I. uluslararasi
Altun-Aba (İplikçi) Medresesi
Download 3.66 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Ali Gav (Mahmudiye) Medresesi
- Harita-1 Selçuklu Medreseleri’nin Güncel Konya Haritası’ndaki Yerleri
- OSMANLIDA İLK SİNEMACILAR: MAKEDONYALI MANAKİ KARDEŞLER
Altun-Aba (İplikçi) Medresesi Altun-Aba Medresesi hakkında en önemli kaynak vakfiyesidir. Bu vakfiye en eski vakfiyelerden olması ve Selçuklu dönemi için önemli bilgiler içermesi yönünden de de- ğerlidir. Medrese II.Süleyman Şah zamanında 1202 yılında Şemseddin Ebu Said Altun- Aba tarafından yaptırılmıştır (Belleten 1947’den aktaran Köroğlu 1999:47). İplikçi Med- resesi olarak da anılmasının sebebi mütevellisinden dolayıdır (Arabacı, 1998:155). Medreseden günümüze İplikçi Camii’nin duvarına bitişik, bir kubbeli derslik kal- mıştır. Medresenin kapalı avlulu, doğu batı eksenine göre simetrik 10X15 m. Boyutunda, dikdörtgen planlı olduğunu, doğudaki kapısından girince karşıda ana eyvan, onun iki ya- nında kubbeli iki derslik, avlunun iki yanında 12 hücre bulunduğunu kestirebilmekteyiz (Köroğlu 1999:48). Gühertaş (Molla Atik) Medresesi Gühertaş Medresesi, I.Alâeddin Keykubad’ın lalası, “dizdar” adı ile tanınan Emir Bedreddin Gühertaş tarafından yaptırılmıştır (Arabacı 1998:183). Medresenin yapılış ga- yesi Bahaeddin Veled’in oğullarının öğrenimidir. Yapılış yılı ise 1232’dir. Bahaeddin Veled bu tarihten 2 sene önce vefat etmiştir (Köroğlu 1999:52). Bilindiği kadarıyla medrese düz, toprak damlıdır. İnce Minare, Karatay medrese- leri gibi kesme taştan kubbeli bir mimari abide değildir. Kara örtü denilen, damına çıkıp oturulan, abdest alınan, yemek yenilen, yazın sıcak günlerinde geceleri yatılabilen bir ya- pıdır (Arabacı 1998:184). Konya medreselerinin çoğunluğu gibidir. Zaten bu tipte olanlar da günümüze gelememişlerdir. İçeride yüksekçe bir sahnı vardır, ortada sofa açıklığı ve bir havuzu bulunmaktadır (Konyalı 1964 ve Önder 1956’dan aktaran Arabacı 1998:184- 185). Gühertaş Medresesi Mevlâna Hazretleri’nin evidir. Sahndan açılan bir kapıdan hareme geçilmekte burada bulunan odalarda Mevlâna’nın ailesi kalmaktadır (Arabacı 1998-185). Gühertaş Medresesi, Bahaeddin Veled’in çocuklarının öğrenimi için vakfedilmiş olmasından ötürü arşiv belgelerinde Medrese-i Mevlâna, Medrese-i Celâliye gibi isim- lerle anılır. Mevlâna dergahı yanında yeni bir medrese açılınca yeni medreseye Molla-i
266
Cedid, Gühertaş Medresesi’ne ise Molla-i Âtik (eski) denilmeye başlanmıştır (Köroğlu 1999:52) Gühertaş Medresesi’nden günümüze ulaşan bir kısım bulunmamaktadır. Ancak medresenin bulunduğu bölgedeki yapılar Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından alın- mıştır ve medrese eski yerine yapılacaktır. Tacül Vezir Medresesi Tacülvezir Medresesi, II.Gıyaseddin dönemi vezirlerinden Tacüddin Ahmed tara- fından 1239 yılında yaptırılan külliyenin birimlerinden birisiydi. Külliye bünyesinde ay- rıca mescid, hankâh ve türbe de bulunmaktaydı (Köroğlu 1999:53). Yüzyıllar boyunca zaman zaman tamirden geçerek kullanılmaya devam eden bu Selçuklu külliyesinden ta- rihe ilk karışan bölüm mescidi olmuştur. 1906’ya gelindiğinde ise medrese bir hücresi kalıncaya kadar harap olmuştur (Arabacı 1998:204). Şehabeddin Uzluk, Konya Abideleri adlı eserinde 1939 yılında külliyeyi şöyle an- latıyor. “Kendi gördüklerimden bazılarını zikre çalışacağım. Örneğin 1239 tarihinde yap- tırılan Tacülvezir Hankâhı. Bütün yapıdan yalnız türbe oradadır. Yapı Selçuklu medrese tipini andırıyordu. Yıkılmadan önceki durumunu pekiyi biliyordum. Büyük kapıdan sonra avluya giriliyordu. İki yanda odalar, batıda eyvan, solunda üstü kubbeli bir oda, sağında şimdiki türbe vardı. Eyvanın süslü çinileri el’an gözümün önündedir (Uzluk 1935’den aktaran Köroğlu 1999:53). Medrese’den günümüze şu an da Kültür Park içerisinde bulunan Tacül Vezir Tür- besi ulaşmıştır. Karatay Medresesi Karatay Medresesi’nin vâkıfı olan Celâleddin Karatay, Anadolu Selçukluları’nda I.Alâeddin Keykubad ve halefleri döneminde çeşitli zamanlarda sırasıyla “emir-i devât”, “emir-i taşthâne”, “hazinedâr-ı hâss”, nâib” ve “atabey” olarak önemli mevkilerde bulun- muştur. Alâeddin Keykubad’ın yanında göreve başlamadan önce bir gûlamhaneye eğitil- mek üzere alınan Celâleddin Karatay, sonra saraya getirilmiş ve burada kendisine önemli 267
bir makam verilmiştir. İbn Bibi, bizzat Celâleddin Karatay’dan yaptığını ifade ettiği riva- yetine göre, onun Alâeddin Keykubad’ın tahta çıkışından ölümüne kadar bu sultanın hiz- metinde bulunduğunu belirtmiştir. Celâleddin Karatay’ın devlet hizmetinde etkin hale gelmesi özellikle II.İzzeddin Keykavus’un saltanat dönemlerine rastlamaktadır. Anadolu Selçukluları devrinde yönetici sınıf içerisinde yer alan Celâleddin Karatay, sultanın ona- yıyla toplumda birçok kamu hizmetinin sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla çeşitli alanlarda vakıflar kurmuştur. Karatay Medresesi (1251) de onun vakıf eserlerinden biridir (Odabaşı 2013:222). Karatay Medresesi, merkezi kubbeli bir medresedir. Öbürlerindeki açık avlu, Ka- ratay Medresesi’nde tam kare olmuştur. Kapısı, kubbeli mekana açılan odalarıyla dört yönde kapalı alanı genişletilmiştir. Medrese’nin taç kapısı, taş ve renkli mermerin kayna- şıp sıcak, deruni manalar aldığı, üç boyutlu bir medeniyet panosu gibidir. İ. Hakkı Kon- yalı’nın “şiirleşen taş” dediği bu kapı, Türk yapı geleneğine uyularak doğuya açılmıştır. Taç kapı, orijinal şeklini iyi muhafaza etmiş, Anadolu Selçuklu mimarisinin en güzel ör- neklerinden birisidir (Uzluk 1935 ve Konyalı 1964’den aktaran Arabacı 1998:164). Taç kapıdan sonra geçilen giriş holünün, üst yapısı ile duvarı bugün yoktur. Aslı kubbeli olan giriş holünden merkezi hole geçilir. Merkezi hol ile eyvanın mozaik çini kaplaması portalden daha güzeldir. Kubbe altı, Selçuklu çini örneklerinin en zengini ile kaplanmıştır. Siyah, patlıcan moru ve firuze renkli çinilerle hareketlenen mekan, “gök kubbeyi” andırmaktadır. Kubbeyi ve duvarları kaplayan çini mozaik süslemeler, mimari ile tam bir ahenk halinde mekan etkisini artırmaktadır. Ağırlığını kaybetmiş ve yükselmiş olan kubbe, büyük bir eyvanla iyice kaynaşarak öyle bir mekan birliği meydana getirmiş- tir ki bu; sonra büyük Osmanlı camileri mimarisine bir hazırlık olmuştur (Kuran 1969’dan aktaran Arabacı 1998:165). Pek kuvvetli bir simetrinin hakim olduğu eserin(Uzluk 1935’den aktaran Arabacı 1998:166) kubbeli avlusunun sağ ve solunda talebe hücreleri, batısında ise eyvan vardır. Eyvanın iki yanında birer kubbeli oda bulunmaktadır. Bunlardan sağdaki bugün yıkık, solda Celâleddin Karatay’ın türbesi olan ise sağlamdır (Arabacı 1998:166). Anadolu Selçuklu devrinin önde gelen bir eğitim kurumu olan Karatay Medre- sesi’nde, eğitim-öğretimin en temeli olarak, yetiştirilecek insan tipinde netlik vardır. Bu durum vakfiyesinden anlaşılmaktadır. Çünkü müderrisin, “Hanefi Mezhebi” nden ve şer’i 268
ilimler, hadis, tefsir, münazara, usul ve füru da liyakatli olması, insan tipinde belirlenen bir hedefin varlığını ortaya koymaktadır. Bu hal, aynı zamanda okutulacak derslerin ne olduğu sorusuna da bir cevap teşkil edecektir (Yalçın 1957’den aktaran Arabacı 1998:170). Eğitim haftada beş gündür. Salı ve Cuma günleri tatil, diğer günler öğretim faaliyetine devam edilmektedir (Turan 1948’den aktaran Arabacı 1998:171). Tatilin iki gün üst üste değil de yedi günü 2-3 günlük mesailer halinde ikiye bölmesi dikkat çekicidir (Arabacı 1998:170-171). Karatay Medresesi’nin ilk müderrisi, devrinin meşhur ulema- sından Şemseddin Mardinî’dir (Turan 1948’den aktaran Arabacı 1998:171). Açıldığı sı- ralar zamanın şöhretli simalarının uğrak yeri durumunda olan medrese, Osmanlılar döne- minde de önemini korumuştur (Arabacı 1998:171). Karatay Medresesi 1955’ten itibaren Çini Eserler Müzesi haline getirilmiştir (Arabacı 1998:179). Kemaliye (Küçük Karatay) Medresesi Karatay-ı Sagîr, Küçük Karatay veya yaptıranın adından dolayı Kemaliye Medre- sesi de denilen bu Selçuklu medresesi, ünlü devlet adamı Celâleddin Karatay’ın büyük kardeşi ve bir Selçuklu emiri olan Kemâleddin Tumurtaş’ın hayır eseridir (Konyalı 1964’den aktaran Arabacı 1998:180). Kemâleddin Tumurtaş, medresesini Celâleddin Ka- ratay’ın medresesinden 3 yıl önce yani 1248 yılında yaptırmıştır (Uğur ve Koman 1940’dan aktaran Köroğlu 1999:61). Celâleddin Karatay’ın medresesi, Kemâliye Medre- sesi’nin tam kapısının hizasına ve karşısına yapılmıştır (Konyalı 2007:572). Kerpiçten öğrenci odaları ve medresenin tamamı yıkılmıştır (Önder 1952’den ak- taran Arabacı 1998:181). Zira Büyük ve Küçük Karatay Medreseleri’nin arasından ge- lişli-gidişli yol geçirilmiştir. 1943 yılında eyvanın üstü bir çatı ile örtülerek kiremitlen- miştir. (Uğur ve Koman 1940’dan aktaran Arabacı 1998:181) Medreseden günümüze “beşik tonozu yıkılmış bir eyvan” ile taç kapısının bir kanadına ait kısım (Sözen 1970’den aktaran Arabacı 1998:181) hariç, toprağın sakladıkları dışında bir şey kalmamıştır (Ara- bacı 1998:181)
