T. C. Erciyes üNİversitesi sosyal b


Download 1.24 Mb.
Pdf ko'rish
bet31/66
Sana23.04.2023
Hajmi1.24 Mb.
#1385861
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   66
Bog'liq
2ш3 сипат сабуни

Terc. 
a.g.e., c. 3-4, s. 482, Mevlevî, Mesnevî Şerhi,c. 12, s. 359-361
158
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1399 


39 
“Mükreh” burada “cebr ve baskı altında” anlamındadır. İradesi, dilemesi 
olmayan, baskı altında ve mecbur olan bir kimse nasıl böyle söyleyebilmektedir? 
Yani yukarıdaki görüşlerini nasıl rahatlıkla ifade edebilmektedir? Ve (baskı altında 
olduğu için) kendisine ait, seçtiği bir yol olmayan kişi, nasıl bir yol tutup o uğurda 
savaşabilmektedir?
İ
nsanı irade sahibi, şuurlu, seçme hürriyetine bir varlık olarak gören 
Mevlâna, bu yönüyle onu fiillerinden sorumlu tutmakta, bu görüşünü Hz. Âdem’in 
suçunu kabullenişiyle desteklemekte ve sadece yaptığı iyiliklerden dolayı takdir 
edildiğinde sevinmeyi değil, işlediği suç ve kabahatlerden dolayı pişmanlık duymayı 
da insanın görevi saymakta ve bu tavrı üstün tutmaktadır. Buna karşın insanı icbar 
altında gören ve sorumluluklarını Allah’a yükleyen bakış açısını yermekte, buna 
örnek olarak şeytanın yerilmesini vermekte, nefsinin ve hevasının isteklerine gelince 
iradesini kullanan ama başına gelen musibetlerden ve afetlerden dolayı suçu ilahî 
takdire yüklemeyi ikiyüzlü bir tavır olarak görmektedir. Hatta ancak şeytanın 
soyundan gelenlerin başvurabileceğini söylediği bu hilekârlığı “her neyi nefsin 
istedi, ihtiyar tutarsın; her neyi ki aklın istedi, ızdırar getirirsin”
159
diyerek 
eleştirmektedir.
3- İNSAN İRADESİNİN ETKİNLİK ALANININ SINIRLARI
 
Mevlâna, bilinci ve aklıyla hayvandan farklılaşan insanı sorumluluk sahibi 
kabul eder.
160
Öyle ki O’na göre kaderi inkâr etmek âcizlik, her şeyi kadere 
bağlamak cahilliktir ve “Cahillik, âcizlikten beterdir.”
161
Elbette Kur’ân, iradesi olan 
insanı (başa gelecek musibetler konusunda) uyarmak için inmiştir.
162
Nasıl insanın 
çatıdan düşen tahtaya kızması mümkün değilse
163
, “Mermer taşa emredildiğini kim 
görmüştür?”
164
İnsana, hem kendi yaptıklarını hem de Hakk’ın yaptıklarını 
müşahede ederek, kıyas yapma, gerçeği görme ve kendi fiilinden dolayı 
159
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1400
160
İbrahim Agâh Çubukçu“Mevlana ve Felsefesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 
cilt 26, s. 107
161
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3033
162
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, beyit:3026 
163
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3042 
164
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3027 


40 
sorumluluğunu kabullenme
165
ihtarında bulunan Mevlâna, “Bizim fiillerimizi 
vücuda getiren Hakk’ın yaratmasıdır. Bizim fiilimiz Hakk’ın yaratmasının 
eserleridir.”
166
Sözüyle netleştirdiği ilâhî irade-cüz’î irade ilişkisinde, ilâhî iradenin 
tasarruf sahasını ve kuşatıcılığını ortaya koymak için Kur’ân’dan yola çıkarak 
görüşünü belirtir:
- O hakîmdir, “Allah, dilediğini yapar”
167
. Derdin ‘ayn’ından (kendisinden) 
devayı çekip çıkarır.
168
Allah dilerse, bizim için tabiî ve güzel olan havayı, ateşi aşağılatır (çirkin bir 
duruma sokar), dilerse yine bizim için güzel olan gülü değiştirip, dikeni gülden 
üstün tutar.
169
O’na göre Allah, ilm-i ilâhisinde sabit bulunan şeyi murad eder, bunu 
yaparken de her şeyin istidadına göre hükmeder. İlim ve hikmetiyle bir hastalığın 
kendisinden, yine hastalığın çaresini yaratır. Mesela kolera, çiçek aşılarının hastalığa 
neden olan virüslerden üretilmesi gibi.
170
Bir başka beytinde;
- Ey oğul; Hakk, her şeyi muhittir. Bir iş, onu bir diğerinden alıkoymaz.
171
demektedir. Burada Mevlâna, yine Kur’ân’ı referans alarak Hakk’ın iradesini yine 
Hakk’ın beyanıyla izah etmekte, “Allah her şeyi kaplamıştır.”
172
ayetinden ilham 
almaktadır. İlâhî iradenin bir işi yaparken başka bir işten muaf olmayıp, aynı anda 
hepsini yapabilme kudretine sahip bulunduğunu belirtirken yine Kur’ân’a, “Bizim 
emrimiz, gözün süratli bir bakışı gibi bir an içinde vaki olur”
173
ayet-i kerimesine 
başvurmaktadır.
İ
lâhî iradenin kuşatıcılığı ve her şeyi muhîd olması Mevlâna’ya göre insan 
iradesinin muzdar olduğu anlamına gelmez. Yani Hakk’ın muhtariyeti, insanın 
muzdariyetine yol açmaz. Zira Mevlânâ, diğer mutasavvıflarla paralel düşünmekte, 
meseleye İlâhi irade mukâbilinde insan hürriyeti şeklinde yaklaşmamaktadır.
174
165
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 1481 
166
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 1483 
167
İbrahim 14/27
168
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1611
169
İzbudak, Mesnevî Terc. c. 2, s. 124 
170
Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 3, s. 448 
171
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 1488
172
Nisa 4/126 
173
Rahman 55/50 
174
Ramazan Altıntaş, “Mevlâna’da İrade Hürriyeti”, CUİFD, c. VIII/2, Aralık 2004, s. 2


41 
İ
nsan düşüncesinin özgürlüğünden yana olan Mevlâna’da hürriyet, “kalıpları kırıp 
Allah’a götüren en doğru yolu kendi içinde bulmaktır. Kayıtlardan kurtulan tam 
manasiyle hür adam, onun aradığı ideal insandır.”
175
İnsan düşünmekte serbesttir ve 
“Düşünceden muâheze olunmak yoktur. Ve âlemin batınında hürriyet vardır; çünkü 
efkâr lâtîftir. Onun üzerine hükmolunamaz. “Biz zâhire göre hükm eyleriz; serâire 
(gizli şeylere) Allah-u zü’l-Celâl Hazretleri muttali’dir (bilir ve hakimdir).” O 
endîşeleri sende peydâ eden Hak Teâlâ’dır. Sen onları, yüzbin cehd ile ve lâ-havle 
ile kendinden def’ edemezsin.”
176
Düşünceden dolayı insanın sorumlu 
tutulamayacağını beyan eden Mevlâna’ya göre, insanın iç dünyası özgürlük 
âlemidir. Düşüncelerden dolayı hüküm verilemez. İnsanın iç dünyasında oldukları 
sürece, düşüncelerin adları, sanları ve işaretleri yoktur. Hiçbir hakim “sen içinden 
böyle demediğini ispat et” demez, diyemez. Düşünceler havada uçuşan kuşlar 
gibidir.
177
Mesnevî’de yer alan “Çobanın Münacaatı ve Musa (A.S.)’ın Onu İnkâr 
Etmesi”
178
hikayesi ile Mevlâna insanın düşünce hürriyetine sahip olduğunu, hatta 
Allah’ın bunu murad ettiğini ispat etmeye çalışır. Musa (a.s.) yolda bir çoban görür, 
çoban kendince Hakk’a münacaat etmektedir:
- Ey Hudâ ve ey İlâh! Sen neredesin? Ta ki ben senin kölen olayım! Çarığını 
dikeyim, başını tarayayım, 
- Elbiseni yıkayayım, bitlerini öldüreyim. Ey muhteşem, senin önüne süt 
getireyim, 
- Elceğizini öpeyim, ayakcağızını yıkayım. Uyku vaktin gelince yatacağın yeri 
süpüreyim, 
- Ey Hudâ, bütün keçilerim sana feda olsun, benim “hey hey” ve “hay hay”ım 
senin yâdındadır.
179
175
Nureddin Topçu, İslam ve İnsan, Mevlâna ve Tasavvuf, Dergâh Yayınları, I. Baskı, Mayıs 1998, 
s. 113
176
Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Terc.: Ahmed Avni Konuk, Haz.: Selçuk Eraydın, İz Yayıncılık, İstanbul, 
2009, Yirmidördüncü Fasıl, s.92). Abdülbaki Gölpınarlı Terc., İnkılap Yay., İstanbul 2009, s. 84
177
Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Terc.: Meliha Ülker Anbarcıoğlu, Ataç Yayınları, İstanbul 2007, s. 135. 
Adnan, Karaismailoğlu, Mevlâna’nın Gözüyle İnsan ve Toplum, Hizmet-İş Sendikası Yay., s. 167-71
178
Mevlâna, Mesnevi, c. 2, b.: 1770-1805 
179
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1710-1805 


42 
Çobanın böyle münasebetsizce sözlerini duyan Musa (a.s.) hiddetlenir ve 
“Müslüman olmadan kâfir oldun”
180
ve “Bu ne batıl sözdür, bu ne küfür ve 
hezeyandır! Muhakkak ağzına pamuk tıka”
181
gibi sözlerle çobana kızar ve onu 
azarlar. Çoban Musa (a.s.)’ın bu hiddeti karşısında sözlerinden dolayı pişman olur, 
bir ah eder ve çölde yola koyulur. Bunun üzerine Hakk’tan Musa (a.s.)’a yaptığını 
yanlışlığını ifade eden vahiy gelir ve Allah “Sen kullarımızı vasl etmeye mi geldin, 
yoksa fasl etmeye mi geldin”
182
buyurarak Musa (a.s.)’ı ikaz eder. “Biz dile ve söze 
bakmayız; biz ruha ve hale bakarız”
183
Herkesin kendi dilinde ve suretinde Hakk’ı 
zikrettiğine inanan Mevlâna, bunu Hakk’ın dilinden şöyle ifade eder: “Her kimseye 
bir sîret vermişim; her kimseye bir ıstılah vermişim”
184
Bundan sonra Musa (a.s.)’a 
ilâhî sırlarını söyler ve kalbine ilham eder ki Mevlâna bunların kelama 
gelmeyeceğini beyan ederek anlatmaz. Musa (a.s.) çobandan özür dilemek ve 
Allah’ın ona verdiği ruhsatı iletmek için yollara düşer ve nihayet çobanı bulur. Ona 
müjdeyi verir: “Gönlün ne dilerse onu söyle. Senin küfrün dindir, dinin ise can 
nurudur.”
185
Bir insanın seçme hürriyetiyle donanmış bir iradeye sahip olabilmesi 
için öncelikle düşünme fiilinde bağımsız olması gerekir, bu hikâye ile Mevlâna, 
insanın muzdar olmadığını, düşüncede serbest olduğunu, bizatihî Hakk’ın da bunu 
irade ettiğini ifade etmektedir.
İ
nsan düşüncesinin özgürlüğüne ve bu konuda onu hiç kimsenin sorumlu 
tutamayacağına inanan ve bunun aynı zamanda Hakk’ın bir isteği olduğunu savunan 
Mevlâna, iç dünyasında tam bir hürriyete sahip olan insanın iradesini kullanmakta 
da serbest olduğunu ve insanın iradesini dilediği gibi kullanarak hayatına yön 
verebileceğini ifade etmektedir. Şimdi bu görüşümüzü destekleyen örneklerle 
Mevlâna’nın insan iradesine yaklaşımını ele alalım.
180
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1717 
181
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1718 
182
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1741 
183
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1749 
184
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1743 
185
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1774 


43 
“Bir Adamın Hz. Musa’dan Hayvanların, Kuşların Dilini Öğrenmeyi 
İ
stemesi”
186
adlı hikâyesinde bir adam Hz. Musa’ya gelerek hayvanların ve kuşların 
dilini öğrenmek ister. Hz. Musa (a.s.) bunu yapmak istemez ve adamı vazgeçirmeye 
çalışır ama Allah vahiyle O’na bu işi yapmasını telkin buyurur ve insana bahşettiği 
iradenin önemine işaret eder:
- Bütün âlem, tesbih edicidir; lâkin onların tesbihi cebrîdir ve bu yüzden 
ücretli değildir, 
- (Ya Mûsâ!) Kılıcı eline ver ve onu acizlikten kurtar, ya gazi, yahut eşkıya 
(yol kesici) olsun.
187
Burada kılıçtan maksat irade ve ihtiyar kılıcıdır. Bu sayede onu kudret sahibi yap ki, 
nefsiyle olan mücadelesinde dilediği gibi (iyiye veya kötüye) kullansın.
188
Beytin 
devamında Mevlâna, Hakk’ın dilinden iradenin varlığına ve insanların onu özgürce 
kullanmakla ayrıştığına işaret etmektedir:
- Zira Âdem ihtiyar cihetinden “Keremna”
189
oldu; Yarısı bal arısı, yarısı 
yılan oldu.
190
Hikâyeyi kısaca özetlersek; Hz. Musa (a.s.) Allah’ın izniyle adama hayvanların 
lisanını öğretir; adam her gün kendi hayvanlarının dilinden (atının sakatlanacağını, 
katırının yakında öleceğini, kölesinin hastalanacağını vb.) bazı hakikatleri öğrenir, 
buna göre tedbirler alır ve (hayvanlarını ve kölesini satarak) kaza ve kaderin başına 
getireceği felaketlerden kurtulduğunu düşünür. En sonunda hayvanların kendi 
aralarındaki konuşmalardan kendi ölümünü öğrenince derhal Hz. Musa (a.s.)’a koşar 
ve kendisini (yaptığı yanlışı anlayarak binbir özür ve pişmanlıktan sonra) ölümden 
kurtarması için yalvarır. Hz. Musa (a.s.) artık çok geç olduğunu söyler ve adam 
hastalanır. Hz. Musa (a.s.) adamın hiç olmazsa imanlı ölüp ahirette kurtulması için 
Hakk’a yalvarır ve duası kabul olur. Mevlâna, insanın başına iradesi dışında 
(Hakk’tan) gelen bela ve meşakkatler için şikâyet etmeyip şükretmeyi nasihat ettiği 
bu hikâyede, aynı zamanda kulun tercihlerinin önemine, (ilâhî hikmetleri öğrendiği 
186
Mevlâna, Mesnevî, c. 3, b.: 3265-3397 
187
Mevlâna, Mesnevî, c. 3, b.: 3288-89 
188
Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 6, s. 236, Mevlevî, Mesnevî Şerhi, c. 11, s. 860
189
İsrâ 17/70 “Biz Benî Âdem’i mükerrem kıldık” ayetine atıfta bulunuyor. 
190
Mevlâna, Mesnevî, c. 3, b.: 3290 


44 
takdirde) insan iradesinin (kaza ve kaderi bile değiştirmeyi isteyecek kadar) neler 
yapmak isteyebileceğine de değinmektedir. Allah insana tercih hakkı tanımış ve 
bunun için irade bahşetmiştir, insan dışında bütün âlem cebrî hareket etmektedir ve 
sadece insan yaptıklarından dolayı takdir edilecektir.
Mevlâna’ya göre, kendi iradesini kabul etmek insana, reddetmek ise şeytana 
ait bir özelliktir.
191
Kaza ve kaderi hak bilip, kulun çalışmasını inkâr etmek İblis gibi 
tek gözlü olmaktır:
- Belki kaza haktır ve kulun cehdi de haktır; sakın eski İblis gibi tek gözlü 
olma, 
- İki işte tereddüt içinde kalmışız; bu tereddüt ihtiyarsız ne vakit olur? 
- İki eli ve iki ayağı bağlı olan ne vakit “Bunu mu yapayım, onu mu 
yapayım?” der,
- Hiç benim fikrimde “Denize mi dalayım veya yukarıya mı uçayım?” diye bir 
tereddüt olur mu? 
- Musul’a gideyim yahud sihir için Babil’e kadar gideyim!” diye bu tereddüt 
vardır,
- O halde, tereddüt için bir kudret gerekir; yoksa o bıyık üzerine gülme olur.
192
İ
nsanın bu dünyada iki işten birini yapıp yapmama konusunda tereddüde düşmesini 
iradenin varlığına delil olarak gösteren Mevlâna’ya göre; yine insanın tereddüde 
düşmesi için bir kudret gerekir ki, bu da irade kudretidir.
193
Mahlûkların irade-i 
ilahiye karşısındaki konumunu, nakkaş fırçası önündeki duvar nakşına ya da bir 
kadının gergefte işlediği nakşa benzeten
194
Mevlâna, insan iradesini hiçe saymak 
için en sık örnek olarak verilen “Attığın zaman sen atmadın”
195
ayetine dahi bu 
çerçevede yorum getirir:
- Eğer biz okları atar isek, bizden değildir; biz yayız ve oku atan Hudâdır, 
- Bu cebrî değil, Cebbarlığın manasıdır; Cebbarlığın zikri tazarru içindir, 
191
Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b.: 406. “Bir İblis ki şöyle derdi: “Beni sen azdırdın. Hem kadehimizi 
kırıyorsun, hem bizi dövüyorsun.”
192
Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b.: 407-412 
193
Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 11, s. 145-146 
194
Mevlevî, Mesnevî Şerhi,c. 2, s. 384 
195
Enfal 8/17 


45 
- Tazarrumuz, ıztırârın delili oldu; utanmamız da ihtiyarın delili oldu, 
- Eğer ihtiyarımız olmasa idi, bu utanma nedir? Bu teessüf, bu hacâlet ve bu 
hayâ niçindir? 
- Üstadların çırakları men etmesi ne içindir? Hatırı, tedbirlerden çevirmek ne 
içindir?
196
“Attığın zaman sen atmadın” ayetinden Mevlâna, atma fiilinin yaratılışının Hakk’a 
izafe edilmesi gerektiğini, bu sözlerin cebrî manası için değil, Allah’ın Cebbâr ism-i 
ş
erifinin manasını açıklamak için zikredildiğini kaydeder. Bizim bir işi 
başaramadığımızda ağlayıp inlememiz, güçsüzlüğümüzün, kudretsizliğimizin 
deliliyken, yaptığımız işlerden utanmamız, sıkılmamız da irademizin delilidir. Eğer 
bu irade bizde olmasaydı, yaptıklarımızdan utanmazdık. Hayâmız, esef duymamız 
hep irademizi işaret etmektedir. İnsan tavla oyuncusuna benzer. Hakikatte zara 
tabidir; fakat oyunculuktaki maharet onun eseridir ki, bu da bizim irademizdir.
197
Mevlâna, kulun kendi fiillerini yaratmadığına, yaptığı işleri yaratanın Allah 
olduğuna, ancak kulun baskı altında da bulunmayıp tercihlerinde özgür 
bulunduğuna, Allah’ın küllî iradesine karşı insanda cüz’î iradenin varlığına 
inanmaktadır.
198
Mevlâna’nın temel fikirlerini temsilî hikâyelerle izah ettiğini daha önce 
zikretmiştik. İnsan iradesini ve sorumluluğunu anlattığı hikâyelerden bir tanesi 
“hırsız ve bağ sahibi”dir. Hikâyeye göre, adamın biri bir ağacın üstüne çıkmış, 
silkeleyerek ağacın meyvalarını düşürmektedir. Bağ sahibi görür ve kızar. Hırsız ise, 
“Allah’ın bağından, Allah’ın bir kulu, Allah’ın lutfettiği bir hurmayı yerse; Cahil 
biri gibi niçin melâmetlik edip, Allah’ın ihsan ettiği nimeti kıskanıyorsun?”
199
diye 
cevap verir. Bağ sahibi hırsıza bir ders vermek ister ve hizmetçisinden istediği iple 
adamı bir ağaca bağlar ve sopa ile dövmeye başlar. Hırsız inlemeye başlayıp, 
196
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 617-621 
197
Konuk, Mesnevî Şerhi,c. 1, s. 236, Şefik Can, Mevlâna; Hayatı- Şahsiyeti-Fikirleri, Ötüken 
Yayınları, V. Baskı, Mayıs 2004, s. 287
198
Mevlevî, Mesnevî, c. 2, s. 388 
199
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3079-3080 


46 
“Allah’tan utan, bu suçsuzu inlete inlete öldürüyorsun”
200
diye isyan edince bağ 
sahibi şöyle der: “Allah’ın kulu, başka bir kulu, Allah’ın sopası ile bir güzel 
dövüyor/ Bu sopa Hakk’ın sopasıdır, arka da, yan da, Hakk kulunun arkası; Ben 
ancak onun kuluyum ve fermanının bendesiyim”
201
Hırsız bunun üzerine pişman 
olup, yaptığından tevbe eder. Mevlâna, gazelin devamında, hikâyedeki örnekten 
yola çıkarak, insan iradesinin sorumluluğunu hatırlatır:
- Senin ihtiyarını O’nun ihtiyarı var etti; O’nun ihtiyarı toz bulutu altındaki bir 
süvari gibi görünmezdir, 
- O’nun ihtiyarı bizim ihtiyarımızı meydana getirmiştir; Emir ancak bir 
ihtiyara müstenîddir (dayanır).
202
Beyitten de anlaşılacağı üzere, Hakk’ın emirleri ihtiyarımız olduğu için bize, 
irademizi kullanma kabiliyetimizden dolayı insanlara yöneliktir. Mevlâna, kâfirliğin 
bile tercih edilen bir şey olduğunu dile getirerek, iman etmek gibi küfre düşmenin de 
insan iradesi sonucu gerçekleştiğini beyan ederek, cebrî savunan kişinin iddiasını 
çürütmek yoluyla insan iradesinin tasarruf sahasına güzel bir örnek vermektedir. 
- “Benim küfrüm O’nun iradesidir” dediğinde, bil ki bunda yine kendi iraden 
vardır, 
- Küfrün senin iraden olmadıkça olmaz. Hem kâfir olmayı istememek, hem 
kâfir olmak tenakuzdur. 
203
Mevlâna’ya göre, emir ve nehiy, lütuf ve azarlamak ancak irade sahibi kişi 
içindir. Zulümde de ihtiyar vardır, sitemde de.
204
İnsanın içinde bulunan cüz’î 
iradeyi, Yusuf (a.s.)’ı görünce hayranlıktan ellerini kesen kadınlara benzeten
205
Mevlâna için iradeyi hareket geçiren güç; talep ettiği şeyi görmektir.
206
Nasıl köpek 
işkembeyi görünce kuyruğunu sallar
207
, at arpayı görünce kişnemeye, kedi et 
200
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3083
201
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3084-3085 
202
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3087-3088 
203
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3099-3100 
204
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2973 
205
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2975 
206
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2979. “İhtiyârı harekete geçiren görüştür. Görüş, bir üflemek gibidir 
ki, ateşten kıvılcım koparır”
207
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2977 


47 
gösterilince miyavlamaya başlarsa
208
, insan da arzu ettiği, istediği bir şeye 
kavuşacağını umduğunda iradesi hareke geçer. Tam bu noktada Mevlâna, insanın 
karar verme sürecinde etkili olan melek ve şeytanın rollerine değinir ve insanın 
hayır ve şer her iki yönde ilhamlarla muhatap kaldığını
209
ve şeytan ile ruh, her 
ikisinin de insana şerri ve hayrı gösterdiğini, bunların da iradenin varlığına delil 
olduğunu açıklar.
210
Görüldüğü gibi Mevlâna, “kul ister, Allah yaratır” düşüncesindedir. Bu 
dünyada herkes ne ekerse onu biçer. İyilik yaparsan iyilik bulursun, kötülüğünün 
neticesi ise yine kötülüktür. Yaratma eylemi Allah’a, yaratılan şeyin ne olacağı, 
kendi eylemlerinde tercih hakkına sahip olan insana mahsustur. İnsan düşünmekte 
özgür olduğu gibi düşündüklerini fiiliyata dökerken de özgürce seçme hakkına 
sahiptir. Öyle ki kâfirliği bile kendi tercihi ile seçer. “Ey arkadaş! Hissi hayvan bile 
ikrar edicidir; fakat delilin idraki incedir”
211
diyen Mevlâna, hayvanların bile haliyle 
ihtiyarı ve hissi idrâk ettiklerini, bu durumun insandaki iradeye delil olacağını beyan 
eder.
212
Bu konudaki düşünceleri tahkîk edildiğinde, hem insanın irade 
sorumluluğunu hem de ilâhî takdîrin varlığını kabul ederek orta bir yol takip ettiği 
görülebilir.”
213

Download 1.24 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling