I. uluslararasi
Download 3.66 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Anahtar kelimeler
- Key Words
- PRİŞTİNELİ DİVAN ŞAİRLERİ VE MATRAKÇI NASÛH
VI. Sonuç Sonuç olarak şunları söylemek mümkündür. Kimlik inşasında şehir kültürü dün olduğu gibi bugün de belirleyici bir unsurdur. Geleneği güçlü olan şehirler, kültürün ge- lecek nesillere sağlıklı taşınmasında önemli rol oynar. Şehirler inşa edilirken buna azami derecede dikkat edilmesi gerekir. Gürültü kirliliğinin, dar sokakların, keşmekeş trafiğin, zevksiz mimarinin insana katacağı bir şey olmadığı gibi ondan götüreceği çok şeyin ol- duğu bir gerçektir. İnsanların yüzüne yansıyan gerginlik, önce şehirlerin yüzüne yansır. Sağlıklı bir gelecek, sağlıklı yaşam merkezleri ile mümkündür. Geçmişin mimarisinden sözlü kültürüne, musikisinden şiirine kadar birçok sahada bu hassasiyetlerin korunduğu görülür. Aslında söz konusu hassasiyet günümüzde sağlıklı toplum yapılanmaları için en az dün kadar önem arz etmektedir. Erzurum’u farklı kılan geleneği güçlü bir şehir olmasıdır. Mesela, geleneksel mi- mari, yakın zamana kadar geleneksel yaşamı kolaylaştıran bir unsurdu Erzurum’da. Ne yazık ki zevksiz beton yığınları ve ticari kaygılar geleneğin önüne geçmeye başladı. Bu hızlı bir kültür erozyonunu beraberinde getirecektir. Böylece şehrin geçmişinden bes- lenme zayıflayacak, şehrin kimliğin oluşmasına katkısı azalacaktır. Hiç zaman kaybet- meden şehrin kadim geleneğini çağdaş unsurlarla geliştirip, kimliğe katkısını devam et- tirmek gerekir.
Çalışmamızı, Bayburtlu Zihni’nin insanı, mekânı, dili, estetiği, coğrafyası, mevsimleri, sevdaları, alışkanlıkları ile bir “gönül ülkesi” olarak nitelediği “Erzurum’a Gazel” isimli şiiriyle bitirelim: “Nev-civânı nâz-perver, bir mekândır Erzurum
38
Şive-peymâ hûblar destin gezer peymânesi Bir mücessem şehr-i işret-âşiyândır Erzurum Anda çok serv-i Revânlı Ardahanlı hûblar Kandehâr güftâr ile sükker-feşândır Erzurum Nâzenin Şirâzdır ammâ ki şîri azdır Tıft-ı aşka dâyesi az müşfikândır Erzurum Bây eder yoksulları sermâye-i sermâ ile Berf ü bârânı belâ-yı âsumândır Erzurum Lîk yoktur ehl-i dil, gelse severler beldedir Ba’zı ehl-i şekva dâr-ı imtihândır Erzurum Anda bir zât var ederse fahr anınla eylesin Ol şerefle Zihniyâ dürr-ı cinândır Erzurum” (Sakaoğlu 1988:152)
39
Kaynaklar Baydar, Mustafa Çetin (1989). “Erzurum’u Anlamak ve Anlatmak”, Erzurum Lisesi Pa- landöken Dergisi: 19-20. Baydar, Mustafa Çetin (2000). “Erzurum’un Sırları”, Erzurum Yazıları. İstanbul: Erzu- rum Kitaplığı 128-130. Darkot, Besim (1955). “Erzurum”, İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: M.E.B Yay. 340-345. Demirel, Muammer (1993). Birinci Dünya Harbinde Erzurum ve Çevresinde Ermeni Ha-
Dursunoğlu, Cevat (1998). Milli Mücadele’de Erzurum. İstanbul: Erzurum Kitaplığı. Ergenç, Özer (2013). Şehir-Toplum-Devlet Osmanlı Tarih Yazıları. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. İnalcık, Halil (1955). “Erzurum”, İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: M.E.B Yay. 353-357. Kısakürek, Necip Fazıl (1978). O ve Ben. İstanbul: Büyük Doğu Yay. Kısakürek, Necip Fazıl (2010a). Çerçeve 1. İstanbul: Büyük Doğu Yay. Kısakürek, Necip Fazıl (2010b). Çerçeve 2. İstanbul: Büyük Doğu Yay. Koç, Yalçın (1984). Determinizm ve Mekân. İstanbul: Boğaziçi Yay. Önder, Mehmet (1989). Efsane, Destan ve Öyküleriyle Anadolu Kentleri. İstanbul: Milli- yet Yay. Sakaoğlu, Saim (1988). Bayburtlu Zihnî. İstanbul: Kültür Bakanlığı Yay. Şengül, Abdullah (2014). “Necip Fazıl’ın Hayatında Üç Şehir: Kahramanmaraş, Kayseri, Erzurum”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi. S:52. Erzurum: 153-161. Tanpınar, Ahmet Hamdi (1969). Beş Şehir. İstanbul: M.E.B Yay. Tozlu, Selahattin (1991). Zivin Savaşından Berlin Antlaşmasına Kadar Erzurum1877-
Urry, John (1995). Mekânları Tüketmek. İstanbul: Ayrıntı Yay. Weber, Max (2012). Şehir-Modern Kentin Oluşumu. (Çev. Musa Ceylan) İstanbul: Yarın Yay.
Yinanç, Mükrimin (1955). “Erzurum”, İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: M.E.B Yay. 345- 353.
40
İLKÇAĞ VE ERKEN ORTAÇAĞLARDA TÜRK-İRAN İLİŞKİLERİ AÇISINDAN CEYHUN HAVZASI VE BU HAVZA ÜZERİNDEKİ ŞEHİRLERİN ÖNEMİ
1 Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi ahmet.altungok@bilecik.edu.tr ÖZET Antik İran kaynakları Ceyhun Nehrinin İran ve Turan ara- sında yer alan doğal bir sınır olduğunu kabul etmektedirler. Cey- hun Nehrini aşarak Türk topraklarını ele geçirmek isteyen hiçbir İran hükümdarı ülkesine sağ olarak geri dönememiştir. Bu durum İranlılar tarafından ilahi sınırların aşılmasından dolayı tanrı tara- fından verilen bir ceza olarak kabul edilmiştir. Persler döneminde İranlıların demografik anlamda Ceyhun ve ötesini ele geçirme gi- rişimleri İskender istilası ile son bulmuştur. Ceyhun havzasının Türk topluluklarının elinde kalmasını sağlayan gelişme bu istila- dan sonra bölgede kurulan Tirmiz gibi Greko-Türk şehirlerdir. Demografik anlamda bölgedeki İran nüfusunun Grekler arasında erimesi ve Ceyhun nehri üzerinden Horasan topraklarına doğru gerçekleşen Türk göçleri, bu havzanın Türk yurdu içerisinde kal- masını sağlamıştır.
Sakalar. ABSTRACT Ancient Persian sources approves that Amu Darya River is a natural border between Persia and Turan. Any Persian king who tried to conquer Turkish lands by passing Amu Darya could not return to his country alive. Persians saw that situation as a punishment imposed by God since they wished to pass divine bor- ders. The attempts of Persians to conquer Amu Darya and its be- yond demographically came to an end following Alexander’s In- vasion. The fact that provided Amu Darya basin stayed under the control of the Turkish tribes was Greco-Turkic cities such as Termez established in the region after the invasion. The fact that Persian population diminished within the Greeks and migration
1 Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 41
of the Turks from Amu Darya to Khorasan lands provided that basin stayed under the control of the Turks.
Scythians. GİRİŞ İlkçağ ve Erken Ortaçağlarda, Ceyhun Nehrinin; İran ve Turan halklarının yaşa- mış oldukları coğrafyalar arasında yer alan doğal bir sınır olduğuna dönük bir inanç mev- cuttu
2 . İranlılar bu sınırın tanrı Mazda 3 tarafından çizildiğine inanmaktadırlar. Bu inanca göre; Tanrı Mazda, Turan ve İran kavimlerinin sınırını Ceyhun nehri olarak belirlemiştir. Bundan dolayı İran hükümdarları Ceyhun nehrini geçerek Turan topraklarına saldırma cesaretini gösteremezlerdi 4 . Ceyhun Nehrini aşarak Turan topraklarına saldıran hiçbir İran hükümdarı ülkesine sağ olarak geri dönememiştir. İranlılar bu durumu; Tanrı Mazda’nın çizmiş olduğu ilahi sınırı aşmanın sonucunda, tanrının verdiği bir ceza olarak değerlendirmişlerdir. Ceyhun nehrinin İran ve Turan sınırı olarak kabul edilmesi bir İran efsanesine dayanmaktadır. Bu efsaneye göre Feridun adında bir hükümdar Fırat Nehrin- den Ceyhun’a kadar olan toprakları oğlu İrek’e vermiştir 5 . Diğer oğlu Turak’a ise Ceyhun Nehrinden sonraki toprakları mülk olarak vermiştir 6 . Bundan dolayı Fırat ve Ceyhun ara- sındaki saha İrek’ten dolayı İran; Ceyhun’dan sonraki topraklar ise Turak’tan dolayı Tu- ran olarak adlandırılmıştır 7 . İrek, kendi halkını Mezopotamya topraklarından yönettiği için günümüzdeki Irak ülkesi adını bu İrek’ten almıştır. Turak ise Turan adı verilen coğ- rafyayı, Maveraünnehir’e (günümüzdeki Özbekistan toprakları) yerleşerek buradan yö- netmiştir. Efsaneye göre Turak; babası Feridun’un, dünyanın merkezi olarak kabul edilen Mezopotamya topraklarını İrek’e verdiği için buna içerlemiştir. Dolayısıyla Turak, İrek üzerine sefere çıkarak İrek’i ortadan kaldırmıştır 8 . Bundan dolayı İrek ve Turak’ın çocuk- ları arasına soğukluk girmiş ve sürekli olarak birbiriyle savaşmışlardır.
2 Özgüdenli2000, s. 177. 3 Zaraastra adı verilen bir İranlının getirmiş olduğu inanç sisteminin tanrısına verilen bir isimdir. Bu tanrı tek tanrı olarak kabul edilir ve kendisinden başka bir tanrıya inanılmazdı. Bkz. Boyce 1996, I,s. 182vd. 4
5 İbnü’l Belhî 1339, s. 37, 38. 6 Firdevsi 1945, s. 118, 121. 7 Kafesoğlu 2002, s. 309. 8 Firdevsi 1945, s. 121. 42
İranlıların Turan adını vermiş olduğu coğrafya üzerinde Sakalar bulunmaktaydı. Nitekim Pers hükümdarı Daryuş’a (MÖ. 522-MÖ. 486) ait olan Bihistun kitabesi Sakalar hakkında önemli bilgiler vermektedir 9 . Bu bilgilerden hareketle Sakaların; Ceyhun Neh- rinden Hazar Denizinin güneyine kadar olan saha üzerinde varlıklarını devam ettirdikleri görülmektedir. Zaten İran toprakları içerisinde kalan Sistan şehrinin; antik dönemlerde Sakastana olduğu; sonradan Segestan ve Sicistan’a ve daha sonra da Sistan’a dönüştüğü bilinmektedir. Sakastana, Sakaların yaşadığı il anlamına gelmektedir. Bunun yanında gü- nümüz İran toprakları üzerinde bulunan, Mazenderan şehrinin adının; “Turan sınırı” an- lamında Merz-i Turan’dan geldiği söylenmektedir 10 . Bunun yanında İbnü’l-Havkal, Su- retü’l-Arz adlı eserinde İsfahan şehrinin Deylemliler ve Türkler arasında bir sınır şehri olduğunu ifade etmektedir. Bu veriler ışığında Ceyhun’un tam olarak İran sınırı olmadığı ve İranlıların bu algıyı sonradan değiştirdikleri görülmektedir. İranlılar Ceyhun Nehrine kadar olan sahayı Sakaların elinden almak için Persler döneminde yoğun bir çaba içeri- sine girmişlerdir. Sakaların yoğun olarak yaşamış olduğu Horasan sahasını İranlılaştır- mak amacıyla bu bölgeyi ele geçirerek Aryen kökenli Alanlar, Soğdlar ve Asegileri Ho- rasan toprakları üzerine yerleştirmişlerdir. İranlıların bütün mücadelesi, tanrı tarafından çizildiğine inanılan Ceyhun nehrine kadar olan sahayı ele geçirmeye dönük olmuştur. Perslerin en meşhur hükümdarı Kuroş (MÖ. 559-MÖ. 530), ülkesinin sınırlarını batıda Ege Denizine kadar genişlettikten sonra; yönünü doğuya doğru çevirerek, Maveraünnehir sahasına egemen olan Saka kökenli
11 . Ceyhun nehrini aşarak Massaget topraklarına giren Kuroş, Massagetlerin bayan hükümdarı Tomris tarafından ordusuyla beraber imha edil- miştir. İranlılar, Kuroş’un ilahi sınırları geçtiği için tanrı tarafından cezalandırıldığına inanmışlardır. Ceyhun nehrinin aşılması konusu, bir kehanet olarak İranlılar arasında yer etmiştir. İran hükümdarları çoğu zaman Ceyhun sınırını aşmaya korkmuşlardır. Aynı ke- hanet Mezopotamya topraklarına yönelik Romalılarda da bulunmaktaydı. Mezopotamya topraklarını İranlıların elinden almak için buraya sefer düzenleyen hiçbir Roma hüküm- darı ülkesine sağ olarak dönememiştir. Mezopotamya topraklarının kalbi olan Ctesiphon
9 Çay ve Durmuş 2002, s. 577. 10 Togan 1981, s. 19. 11 Durmuş 1997, s. 49, 50. 43
üzerine sefer düzenleyen Roma hükümdarlarından Gordianus, Carus ve Iulianus ülkele- rine sağ olarak dönememişlerdir 12 . Bu durum Romalılar tarafından Ctesiphon oracle yani Tisfun kehaneti olarak adlandırılmıştır13. Aynı kehanete İranlılar da Ceyhun nehri için inanmışlardır. Ceyhun nehrinin İran ve Turan arasında sınır olarak kabul edilmesine dönük İran algısı, İskender istilası sonucunda değişmeye başlamıştır. İskender’in İran topraklarını ele geçirerek Ceyhun havzasında Greko-Baktirya krallığını tesis etmesi üzerine bu havza üzerinde Türk-Grek şehirleri ortaya çıkmaya başlamıştır14. Ceyhun havzası üzerinde or- taya çıkan Greko-Türk şehirler bölgede bulunan İran topluluklarının dağılarak batıya çe- kilmesine sebep olmuştur. Burada kurulan Greko-Türk şehirleri ileride Yüe-chi15 toplu- luklarının akınına uğramıştır. Bu dönemde Asya Hunlarının baskısı üzerine Kansu top- raklarını terk eden Yüe-chiler Maveraünnehir, Soğdiyana ve Toharistan topraklarına in- mişlerdir. Bu topluluklar sonraki dönemlerde Toharistan ve Baktirya toprakları üzerinde Kuşan imparatorluğunu kurmuşlardır16. Maveraünnehir ve Horasan topraklarına Grekler ve Kuşanların hâkim olduğu dönemde Saka toplulukları İran sahası içerisinde batıya doğru kaymışlardır. Bu durum Ceyhun havzasının Türkleşmesine vesile olmuştur. Cey- hun nehrinin batısından günümüz İran sahasına kadar olan coğrafyada Saka ve İran top- luluklarının kaynaşarak bir arada yaşamaları Türkmen kavramının ortaya çıkmasına da ön ayak olmuştur. İranlılar kendileri ile birlikte bu coğrafya üzerinde yaşayan Saka top- luluklarını Türklere olan benzerliklerinden dolayı Türk manend şeklinde adlandırmışlar- dır. Bu tanımlama sonraki dönemlerde Türkmen şekline dönüşmüştür. Saka toplulukları İskender ile ittifak kurarak bu bölgedeki Aryen toplulukları ile savaşmışlardır17. İskender istilasından sonra Ceyhun Nehri havzası üzerinde kurulan Tirmiz kenti önemli bir yere sahiptir18. Ceyhun Nehrinin doğu yakasında kurulmuş olan bu şehrin
12 Yakûbî 1382, I, s.198; Alizade, Pehlevani ve Sadrnia 2002, s. 55; Meşkür 1366, s. 81; Sykes 1915, I, s. 440; Gartwhite 2005, s. 97; Malcolm 1806, I, s. 81. 13 Bakır ve Altungök 2014, s. 17. 14 Cöhce 2002, s. 817. 15 Kur’an’da Ye’cûc ve Me’cûc olarak ifade edilen iki topluluktan biri olan Ye’cûc ile aralarındaki isim benzerliği ilginç bir konuyu teşkil etmektedir. Bu benzerlikten dolayı bazı İslam klasikleri Türklerin Ye’cûc kavmiyle akraba olduğunu ileri sürmektedirler. 16 Reisneya (Trs), s. 510; Tezcan 2002, s. 789; Narain 2002, 821. 17 Comparetti 2002, s. 158. 18 Muhammedcanov 2012, s. 201. 44
etrafı surlarla çevriliydi ve Ceyhun’un kıyısında büyük bir limana sahipti19. Şehrin adı Grekçe Tarmata şeklinde telaffuz edilmiş ve sonraki dönemlerde Tirmiz’e dönüşmüştür. Bu şehrin adı ve aynı dönemde İskender istilasından sonra kendisinin Adurbadegan (Azerbaycan) valisi tarafından inşa edilmiş olan Tebriz şehrinin isim benzerliği diğer il- ginç konulardan bir tanesidir. Tebriz kenti de kurulduğu dönemde Tarmakis şeklinde ifade edilmiş ve sonradan Tabriz’e dönüşmüştür20. Günümüzde ise Tebriz olarak telaffuz edilmektedir. İki şehrin ismi de ateş ve ısı anlamına gelen Tarma ile ifade edilmiştir. Bu benzerliğin tesadüfi olmaması gerekir. Bu iki şehrin ateş ve ısı kavramları ile anılması anılan dönemde Sakaların savaş esnasında kullanmış olduğu birtakım tekniklerden ileri gelmektedir. Saka toplulukları düşmanla savaşırken, uçları nefte batırılarak tutuşturulmuş ıslıklı oklar kullanırlardı. Uçları tutuşturulmuş ıslıklı oklar aynı şekilde Hunlar ve Gök- türkler tarafından da kullanılmıştır. Düşmana atılan bu oklar havada koyu bir duman ta- bakası oluşturmaktaydı. Yağmurlu havalarda bu dumandan dolayı yağmur taneleri siyah olarak yağardı. Düşman askerleri ise bunu bir büyü olarak kabul ederlerdir. Dolayısıyla antik İran kaynakları Türklerin savaş sırasında düşmanla savaşırken büyü ve sihri yaygın olarak kullandıklarını ifade etmektedirler. Bundan dolayı İskender istilasından sonra, Saka topluluklarının yoğun bir şekilde yaşamış oldukları bu topraklarda imar edilen bu iki şehir, ateş ile özdeş olarak isimlendirilmiştir. Dolayısıyla Tirmiz kenti, hem İsken- der’in Asya seferleri için önemli bir geçiş noktası olmuştur ve hem de Türk toplulukları- nın İran sahasına geçmesinde önemli bir merkez halini almıştır. Yine İranlıların Ceyhun nehrini aştığı için ülkesine sağ olarak dönemeyen diğer bir meşhur hükümdarları ise Sâsânî hükümdarı Piruz (MS.459-MS. 484)’dur. Sâsânî hü- kümdarı Piruz, Akhunların elinde bulunan Toharistan ve Maveraünnehir bölgelerini ele geçirmek amacıyla harekete geçmiş ve Akhun hükümdarı Aksungur (MS. 470-MS. 515 21 ) ile savaşmıştır. İranlılar bu hükümdarın ismini Hoşnevaz olarak tabir etmişlerdir. Arap kaynakları ise Akhun hükümdarından Ahşunvar şeklinde bahsetmektedir. MS. 485 yı-
19 İbnü’l-Havkal 1938, s. 206. 20 Tebriz şehri hakkında; Abdulhalik Bakır, Ahmet Altungök, “Erken Ortaçağlarda Tebriz”, Ege Üniversi- tesi Edebiyat Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi, XXX/1, Temmuz, İzmir, 2015, ss. 63-100. adlı çalış- mamızda daha geniş bilgiye ulaşılabilir. 21 Bu hükümdarın, hükümdarlık dönemi net olarak ortaya konulamamıştır. Bundan dolayı hükümdarlık dönemi için vermiş olduğum tarihler tahminden ibarettir. 45
lında gerçekleşen bu savaşta Piruz ordusuyla beraber imha edilmiş ve Sâsânî devleti Ak- hun himayesi altına girmiştir. Sâsânîler döneminde İranlılar ülkelerini Ceyhun’a kadar genişletmenin mücadelesini vermişler ve bu sınırları aşmamaya dikkat etmişlerdir. Bunun yanında seferlerini bu sahanın güneyinden Hindistan’a kadar düzenlemişlerdir. Sâsânîler döneminde hiçbir İran hükümdarı Orta Asya’yı ele geçirmek için mücadele etmemiştir. İranlılar sadece Ceyhun nehrine kadar olan sahayı elde tutmanın mücadelesini vermişler- dir.
SONUÇ Sonuç olarak; İlkçağ ve Erken Ortaçağlarda Ceyhun nehrinin İranlılar ve Türkler açısından, bu iki kavme ait unsurların üzerinde yaşadıkları coğrafya için psikolojik bir sınır olarak kabul edildiğini söyleyebiliriz. Ceyhun nehrini aşarak Türklerle savaşan İran hükümdarlarının birçoğu ülkelerine sağ olarak dönememişler ve bundan dolayı Ceyhun Nehrinin tanrı tarafından çizilen ilahi bir sınır olduğunu düşünmüşlerdir. İskender istilası akabinde Toharistan, Baktirya ve Maveraünnehir üzerindeki İran etkisinin kırılmasından sonra bu algının değişmeye başladığını görmekteyiz. Bundan sonraki dönemlerde İranlı- lar Ceyhun sahasına kadar olan bölgelerde hâkimiyet kurmaya çalışmışlar ve bu nehri aşmamaya özen göstermişlerdir. İskender istilasından sonra bölgeye kayan Saka toplu- lukları Kuşan Devletinin kurulmasını sağlamışlar ve akabinde Erken Ortaçağlarda da Ak- hun Devletinin kurulmasının önünü açmışlardır. Böylece İran ve Turan sınırı Ceyhun Nehri olmaktan çıkmış ve bu sınır batıya doğru kaymıştır. Bundan böyle Türkler, Horasan topraklarının Türkleşmesi için mücadele etmişlerdir. 46
KAYNAKLAR ALİZADE, Said; Ali Rıza Pehlevani ve Ali Sadrnia (2002), Iran a Chronological History, Tahran. ALTUNGÖK, Ahmet; YILDIRIM, Taner (2015), Siyasi Açıdan Arap İran İlişki- leri (Sâsânî Dönemi: MS. 226-MS. 642), Mutlu Yayınları, İstanbul. BAKIR Abdulhalik; ALTUNGÖK Ahmet (2011), “Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-Iran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 26(2), İzmir, ss. 361-422. BAKIR, Abdulhalik; ALTUNGÖK, Ahmet (2014), “Erken Ortaçağların Şehirler Topluluğu: Medain”, TTK Belleten, c. LXXVIII, S. 281, Nisan, ss. 2-42. BOYCE, Mary (1996), A History of Zoroastrianism: The Early Period, V. I,Lei- den.
COMPARETTİ, Matteo (2002), “Soğdiyana Tarihine Giriş”, Türkler, C. II, An- kara,ss. 157–169. CÖHCE, Salim (2002), “Hindistan’da İlk Türk Hâkimiyeti: Kuşanlar ve Akhun- lar”, Türkler, C. I, Ankara, ss. 816–821. ÇAY, Abdulhaluk M; DURMUŞ, İlhami (2002), “İskitler”, Türkler, c. I, An- kara,ss. 575–596. DURMUŞ, İlhami (1997), “Saka-Pers Mücadelesi”, Bilig, 4 Kış, ss. 49-53. FİRDEVSİ (1974), Şehname, C. 4, (Çev. N. Lügal), İstanbul. GARTWHİTE, Gene R (2005), The Persians, Blackwell Publishing. İbnü’l-BELHÎ (2008), “Farsname”, (Çev. Abdulhalik Bakır; Ahmet Altungök), Ortaçağ Tarih ve Medeniyetine Dair Çeviriler, (Edt.; Abdulhalik Bakır), Ankara, ss. 23- 150.
İbnü’l-HAVKAL (1938), Suret’ü-l Arz, (Trc. Dr. Cafer Şiar), Liden. KAFESOĞLU, İbrahim (2002), “Tarihte Türk Adı”, Türkler C. I, Ankara, ss. 309–316.
47
MALCOLM, Sir John (1806), The History of Persia from the Most Early Period to Present Time, V. I, London. MEŞKÜR, Cevad (1366), Tarih-i İran Zemin, Tahran. MUHAMMEDCANOV, Abdullah (2012), “Tirmiz”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 41, Ankara, ss. 200-202. NARAİN, Awadh (2002), “Kuşan Devleti”, (Çev. Murat Yaşar), Türkler, c.I, An- kara, ss. 822–827. ÖZGÜDENLİ, Osman Gazi (2000), “Maveraünnehir”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 28, İstanbul, ss. 177–180. REİSNEYA, Rahim (Trz), Azerbaycan der Seyri Tarih-i İran, Tahran. SYKES, P. M (1915), A History of Persia, c. 1, Macmillan Company Press, Lon- don. ŞAYESTE, Feridun (1388), “Coğrafyayı Tarihî İran”, Kitab-i Mah Tarih ve Coğ- rafya, S. 134, Tahran, ss. 84–92. YAKUBÎ, Ahmed bin İshak (1382), Tarih-i Yakûbî, c. I, (Trc. Muhammed İbra- him Ayeti), Tahran. TEZCAN, Mehmet (2002), “Kuşanların Menşei”, Türkler, c. I, Ankara, ss. 790– 815. TOGAN, Togan (2002), “Türk Destanlarının Tasnifi”, Türkler, c. III, Ankara, ss. 502–510. |
ma'muriyatiga murojaat qiling