269
Seyfiye Medresesi 1248 yılında faaliyete başlayan Seyfiye Medresesi’nin kurucusu Seyfeddin Kara- sungurdur. Celâleddin Karatay’ın ve Kemâleddin Turumtaş’ın kardeşidir. Adı Karatay Medresesi vakfiyesinde mütevelli olarak geçer. 1253 yılında görevi ordu komutanıdır. Daha sonra başkomutanlığa yükselir (Köroğlu 1999:62). Seyfiye Medresesi’nin son döneme kadar gelebilen odaları, dershanesi, mescid, kütüphane, vb., bölümleri hakkında açıklayıcı bilgi henüz bulunamamıştır. Ancak türbesi, bu tarihi eserin nişânesi olarak varlığını koruyabilmiştir (Arabacı 1998:195). Nizamiye (Nalıncı) Medresesi Nizamiye Medresesi, 1237 yılında Emir Nizameddin tarafından yaptırılmıştır. Emir Nizameddin I.İzzeddin, I.Alâeddin Keykubad ve oğlu II.Gıyaseddin dönemlerinde devlet hizmetinde bulunmuştur. Tevarih-i Al-i Selçuk’tan Emir Nizameddin’in silahı ka- dar kalemini de başarılı bir biçimde kullanan seçkin bir kişi olduğu ve bir ara naib-i arz görevini yaptığını biliyoruz. Nizameddin II.İzzediin Keykavus ile IV.Rükneddin Kılıç Arslan’ın ortak saltanatı sırasında üstad ud-dar olarak görev yapmıştır (Köroğlu 1999:63). Nizamiye Medresesi şehrin merkezinde olması nedeniyle tören, toplantı, âyin,… gibi sosyal etkinliklere sahne oluyordu. Evliya çelebi Konya’ya geldiğinde notlarında Ni- zamiye Medresesi’ni Konya’nın en ünlü medresesi olarak niteler (Evliya Çelebi’den ak- taran Köroğlu 1999:64). Medrese 19. Yüzyıla kadar işlemiştir ancak onarımsızlık yüzünden 1931’de bü- yük kubbesi ve taç kapısı çökmüştür (Köroğlu 1999:64). Medreseden günümüze ulaşan bir yapı bulunmamaktadır Ağazade (Atabekiyye) Medresesi Medreseyi yaptıran Selçuklu devlet adamlarından Yaruk İnal oğlu Sevinç oğlu Atabey Arslandoğmuş’tur. Medresesi Atabekiyye ya da Atabey diye anılmıştır. Daha sonra 1892 tarihinde 23 yıl müderrislik yapan Ağazade Bekir Sami’nin adıyla Ağazade Medresesi diye anılmaya başlanmıştır (Köroğlu 1999:64).
270
Atabekiyye Medresesi’nin hedeflediği insan tipi, diğer Selçuklu medreseleri gibi- dir. İlk vakfiyesinde; “medresenin müderrisinin mutlaka Hanefi ve sofu olup, orada daima fıkıh ilimlerinin okunmasının” şart koşulduğunu Eflakî haber vermektedir. Yediyüz yıla yakın bir süre hizmet veren bu medresenin devamlılığının sağlanmasında ise kurucusu olan Emir Atabey Arslandoğmuş’un zengin vakfiyesinin büyük payı bulunmaktadır (Ara- bacı 1998:137-138). Medreseden günümüze ulaşan bir yapı bulunmamaktadır.
Anadolu Selçuklu Devleti Veziri Sahib Atâ Fahreddin Ali tarafından 1258-1279 yılları arasında yaptırıldığı kabul edilen İnceminare Medresesi’nin asıl adı, Sahib Atâ Darü’l-Hadisi’dir. İslam alemindeki ilk hadis enstitüsü sayılan, Eyyübi Sultanı Kamil Nasruddin Muhammed tarafından 1225 yılında Kahire’de kurulan ihtisas medresesinden kısa süre sonra Konya’da açılmıştır. Bu haliyle İnceminare Darü’l-Hadisi, Anadolu’daki ilk darü’l-hadistir (Bilge 1984’ten aktaran Arabacı 1998:145). İnceminare Medresesi; darü’l-hadis, mektep, mescid ve minareden oluşmaktaydı. Kapısı Türk geleneğine göre doğuya açılır. Hadis öğrenimini amaçlayan medresenin taç kapısı kesme Sille taşından yapılmış olup taş işçiliği yönünden eşsizdir. Bu kapıyı simet- rik yazı şeritleri süslemektedir. Yazının geniş bordürler halinde en iyi biçimde bezendiği taç kapı budur (Köroğlu 1999:66). O kadar ki Ahmet Hamdi Tanpınar bu taç kapı için: “Sahib Atâ’nın yaptırdığı İnce Minareli’nin cephesi tiftikten dokunmuş büyük bir sultan çadırına benzer” (Tanpınar 2013:81) ifadesini kullanmıştır. Taç kapının orta kısmında kapının kemerine uyan sağ ve soldaki şeritler kapının üstünden düğümlendikten sonra ayrılırlar ve paralel biçimde saçağa kadar yükselirler. Bu şeritlere girift bir sülüs ile Yasin Suresi işlenmiştir. Yan kenarlara yakın yazı şeritlerinde Selçuklu sülüsü ile Fetih Suresi yazılıdır (Köroğlu 1999:66). İç kapıdan girildiğinde ortasında havuz bulunan avluya varılır. Üstünü örten bü- yük kubbe mavi, lacivert, mor, koyu yeşil çinilerle süslenmiş çok güzel bir kompozisyon oluşturmuştur. Minaresi 50 metre yüksekliğinde iki şerefeli idi ancak 1901 yılında ard arda düşen iki yıldırım sonucunda minarenin birinci şerefeden sonraki kesimi yıkılmıştır. Medrese’nin mescidi ise 1929 yılında yıkılmıştır (Köroğlu 1999:67). Yıkılan mescid
271
kısmı daha sonra restore edilmiştir. İnce Minareli Medrese günümüzde Taş ve Ahşap Eserler Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Anıtsal yapısıyla, iki katlı, eyvanlı simetrik ve dengeli planı ile Sırçalı Medrese klasik Selçuklu medreselerinin önemli örnekleri arasında yerini alır. Açık avlulu ve re- vaklıdır. Çini (sırça) süslemelerinin çokluğu nedeni ile adı halk arasında Sırçalı Med- rese’ye çıkmıştır (Köroğlu 1999:69). Sırçalı Medrese’nin bânisi Anadolu Selçuklu devlet adamlarından Bedreddin Muslih’tir. Onun için medrese ayrıca Muslihiye Medresesi ola- rak da anılmıştır. Bedreddin Muslih, II.Gıyaseddin Keyhüsrev’in emirlerindendir. Aynı zamanda, II.Alâeddin Keykubad’ın lalasıdır. Devrinin etkin devlet adamlarından olan Bedreddin Muslih, varlıklı birisidir. Medrese’nin kitabesine göre 1242 yılında Sırçalı Medrese’yi yaptırmıştır (Arabacı 1998:198). Medrese’nin, kesme taştan ve doğu yönünde bulunan cephenin ortasında ileri fır- layan bir taç kapısı vardır. Bu dikkat çekici taç kapıdan, tonoz örtülü derin bir giriş bölü- müne geçilir. Girişin sağında Bedreddin Muslih’in iki yakınıyla birlikte yattığı türbesi bulunmaktadır. İki basamaklı dar merdivenle çıkılan türbeden sonra avlunun sağ alt ka- tında sıralanan dört talebe hücresi vardır. Aynı şekilde karşı taraf alt katında da simetrik olarak dört talebe odası ve üstlerinde de dörder oda, toplamda ise 16 odası bulunmaktadır (Arabacı 1998:198). Sırçalı Medrese, Anadolu’da çinili medreselerin ilk ve en önemli örneklerinden biridir. Medresenin her tarafı aslında çini kaplama iken maalesef önemli bir kısmı bozul- muştur. Medresenin ikinci katın hemen hepsi, birinci kattaki medrese odalarının ise ön- lerindeki revaklar dahil büyük bir kısmı yıkılmıştır. 1940’lı yıllara gelindiğinde yıkılan odalar yerine kerpiç duvarlı odaların yapıldığı görülmektedir (Arabacı 1998:199). Hatuniye Medresesi Hatuniye Medresesi 1229 yılında Selçuklu hanedanından Ahmedü’l-Arus kızı Devlet Hatun (Raziye Hatun) tarafından yaptırılmıştır. İlk yapısı; cami, medrese ve ima- reti ile birlikte Selçuklu dönemi eseridir ancak günümüze bu eserden sadece minaresi intikal etmiştir (Önder 1952 ve Konyalı 1964’ten aktaran Arabacı 1998:140-141).
272
Ali Gav (Mahmudiye) Medresesi Yapılış tarihi tam olarak bilinmeyen medresenin, 12. yüzyıl sonlarında ya da 13. yüzyıl başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Ali Gâv’ın kimliğine dair bilgiden yoksunuz. Konya Vakıflar Müdürlüğü’nde bir vakfiye kaydında “Konya’da vaki evliyaullahtan Ali Gav… ibaresi onun veli bir zat olduğuna işarettir (Köroğlu 1999:75-76). Osmanlı döne- minde de kullanılan bu medrese 1983 yılında onarılmıştır. Yapılan kazılardan ve incele- melerden Ali Gâv Medresesi’nin Konya’daki kapalı avlulu medreselerin ilki olduğu so- nucuna varılmıştır (Köroğlu 1999:76). Medrese günümüzde Konya Büyükşehir Beledi- yesi tarafından kullanılmaktadır.
Gazi Alemşah (Kadı Kalemşah) Mahallesinde idi. XIII. Yüzyıl sonlarına doğru vefat eden devrin fakihlerinden Zeyneddin kadı Kalemşah tarafından yaptırılmıştır. Med- rese, zaviyesi ile birlikte son 50 yıl içinde yıktırılmıştır (Önder 1971:154). Medreseden günümüze ulaşan bir yapı bulunmamaktadır.
Eser Şeyh Sadreddin-i Konevi Mahallesi’nde ve Sadreddin-i Konevi Türbesi ya- kınındadır. Bu darülhadisi (Baykara 1985’den aktaran Atçeken 1998:217) yaptıran Kadı Hürremşah, Konya Kadılar Kadısı Ebul meali Ahmed’in babasıdır (Konyalı 1964’ten ak- taran Atçeken 1998:217). Bu eserden günümüze ulaşan bir kısım bulunmamaktadır.
Hayırsever Selçuklu sultanları ve devlet adamları eliyle Konya şehri 13. Yüzyılda, burada 15 tanesini saydığımız medreselerle, devrinin hiç şüphesiz en önemli ilim mer- kezlerinden birisi haline gelmiştir. Böyle bir neticenin oluşmasında Konya’nın Türkiye Selçuklu Devleti’ne başkent olmasıyla başlayan süreç çok önemlidir. Bizans döneminde küçük bir yerleşim yeri görünümündeyken, Türkiye Selçukluları’na başkent olması ile 273
birlikte adeta Anadolu’nun ve etkisi altında bulunan coğrafyanın ilim, kültür ve medeni- yet başkenti haline gelmiş, devrinin en güzide ilim adamları ve mutasavvıfları Konya’ya yerleşmişlerdir. Selçuklu Medreseleri’nin büyük çoğunluğu 13. yüzyılda Alaeddin Tepesi çevre- sinde, dış surların içinde kalan bölgede yaptırılmıştır. Bu medreselerden Karatay, İnce Minareli, Sırçalı ve Ali Gav Medreseleri günümüze ana yapılarını koruyarak ulaşmışlar- dır. Kemaliye ve Altunaba Medreseleri’nden 1’er oda, Seyfiye ve Tacülvezir Medrese- leri’nden türbe kısımları, Hatuniye Külliyesi’nden ise minare günümüze ulaşmıştır. Sul- taniye, Nizamiye, Gühertaş, Ağazade, Kadı Hürremşah ve Kadı Kalemşah Medrese- leri’nden ise herhangi bir iz bulunmamaktadır. Haklarında kısaca bilgi verdiğimiz Konya’daki 15 Selçuklu Selçuklu Medre- sesi’nin, güncel Konya haritası üzerindeki yerleri gösterilmiştir. (Sadece Alaaddin Tepesi üzerinde olduğu belirtilen ancak tepenin hangi tarafında bulunduğu kaynaklarda belirtil- meyen Sultaniye Medresesi’nin yeri sembolik olarak gösterilmiştir.
274
Kaynaklar Arabacı, Caner (1998). Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri, Konya: KTO Yayınları Atçeken, Zeki (1998). Konya’daki Selçuklu Yapılarının Osmanlı Devrinde Bakımı ve Kul-
Çatakoğlu, Mehmet Şerif (2002). Anadolu Selçuklu Dönemi İlmi Faaliyetleri ve Bu Faa- liyetlerin Osmanlı Kuruluş Dönemi İlmi Faaliyetlerine Tesiri, Yüksek Lisans Tezi. Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Konyalı, İbrahim Hakkı (2007). Konya Tarihi, Konya: KOSKİ Yay. Köroğlu, Hüseyin (1999). Konya ve Anadolu Medreseleri, Konya: Fen Yay. Odabaşı, Zehra (2013). II. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu Bil-
Önder, Mehmet (1971). Mevlana Şehri Konya, Ankara: Konya Turizm Derneği Yay. Özgel, İshak (2013). II. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu Bildi-
Tanpınar, Ahmet Hamdi (2013). Beş Şehir, İstanbul: Dergah Yay. Yıldırım, Mustafa (2000). Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9. Sayı, Konya.
275
OSMANLIDA İLK SİNEMACILAR: MAKEDONYALI MANAKİ KARDEŞLER
Niğde Üniversitesi memduhyagmur@gmail.com ÖZET Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk belge filmleri çeken Ma- kedonyalı Manaki Kardeşler, Balkan Sineması’nın kurucusudur ve Osmanlı tebasına mensup olmalarından dolayı çektikleri belge filmleri, ilk Osmanlı filmleri olarak görülmektedir. Janaki Ma- naki ve Milton Manaki Yunanistan yakınlarında Avdela köyünde doğmuşlardır. 1904’de Makedonya’nın kültür merkezi Bitolo’da (Manastır) Manaki Kardeşler adı altında bir stüdyo açarlar sonra da saray fotografçısı olurlar. Bu arada hobi olarak sinemaya da ilgi duymaya başlarlar. Avdela köyünde kilim dokuyan kadınları ve 107 yaşındaki büyükannesi Despina’yı görüntülerler. Make- donya’da ilk açık hava film gösterisini gerçekleştirirler. 1908 ta- rihinde Türklerin Hürriyet Üzerine Konuşmaları adlı filmleriyle Osmanlı topraklarında, Osmanlı tebaasına mensup kişiler olarak ilk belgesel filmi çekmişlerdir. 1911’de V. Sultan Mehmet Re- şat’ın Manastır ve Selanik ziyaretlerini de çekerler. Makedonya- dan çeşitli filmleri de çeken Manaki kardeşler, ilk Osmanlı sine- macıları olarak görülürler. 1979 yılında kurulan ve adını Manaki Kardeşlerden alan Uluslararası Yönetmenlerin katılımıyla yapı- lan “Manaki Kardeşler Film Festivali” Manastır’da her yıl düzen- lenmektedir. Film ödülü de Kamera 300 olarak adlandırılır.
Download 3.66 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling