Sevgili Milena
Download 0.97 Mb. Pdf ko'rish
|
Sevgili Milena - Franz Kafka ( PDFDrive )
- Bu sahifa navigatsiya:
- Pazartesi, öğleye doğru
Pazartesi sabahı
Grillparzer'in "Zavallı Çalgıcı"sını ekliyorum mektuba. Değer verdiğimden değil - eskiden bir ara sevmiştim bu öyküyü- ama öylesine Viyana deyişi ile yazılmış, öylesine kaba, öylesine rezil, inanılmayacak bir şey ki artık, gülüyorum... Ne var ki, Viyana Halk Bahçesindeki anıtı, tepemizden bize bakmıştı. (Bize Milena! Sen yanımdaydın benim. Düşün: Yanımdaydın Milena!) O da mızmız biriymiş, o da işine dört elle sarılmış bir kızı severmiş! Pazartesi, öğleye doğru Önce cuma günü yazdığın, sonra da cuma gecesi yazdığın mektupları aldım. Cuma günkü üzüntülü, istasyondaki yüzün gibi... Bu üzüntü yazdıklarından ötürü değil, o günlerin geçmiş olmasından geliyor, belli. O yollar, bindiğimiz taşıtlar, içine daldığımız orman, yok artık. Bir yokuşu tırmanmıştık, birlikte... Birlikte taşlı yoldan dönmüş, akşam güneşinde ağaçların altında dolaşmıştık. Yok olur mu bunlar? Gene de: "yok olmayacak" demeye dili varmıyor kişinin, bu kendini aldatma çok alıkça olurdu. Nitekim masamın üstünde duran birkaç mektubu, dosyayı gözden geçirdim şimdi; müdürün yanına gittim, işte geldim, dedim. (Şaşıyorum, neden kovmazlar beni?) Bir sürü beylik iş başardım, ama durmamacasına bir şey çınlıyor kulağımda : "Milena yanında değil artık!" diyor; daha güçlü bir ses karşılık veriyor bu çınlamaya: "Korkma" diyor, "seni hiç bırakmayacak." Evet ama o küçük çınlama da kesilmiyor bir türlü. Sonra gece yazdığın mektup var Milena... Soluğum kesilmeden nasıl okuyabildim o mektubu? Nasıl soluk alabiliyorum daha? Şaşıyorum. Nasıl senden ayrı kalabiliyorum? Nasıl olabiliyor bütün bunlar? Anlatabilir misin bana? Yakınmıyorum, sızlanma değil bu... Unutma Milena, söz verdin bana. Yolculuğumun nasıl geçtiğini yazayım şimdi: Avusturya vizem iki ay önce sona ermişti. Viyana'da kalmayacaksın, yenilenmesi gerekmez, demişlerdi. Nitekim, Avusturya sınırında kimse sesini çıkarmamıştı; ben de akıl edip - daha doğrusu unutmuştum - yeniletmeden ayrıldım Viyana'dan. Gel gör ki, tam sınırda, Gmünd'de yani, - tabii genç- bir memur bu yanlışı hemen bulup çıkardı. Herkes gümrüğe giderken, bana "Bekle" dediler! İçime bir kurt düştü. (Bugün çalıştığım yerde ilk günüm, ikide bir gelip lafa tutuyorlar beni, senden ayırmaya, daha doğrusu, seni benden uzaklaştırmaya uğraşıyorlar... ama başaramayacaklar, değil mi Milena? Kimse seni benden uzaklaştıramayacak, kimse, değil mi?) Biraz sonra, tepeden tırnağa Viyanalı bir memur geldi, güler yüzlü, sevimli bir adam; aldı beni, bir sürü basamaktan indirdi, çıkardı, "Sınır Komiserliği"nin odasına soktu. Bu güler yüzlü memuru sen mi göndermiştin, kim bilir? İçerde, benimki gibi pasaportunda eksiği olan, yaşlı Romanyalı bir Yahudi kadın da vardı, anlaşılan bu kadını da sen yollamıştın oraya. Senin Yahudilerin koruyucu meleği olduğunu bilmez miyim? Ne var ki, ötekiler daha güçlü: "Büyük" komiserle "Küçük" yardımcısı -ikisi de solgun benizli, zayıf, asık suratlı kimseler- pasaportuma bakar bakmaz, hiç duraksamadan: "Vizeyi almak için, hemen Viyana'ya döneceksiniz" dediler. Ne diyebilirdim? Birkaç kez "Çok fena" diyebildim. Komiser de birkaç kez: "Fenalık bunun neresinde?" dedi; ama sesinde alaycı, sevinçli bir şey vardı. "Telgrafla yapılmaz mı bu iş?" dedim, "Hayır" dedi. "Burada bu işlere bakacak yetkili bir yer yok mu?" dedim. "Hayır" dediler. Kadın acıdı durumuma, çok rahat bir sesle: "Beni alıkoyun, ama bırakın bu bayı" dedi. Olmaz Milena, böyle olmaz canım! Bu silahlar yetersiz! Dönüyorum gümrük dairesine, bavullarımı alıp gene komiserliğe geliyorum. Ne de uzun bir yol bu? Anlaşıldı, bugünkü trenle gidemeyeceğim artık. Komiser, işini bitirmiş, özel dairesine çekilmişti. Biz yardımcısıyla yalnız kalmıştık. Viyana'ya ilk tren saat ondaymış, gece yarısını geçe ve saat üç buçukta varıyormuş Viyana'ya! Riva Oteline mi giderim gene? Oranın pirelerinden her yanım delik deşik olmuştu, sonra bakalım oda var mıdır? Ne yaparım? diyorum kendi kendime. L. Sokağına mı giderim? Sabahın beşinde kapını çalar, bana yatacak bir yer göster, diyebilir miyim? Kapıyı senin açtığını tasarlıyorum, kim bilir nasıl şaşardın? Hemen ertesi günü verirler mi vizeyi? Bilmiyorum ki... Bütün bu yorgunluklardan sonra ne halde dönerim Prag'a? On altı saat trende kalmak, kolay mı? Gene müdüre telgraf çek, gene izin iste! Milena, nedir benden istediğin? Bırak, alıkoyma beni yolumdan! Bütün bu güçlükleri sen de istemiyorsundur, isteyemezsin! Acaba, diyorum, geceyi burada, Gmünd'de geçirsem de, sabahki trenle Viyana'ya dönsem? Sabah beş buçukta bir tren varmış, on birde Viyana'da oluyormuş. Öyle yapalım diyoruz; Romanyalı Yahudi kadın da benimle kalacak. Bunları konuşurken, nasıl oldu bilmiyorum, birden komiser yardımcısının bizden yana olduğunu sezinledim. Geceyi burada geçirirseniz, diyor, sabah erkenden sizi Prag'a gönderebilirim! O saatte yalnızım burada, göz yumarım gitmenize, diyor. Ama komiserin duymaması gerekirmiş. Küçük bir oyun oynuyoruz komisere, geceyi burada geçirip, sabah Viyana'ya döneceğiz, diyoruz. El ayak çekildikten sonra konuşmak için ayrılıyoruz yardımcının yanından. Burada da Milena'nın parmağı var, diye düşünüyorum. Yahudi kadınıyla istasyondan ağır ağır uzaklaşıyoruz. (Bizi götürecek olan tren duruyor oracıkta, gümrük işleri epey uzun sürüyor anlaşılan. Kasabaya gitmek için bir saatlik araba yolculuğu yapmak gerekiyormuş, ama istasyonun oralarda da iki otel var, birinde yer buluruz umuduyla düzülüyoruz yola. Tam rayların üstünden geçeceğiz ki, bir marşandiz görünüyor, kadın beni kolumdan çekiyor... Marşandizin geçmesini bekliyoruz. İşte bu marşandiz treni olmasaydı, pazar günü Prag'da olamayacaktım. Senin güler yüzlü Viyanalı memur, o uzun yolu koşarak, soluk soluğa geliyor, komiserin bize gitme izni verdiğini muştuluyor. Neden? Niçin? Bilmiyoruz. Sevinçten boğazımızın kuruduğunu çok iyi anımsıyorum şimdi. Bir bahşiş verebilmek için on kez yalvardık adama. Hadi bakalım geri dön, o uzun yolu koş, gümrüğe gel, aç eşyaları, sonra gene istasyona fırla... Bir ara soluğum yetmeyecek sandım, bir adım atamam daha derken, yanı başımızda bir hamal görmez miyim? Viyana'da beni bulman için, nasıl bütün otelleri altüst ettiysen, şimdi de burada benim için sanki bütün Tanrı katlarında yalvarmıştın, Milena. Altüst olan işler, düzelivermişti birden.. Gümrükte altın kol düğmelerimi kutusuyla yitirmiştim, biraz sonra, biri bulmuş, koşarak getirdi onları. Trene biniyoruz, binmemizle yola düzülmemiz bir oluyor; kan ter içinde kalmıştım. Hep yanımda kal, olur mu? F. Download 0.97 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling