I. uluslararasi
Download 3.66 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Hazan
- Mesîha
- SELÇUKLU BAŞKENTİ KONYA’NIN İLİM VE KÜLTÜR BAŞKENTİ OLMA SERÜVENİ
- Anahtar Kelimeler
Buhara: Semerkant gibi büyük bir şehirdir. Semerkant’ın güneyinde ve yirmi beş fersahlık mesafededir. Güzel bir şehirdir (Arat, I, 1989: 75). Keş: Semerkant’ın güneyinde ve dokuz fersahlık mesafededir. Semerkant ile Keş arasında, İtmek-Dabanı adlı bir dağ vardır. Yontma için kullanılan taşları bu dağdan ge- tirirler. Bahar dönemlerinde ova ve şehrin her yeri yeşillik olduğu için, buraya Şehr-i Sebz de derler (Arat, I, 1989: 75). Karşı: Bu şehre Nesef ve Nahşeb de denilmektedir. Karşı, Moğolca bir kelimedir ve Moğol dilinde mezara “karşı” demektedirler. Büyük ihtimalle bu isim buraya Cengiz Han istilasından sonra verilmiştir. Bu şehrin baharı iyi geçmektedir. Semerkant’ın güne- yine doğru ve biraz batıya meyille, oradan on sekiz fersahlık mesafededir (Arat, I, 1989: 76).
I, 1989: 76). Kara-Köl: Diğer şehirlere nispeten bu şehrin suyu daha çoktur. Buhara’nın kuzey batısında ve Buhara’dan yedi fersahlık mesafededir. Yar-Yaylak’tan başlayarak Bu- hara’ya kadar, köy ve mamure olmayan bir fersah yer yoktur. Şavdar tümeni, şehir ve mahallerine bitişiktir. Bir tarafı Semerkant ile Şehr-i Sebz arasındaki bir dağ eteğindedir. Bir tarafında da Kûhek nehri bulunmaktadır. Havası hoş, temiz, suyu bol, mahsulü bol ve güzel bir tümendir. Mısır ve Şam’ı gören seyyahlar buna benzer başka bir yer görmedik- lerini söylerler (Arat, I, 1989: 76-77).
256
Mesîha: Ura-Tepe dağ eteklerinin ardında bulunmaktadır (Arat, I, 1989: 143). 2.2. Şehirlerin İktisadî Yapıları Fergana bölgesinin etrafındaki dağlarda güzel yaylalar vardır. Kızıl söğüt (ta- bulgu) ağacı sadece bu dağlarda bulunur. Tabulgu, kabuğu kırmızı bir ağaçtır. Asa, kamçı sapı ve kuşlara kafes, ok yapmak için kullanırlar. Hediye olarak, uzak yerlere götürürler. Yeti-Kent’in dağlarında, halkın ayık otu dediği bir ot çeşidi işitilmiştir. Büyük ihtimalle bu ot, mihr-giyaâhtır. Bu dağlarda firûze ve diğer maden ocakları da bulunmaktadır (Arat, I, 1989: 8). Andican şehrinin hububatı ve meyvesi çoktur. Özellikle kavun ve üzümü iyidir. Andican naşpatisi (armut) ise meşhurdur. Avcılık ve kuş çeşitleri çok görülmektedir. Sülünleri ise semiz olmaktadır (Arat, I, 1989: 4). Uş şehrindeki Bara-Kûh dağında, Ömer Şeyh Mirza’nın son zamanlarında, kızıl ile ak dalgalı bir taş meydana gelmiştir. Bıçak sapı, kemer gibi eşyaların üretimi için bu taş kullanılmaktadır (Arat, I, 1989: 5). Mergilân şehrinin mahsulü boldur. Nar ve eriği çok lezzetlidir. Özellikle dâne- klan dedikleri bir tür nar, tatlılık ve mayhoşlukta Semnan narlarına tercih edilmektedir. Seyhânî (sübhânî) dedikleri bir tür erik de çok lezzetlidir. Avı ve kuşu iyidir; ak geyik, yakınında bulunur (Arat, I, 1989: 5). Esfera şehrinde meyve ağaçları çok fazladır. Özellikle badem ve şeftali ağaçları çok fazla bulunmaktadır (Arat, I, 1989: 6). Hocent’in meyvesi çok lezzetli olmaktadır. Narı ile meşhurdur. Semerkant elması (sîb-i Semerkant) dedikleri gibi, Hocent narı (enar-ı Hocent) da derler (Arat, I, 1989: 6). Hocent’teki Mutugıl (Munugıl) adlı bir dağda firûz ve maden ocakları bunmaktadır. Av- lama yerleri çok iyidir. Ak geyik, sülün ve tavşan çok vardır (Arat, I, 1989: 6-7). Ho- cent’ten on ve Kend-Bâdem’den üç fersah uzaklıkta bulunan Nesûh kurganı bulunmak- tadır. Bu Nesûs bölgesinde, İsmail-Şeyhi adlı bir kavun çeşidi yetişmektedir; kabuğu sarı, çekirdeği az lezzetli bir kavundur (Arat, I, 1989: 85-86). 257
Ahşi şehrinin kavunu iyi olmaktadır. Mîr-Timurî adlı bir kavun çeşidi bulunmak- tadır. Bölgenin avcılığı ve kuşları çok iyidir. Ak geyik çoktur. Geyik, tavşan ve sülün bol ve semiz olmaktadır (Arat, I, 1989: 8). Semerkant’ın üzümü, kavunu, elması, narı ve bunlar gibi çeşitli meyveleri çok iyidir. Bunlar arasında Semerkant’ın iki meyvesi meşhurdur: elma (sîb-i Semerkant) ve üzüm (sâhib-i Semerkant) (Arat, I, 1989: 70). Semerkant şehrinin diğer şehirlerde az bu- lunan bir özelliği bulunmaktadır. Bu şehirde her esnafın ayrı birer pazarı vardır ve hepsi çok düzenlidir. İyi ekmekçileri ve aşçıları bulunmaktadır. Dünyada en iyi kâğıt da Semer- kant’tadır. Cüvaz kâğıdının bütün malzemesi Kân-i Gil’den gelir. Kân-i Gil Kara-Su (Si- yah-Âb) kenarındadır. Kara-Su’ya Âb-ı Rahmet de demektedirler. Semerkant’ın kırmızı kadife kumaşı da çeşitli bölgelere ihraç edilmektedir. Buhara şehrinin meyvesi bol ve güzel olmaktadır. Kavunu çok lezzetlidir. Mave- raünnehir’de Buharada’ki kadar bol ve iyi kavun bulunmaz. Ancak Ahşi’nin mîr-timurî adlı kavun çeşidi, Buhara’nın kavunundan daha lezzetlidir. Buhara’nın eriği de meşhur- dur. Buranın eriği gibi erik hiçbir yerde görülmemiştir. Kabuğunu soyup kuruturlar ve farklı bölgelere gönderirler. Bağırsakların rahatlaması için de iyi bir ilaçtır. Şarapları sert- tir (Arat, I, 1989: 75). Çegrek halkının Fergana ile Kaşgar arasındaki dağlarda at ve koyunları çoktur (Arat, I, 1989: 48). Bu dağlarda kutas da beslerler. Dağları da sarp ve hudutta bulunduğu için vergi vermekte istekli değildirler (Arat, I, 1989: 48). Karşı şehrinin ekini ve kavunu iyi olmaktadır. Kılkuyruk dedikleri bir kuş türü bulunmaktadır ki bu şehirde çok fazladır. Bu bölge etrafında Murgak-i Karşı derler (Arat, I, 1989: 76). Mesîha halkı, köylerde otururlar ve at, koyun sürüleri beslerler (Arat, I, 1989: 143).
2.3. Şehirlerin Mimari Yapıları Andican’ın üç kapısı bulunmaktadır. Bunlardan Erki, güney tarafındadır ve bu- raya dokuz arık su girdiği halde, hiçbir yerden çıkmaz. Kalenin etrafındaki hendeğin dı-
258
şında, taş döşeli yol bulunmaktadır. Kalenin etrafı da mahalleler ile çevrilmiştir. Bu ma- halleler kaleden bu hendek ve onun yanından geçen yol ile ayrılırlar. Andican’da büyük kurganlar da mevcuttur (Arat, I, 1989: 4). Uş şehrindeki Bera-Kuh dağının eteğinde, nehir ile bağların arasında, Cevza adlı bir cami bulunmaktadır. Dağ tarafından büyük bir nehir akar. Bu caminin dış avlusu biraz meyilli, yoncalı, her tarafı gölgeli ve temiz bir meydandır. Uş halkının bir geleneği vardır: Eğer bir kimse burada uyuya kalırsa nehirden su alıp üzerine dökerler (Arat, I, 1989: 5). Esfera’nın güney tepeleri arasında taş-ayna (seng-âyine) dedikleri, bir taş parçası vardır; uzunluğu tahminen on karıdır 11 . Yüksekliği bazı yerlerde bir insan boyu kadardır; alçak kısımlar ise bir insan beline gelir (Arat, I, 1989: 6). Hocent’in kurganları yüksek bir yerdedir (Arat, I, 1989: 6). Ahsi kurganı yüksek bir uçurum üzerindedir ve hendek yerine bu derin uçurum vardır. Bunu merkez yapan Ömer Şeyh Mirza, bir iki kademe dışarıdan, tekrar çukurlar kazdırmıştır. Fergana’da bunun kadar sağlam başka bir kurgan yoktur (Arat, I, 1989: 6). Semerkant’taki kurganın uzunluğu on bin altı yüz kademdir (Arat, I, 1989: 69). Semerkant ve mahallerinde Timur Bey ve Uluğ Bey’in imaret ve bahçeleri çok fazladır. Timur Bey, Semerkant’ta Kök-Saray diye meşhur olan dört katlı, çok büyük bir köşk yaptırmıştır. Bunun haricinde Ahenîn kapısına yakın ve kalenin içinde de cami yaptırmış- tır. Bunun taşlarını özellikle Hindistan’dan getirttiği taşçılar işlemiştir. Caminin kitabe- sine ve iz yerfeu ibrahimu’l-kavaide ayetini öyle büyük harfler ile yazmışlardır ki bir kürûh mesafeden okumak mümkündür. Semerkant’ın doğusunda Bağ-Boldı ve Bağ-ı Dil- güşâ adlı iki bahçe yaptırmıştır. Kûhenk tepesinin eteğinde ve Kân-ı Gil’in, Âb-ı Rahmet de dedikleri, Kara-Su’nun üst tarafında, Nakş-i Cihan adında, bir bağ yaptırmıştır. Se- merkant’ın güneyinde ve kaleye yakın yerde Bağ-ı Çınar, Semerkant’ın aşağı tarafında, Bağ-ı Şimâl ve Bağ-ı Behişt vardır (Arat, I, 1989: 70-71). Timur Bey’in torunu, Cihangir Mirza’nın Oğlu Muhammed Sultan Mirza Semerkant’ın dış kurganında (çakar) bir med- rese yaptırmıştır. Timur Bey’in ve Semerkant’ta padişahlık yapan evlatlarının hepsinin kabri buradadır (Arat, I, 1989: 71). Uluğ Beğ Mirza’nın imaretlerinden medrese ve tekke,
11 DLT’de kavram hem karı “karış, ölçü, bez ölçülen arşın (I, 117, III, 223” hem de karış olarak (I, 369, II, 365, III, 28) geçmektedir. Reşit Rahmeti Arat, karı kelimesini karı-ş: gerilmiş halde baş parmak ucundan serçe parmağa kadar olan mesafe olarak açıklamaktadır (Seyhan, 2007: 130). 259
Semerkant kalesinin iç tarafındadır. Tekkenin kubbesi çok büyüktür. Onun kadar büyük bir kubbenin dünyada bulunmadığını rivayet ederler. Bu medrese ve tekkenin yanına Mirza-Hamamı diye meşhur bir hamam yaptırmıştır. Döşemesi muhtelif taşlardandır. Ho- rasan ve Semerkant’ta böyle bir hamam bulunmamaktadır. Bir de medresenin güneyine Mescid-i Mukattâ adlı bir mescit yaptırmıştır. Mukattâ denilmesinin sebebi, parça parça ağaçların yontularak İslamî ve Çin usulü nakışlar ile yapılmasındandır. Mescidin bütün duvarları ve çatısı bu tarzdadır. Bu mescidin kıblesi ile medresenin kıblesi arasında çok büyük fark vardır. Büyük olasılıkla mescidin kıble tarafını yıldızlara göre belirlemişler- dir. Yaptırdığı diğer büyük binalardan biri de Kûhek tepesinin eteğinde bulunan ve içeri- sinde zic yazma aleti olan üç katlı rasathanedir. Uluğ Bey Mirza bu rast ile zîc-i Gûrgânî’yi yazmıştır ki, dünyada hâlâ bu zîc diğerlerinden daha fazla, kullanılmaktadır (Arat, I, 1989: 71-72). Kûhek tepesinin batı tarafındaki eteğinde Bağ-ı Meydan adlı bir bahçe ve bu bahçenin ortasında Çihil-Sütun dedikleri, büyük bir bina yaptırmıştır. İki katlı ve sütunları tamamen taştan olan bu binanın dört köşesinde dört tane, minareye ben- zer burç konulmuştur. Üst kata bu kulelerden çıkılır. Diğer bütün yerlerde taş sütunlar vardır. Bunların bazıları büklümlü bazıları oluklu yapılmıştır. Üst katın dört tarafı ayvan olup sütunları taştır. Ortasında dört köşeli bir oda vardır. Binanın kürsüsünü baştanbaşa taşlar ile döşemişlerdir. Binadan Kûhek tepesine doğru ve bu tepenin eteğinde bir bahçe daha yaptırmıştır. Burada da büyük bir saray inşa ettirmiş ve bunun içine, taht olarak büyük bir taş koydurmuştur; uzunluğu tahminen on dört on beş, genişliği yedi sekiz ve yüksekliği bir karıdır. Bu bahçede bir köşk daha yaptırmıştır. Duvarları tamamıyla çini olduğundan buna Çinihâne derler. Semerkant kalesinin içinde, Mescid-i Laklaka denilen eski bir bina vardır. Bunun ortasında, yere ayak ile vurunca “laklak” diye bir ses gelir. Bunun sırrını ise hiç kimse bilmemektedir (Arat, I, 1989: 72-73). Semerkant’ta Timur’un yaptırdığı imaretlerden bir diğeri de Göksaray’dır. Bu ya- pının özelliği bulunmaktadır. Timur Bey’in evlatlarından biri, isyan ederek tahta çıkarsa, burada tahta oturur. Taht kavgası yüzünden başını kaybeder ise, yine burada kaybeder. Bu noktada “Filân şehzadeyi Göksaray’a çıkardılar.” sözü, o kişinin öldürüldüğünü ifade etmektedir (Arat, I, 1989: 56). Keş şehrinde Timur doğduğu için, burayı başkent yapmak istemiş ve şehirde bü- yük binalar yaptırmıştır. Divan kurmak için, kendisine büyük bir divanhane, sağ ve sol tarafına nahiye beyleri ile divan beylerinin oturup divan yapmaları için biraz küçük iki
260
tane divanhane yaptırmıştır. Bir de müracaat eden iş sahiplerinin oturmaları için bu di- vanhanenin her tarafına küçük daireler inşa ettirmiştir. Keş’te medrese ve bir makbere de yaptırmıştır (Arat, I, 1989: 75-76). Kara-Köl şehrinde Soğd ve ona yakın diğer tümenler gibi, güzel tümenleri bulun- maktadır (Arat, I, 1989: 76). 2.5. Şehirlerin Etnik Yapıları Andican şehrinin halkı Türk olup şehirde Türkçe bilmeyen kişi yoktur (Arat, I, 1989: 4). Mergilân halkı Fars (sart)’tır 12 (Arat, I, 1989: 4). Esfera şehrinin halkı Fars ve dağlıdır (Arat, I, 1989: 6). Semerkant halkının tamamı Sünnî’dir. Pâk mezhebinden olup şeraite bağlı ve dindardır. Mesîha halkı Farstır ve köylerde oturur (Arat, I, 1989: 143). 2.4. Şehirlerde Yetişen İlim ve Sanat Erbapları Divan ve şiirleriyle bilinen Ahmed Hacı Bey, Semerkant’ta bulunmaktadır. Mîr Ali Şîr Nevai, Herat’tan Semerkant’a gelir ve burada Ahmet Hacı Bey ile beraber bulu- nur. Mîr Ali Şîr Nevai, Türk dili ile çok fazla şiir söylemiştir ki, kimse onun kadar güzel söyleyememiştir. Altı mesnevi kitabı, dört gazel divanı, hamse ve rubaileri bulunmakta- dır. Musikide de iyi besteler yapmıştır. Güzel nakışları ve peşrevleri bulunmaktadır. İlim/sanat ehlilerine göre Ali Şîr Nevai gibi bir merebbî ve hâmî hiçbir zaman görülme- miştir. Sazda ileri gelen Üstad Kul Muhammed, Şeyhî ve Ûdî, Ali Şîr Bey’in terbiye ve hâmîsi ile gelişme göstererek meşhur olmuşlardır (Arat, II, 1993: 266-267). Musikide meşhur olan Yusuf Hoca, Andicanlıdır (Arat, I, 1989: 69). Semerkant Maveraünnehir’de çok sayıda İslam âlimleri yetişmiştir. Kelâm imam- larından olan Şeyh Ebû Mansur, Semerkant’ın Mâtürid mahallesindendir. Kelâm imam- ları iki gruptur. Birine Mâtüridiye, diğerine Eş’ariye derler. Matüridiye, bu şeyh Ebu
12 Günümüzde Kırgızlar tarafından Özbekleri nitelendirmek için kullanılan bu kavram, Soğd kelimesinden bozulma olup “tüccar” anlamına gelmektedir. Kavram Fars ve Tacik anlamını da ifade etmektedir. 261
Mansur’a tarafından kurulmuştur. Sahîh’i Buharî sahibi Hoca İsmailde Maveraünne- hir’dendir. Hidaye (fıkıh kitabı) sahibi Fergana’nın Mergilân şehrindendir (Arat, I, 1989: 69).
Semerkant halkı Emirülmü’minin Hazret-i Osman zamanında, İslamiyet’i kabul etmiştir. Semerkant’ı İskender tesis etmiştir. Moğol ve Türk ulusları Semizkend derler. Timur Bey burayı başkent yapmıştır (Arat, I, 1989: 68-69). Semerkant şehrinde Baysun- gur Mirza’nın gazelleri çok yaygındır ve Mirza’nın şiirleri bulunmayan ev yoktur (Arat, 1989: 104). Mergilân halkı yumruk güreşinde mahirdirler. Semerkant ve Buhara’da şöh- ret kazanan güreşçilerin çoğu Mergilânlıdır (Arat, I, 1989: 5-6). Fergana bölgesinden olan Yusuf Bediî kasîdeyi iyi söylermiş (Arat, II, 1993: 283).
Döneminin en önemli devlet adamlarından sayılan Bâbürşah, Bâbürnâme adlı ese- rinde bir devlet adamından çok daha mahir olduğunu göstererek gezip gördüğü yerlere bir coğrafyacı, halk bilimci, dilbilimci, ekonomist, tarihçi, mimar gözüyle bakmayı bil- miştir. Bâbürnâme’de Bâbürşah’ın gezip gördüğü yerlerin coğrafi özelliklerini (şehirle- rin coğrafi konumu, nüfus yapısı, etrafındaki dağlar, akarsular, akarsuların kaynakları, geçtiği şehirler, bölgede yetişen sebze ve meyveler, iklim özellikleri) ele aldığını, bu özel- liklere dair yeterli bilgiler vererek dönemine ait önemli bir kaynak bıraktığına tanıklık etmekteyiz. Bâbürşah, seyyahlara özgü derin bilgilerin sahibi olarak, şehirleri tanıtırken şehir- lerin veya şehirlere ait herhangi bir unsurun adlandırılmasıyla ilgili toponomik efsanelere de yer vererek bir halk bilimcide görünen özelliklere sahiptir. Bu bağlamda Bâbürnâme’de halk bilimine ait birçok unsuru da görebilmekteyiz. Bâbürnâme, şehirlerin mimarî ve bayındırlığa dair diğer özelliklerinin ele alın- ması ve dönemin bayındırlık hareketlerini takip edebilme bağlamında da çok önemli ni- teliklere sahiptir. Bâbürnâme, şehirlerde yetişen ilim ve sanat erbaplarını, din ve devlet büyüklerini, onların özelliklerini, neseplerini tanıtması, şahsiyetlere öne çıkan yönlerini ele alması ba- kımından da klasik olmuş eser olarak nitelendirilebilir. 262
KAYNAKÇA Ağarı, Murat (2006). “İslam Coğrafyacılarında Yedi İklim Anlayışı”, AÜİFD, S.47, s.195-214. Akün, Ömer Faruk (1991), “Bâbürnâme”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 4, İstanbul. Arat, Reşit Rahmeti (1989). Baburnâme Babur’un Hâtıratı I, İstanbul: Milli Eğitim Ba- kanlığı Yayınları. Arat, Reşit Rahmeti (1989). Baburnâme Babur’un Hâtıratı II, İstanbul: Milli Eğitim Ba- kanlığı Yayınları. Aynakulova, Gülnisa, (2007), “İslam Kaynakları ve Arkeoloji Araştırmalarına Göre IX- XII. Yüzyıllarda Fergana Şehirleri ve Şehir Kültürü” Uluslararası Asya ve Kuzey
Baydemir, Hüseyin (2010). “Bâbürnâme’de Folklorik ve Etnografik Unsurlar”, Gazi Tür- kiyat Dergisi, S.7, s.108. Canpolat, Mustafa, Özkan Öztekten, (2002), “Özbekistan Yazılı Edebiyatı”, Türkiye Dı- şındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, 14.-15.-16. Cilt, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. Eğilmez, Savaş (2011). “Bâbürnâme’de Yer Alan Törenler”, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları
Konukçu, Enver (1991), “Bâbür”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 4, İs- tanbul. Pırlanta, İsmail (2001). Bâbür Şah ve Bâbürlü Devleti’nin Kuruluşu. Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri. Seyhan, Tanju Okan (2007). “Çağatayca İki Zafernâme Tercümesinde Kullanılan Bazı Uzunluk Ölçüsü Birimleri”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C.4, S.2, s.116-145. Tülücü, Süleyman, (1995). “Cevherî’nin Doğduğu, Yetiştiği ve Yaşadığı Muhitin Coğrafî Konumu, Kısa Tarihçesi ve Kültür Durumu”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakül- tesi Dergisi, S.12, s. 128-141. 263
SELÇUKLU BAŞKENTİ KONYA’NIN İLİM VE KÜLTÜR BAŞKENTİ OLMA SERÜVENİ
Konya Büyükşehir Belediyesi mehmet.hayirlioglu@konya.bel.tr ÖZET Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan ve farklı medeniyet- lere ev sahipliği yapan Konya, gerçek manada bir ilim ve kültür merkezi olma özelliğini Anadolu Selçuklu Devleti’ne başkent ol- masıyla kazanmıştır. Büyük Selçuklu Devleti döneminde kazanı- lan siyasi, içtimai ve ilmi tecrübelerin Anadolu topraklarına taşın- ması, Nizamülmülk tarafından başlatılan medrese ve külliye sis- teminin Anadolu’da da devam ettirilmesi, başta başkent Konya olmak üzere Sivas, Kayseri, Kırşehir, Tokat, Amasya, Afyon gibi şehirlerin medreselerle donatılmasına sebep olmuştur. 1097 yı- lında Anadolu Selçuklu Devleti’ne başkent olmasıyla birlikte, Konya tarihinin en parlak dönemi başlamıştır. Alaaddin Tepesi ve tepe üzerindeki Selçuklu Sarayı etrafında genişleyen şehirde, Anadolu Selçuklu Sultanları ve devlet adamları eliyle 15 medrese yaptırılmıştır. O dönemin şartları düşünüldüğünde, 13. Yüzyıl şe- hirleri gözden geçirildiğinde 15 adet medresenin faaliyette bulun- ması Konya’nın ilim, kültür ve medeniyet bakımından ehemmi- yetini gözler önüne sermektedir. Bu durumun oluşmasında elbette ilme ve ilim adamına hürmet eden Selçuklu devlet geleneğinin payı son derece büyüktür. Bu yaklaşımın bir neticesi olarak da devrin önemli ilim adamları ve mutasavvıfları Konya’ya yerleş- mişler ve hatta bazıları da bu medreselerde müderrislik yapmış- lardır. Tebliğimizde Konya’nın, başkent olmasıyla birlikte başla- yan bu ilim, kültür ve medeniyet merkezi olma süreci ile Konya’nın Selçuklu medreseleri anlatılacaktır.
Konya
Giriş Anadolu’da yaklaşık iki asır hüküm süren Anadolu Selçuklu Devleti, Büyük Sel- çuklu Devleti döneminde kazanılan siyasi, içtimai ve ilmi tecrübeleri Anadolu toprakla- rına taşımış, Nizamülmülk tarafından başlatılan medrese ve külliye sistemi, Anadolu’da da devam ettirilmiştir (Özgel 2013:125).
264
Anadolu Selçuklu Devleti’nin siyasi tarihi incelendiğinde eğitime, kültüre, mede- niyete yapılan bu seviyede bir yatırım karşısında şaşırmamak elde değildir. Tarihi bo- yunca tam 5 adet Haçlı Seferi’ne (1096, 1097, 1147, 1187 ve 1204 yılları) göğüs germiş- tir. Bizans Devleti Türkleri Anadolu’dan atmak için 4 büyük saldırıda (1144, 1159, 1176 ve 1211 yılları) bulunmuştur. Ayrıca Anadolu’ya hakim olmak isteyen Celaleddin Har- zemşah gibi (1226 yılı), Mısırlı Eyyübi el-Kamil gibi (1234 yılı) Müslüman devletlerin saldırılarına da maruz kalmıştır. Neticede Kösedağ Savaşı’nda (1243 yılı) Moğollar’a karşı alınan yenilgiyle birlikte Anadolu Selçukluları dağılma sürecine girmiştir (Köroğlu 1999:35). 1096-1243 yılları arası 12 büyük savaş yaşayan bir devletin, bu zaman dilimi içe- risinde ilme, kültüre, medeniyete önemli seviyede katkı sağlamasında vizyon sahibi sul- tanlar ve devlet adamlarının büyük payları bulunmaktadır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’nın, zamanının en önemli ilim merkezlerinden birisi haline gelme- sinde, devlet adamları eliyle hizmete açılan medreselerin çok mühim bir katkısı olmuştur.
II.Kılıçarslan Anadolu’daki siyasi istikrarı sağladıktan sonra ilmi çalışmaları hız- landırmıştır. XIII. Yüzyıla girildiğinde hemen hemen bütün Selçuklu şehirlerinde bir veya birden fazla medreseler olmuştur. Çünkü medreseler Anadolu Selçuklu döneminde de Şii ve Fatımi’lerin aşırı mezhep propagandalarına devam etmeleri, dört büyük mezhebin tam ve doğru bir şekilde anlatılarak, bu mezheplerin koruyuculuğunun üstlenilmesi, devlete gerekli olan insan kaynaklarının oluşturulması, İslamiyet'i yeni benimsemiş ve Anado- lu'ya göç eden Oğuz boylarının yeni inançlarını pekiştirme ve eskilerinin silinmesi gereği, din adamlarının az oluşu, Anadolu’yu Müslümanlaştırma gayesi, ilmi ve dini yanda ağır- lığı olan insanların belli bir sistem içerisinde faydalanılmak istenmesi gibi nedenlerle Anadolu’ya hızla yapılanma sürecine girmiştir (Çatakoğlu 2002:39). Konya’da ilk açılan medrese Sultaniye Medresesi’dir. Günümüze kadar ulaşama- yan bu medresenin kale içinde bulunduğu ve saray mensuplarının burada öğretim gör- düğü sanılmaktadır (Baykara 1985’ten aktaran Köroğlu 1999:45). II.Kılıçarslan (1156- 1192) tarafından yaptırılan (Yıldırım 1999:277) bu medresenin yapım tarihi 12. yüzyılın sonlarıdır. Eserden günümüze ulaşan bir yapı bulunmamaktadır. |
ma'muriyatiga murojaat qiling