I. uluslararasi


Download 3.66 Mb.
Pdf ko'rish
bet27/46
Sana01.12.2017
Hajmi3.66 Mb.
#21258
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   46

 

 

 

299 


 

 

KAYNAKÇA 

Altınok,  Baki Yaşa (2012). Hacı Bayram Veli Bayramilik-Melamilik. Ankara: Ahi Kitap.  

Altıntaş, Hayrani (1981). Tasavvuf Tarihi, İstanbul.  

Ayni, Mehmet Ali (2015). Hacı Bayram-ı Veli. Haz. Rahmi Yananlı. İstanbul: Büyüyen 

Ay Yay. 

Başkan,  Seyfi  (1998).  Ankara  Hacı  Bayram-ı  Veli  Camii  ve  Türbesi.  Ankara:  Kültür 

Bak.Yay. 

Bayramoğlu, Fuat (1983). Hacı Bayram-ı Veli, Yaşamı, Soyu, Vakfı. I-II. Ankara: TT K 

Yay.  

Bayramoğlu, Fuat, N.Azamat (1992). “Bayramiyye”. TDİA. C.V. İstanbul: Türkiye Di-



yanet Vakfı Yay. 270.  

Bursalı Mehmed Tahir (2013). Hacı Bayram-ı Veli.  Haz. Metin Çelik. İstanbul: Özgü 

Yay. 

Cebecioğlu, Ethem (2005). Hacı Bayram-ı Veli. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 



Ertan, Mehmet Emin (2001). Aziz Mahmut Hüdayi.  İstanbul: Şule Yay. 

Kara, Mustafa (1985). Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi. İstanbul. 

Özdamar, Mustafa (2001). Aziz Mahmud Hüdayi.  İstanbul: Kırkkandil Yay. 

Şenocak,  Kemalettin  (1970).  Kutbu'l  Ârifîn  Seyyid  Azîz  Mahmûd  Hüdâyî;  Hayatı, 



Menâkıbi ve Eserleri. İstanbul: İslam Neşriyat Evi. 

Tanman, M. Baha. “Aziz Mahmud Hüdayi Külliyesi”. DİA. C.IV. 340-343. 

Tezeren, Ziver (1987). Aziz Mahmud Hüdayi: hayatı-san’atı-fikriyatı, çağdaşları içindeki 

yeri ve ünlü eserleri. Ankara:  Kültür ve Turizm Bak.Yay. 


 

300 


 

Turan, Fatma Ahsen (2004). Hacı Bayram-ı Veli. Ankara: Akçağ Yay. 



Türk Dünyası El Kitabı (1992). I-III. Ankara: TKAE Yay. 

Yılmaz, H.Kamil (1999). Aziz Mahmud Hüdayi ve Celvetiye Tarikatı, İstanbul: Erkam 

Yay. 

Yılmaz, H. Kamil (2011). Aziz Mahmud HüdayiHayatı, Eserleri, Tarikatı. İstanbul: Er-



kam Yay. 

EKLER 

 

Ek 1: Oğuz Destanı - 24 Oğuz Boyu Şeması. 

 


 

301 


 

 

Ek 2: Türk Dünyası haritası. 

 

Ek 3: Ankara Kenti genel görünümü. 


 

302 


 

 

Ek 4: Ankara Hacı Bayram-ı Veli Camisi ve Türbesi. 

 

Ek 5: Ankara Hacı Bayram-ı Veli Camisi ve bitişiğinde Roma devri Augustus Tapınağı. 

 


 

303 


 

 

Ek 6: Ankara Hacı Bayram-ı Veli Türbesi ve Sandukası. 

 

Ek 7: İstanbul Kenti genel görünümü. 


 

304 


 

 

Ek 8: İstanbul Aziz Mahmud Hüdayi Camisi ve Türbesi. 

 

Ek 9: İstanbul Aziz Mahmud Hüdayi Camisi Giriş.  

 


 

305 


 

 

Ek 10: İstanbul Aziz Mahmud Hüdayi Türbesi ve Sandukası. 



 

306 


 

YAVUZ BÜLENT BAKİLER’DE KİMLİK VE MEKÂN:  

ÜSKÜP’TEN KOSOVA’YA 

 

Arş. Gör. Murat GÜR 

Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi 

muratgur@nevsehir.edu.tr 

 

ÖZET 

 

Yavuz  Bülent  Bakiler’in  Üsküp’ten  Kosova’ya  başlıklı 



eseri, yazarın 1976 yılında “Struga Şiir Akşamları” festivaline ka-

tılmak  için  Yugoslavya’ya  yaptığı  yolculuğun  gezi  notlarından 

oluşmaktadır. Ne var ki eseri yalnızca bir gezi yazısı olarak gör-

mek  ya  da  okumak,  metnin  çokanlamlılığını  göz  ardı  etmektir. 

Metinde “en az” iki anlam katmanından söz edilebilir. Birinci kat-

man  metne  “gezi  yazısı”  özelliğini  kazandıran  temel  anlatıdır. 

Oysa  ikinci  katman  temel  anlatının  arkasına  gizlenmiş  bir  tür 

“kimlik  anlatısı”  olarak  okunabilir.  Bu  bildiride  Bakiler’in  bir 

gezi  yazısının  arka  planında  nasıl  bir  anlatı  kurguladığı  ve 

mekânın bu anlatıdaki yeri irdelenmiştir. 

Sonuç olarak yazarın millî kimlik tahayyülünün mekânın 

ortak kültürel değerlerine ve paylaşılan geçmişine yapılan vurgu-

larla tamamladığı gözlemlenmiştir. Ortak kültürün yaşadığı top-

raklar  “tek  ve  bütün  bir  yurt”  biçiminde  tanımlanır.  Böylece 

mekân geçmişten şimdiye kültürel açıdan düzenli bir geçişi müm-

kün kılar ve milletin mensuplarına geleceği sağlamak üzere geç-

mişten alınması gerekenleri iletir. Bu iletişim, mekânın millî kim-

lik kurgularındaki rolünü gözler önüne sermektedir. 



Anahtar  Kelimeler:  Kimlik  anlatısı,  Gezi  Yazısı,  Millî 

kimlik, Mekân. 

 

Yavuz Bülent Bakiler’in Üsküp’ten Kosova’ya başlıklı eseri, yazarın 1976 yılında 



(Bakiler 182) “Struga Şiir Akşamları” festivaline katılmak için Yugoslavya’ya  yaptığı 

yolculuğun gezi notlarından oluşmaktadır. Ne var ki eseri yalnızca bir gezi yazısı olarak 

görmek ya da okumak, metnin çokanlamlılığını göz ardı etmektir. Metinde “en az” iki 

anlam katmanından söz edilebilir. Birinci katman metne “gezi yazısı” özelliğini kazandı-

ran temel anlatıdır. Oysa ikinci katman temel anlatının arkasına gizlenmiş bir tür “kimlik 


 

307 


 

anlatısı” olarak okunabilir. Bu bildiride Bakiler’in bir gezi yazısının arka planında nasıl 

bir anlatı kurguladığı ve mekânın bu anlatıdaki yeri irdelenecektir. 

Kimlik anlatıları, millî kimlik tahayyüllerinin meşrulaştırılma biçimi olarak yo-

rumlanabilir. Nira Yuval Davis’e göre kimlikler “ben ile ötekiler arasındaki farklılıkları 

ve ortaklıkları, bunların toplumsal konumlanışlarını az çok sabit biçimde yorumlayarak 

kuran belli kültürel anlatı biçimleridir (2010:91). Millî kimlik ise, “temel özelliği ‘millet’ 

olarak tanımlanmak olan bir ‘halk’ın mensubu olmaktan kaynaklanan bir kimliktir. ‘Mil-

let’in ferdi olarak düşünülen herkes onun üstünlüğünü, seçkinliğini ve kalitesini paylaşır 

(Aktaran Davis, 2010: 49). Bu paylaşım hakkından dolayı milletin mensupları milleti en 

iyi şekilde temsilden sorumludur. Dolayısıyla kimlik inşasına yönelik anlatılarının teme-

linde de temsil yükünün olduğu dile getirilebilir. 

Bakiler’in metnine yön veren de bu olgudur. Eser, yazarın şiir festivaline katılmak 

için Kültür Bakanlığı  tarafından  görevlendirilmesiyle başlar (5). Seçim ve görevlendi-

rilme yazara Türkiye’yi temsil etme fırsatını verir. Bu doğrultuda yazar, “kesinlikle söy-

leyeyim ki, ben buraya Ömer Seyfettin’in Pembe İncili Kaftan isimli hikâyesinin kahra-

manı Muhsin Çelebi’nin hassasiyetiyle geldim” diyerek başka bir metne gönderme yapar. 

Metinlerarası ilişki kurulan metnin Türk edebiyatında milletini temsil düşüncesi açısın-

dan en bilinen hikâyelerden biri olması dikkat çekicidir. Böylece Bakiler, Osmanlı’nın 

büyüklüğünü Şah İsmail’e ispat etmek için tüm servetini harcayarak İran’a giden Muhsin 

Çelebi ile kendini özdeşleştirir (15). 

Temsil düşüncesi etrafında kurulan kimlik anlatısı aracılığıyla metinde milliyetçi 

söylem üretilir. Craig Calhoun, söylem olarak milliyetçiliğin “insanların özlemlerini ulus 

ve ulusal kimlik bağlamında düşünmeye ve bu çerçeveye yerleştirmeye çalışan kültürel 

bir anlayışın üretimi” olduğunu dile getirir (2012: 7). Bakiler’in metninin arka planında 

tam olarak bu kültürel anlayış doğrultusunda paylaşılan bir dile, ortak inanç ve değerlere, 

ortak bir tarihe ve ırka gönderme yapılır. Böylece kimlik anlatısı büyük ölçüde mekânın 

simgesel değerine yapılan vurgular ile şekillenir. Bu doğrultuda metin boyunca gezilen 

bölgelerin, özellikle Kalkandelen, Üsküp ve Kosova’nın tarih boyunca Türk kültürüyle 

nasıl yoğrulduğunun altı çizilir. 

Bunun yanı sıra Bakiler’in kimlik tahayyülünün temelinde mekâna aidiyet duy-

gusu olduğu söylenebilir. Aidiyet duygusu bütünleştirilmiş bir geçmişle iç içe tasavvur 



 

308 


 

edilir. Böylece Türk olmak, Türk kültürüne geçmişiyle birlikte kendini ait hissetmek ve 

bu aidiyeti bir Türk’e yakışır biçimde temsil etmek anlamına gelir.  

Temsilin ilk basamağı, Türk milletinin dilini konuşmak ve eserlerini bu dilde ver-

mekle başlar. Metinde Bakiler, halk ozanlarını ve divan edebiyatı eserlerini küçümseye-

rek dilimizi bunlardan temizlemeye çalıştığını söyleyen ve dilde tasfiyeciliği savunan di-

ğer Türk katılımcılara şiddetle karşı çıkar. Ona göre dildeki bütün yabancı kelimeler yüz-

yıllar içinde Türkçeye uygun hâle gelmiştir ve birçoğu kültür dilimize de günlük dilimize 

de yerleşmiştir (16-17). 

Bakiler’e göre Türk diline sahip çıkmak, Türk halkına sahip çıkmaktır (17). Do-

layısıyla bahsedilen bu kültür dili, Türk kimliğinin en önemli sembolüdür. Yazar, metin 

içinde farklı örneklerle bunu kanıtlamaya çabalar. Gezdiği yerlerde karşılaştığı insanların 

da bu dille konuştuğunu ve kolaylıkla anlaştıklarını vurgular. Ona göre bu kültür dilinden 

vazgeçmek, bu topraklardan da vazgeçmektir. 

Metinde Türkiye’den festivale katılan diğer şairler,  yazara zıt karakterde tasvir 

edilirler. Bakiler’in son derece hassas olduğu temsil konusu bu şairlerin neredeyse umur-

larında değildir. Yazar, gittiği her yerde kullandığı dil ve paylaştığı fikirleriyle kimliğini 

en iyi şekilde temsil etmeye çalışır. Oysa diğerleri festivali ideolojilerini paylaşmak için 

bir araç olarak görürler. Bakiler’e göre bunların okudukları şiirler Türkiye’nin ve Türk 

milletinin aleyhine birer propaganda şiiridir. Bu noktada yazar, şairlerden birinin yoksul-

luktan ve çaresizlikten, bir ekmek parası için gözünü satan bir adamı anlattığı şiirini alın-

tılar (29). Ona göre bu şiir, milyonlarca yabancıya, gurbette yaşayan yüzbinlerce Türk’e 

“hazin, çirkin, korkunç bir tablo” sunmak anlamına gelir (30). 

Bakiler,  bu  şairlere  karşı  eleştirileri  doğrudan  yapmaz.  Bunun  yerine  farklı 

mekânları  karşılaştırarak  kimliğe  vurgu  yapan  benzetmeler  kurar.  Bu  açıdan  özellikle 

“Gözünü Satan Adam” bölümündeki Kara Dirin ırmağı ve Tuna’nın karşılaştırılması ilgi 

çekicidir: 

Şehrin ortasından geniş ve güzel bir ırmak geçiyor. İsmi: Kara Dirin. Kara 

Dirin, akmıyor da yerden kaynıyor gibi. Duygun, temiz ve şiir kadar güzel 

bir nehir. […] Kara Dirin, yeşilin, mavinin, beyazın ve morun çeşitli ton-

larıyla, yere boylu boyunca inmiş bir ebemkuşağına benziyor. 


 

309 


 

Kara Dirin: türkülerdeki güzellik, dualardaki huzur, şiirlerdeki ürperti gibi 

geldi  bana.  Kara  Dirin’in  karşısında  Tuna’yı  düşündüm.  Tuna!  Tuna! 

Tuna! 


Hasretini yıllarca duyduğum, hayaller kurarak, kendimi zaman zaman bir 

incecik dal gibi sularına bıraktığım, içimi sularıyla, hücre hücre yıkadığım 

nehir! Ama Belgrad’da, Tuna’nın üzerinden geçtiğimde inanamamıştım. 

Acı bir gerçek, bütün çocukluk ve gençlik dünyamı altüst etmişti. Çünkü 

Tuna pis, bulanık, boğuk ve asık bir yüzle, adeta öğüre öğüre akıyordu. 

(23) 


Bu  karşılaştırma  ilk  bakışta  gezilen  görülen  yerlerin  sıradan  bir  karşılaştırması 

gibi gelebilir. Ne var ki yazar, “Gözünü Satan” şiirini alıntıladıktan ve şiir hakkında dü-

şündüklerini  söyledikten  sonra  söz  konusu  karşılaştırmayı  yeniden  yapar.  Bu  noktada 

mekânın anlatıdaki rolü daha belirgin anlaşılır: 

Festival devam ediyordu. Altımızdan geçip giden Kara Dirin, yeşilin, ma-

vinin, beyazın, sarının, turuncunun ve morun çeşitli tonlarıyla yere boylu 

boyunca uzanan bir ebemkuşağına benziyordu. 

Ve  uzaklarda,  çok  uzaklarda,  bütün  kıymet  hükümlerini  kaybettiği  için, 

yıkılan bir imparatorluğu hatırlatan Tuna, pis,  bulanık ve  asık  bir  yüzle 

Gözünü satan şiirinin aks-i sedalarını dinliyor ve adeta öğüre öğüre akı-

yordu. (31). 

Aslında alıntı yazarın kimlik kurgusunun yansıması olarak değerlendirilebilir. İn-

sanlar, hangi fikre sahip olursa olsun, dil ve kültür gibi kıymet hükümlerine sahip çıktığı 

sürece bu kimliğin birer parçası, bu ebemkuşağının birer rengidir. Kalkandelen, Üsküp 

ve Kosova bu renkleri, bu kimliğin farklı parçalarını temsil eder. Oysa diline ve kültürüne, 

dolayısıyla kimliğine sahip çıkmamak, Tuna gibi pis, bulanık ve öğüre öğüre akmak de-

mektir. 

Mekâna  yüklenen  bu  değerlerle  Bakiler’in  Üsküp’ten  Kosova’ya  yaptığı  gezi, 

“bütünleştirilmiş bir geçmişin ortaya çıkarıldığı ve bir müze tarzında yeniden sunulduğu”, 

“kolektif  alınyazısını  ve  toplumun  daha  derin  anlamlarını  canlandır[an]”  (Smith 

2002:223) bir anlatıya dönüşür. Anlatının geriye kalanında gezilen Türk beldeleri tari-

hiyle birlikte bir müze tarzında okurun gözleri önüne serilir. 



 

310 


 

Bu  doğrultuda  metinde  kaybedilen  toprakların  Türk  yönetiminde  olduğu  “altın 

çağlar”  düşüncesine  göndermeler  yapılır.  Osmanlı  yönetimi  “muhteşem  Osmanlı” 

(1979:41, 60) imajıyla yansıtılır. Muhteşem Osmanlının, bu bölgede hüküm sürdüğü 523 

yılda “3.500 cami ve mescid, 1.500 mektep, 300 medrese, 400 tekke; 1.000 çeşme 500 

han” gibi birçok eser “yapmış ve yaşatmış” olduğu vurgulanır. Böylece bölgenin altın 

çağlarında yapılan eserlerin bu topraklara Türk kimliğini kazandırdığının altı çizilir. Öyle 

ki, altın çağlardaki yönetim sayesinde, hala bölgede yaşayan Arnavutlar için Türk keli-

mesi “doğruluk, dürüstlük, yiğitlik, efendilik, hak bilirlik, hak severlik anlamına gelir” 

(1979:36). 

Bunun yanı sıra yazar, bölge Türklerinin kimliklerine Anadolu Türklerinden daha 

çok sahip çıktıklarını dile getirir. Yazarın konuştuğu bölge halkının hemen hepsi Anadolu 

Türklüğünün kendilerine karşı ilgisizliğinden yakınır. Oysa onlar “kökümüz bir, dilimiz 

bir, dinimiz bir, kanımız bir, medeniyetimiz bir, kültürümüz bir” (70) sözleriyle Anadolu 

ve Rumelinin “tek millet” olduğuna vurgu yaparlar. Dahası Kalkandelen’de şiir okumak 

için Bakiler’in ismi anons edildiğinde salonda alkış fırtınası kopar. Bunun sebebi de yazar 

göre yalnızca Türk olmasıdır ve alkışlar Türkçe ve Türk milleti içindir (1979:53). 

Bunlara ek olarak, metindeki “tek millet” vurgusu gezilen görülen ve Türk kimli-

ğini taşıdığına inanılan hemen her yerde yeniden yapılır. Yazarın zihninde Anadolu’nun 

herhangi bir köşesiyle Ohri, Kalkandelen, Üsküp ya da Kosova arasında bir fark yoktur. 

Birçok yer yazarı Sivas’taki çocukluk günlerine çekip götürür (1979:8). Ohri’ye girer gir-

mez  şehrin  havası  ona  Sivas  akşamlarını  hatırlatır,  Sivas  gecelerini  yaşatır  (33).  Üs-

küp’teki Bit Pazarı, Sulu Han, Kapan Han, Kazancılar Camiinin kalıntıları, Şengül Ha-

mamının harabesi, ona göre “bir Sivas türküsü, bir Gaziantep halay havası, sıcak bir selam 

gibi” gelir. Dükkânlar, “renkleriyle, desenleriyle Anadolu’yu” sergilemektedir (87-88). 

“Kavuklu,  sarıklı,  fesli  eski  mezar  taşları”  Anadolu  mezarlıklarıyla  neredeyse  aynıdır 

(57). Dahası Türk evleri “elle işlenen perdeler, duvar halıları, sedirler, köşe yastıkları, 

[…] oyalı, dantelli, işlemeli örtüler” yazara göre “binlerce yıllık bir medeniyetin desta-

nını” okumaktadırlar (56-57). 

Böylece yazar, kolektif kültürü vurgulayarak bu şehirlerin kimliklerindeki Türk-

lüğü yeniden hatırlatır. Üstelik şehirlerin yaşattığı Türk kültürü yazarı neredeyse utandırır 

ve Yahya Kemal’e gönderme yaparak şunları söyler: Yahya Kemal, Üsküp’ten Kaybolan 

şehir diye bahsediyordu. Üsküp’te 15 gün kaldım. Gördüm ki Türklük sevgisi, Türkiye 


 

311 


 

hasreti Üsküp’te bir şah damar gibi vuruyor. Asıl, Anadolu’da kaybolan biziz… Bin kere 

hayıflandım” (71). 

Bir gezi yazısı içinde yapılan bu göndermeler Bakiler’in nasıl bir millet tahayyül 

ettiğini gözler önüne serer. Ona göre Anadolu halkının yapması gereken ilk iş Rumeli 

Türklüğüne sahip çıkmaktır. Bunun yanında tarih ile birlikte kültür ortaklığını bilmek, 

“Balkanlarda neden yenildik? Rumeli’den nasıl çekildik? Koskoca bir imparatorluğu na-

sıl dağıttık” sorularını kendimize sormak gerekmektedir (190). Yazar, bu soruların ceva-

bını bilmeden Türklüğün Anadolu’da yaşayamayacağını düşünür. Üstelik yazarın tahay-

yül ettiği milletin sınırları Balkanlarla sınırlı kalmaz. Ona göre Anadolu Türklerinin yü-

reği “Türk olan, Türkçe konuşan, Türk gibi yaşayan ve Türk gibi düşünen bütün toplu-

luklar için de çarpmalıdır” (191). 

Yazarın  metin  boyunca,  Balkanlar  ve  Anadolu’nun  diliyle,  inançlarıyla,  kültü-

rüyle ve mekânlara işledikleri ruhla bir bütün olduğunu savunduğu söylenebilir. Bu bü-

tünlük en açık hâliyle Kosova’daki türbedarın Sultan Murat Türbesi hakkındaki son cüm-

lelerinden anlaşılabilir. Türbedar, Kosova Meydan Muharebesini ve Sultan Murat’ın nasıl 

şehit  düştüğünü  anlattıktan  sonra  şunları  söyler:  İçerde,  sandukanın  altında  Hünkârın 

kanı, barsakları, ciğerleri ve yüreği var! […] Mübarek cesedini, oğlu Bâyezid Bursa’ya 

götürüp  Çekirge’deki  türbesine  defnetti.  Cennetmekânın  yüreği  burada  kaldı;  cesedi 

Bursa’da!”  (113).  Bakiler’in  zihninde  bu  durum Anadolu  ve  Rumeli  Türklüğü  için  de 

geçerlidir. Türklük ölmemesine rağmen ayrı düşmüştür ve Anadolu bir beden olarak du-

rurken bu milletin ruhu ve kalbi Rumeli’de kalmıştır.  

Sonuç olarak yazarın millî kimlik tahayyülü mekânın ortak kültürel değerlerine 

ve paylaşılan geçmişine yapılan vurgularla tamamlanır. Ortak kültürün yaşadığı topraklar 

“tek ve bütün bir yurt” biçiminde tanımlanır. Böylece mekân geçmişten şimdiye kültürel 

açıdan düzenli bir geçişi mümkün kılar ve milletin mensuplarına geleceği sağlamak üzere 

geçmişten alınması gerekenleri iletir. Bu iletişim, mekânın millî kimlik kurgularındaki 

rolünü gözler önüne sermektedir. 



 

 

 

312 


 

Kaynaklar 

Bakiler, Yavuz Bülent (1979). Üsküp’ten Kosova’ya. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Ya-

yınları. 

Calhoun, Craig (2012). Milliyetçilik. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. 

Smith, Anthony D (2002). Ulusların Etnik Kökeni. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları. 

Yuval-Davis, Nira (2010). Cinsiyet ve Millet. İstanbul: İletişim Yayınları. 



 

313 


 

KÜLTÜR ŞEHRİ ANDİCAN 

 

Yrd. Doç. Dr. Murat ORHUN 

İstanbul Bilgi Üniversitesi 

murat.orhun@bilgi.edu.tr 

 

ÖZET 

Türkistan'ın  Fergana  vadisinde  bulunan  Andican  şehri, 

günümüzde Andican vilayetinin merkezidir. Andican sadece Öz-

bekistan için değil, tüm Türkistan tarihi ve coğrafyası için önemli 

konuma sahiptir. Babur Şahın doğum yeri olan Andican geçmiş-

lerde tarihi ve kültürel  açıdan çok önemli olaylara tanıklık etmiş-

tir. Bulunduğu coğrafya konumundan dolayı, Kırgızistan ve Doğu 

Türkistanı kültür, tüccarı ve dini bilimler açısından yakından et-

kilemiştir. Doğu Türkistan'da bulunan kültür şehri Kaşgar başta 

olmak üzere birçok yerde Andican  (Uygurca: Enjan) ile adlandı-

rılmış  sokak  adları,  evler  ve  duvar  türleri  bulunmaktadır.  Eski 

İpek yolunda bulunması  dolaysıyla zengin kültüre, köklü tarihe 

sahip olan Andican, kendi kültürü ve özgürlüğünü korumak için 

dış güçler istilasına karşı ciddi direnişler göstermiş ve mücadele 

etmiştir. Bu makalede, Andican yöresinde yaşanan kültürel zen-

ginliği  ve  tarihi,  Andican  sözcüğü  hakkında  bilgi  verildikten 

sonra,  Rus istilası öncesi, sonrası ve bağımsızlıktan sonraki dö-

nemler olmak olmak üzere, üç farklı zaman dilimine ayrılarak an-

latılmıştır. 

Anahtar Kelimeler: Andican tarihi, Babur, Rus  İstilası, 

Andican kültürü, Büyük İpek Yolu  

 

Giriş 

Andican şehri (Özbekçe: Andijon) günümüzde Özbekistan'ın doğu ucunda bulun-

maktadır (Resim 1) ve Andican vilayetinin merkezidir. Kırgızistan'ın Oş şehrine 46 km, 

Özbekistan'ın  başkenti  Taşkent'e  ise  476  Km'  dır.    Özbekistan'ın  Taşkent  ve  Semer-

kant'tan  sonra  üçüncü  büyük  kentidir.  Andican  vilayetinin  nüfusu  2012  istatistiklerine 

göre 2 milyondan fazladır [1] ve 12 ilçeye dağılmıştır. Buda Özbekistan toplam nüfusu-

nun yüzde 9'nu oluşturuyor. Yüz ölçümü 4.200 kilometre kare'dir.  


 

314 


 

 

Resim 1: Andican (Andijon) 'ın coğrafi konumu 



Özbekistan'da yüz ölçümüne göre en fazla nüfus barındıran vilayettir. Her kilo-

metre kareye 523 kişe denk gelmektedir [1]. Andican nüfusunun bu kadar yoğun olması, 

çok önceden şehirleşmesi, Fergana vadisinin merkezi şehri olması ve Büyük İpek Yo-

lunda olması gibi bir çok nedenlerdendir.  

Şehir adı “Andican (Özbekçe: Andijon)” sözcüğünün anlamı ve nasıl şekillendiği 

hakkında  çeşitli  söylenti  ve  rivayetler  mevcut  [2].  Zamanın  geçmesi  ile  bu  rivayetler 

kendi anlamını yitirmiş ya da değiştirmiştir. 

 Bu rivayetler kısa özet ile:  

Pers sultanı Afrasiyab’ın kızı, prenses adı Adinacan'ın değişen şeklidir. 

“Adok”, “Azok” yada “Andi” adı verilen ve Türk dilinde konuşan kabile adından 

gelir ve “Andukon” sözcüğünün değişen şeklidir.  

Andican şehrini keşif eden kişi olan “Andy” den geliyor 

Rus tarihçisi Nalivkin V.P'ye göre, yörede yaşayan “Andi” adındaki Türk kabilesi 

adından geliyor. 

Arap dilinde “Andi” sözcüğüne yakın sözcüklere dayandırarak, “ant” sözcüğü an-

lamı verdiği görüşüdür.  



 

315 


 

“Andican” sözcüğü için en son yapılan kapsamlı bilimsel çalışmada, “Andican” 

sözcüğünün, “Andi” ve “gan” sözcüklerinden oluştuğunu, “gan” sözcüğünün anlamının 

ise, “su”, “suluk yer”, “nehir” ve “derya” anlamı taşıdığını, “andi” sözcüğünün ise, riva-

yetlerde bahis edildiği gibi “andi” adındaki bir Türk kabile adından değil, yörede yaşayan 

kişiler arsındaki “arkadaşlık ve samimiyet (zor günlerde hiç bir şeye tereddüt etmeden 

yardımda bulunmak)” için kullanılan term “andı” dan geldiği savunulmuştur[3]. Ayrıca, 

Divanü Lügatu’t-türk gibi tarihi kaynaklarda, Andican için kullanılan “Andikan” ile ilgili 

sözcükler yer almaktadır.  Sonuç itibariyle, [3-4]'e göre, günümüzde kullanılan “Andi-

can” sözcüğü “Andi” ve “gan” sözcüklerden oluşmuş ve değişerek günümüze gelmiştir 

[4]. Bu bilimsel çalışmalar ve kanıtlar, en az 4000 yıllık geçmiş olan şehir Andican'ın yer 

namı ile ilgili çeşitli rivayet ve söylentileri çökertmektedir. Andican sözcüğü anlam ola-

rak “Su Kenarındaki Şehir” anlamını vermektedir.    


Download 3.66 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   46




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling