan’a atfedilen ve Aziz Mahmud Hüdai tarafından kurulan: Celvetiyye-i Bayramiyye Tarikatı olmak üzere üç ayrı koldan; Celve- tiyye silsilesi ise: Hacı Bayram Veli (ölm.1429), Akbıyık Meczub Sultan (ölm.1455), Hı- zır Dede (ölm.1512), Mehmed Muhyiddin Üftade (ölm.1580), Aziz Mahmud Hüdai (ölm.1628) olarak devam etmiştir. Aziz Mahmud Hüdayi’nin Türkçe ve Arapça otuza yakın eseri vardır. Bu eserle- rinde Allah sevgisi, vahdet inancı, nefsin terbiyesi, dünyanın fani olması, gönülden ma- sivanın çıkarılması, imani ve itikadi esaslar gibi konuları işlemiştir. Şimdi Aziz Mahmud Hüdayi’nin şiirlerinden misaller verelim: “Hudaya biz bu zatı kanda bulduk/Neye ef'âl sıfatı kanda bulduk/Fenayı ya sebatı kanda bulduk/Ne verdinse odur dahi nemiz var; Bi- zim ahvalimiz ey Hayy-u Kayyûm/Cenab-ı Pakine hep cümle malum/Buyurdun oldu illa kaldı madum/Ne verdinse odur dahi nemiz var”… “Dertli dermanın ister/Kullar sultanın ister/Âşık cananın ister/Bana Allah'ım gerek; Bülbül güle karşı zar/Pervaneyi yakmış nar/Her kulun bir derdi var/Bana Allah'ım gerek”… “Ezelden aşk ile biz yane geldik/Ha- kikat, şem'ine pervane geldik/Tenezzül eyleyip vahdet ilinden/Bu kesret alemin seyrane geldik; Geçip ferman ile bunca avalim/Gezerken alem-i insane geldik/Fena buldu vücud- i fani mutlak/Bıraktık katreyi ummane geldik”… “Uyanagör gafletten, geç bu fani lez- zetten/İç kevser-i vahdetten, tevhide gel tevhide/Hüdayi'yi gûş eyle, şevke gelip çûş eyle/Bu kevserden nûş eyle, tevhide gel tevhide”… “Kudûmun rahmet ü zevk u safadır yâ Rasûlallah/Zuhûrun derd-i uşşâka devâdır yâ Rasûlallah.” Aziz Mahmud Hüdayi Hz.nin en çok bilinen ve türbesindeki camekanda da yer alan duası şudur: “Ya Rabbi! Kıyamete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kerre türbe- mize gelip rûhumuza Fâtiha okuyanlar bizimdir... Bize mensub olanlar, denizde boğul- masınlar, ahir ömürlerinde fakirlik görmesinler, imanlarını kurtarmadıkça ölmesinler, öleceklerini bilsinler, haber versinler.” Aziz Mahmud Hüdayi, 1628’de İstanbul’da vefat etmiştir. Türbesi, İstanbul Üs- küdar'da Aziz Mahmud Hüdayi Camisi yanındadır. Aziz Mahmut Hüdayi Camisi, 1589- 1598 yılları arasında inşa edilmiştir. Külliye 1850’de büyük bir yangın geçirmiş, 1875’de 297
Sultan Abdülmecit tarafından tekrar yaptırılmıştır. Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kızların- dan Prenses Fatma Hanım tarafından 1912’de türbenin camekanlı kısmı yaptırılmıştır. Cami, 1975’te Vakıflar Genel Müdürlüğünce tamirattan geçirilmiştir. Aziz Mahmud Hü- dayi Camisi dikdörtgen planlı, ahşap çatılı üç katlı bir binadır. Aziz Mahmut Hüdayi Camisi ve Türbesi, iki yıl süren restorasyon çalışmaları so- nunda, 2015 yılı içerisinde törenle ziyarete açılmıştır. Öte yandan İstanbul’da Üsküdar Belediyesi ve Aziz Mahmud Hüdai Vakfı tarafından 21-22 Mayıs 2005 tarihinde “Ulus- lararası Aziz Mahmud Hüdai Sempozyumu” düzenlenmiştir. Sonuç olarak biz bu çalışmamızda, Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli Hz. ve İstan- bul’da Aziz Mahmud Hüdai Hz.nin hayatları, şahsiyetleri, eserleri, yaşadıkları dönemde ve coğrafyada kentlerin manevi atmosferi ve kültürel kimliğine olan katkılarından bahse- derek, onların Osmanlı Tarihi döneminde, Osmanlı Padişahlarına ve halka yönelik müş- terek hususiyetlerine değindik. Bu bağlamda konuyu tarihi, manevi ve tasavvufi yönler- den incelemeye tabi tuttuk. Bu iki tasavvufi şahsiyetin hayat hikâyelerinden yola çıkarak, konumuzu asıl Türk Dünyası Kültür Başkentleri açısından inceledik. Biz bildirimizde Hacı Bayram-ı Veli Hz. ve Aziz Mahmud Hüdai Hz. nin, özel- likle konumuzla alakalı olarak Ankara ve İstanbul’un kültürel ve manevi kimliğine, kent- lerin tarih, kültür ve turizmine olan katkılarına ve bu itibarla kentlerin kazanımlarına dik- kat çekmiş olduk. Ankara’da Ulus semtinde Hacı Bayram-ı Veli ve Camisi, İstanbul’da Üsküdar'da ise Aziz Mahmud Hüdayi ve Camisi, bu iki kentte en çok ziyaret edilen şahsiyetler ve mekânlar haline gelmiştir. Yurtiçinden ve yurt dışından yapılan seyahatlerde, mevzubahis camiler ve türbeler ziyaret edilmektedir. Bir inanç turizmi boyutunda; kentlerin tarihi, kültürü ve kimliği şekillenmekte ve kentlerin tanıtımına, ekonomik ve endüstriyel potan- siyeline katkı sağlanmaktadır. Doğu, Batı, Kuzey, Güney Türklüğünden teşekkül eden Türk Dünyası… Oğuz Kağan Destan’ından hareketle 24 Oğuz Boyu’nun temel teşkil ettiği Türk Dünyası… Or- tak tarih ve dil bütünlüğü ile dünya tarih ve kültürüne de katkılarda bulunan büyük bir Türk Dünyası, Türk tarihi, Türk coğrafyası, Türk kültürü… ve Türk Dünyasının mübarek kültür başkentleri.
298
Ankara. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başkenti. Kadim kent, tarihi kent. İstik- lal Savaşı’nın, Milli Mücadele’nin merkezi. 1.Dönem TBMM’nin açıldığı ve ilk kez milli iradenin meclise yansıdığı kent. İstiklal Marşı’nın Taceddin Dergahı’nda yazıldığı kent. Hacı Bayram-ı Veli’nin doğduğu kent. Türk dünyasının bir diğer tarihi kültür başkentlerinden İstanbul. Tarih kaynakla- rında devleti-i ebed-i müddet olarak anılan Osmanlı Devleti’ne asırlarca başkentlik yaptı. İstanbul dersaadet oldu, payitaht oldu. Yahya Kemal Beyatlı’nın ifadesi ile; “İstanbul bü- tün Türk tarihinin, Türk coğrafyasının bir terkibi, hulasası ve tecelli yeri oldu.” Türkler Anadolu’da asırlardır yerleşik ve köklü bir tarih ve medeniyet kurmuşlar- dır. Anadolu’nun hemen her kentinde, halkın hafızasında yaşayan Ulu erenler, Gönül sul- tanları vardır. OrtaAsya’da Hoca Ahmet Yesevi ve Horasan Erenleri, Anadolu’da Alpler, Alperenler, Gaziler, Ahiler, Abdallar, Dervişler, Bacılar… Anadolu’nun her yöresinde Yunus Emre, Konya’da Mevlana Celaleddin-i Rumi, İstanbul’da Eyüp Sultan, Aziz Mah- mud Hüdayi, Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli, Nevşehir’de Hacı Bektaş-ı Veli ve daha niceleri, Türk dünyasının mana ikliminde manevi bir atmosfer teşkil etmekte ve gönüllere huzur, barış, sükunet ve insanlık telkin etmektedir. Hacı Bayram-ı Veli, “Kim bildi ef’alini, Ol bildi sıfatını; Anda gördü zatını, Sen seni bil, sen seni” demektedir. Aziz Mahmud Hüdayi ise, “Ezelden aşk ile biz yane gel- dik/Hakikat, şem'ine pervane geldik/Tenezzül eyleyip vahdet ilinden/Bu kesret alemin seyrane geldik” der. Mevlana, “Her şey maşuktur, Âşık bir perdedir, Yaşayan maşuktur, Âşık bir ölüdür” ifadelerini kullanmaktadır. Hacı Bektaş-ı Veli ise, Çalap Tanrı aşkından bahseder ve Makalat’ında “Pes, bir kimesnede/Kim akıl olmaya/Marifet olmaya/İlim ol- maya/Hak’tan yana yolun nice göre” der. Satırlarımızdaki bilgilere istinaden bu vesile ile, mevzubahis mübarek zatları rahmetle anmakta ve feyzlerinden nasiplenme niyazında bu- lunmaktayız. Download 3.66 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling