I. uluslararasi
Ordası (19. yüyılın 2. yarısı) Büyük Cam
Download 3.66 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- İçan Kale
- Türkistan Millî Muhtariyeti
- İBN BATTUTA SEYAHATNAMESİNE GÖRE ANADOLU ŞEHİRLERİ Doç. Dr. Mehmet Ali YOLCU
- Anahtar Sözcükler
- Seyahatnameye Göre Anadolu’da Yaşayan Türklere ait Folklor Unsurları
Ordası (19. yüyılın 2. yarısı) Büyük Cami (19. yüzyılın başı), Kadı Kamal Medresesi ve diğerleri günümüze kadar ulaşmıştır. Tarihi belgelere göre Hokand Hanlığı döneminde (1709-1876) şehirde yedi saray- külliye yapılmıştır. İç ve dış savaşlar sonucunda altı tanesi günümüze kadar ulaşmamıştır. Seyyid Muhammed Ömer Han tarafından kurulan Zerrin Saray adıyla meşhur saray da 1842 yılında Hokand – Buhara savaşında yıkıldığı kaynaklara geçmiştir. Rus subayı ve etnografı Vladimir Petroviç Nalivkin “Краткая история Кокандского ханства” (Казань, 1886) adlı eserinde Zerrin Sarayı genişçe anlatmıştır. Medeli Han’ın devlet adamlarını bu sarayın selamlık salonunda ağırladığı ve Buhara Emiri Nasrullah Han tarafından Medeli Han’ın aynı sarayda katletilğini belirtmiştir. Hüdayar Han ordası yedinci saray-külliye olup onun da büyük bir kısmı yıkılmış ve yok olmuştur. Günümüzde yapıldığında mevcut olan 119 odadan sadece 19 odası kalmıştır. Hüdayar Han saray-külliyesinin yapımı 19. yüzyılın ellili yıllarında başlamıştır. Baş mimar olarak Mir Ubeydullah Muhendis Hokandî tayin edilmiştir. Bununla birlikte Usta Abdullah Raşidanî, Muhammed Turdiali, Usta Fazılhoca, İsavî Mahsum, Mulla Ahmed Damulla, Muhammed Alim gibi dönemin ünlü ustaları da saray yapımında çeşitli görevleri üstlenmişlerdir. Edebiyatlarda mimari açıdan Türkistan’ın üç muhteşem külliyesi ayrıca itiraf edilir. Hive’deki İçan Kale, Buhara’daki Ark ve Hokand’daki Hüdayar Han sarayı. 1887 yılında Hokand şehrine gelen Fransız araştırmacı Mary Burton’un “Paris’ten Semerkand’a kadar” adlı eserinde Hüdayar Han sarayının süslemelerini en ince detayına kadar anlatmıştır. 236
“Vambery 1863’te gördüğü Hokand’ı pek büyük bir şehir olarak anmaz. Ancak güney kesiminde hanın oturduğu sarayın bulunduğunu ve etrafının surla çevrili olduğunu, kuzey kesimin açık, etrafının ağaçlarla ve bahçelerle kaplı olup sadece dört caminin taştan yapılmış bulunduğunu yazar.” (Poujol: 2013, 218)
Hokand Hanlığının etnik yapısı Özbek, Tacik, Kırgız, Uygur, Karakalpak ve diğer Türk kavimlerinden oluşmuştur. Özbeklerin Türk, Ming, Kıpçak, Kurama, Yüz, Nayman gibi boyları Hokand ahalisinin çoğunluğunu teşkil etmekteydi. Bu boylar Özbek halkının konsalidasyonunda önemli olmuştur. Etnografik kaynaklarda Fergane vadisinde yaşayan Tacikler iki guruba ayrılır: Fergana vadisinde yaşayan Tacikler ve Dağlı Tacikler. Tacikistan’ın dağlı bölgelerinde yaşayan Tacikler Mestçah, Karategin, Dervaz, Kölab, Hisar bölgelerinden Hokand’a göç eden Taciklerdir. Niyaz Muhammed’in “Tarih-i Şahruhi” adlı eserinde 19. yüzyıl başlarında Hokand Hanı Alim Han ordusunda 6 bindan fazla dağlı Tacik savaşçılarının olduğu yazılmıştır. Tarihçilerin belirttiklerine göre, Tyanşan dağlarının küzeyinde yaşayan Kırgızların büyük bir kısmı Fergane bölgesine 17. ve 18. yüzyıllarda yerleşmişlerdir. Kırgızlar Hokand Hanlığına tabe olup bölgenin iktisadi, askeri ve medeni hayatında aktif rol oynamışlardır. 19. yüzyılda Doğu Türkistan’daki Uygurların Çin feodallarına karşı ayaklanmaları ard-arda yenilgiye uğradıktan sonra Uygur aileleri Fergana vilayetine göç etmeye başlamışlar ve Hokand Hanlığında 300 bine yakın Uygur ailesi yaşadığı kayıtlara geçmiştir. Araştırmacı İ.V.Zaharova 1860 yılına kadar Hokand sınırları içinde 200-250 bin Kaşğarlı Müslümanlar bulunduğunu kayd etmiştir. 18. yüzyılda Buhara Hanlığında ortaya çıkan siyasi-ekonomik çalkalanmalar bölgede yaşayan Karakalpakların Hokand Hanlığına göç etmesine neden olmuştur. Belgelerde 100 bin civarında Karakalpak ailenin Fergana vadisine göç ettiği belirtilmiştir. Karakalpaklar Sirderya nehri kıyılarına yerleşerek yılkıcılıkla geçinmişlerdir. 237
Hokand’ın nüfusu 1879’da 18.400, 1926’da 68.400 iken bu sayı 1939’da 85.000, 1959’da 105.000, 1979’da 158.000 olmuş, 1986’da 169.000, 2004’te ise 211.000’i geç- miştir. OSMANLI SALATANATI – HOKAND HANLIĞI İLİŞKİLERİ Osmanlı devleti, 16. yy.’den itibaren Türkistan’a ilgi göstermiş ve özellikle Safevi-İran savaşları sırasında Orta Asya’daki Hive, Buhara, Semerkand ve Hokand Hanlıklarına elçiler göndererek siyasi ilişkilerde bulunmuştur. Buna karşılık adı geçen hanlıkların başında bulunan iktidar sahipleri (Hanlar) de, 16. yy.’dan itibaren İran ve Rusya’ya karşı hem büyük bir siyasi güç ve hem de Padişah’ın “İslam Halifesi” olmasının etkisiyle Osmanlı Devleti’ne elçiler gönderme ihtiyacını hissetmişlerdir. Fakat Osmanlı- Türkistan ilişkileri sadece siyasi olmayıp ilmi, ticari ve hac ile ilgili faaliyetleri de kapsamış ve Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam etmiştir. (Sarınay: 2004, V- VI)
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan “Osmanlı-Türkistan İlişkileri” kitabında Hokand’la ilgili ondan fazla belge bulunmaktadır. Belgeler kültürel, askeri ve iktisadi faaliyetlerle ilgili olup dönemi aydınlatma açısından gayet önemlidirler.
Çarlık yönetiminin devrilmesinden sonra 25 Kasım 1917’de Orta Asya’nın Bol- şeviklere karşı politikasını tespit etmek üzere Hokand’da toplanan IV. Türkistan Müslü- manları Kongresi’nin ardından Türkistan Millî Muhtariyeti ilân edilmiştir. Ancak bu ilk Türkistan millî hükümetinin parası ve askeri yoktu. Öte yandan Bolşeviklere karşı mücadele etmek için Buhara Hanlığına yapılan başvuru da olumlu karşılanmamıştı. 1918 yılının başlarında Hokand’ı top ateşine tutan Bolşevikler, Ermeni Taşnak birliklerinin de yardımıyla Şubat 1918’de şehri yakıp halkı kılıçtan geçirdiler. (Konukçu: 2013, 218) Kaynaklarda Ermeni Taşnak örgütünün Hokand’da asrın en büyük kıyımın gerçekleştir- diği yazılmıştır. Kızıl askerlerin ve Ermeni Taşnak birliklerinin saldırıları sonucunda 10.000’den fazla Müslüman katledilmişti. Görgü şahitleri savaş sırasında gerek Ruslar’ın
238
gerekse Taşnakların son derece vahşice davrandıklarını belirtmiştir. Pazar merkezini ateşe ilk verenler Ermeni birlikleri olmuştu. Ardından bütün Eski şehir bölgesi alevler içinde kalmıştı. 21 Şubat’ta yangın 15-20 km’den görülebilir hale gelmişti. Yangın yaklaşık 15 gün devam etmişti. Şehirde yangını söndürebilecek kimse kalmamıştı. Etrafı ceset kokusu sarmıştı. “Şehrin on ayrı bölgesinden insanları parça parça ettiler. Cellâtlar insanlara hayvan muamelesi yapıyorlardı. Kollarını, bacaklarını kestiler. Çocuklar ise cadi (kesici bir alet), ile parçalandı. Taşnaklar Sözek, Hokand-Kışlak, Bazarkorgan köylerinde oturanları kelimenin tam manasıyla katlettiler. Fergana Vadisi’ndeki 180 köy ise tamamen harap olmuştu. Taşnak eşkıyaları 1918 yılında ve 1919’un ilk çeyreğinde Margilan’da 7.000 , Andican’da 6.000, şehir merkezi tamamen ateşe verilen Namangan’da 2.000 ve Bazarkorgan ile Hokand-Kışlak civarındaki köylerde yaklaşık 4.500 insan katletmişlerdi.” (Hayit: 2006, 61-66)
Hokand şairler şehri olarak da ün kazanmış bir şehirdir. 19. yüzyılın başlarında Hokand edebiyat, medeniyet, bilim, mimari, hattatlık, kitabet ve sanat merkezi olarak gelişmeye başlamıştır. 300’e yakın şair ve muarrihin yaşadığı bilinmektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başlarında Hokand edebi muhiti Özbek halkının tefekkür tarzında büyük değişimi başlatan bir yenilikçi ekol olarak da önem arz etmektedir. Bu dönemde Pisendî, Muhyî, Karî, Nisbetî, Mukimî, Furkat, Yarî, Mevlevî Yoldaş, Zarî, Muheyyir, Racî, Muhsinî, Hamza, Kemî, Hokandî, Hazinî ve benzeri onlarca şairin etkisi sadece Hokand’la kısıtlı kalmayıp geniş Türkistan coğrafıyasının düşünce akımını de etkilemişti. Nadirebegim, Uveysi, Dilşad Berna, Mahzuna, Enber Atın, Leyli Hanım, Müşterî gibi kadın şairlerin oluşturduğu ekolun etkisi Türkistan sınırlarını aştığı araştırmacılar tarafından çok dile getirilmiştir. Adı geçen şairlerin eserlerinde tasavvuf, marifet, aydınlanma, fen, eğitim, kadın, aile, ülkenin sosyal ve ekonomik sorunlarnın konu olarak seçildiği görüülmektedir. Bununla birlikte Türkistan’da marifetçilik hareketi olarak bilinen dönem de doğrudan Hokandlı şairler sayesinde ortaya çıkmıştır. Marifetçiler “Türkistan’ın düştüğü içler açıcı durumun tek nedeni cahilliktir” diye bildiler ve halkı aydınlatmak için adeta savaş başlattılar. Mukimî, Furkat, Muhyi gibi marifetçi şairler birleşerek ülkedeki şairleri saray dışına çıkarmanın 239
bir yolu olarak Seyahatname türünü geliştirdikleri ve bu sayede ülke sorunlarını açık bir şekilde dile getirdikleri bunun sonucunda Türkistan cedit hareketinin başlanmasına zemin hazırladıkları edebiyat bilimcileri tarafından dile getirilmiştir. Köklü edebiyatı olan şehirde günümüzde de Özbek edebiyatının ünlü isimleri, edebiyatı geçmişten geleceğe taşıyacak yazar ve şairler bulunmaktadır. Ünlü yazar Abdullah Kahhar, Sabir Abdullah, Emin Ömerî gibi onlarca yazarı dile getirmemiz mümkündür. BAĞIMSIZLIK DÖNEMİNDE HOKAND Özbekistan bağımsızlığı yıllarında Hokand Fergana vadisinin en güzel şehirlerinden biri, maneviyat ve medeniyet merkezi olarak itiraf edildi. Şehir her açıdan gelişmeye başladı. Günümüzde iki yüz binden fazla nüfuzu barındıran Hokand şehrinde 2 üniversite, 14 kolej ve lise, 44 orta okul, 12 hastane ve 4 sanatoryum, 5 müzik ve tiyatro okulu, 7 kültürel faaliyetler evi, 19 kütüphane, 6 müze, 4 spor okulu, 3 büyük stadyum, 3 sahne ve büyük tören alanları bulunmaktadır.
Fergana vadisinin güneybatısında yer alan Hokand, Özbekistan’ın iktisadi, ticari, medeni ve edebi açıdan en önemli merkezlerindendir. Hokand, sadece Fergana vadisinin ya da Özbekistan’ın değil, Orta Asya’nın da en güzel şehirlerinden sayılır. Genel olarak, Özbekistan’da 120 şehir mevcuttur. Nüfusu 100 binden fazla olan şehir ise 16 tanedir. Hokand, 211 bin kişiden oluşan nüfusu ile Fergana’da 3., Özbekistan genelinde 8. büyük şehirdir. Çevresinde sulama sistemine dayalı tarımın yapıldığı şehirde sanayi alanında ipekçilik, petrol, metalürji, yağ, mobilyacılık ve özellikle pamukçuluk gelişmiş durumda- dır. Özbeklerde “Oqqan daryo oqaveradi” (Akan derya akmadan kalmaz) deyimi var. Bin yıllık tarihi olan şehir zaman zaman yıkılmış, savaşlardan harabeye dönüşmüş. Buna rağmen yine ayağa kalkmayı başarmıştır. 21. yüzyılda “köhne ve nevkıran” şehir olarak hızlı gelişmeye devam etmektedir. Fergana vadisinde turizmin gelişmesiyle Özbekistan’ın en gözde şehri olacaktır.
240
KAYNAKLAR: Belgelerle Osmanlı-Türkistan İlişkileri (16.-20. yy) Başbakanlık Devlet Arşivi Genel Müdürlüğü), Ankara 2004. HAYIT, Baymirza. Ruslara Karşı Basmacılar Hareketi (Türkistan Türklüğü’nün Milli
KONUKÇU, Enver. Hokand Hanlığı. İslam Ansiklopedisi. Cilt. 18. sayfa 218. Türkiye Diyanet Vakfı. İslam Araştırmalar Merkezi. İstanbul 2013.
POUJOL, Catherıne. Hokand. İslam Ansiklopedisi. Cilt. 18. sayfa 214. Türkiye Diyanet Vakfı. İslam Araştırmalar Merkezi. İstanbul 2013. SARINAY, Yusuf. Önsöz. Belgelerle Osmanlı-Türkistan İlişkileri (16.-20. yy) Başba- kanlık Devlet Arşivi Genel Müdürlüğü), Ankara 2004. БАРТОЛЬД В. В. История културного жизни Туркестана. Л. 1927. с. 104. БИЧУРИН, Н. Я. Собирание сведний о народах, оботавших в Средний Азии в
БОБОБЕКОВ, Х. Қўқон тарихи. Т.1996 й 6-235-бет. Государствиная публичная библотека имени Салтикова– Шчедрина С.–П. Ф. 1000 пост 1950 № 9/1,2. Материалы по истории киргизов и Киргизии. Вип. 1. М. 1973. с. 21. МУЛЛА ОЛИМ ХОЖИ Тарихи Туркистон. Қарши. 1992. 8-10-бет. НАЛИВКИН В. П. Краткая истории кокандского ханства. Казань 1896. с. 76.
http://goo.gl/zHJ2Xw http://www.ehlisunnetbuyukleri.com
241
İBN BATTUTA SEYAHATNAMESİNE GÖRE ANADOLU ŞEHİRLERİ Doç. Dr. Mehmet Ali YOLCU Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi mehmetaliyolcu@nevsehir.edu.tr ÖZET İbn Batuta adıyla bilinen ünlü Arap gezginin yazmış ol- duğu seyahatnamesinde 14. Yüzyıl Anadolu’suna dair önemli bil- giler yer almaktadır. Bu bilgiler, İbn Batuta’nın 1333’te bir Ce- neviz gemisiyle Lazkiye’den Alanya’ya gelmesinin ardından Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yaptığı gözlemlere dayanmakta- dır. İbn Batuta, Anadolu şehirlerinin sadece fiziki görünümlerine dair bilgiler vermemiş, aynı zamanda dinsel hayat, gelenekler, ya- şam biçimleri, beşeri özellikler vb. birçok hususa değinmiştir. Bu bakımdan İbn Batuta’nın seyahatnamesi, 13. yüzyıl Anadolu’su- nun kültürel tarihiyle ilgili bir belge niteliği taşımaktadır.
kültür tarihi, folklor. Giriş 14. yüzyıl İslam ve Türk Dünyası hakkında bilgiler veren önemli kaynaklardan biri, Şemseddin Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah b. İbrahim et-Tanci el-Levati’nin kısaca “Rıhle” adıyla meşhur olan Tuhfetu’n-Nuzzâr fi Garâibi’l-Emsâr ve Acaibi’l-Esfâr (Şehirlerin İlginçlikleri ve Yolculuğun Tuhaflıkları Hakkında Araştırmacılara Hediye) adındaki seyahatnamesidir. İbn Batuta lakabıyla şöhret yapmış olan gezgin, Berberi ka- bilelerinden Levatalara mensup olup, 1304’te Tanca’da doğmuştur. 22 yaşına kadar Tunca’da yaşayan İbn Batuta, 1325 yılında ilk defa hac maksadıyla yurdundan ayrılmış, bu seyahatinde uğradığı yerlerde halk tarafından din ve şeriat konularından anlar bir kimse olmak hasebiyle saygıyla karşılanması ve itibar görmesi, buraların yüksek şahsi- yetleriyle tanışmış olması, onda İslam dünyasını tanıma merakını uyandırmış, macerase- ver ve araştırıcı ruhunu kamçılamış, Mısır, Suriye, Arap yarımadası, Irak, İran, Doğu Af- rika, Anadolu, Kuzey Türk illeri, Orta Asya, Hindistan, Çin, Endülüs ve Sudan gibi ülke- leri içine alan ve çeyrek yüzyılı aşan gezilerine sebep olmuştur (Parmaksızoğlu, 1971: I). 242
İbn Batuta’nın üç gezisi vardır. Bunların toplamı yirmi dokuz yılı doldurur. Bu gezilerinin en uzunu ilki olup Mağrib ve Maşrik ülkelerinin bütününü içine alır. İbn Ba- tuta’nın gezileri sırasında uzun süre kaldığı ülkelerden biri Hindistan, diğeri de Çin olup, bunların ilkinde iki yıl, ikinci de ise bir buçuk yıl, belde kadılığını kabul etmesi mecburi- yetiyle bu kadar uzunca bir zaman kalmıştır (Parmaksızoğlu, 1971: I). Fas’tan yola çıkan İbn Batuta hac kervanıyla Tunus, Mısır ve Suriye üzerinden Hicaz’a varmıştır. Ardından Basra üzerinden İran topraklarına gidip ikinci haccı için geri dönmüş, bu sırada Kudüs’ü de ziyaret etmiş ve ardından Anadolu’nun birçok şehrini dolaşmıştır. Yolculukta yaşadığı olaylar, gördüğü çeşitli gelenekler, tanıştığı yöneticiler, beğendiği sosyal müesseseler, bahsettiği coğrafî durum ve kişi analizleri; yaşadığı çağ ve gördüğü beldelerle ilgili dikkat çekici bilgiler vermektedir. Anadolu’dan kuzey illerine giden İbn Battuta Horasan’dan geçerek Hindistan’a kadar uzun bir seyahat yapmış ve orada iki yıl kadı olarak görevlen- dirilmiştir. Daha sonra Hindistan hükümdarı Muhammed Tuğluk Bey’in elçisi olarak Çin’e gitmiş ve Maldiv adalarında bir süre kalmıştır (Koçyiğit 2012: 162). İbn Batuta’nın yolculuğu sırasında yaşadıklarını veya tanıştığı kişileri kaydetti- ğine dair bir bilgi yoktur. Eğer kaydetmiş olsa bile yolda başına gelen soygunlar ve canını zor kurtardığı gemi kazalarından sonra bu bilgiler kaybolmuştur. Bu yüzden yirmi dokuz yıllık seyahatinden hatırladığı kadarını kaydettirmiştir. Eseri, dönemin başka kaynakla- rıyla kıyaslayan araştırmacılar bu bilgilerin çok büyük bir bölümünün doğru olduğunu söylemiştir. Onun eserindeki bazı tutarsızlıkların da yanlış hatırlamadan kaynaklandığı ancak bunların çok fazla yerde bulunmadığı belirtilmiştir. Bazı kronolojik hataların yer aldığı seyahatnamede Çin ve İstanbul’la ilgili yolculuğunun bazı kısımları şüphelidir. Ni- tekim İbn Batuta’nın doğruluğuna inandığı, gittiği yerdeki kişilerden duyduğu veya halk arasında meşhur olan abartılı bilgiler de eserde geçmektedir (Koçyiğit 2012: 163; Par- maksızoğlu, 1971: II). İbn Batuta’nın Anadolu Seyahati 1333 yılında Lazkiye’den bindiği bir Ceneviz gemisiyle Alaiye’ye (Alanya) gele- rek Anadolu’ya ayak basan İbn Batuta, Antalya, Burdur, Isparta, Eğridir, Gölhisar, Kara- ağaç (Acıpayam), Denizli, Tavas ve Milas’tan sonra Konya, Karaman, Aksaray, Niğde, Kayseri, Sivas, Gümüşhane, Erzincan ile Erzurum’dan bahsederken Birgi’ye geçmiş ve
243
Manisa Bergama, Balıkesir, Bursa, İznik, Geyve, Göynük, Mudurnu, Bolu, Gerede, Saf- ranbolu, Kastamonu ve Sinop hakkında bilgiler vererek Kırım’a geçip böylece Ana- dolu’dan çıkmıştır (Şeker, 2001: 9). Dolaştığı yerlerde bölgenin idarecileri, ileri gelenle- riyle tanışmış, hatta kadınlarla da konuşmuş, onların adet ve geleneklerini, yedikleri, iç- tikleri şeylere kadar günlük hayatta karşılaşılan ve ilgisini çeken olayları tespit etmiş olan İbn Batuta, devrin İslam dünyasını tanımamıza yardım eden eserinde aynı zamanda za- manının siyasi mücadeleleri ile sosyal ve iktisadi hayatı hakkında bilgiler vermesi ya- nında, birçok orijinal coğrafi bilgileri de ihtiva eden notlarını bir araya getirmiştir (Şeker, 2001: 9). Seyahatnamenin Anadolu’yu anlatan kısmının başında şöyle demektedir: “Rum diyarı diye bilinen bu ülke, dünyanın belki en güzel memleketi! Allah Teala güzellikleri öbür ülkelere ayrı ayrı dağıtırken burada hepsini bir araya toplamış! Dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı burada yaşar ve en leziz yemekler de burada pişer. Allah Teala’nın yarattığı kullar içinde en şefkatli olanlar buranın halkıdır. Bu yüzden şöyle de- nilir: Bolluk ve bereket Şam diyarında, sevgi ve merhamet ise Rum’da!” (İbn Battuta Tanci, 2004: 400). İbn Batuta, Anadolu’da kendisine ilginç gelen şeyleri not etmiştir. Mesela, notları arasında Anadolu’da görüştüğü çok yaşlı olduklarından bahsettiği bir zat ile yaşları yüz otuz veya yüz altmışa ulaşmış kişileri ziyaret ettiğini belirterek, kendisine ilginç gelen bu bilgileri kaydetme gereğini duymuştur. Hatta Müslüman olmayan bir yaşlı kadının evinde gecelediklerini yazdığı gibi bu kadının kendilerine zaferan satmak istediğine kadar deği- şik notlarla Anadolu'nun hem sosyal, kültürel ve folklorik, hem de ekonomik ve siyasi hayatı ile ilgili, Türk kültür ve medeniyet tarihine ışık tutucu birçok malzemeyi bize ak- tarmış bulunmaktadır (Şeker, 2001: 10; İbn Battuta Tanci, 2004: 400-444). Batuta’nın eseri, Anadolu Türklerinin fakirlere, muhtaçlara, düşkünlere, gezginlere, yolculara, mi- safir ve bilginlere karşı, hangi dinden olduklarına bakmaksızın, gösterdikleri ilgiyi ortaya koyması yönüyle de ayrıca önem arz etmektedir. Bunun yanında, Ahi zaviyelerini de zi- yaret ederek, hatta her gittiği yerde Ahi zaviyesi arayacak kadar bu müesseselere ısınmış ve Türk Ahilik teşkilatı hakkında ilk kez gözleme dayanan bilgiler vermiştir (Şeker, 2001: 10).
244
Seyahatnameye Göre Anadolu’da Yaşayan Türklere ait Folklor Unsurları İbn Batuta’nın seyahatnamesi, 14. Yüzyıl Anadolu Türklerinin folklorik unsurları hakkında önemli bilgiler içermektedir. Bu bilgilerin başında bayram törenlerinde uygula- nan adetler gelmektedir. Denizli’de Ramazan Bayramı seyahatnamede şöyle anlatılmak- tadır: “Mübarek Ramazan Bayramı'nı bu beldede karşıladık. Camiye gittiğimizde baktık ki sultan askerleriyle arz-ı endam eylemiş, Ahı yiğitlerden oluşan zanaat erbabı davul- zurna ve borularıyla, kendi mesleklerini gösteren bayraklarıyla hazırlanmışlar, tepeden tırnağa silah kuşanarak ihtişam yarışına girmişlerdi. Her sanat erbabı yanında getirdiği koyun, öküz ve ekmek yüklerini taşıyor; mezarlıkta kestikleri kurbanları ekmekle beraber fakir fukaraya dağıtıyorlardı. Bayram alayı burada kabristandan başlamaktadır. Oradan namaz kılınan yere gidilir. Namazı kıldıktan sonra sultanla beraber konağına gittik. Ye- mek hazırlandı. Fıkıh bilginleri, şeyhler ve ahılar için ayrı bir sofra; yoksullar, düşkünler için başka bir sofra kurulmuştu. O gün hükümdarın kapısından zengin, yoksul hiç kimse geri çevrilmedi” (İbn Battuta Tanci, 2004: 410). Türk cenaze merasimleri hakkında da bilgiler veren seyyah, Sinop’ta karşılaştığı bir cenaze merasiminde elbiseyi ters giyme, yas tutma gibi birtakım adetleri şöyle anlat- maktadır: “Şehre gelişimizin dördüncü günü İbrahim Bek’in annesi vefat etti. Onun ce- naze törenine ben de katıldım. İbrahim Bek cenazeyi başı açık ve yayan takip ediyordu, öteki kumandanlar ve kapıkulları ise hem başlarını açmışlar hem de kaftanlarını ters giy- mişlerdi. Yargıç ve hatipler ile hocalar ise elbiselerini ters giymişler fakat başlarını aç- mamışlardı. Sarık yerine siyah yünden yapılmış bir bez dolamışlardı kafalarına. Bu yö- rede yas kırk gün sürüyor; her gün sofralar kuruluyor, ziyafetler veriliyor! Bu defa da öyle yapılmıştır” (İbn Battuta Tanci, 2004: 444). Seyahatnamede yer yer halkın meşgul olduğu işlerden bahsedildiği görülür. He- men hemen her şehir ve yerleşim merkezinden bahsedilirken dükkânlardan ve çarşıların- dan söz edilmektedir. Böyle olunca çarşıların varlığı bize halkın bir bölümünün ticaretle uğraştığını göstermektedir. Bu arada bazı sanayi kollarının da varlığına dair notlara rast- lamak mümkün olmaktadır. Mesela, Denizli’de pamuktan altın işlemeli kumaş imal olun- maktadır. Erzincan’da da kumaşlar dokunduğunu ve bakır madeni işlenerek çeşitli kaplar yapıldığını da öğrenmekteyiz. Birgi’de de çadır ve kaliçe dokumaları yapıldığını görmek- teyiz. Bunlardan başka halkın bir bölümünün de zirai faaliyette bulunduğu görülmektedir. Akdeniz, İç Anadolu ve Batı Anadolu bölgelerinde ziyaret ettiği şehirlerde bol miktarda 245
çeşitli meyvelerin bulunduğundan söz eden İbn Batuta, bu bilgilerle bize halkın meyve ve sebze yetiştiriciliği ile de uğraştığını göstermektedir (Şeker, 2001: 35). Temizlik kültürüyle ilgili önemli bilgiler veren seyahatnamede hamamlardan söz edilmektedir. Özellikle Ahi zaviyelerine gelen misafirleri hamama götürme âdeti, yoldan gelmiş bir yolcunun dinlendirilmesi bakımından üzerinde durması gereken önemli bir davranış olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, hamamdan sonra gülsuyu serpme âdetinden söz edilmektedir (Şeker, 2001: 20). Komşuluk ve misafirperverliğin Türkler arasında yaygın olarak yaşadığını bildi- ren Batuta, konuyla ilgili şöyle yazmıştır: “Anadolu’ya geldiğimizde hangi zaviyeye gi- dersek gidelim büyük alaka gördük. Komşularımız, kadın ya da erkek bize ikramda bu- lunmaktan geri durmuyorlardı. Burada kadınlar yüzlerini örtmezler. Yola çıkacağımız za- man akraba ya da ev halkındanmışçasına bizimle vedalaşırlar; üzüntülerini gözyaşı döke- rek belli ederlerdi. Buranın adeti gereğince ekmek haftada bir gün pişirilir, öteki günlere yetecek kadar! Ekmek günü, erkekler sıcak ekmekler ve nefis yemeklerle çevremizi dol- durur, şöyle derlerdi: Bunları size kadınlar gönderdi, sizden hayır dua bekliyorlar!” (İbn Battuta Tanci, 2004: 401-402). Yine seyahatnamenin başka bir yerinde, kendilerini götü- ren ev sahibinin kendilerini yaz mevsimi olduğundan evin damına oturttuğunu, çeşitli meyveler ikram edip hayvanlarına da yem verdiğini ifade etmektedir. Geceyi adı geçen evde geçiren seyyah ve arkadaşları bize Anadolu'da her evin bir misafirhane olduğunu gösteren bir örnek vermektedir. Ayrıca misafirliğin en az üç gün olduğuna dair Erzu- rum’da başından geçen bir olayı nakletmiştir (Şeker, 2001: 48). Ahilik teşkilatı ve kültürüyle ilgili bilgiler nakleden İbn Batuta, onları şöyle tanıt- maktadır: “Ahi onlara göre, sanatının ve zanaatının erbabını toplayan ve işi olmayan genç bekârları da bir araya getiren adamdır. Onlar, Ahi’yi başlarına geçirirler. Fütüvvet denen şey de budur. Önder olan adam, bir tekke yaptırarak halı, kilim, kandil gibi gerekli eşyayla donatır orayı. Onun arkadaşları geçimlerini sağlayacak kazancı elde etmek için gün içinde çalışırlar. Kazandıkları parayı ikindiden sonra topluca getirip başkana verirler. Bu parayla tekkenin ihtiyaçları karşılanır, beraber yaşama için gerekli yiyecek ve meyveler satın alı- nır. Mesela o esnada beldeye bir yolcu gelmişse hemen tekkede misafir ederler onu. Alı- nan yiyeceklerden ikram ederler. Bu iş yolcunun ayrılışına kadar sürer. Bir yabancı ve misafir olmasa bile yemek zamanında yine hepsi bir araya gelip beraber yerler, türkü 246
söylerler, raks ederler. Ertesi sabah işlerine giderek ikindiden sonra elde ettikleri kazanç- larla önderin yanına dönerler. Onlara fityan (yiğitler) deniliyor” (İbn Battuta Tanci, 2004: 404).
İbn Batuta’nın selamlaşma göreneğiyle ilgili aktardığı şu olay dikkat çekicidir: Atımdan indim; o da bineğinden indi. Selam verdim. Selamımı alıp beni kucakladı. Bu ülkede hükümdarların şöyle bir âdeti var: Uzaktan gelen biri onunla karşılaştığında beriki bineğinden iniyorsa o da iniyor! Gelen yolcunun gösterdiği saygı, bu sultanların da saygılı davranmalarını gerektirecek bir memnuniyete kapı aralar! Selamın at üzerinde verilmesi iyi karşılanmaz” (İbn Battuta Tanci, 2004: 414). Tavşan etiyle ilgili bir inanç hakkında İbn Batuta, başından geçen bir olayı şöyle nakletmiştir: “…benzerlikten ötürü bizi Şiilikle itham ettiler; art arda sorular sordular! Onlara Maliki olduğumuzu anlatmaya çalıştıksa da inandıramadık, yüreklerinde kuşku devam etti. Nihayet belde naibi, hizmetçileriyle bir tavşan gönderdi bize. Bizim ne yapa- cağımızı izlemesini tembih etmiş adamcağıza! Tavşanı kestirdim, pişirdim, hep beraber afiyetle yedik! Hizmetçi bu duruma şahit olunca efendisine gidip durumu anlatıyor. İşte o zaman hakkımızda uyanan kuşku yok oldu; ardından gelsin ziyafetler! Hemen ağırla- maya başladılar bizi! Zira Rafıziler tavşan eti yememektedirler” (İbn Battuta Tanci, 2004: 444). Bunların dışında İbn Batuta’nın seyahatnamesinde ısınma ve aydınlatma, yaylak ve kışlaklar, mutfak kültürü, mimari, ikram ve hediye takdimi, meclis görenekleri gibi konularda da bilgiler yer almaktadır. Download 3.66 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling