T. C. Erciyes üNİversitesi sosyal b
Download 1.24 Mb. Pdf ko'rish
|
2ш3 сипат сабуни
Terc.
a.g.e., c. 3-4, s. 482, Mevlevî, Mesnevî Şerhi,c. 12, s. 359-361 158 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1399 39 “Mükreh” burada “cebr ve baskı altında” anlamındadır. İradesi, dilemesi olmayan, baskı altında ve mecbur olan bir kimse nasıl böyle söyleyebilmektedir? Yani yukarıdaki görüşlerini nasıl rahatlıkla ifade edebilmektedir? Ve (baskı altında olduğu için) kendisine ait, seçtiği bir yol olmayan kişi, nasıl bir yol tutup o uğurda savaşabilmektedir? İ nsanı irade sahibi, şuurlu, seçme hürriyetine bir varlık olarak gören Mevlâna, bu yönüyle onu fiillerinden sorumlu tutmakta, bu görüşünü Hz. Âdem’in suçunu kabullenişiyle desteklemekte ve sadece yaptığı iyiliklerden dolayı takdir edildiğinde sevinmeyi değil, işlediği suç ve kabahatlerden dolayı pişmanlık duymayı da insanın görevi saymakta ve bu tavrı üstün tutmaktadır. Buna karşın insanı icbar altında gören ve sorumluluklarını Allah’a yükleyen bakış açısını yermekte, buna örnek olarak şeytanın yerilmesini vermekte, nefsinin ve hevasının isteklerine gelince iradesini kullanan ama başına gelen musibetlerden ve afetlerden dolayı suçu ilahî takdire yüklemeyi ikiyüzlü bir tavır olarak görmektedir. Hatta ancak şeytanın soyundan gelenlerin başvurabileceğini söylediği bu hilekârlığı “her neyi nefsin istedi, ihtiyar tutarsın; her neyi ki aklın istedi, ızdırar getirirsin” 159 diyerek eleştirmektedir. 3- İNSAN İRADESİNİN ETKİNLİK ALANININ SINIRLARI Mevlâna, bilinci ve aklıyla hayvandan farklılaşan insanı sorumluluk sahibi kabul eder. 160 Öyle ki O’na göre kaderi inkâr etmek âcizlik, her şeyi kadere bağlamak cahilliktir ve “Cahillik, âcizlikten beterdir.” 161 Elbette Kur’ân, iradesi olan insanı (başa gelecek musibetler konusunda) uyarmak için inmiştir. 162 Nasıl insanın çatıdan düşen tahtaya kızması mümkün değilse 163 , “Mermer taşa emredildiğini kim görmüştür?” 164 İnsana, hem kendi yaptıklarını hem de Hakk’ın yaptıklarını müşahede ederek, kıyas yapma, gerçeği görme ve kendi fiilinden dolayı 159 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1400 160 İbrahim Agâh Çubukçu, “Mevlana ve Felsefesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 26, s. 107 161 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3033 162 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, beyit:3026 163 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3042 164 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3027 40 sorumluluğunu kabullenme 165 ihtarında bulunan Mevlâna, “Bizim fiillerimizi vücuda getiren Hakk’ın yaratmasıdır. Bizim fiilimiz Hakk’ın yaratmasının eserleridir.” 166 Sözüyle netleştirdiği ilâhî irade-cüz’î irade ilişkisinde, ilâhî iradenin tasarruf sahasını ve kuşatıcılığını ortaya koymak için Kur’ân’dan yola çıkarak görüşünü belirtir: - O hakîmdir, “Allah, dilediğini yapar” 167 . Derdin ‘ayn’ından (kendisinden) devayı çekip çıkarır. 168 Allah dilerse, bizim için tabiî ve güzel olan havayı, ateşi aşağılatır (çirkin bir duruma sokar), dilerse yine bizim için güzel olan gülü değiştirip, dikeni gülden üstün tutar. 169 O’na göre Allah, ilm-i ilâhisinde sabit bulunan şeyi murad eder, bunu yaparken de her şeyin istidadına göre hükmeder. İlim ve hikmetiyle bir hastalığın kendisinden, yine hastalığın çaresini yaratır. Mesela kolera, çiçek aşılarının hastalığa neden olan virüslerden üretilmesi gibi. 170 Bir başka beytinde; - Ey oğul; Hakk, her şeyi muhittir. Bir iş, onu bir diğerinden alıkoymaz. 171 demektedir. Burada Mevlâna, yine Kur’ân’ı referans alarak Hakk’ın iradesini yine Hakk’ın beyanıyla izah etmekte, “Allah her şeyi kaplamıştır.” 172 ayetinden ilham almaktadır. İlâhî iradenin bir işi yaparken başka bir işten muaf olmayıp, aynı anda hepsini yapabilme kudretine sahip bulunduğunu belirtirken yine Kur’ân’a, “Bizim emrimiz, gözün süratli bir bakışı gibi bir an içinde vaki olur” 173 ayet-i kerimesine başvurmaktadır. İ lâhî iradenin kuşatıcılığı ve her şeyi muhîd olması Mevlâna’ya göre insan iradesinin muzdar olduğu anlamına gelmez. Yani Hakk’ın muhtariyeti, insanın muzdariyetine yol açmaz. Zira Mevlânâ, diğer mutasavvıflarla paralel düşünmekte, meseleye İlâhi irade mukâbilinde insan hürriyeti şeklinde yaklaşmamaktadır. 174 165 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 1481 166 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 1483 167 İbrahim 14/27 168 Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1611 169 İzbudak, Mesnevî Terc. c. 2, s. 124 170 Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 3, s. 448 171 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 1488 172 Nisa 4/126 173 Rahman 55/50 174 Ramazan Altıntaş, “Mevlâna’da İrade Hürriyeti”, CUİFD, c. VIII/2, Aralık 2004, s. 2 41 İ nsan düşüncesinin özgürlüğünden yana olan Mevlâna’da hürriyet, “kalıpları kırıp Allah’a götüren en doğru yolu kendi içinde bulmaktır. Kayıtlardan kurtulan tam manasiyle hür adam, onun aradığı ideal insandır.” 175 İnsan düşünmekte serbesttir ve “Düşünceden muâheze olunmak yoktur. Ve âlemin batınında hürriyet vardır; çünkü efkâr lâtîftir. Onun üzerine hükmolunamaz. “Biz zâhire göre hükm eyleriz; serâire (gizli şeylere) Allah-u zü’l-Celâl Hazretleri muttali’dir (bilir ve hakimdir).” O endîşeleri sende peydâ eden Hak Teâlâ’dır. Sen onları, yüzbin cehd ile ve lâ-havle ile kendinden def’ edemezsin.” 176 Düşünceden dolayı insanın sorumlu tutulamayacağını beyan eden Mevlâna’ya göre, insanın iç dünyası özgürlük âlemidir. Düşüncelerden dolayı hüküm verilemez. İnsanın iç dünyasında oldukları sürece, düşüncelerin adları, sanları ve işaretleri yoktur. Hiçbir hakim “sen içinden böyle demediğini ispat et” demez, diyemez. Düşünceler havada uçuşan kuşlar gibidir. 177 Mesnevî’de yer alan “Çobanın Münacaatı ve Musa (A.S.)’ın Onu İnkâr Etmesi” 178 hikayesi ile Mevlâna insanın düşünce hürriyetine sahip olduğunu, hatta Allah’ın bunu murad ettiğini ispat etmeye çalışır. Musa (a.s.) yolda bir çoban görür, çoban kendince Hakk’a münacaat etmektedir: - Ey Hudâ ve ey İlâh! Sen neredesin? Ta ki ben senin kölen olayım! Çarığını dikeyim, başını tarayayım, - Elbiseni yıkayayım, bitlerini öldüreyim. Ey muhteşem, senin önüne süt getireyim, - Elceğizini öpeyim, ayakcağızını yıkayım. Uyku vaktin gelince yatacağın yeri süpüreyim, - Ey Hudâ, bütün keçilerim sana feda olsun, benim “hey hey” ve “hay hay”ım senin yâdındadır. 179 175 Nureddin Topçu, İslam ve İnsan, Mevlâna ve Tasavvuf, Dergâh Yayınları, I. Baskı, Mayıs 1998, s. 113 176 Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Terc.: Ahmed Avni Konuk, Haz.: Selçuk Eraydın, İz Yayıncılık, İstanbul, 2009, Yirmidördüncü Fasıl, s.92). Abdülbaki Gölpınarlı Terc., İnkılap Yay., İstanbul 2009, s. 84 177 Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Terc.: Meliha Ülker Anbarcıoğlu, Ataç Yayınları, İstanbul 2007, s. 135. Adnan, Karaismailoğlu, Mevlâna’nın Gözüyle İnsan ve Toplum, Hizmet-İş Sendikası Yay., s. 167-71 178 Mevlâna, Mesnevi, c. 2, b.: 1770-1805 179 Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1710-1805 42 Çobanın böyle münasebetsizce sözlerini duyan Musa (a.s.) hiddetlenir ve “Müslüman olmadan kâfir oldun” 180 ve “Bu ne batıl sözdür, bu ne küfür ve hezeyandır! Muhakkak ağzına pamuk tıka” 181 gibi sözlerle çobana kızar ve onu azarlar. Çoban Musa (a.s.)’ın bu hiddeti karşısında sözlerinden dolayı pişman olur, bir ah eder ve çölde yola koyulur. Bunun üzerine Hakk’tan Musa (a.s.)’a yaptığını yanlışlığını ifade eden vahiy gelir ve Allah “Sen kullarımızı vasl etmeye mi geldin, yoksa fasl etmeye mi geldin” 182 buyurarak Musa (a.s.)’ı ikaz eder. “Biz dile ve söze bakmayız; biz ruha ve hale bakarız” 183 Herkesin kendi dilinde ve suretinde Hakk’ı zikrettiğine inanan Mevlâna, bunu Hakk’ın dilinden şöyle ifade eder: “Her kimseye bir sîret vermişim; her kimseye bir ıstılah vermişim” 184 Bundan sonra Musa (a.s.)’a ilâhî sırlarını söyler ve kalbine ilham eder ki Mevlâna bunların kelama gelmeyeceğini beyan ederek anlatmaz. Musa (a.s.) çobandan özür dilemek ve Allah’ın ona verdiği ruhsatı iletmek için yollara düşer ve nihayet çobanı bulur. Ona müjdeyi verir: “Gönlün ne dilerse onu söyle. Senin küfrün dindir, dinin ise can nurudur.” 185 Bir insanın seçme hürriyetiyle donanmış bir iradeye sahip olabilmesi için öncelikle düşünme fiilinde bağımsız olması gerekir, bu hikâye ile Mevlâna, insanın muzdar olmadığını, düşüncede serbest olduğunu, bizatihî Hakk’ın da bunu irade ettiğini ifade etmektedir. İ nsan düşüncesinin özgürlüğüne ve bu konuda onu hiç kimsenin sorumlu tutamayacağına inanan ve bunun aynı zamanda Hakk’ın bir isteği olduğunu savunan Mevlâna, iç dünyasında tam bir hürriyete sahip olan insanın iradesini kullanmakta da serbest olduğunu ve insanın iradesini dilediği gibi kullanarak hayatına yön verebileceğini ifade etmektedir. Şimdi bu görüşümüzü destekleyen örneklerle Mevlâna’nın insan iradesine yaklaşımını ele alalım. 180 Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1717 181 Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1718 182 Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1741 183 Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1749 184 Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1743 185 Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1774 43 “Bir Adamın Hz. Musa’dan Hayvanların, Kuşların Dilini Öğrenmeyi İ stemesi” 186 adlı hikâyesinde bir adam Hz. Musa’ya gelerek hayvanların ve kuşların dilini öğrenmek ister. Hz. Musa (a.s.) bunu yapmak istemez ve adamı vazgeçirmeye çalışır ama Allah vahiyle O’na bu işi yapmasını telkin buyurur ve insana bahşettiği iradenin önemine işaret eder: - Bütün âlem, tesbih edicidir; lâkin onların tesbihi cebrîdir ve bu yüzden ücretli değildir, - (Ya Mûsâ!) Kılıcı eline ver ve onu acizlikten kurtar, ya gazi, yahut eşkıya (yol kesici) olsun. 187 Burada kılıçtan maksat irade ve ihtiyar kılıcıdır. Bu sayede onu kudret sahibi yap ki, nefsiyle olan mücadelesinde dilediği gibi (iyiye veya kötüye) kullansın. 188 Beytin devamında Mevlâna, Hakk’ın dilinden iradenin varlığına ve insanların onu özgürce kullanmakla ayrıştığına işaret etmektedir: - Zira Âdem ihtiyar cihetinden “Keremna” 189 oldu; Yarısı bal arısı, yarısı yılan oldu. 190 Hikâyeyi kısaca özetlersek; Hz. Musa (a.s.) Allah’ın izniyle adama hayvanların lisanını öğretir; adam her gün kendi hayvanlarının dilinden (atının sakatlanacağını, katırının yakında öleceğini, kölesinin hastalanacağını vb.) bazı hakikatleri öğrenir, buna göre tedbirler alır ve (hayvanlarını ve kölesini satarak) kaza ve kaderin başına getireceği felaketlerden kurtulduğunu düşünür. En sonunda hayvanların kendi aralarındaki konuşmalardan kendi ölümünü öğrenince derhal Hz. Musa (a.s.)’a koşar ve kendisini (yaptığı yanlışı anlayarak binbir özür ve pişmanlıktan sonra) ölümden kurtarması için yalvarır. Hz. Musa (a.s.) artık çok geç olduğunu söyler ve adam hastalanır. Hz. Musa (a.s.) adamın hiç olmazsa imanlı ölüp ahirette kurtulması için Hakk’a yalvarır ve duası kabul olur. Mevlâna, insanın başına iradesi dışında (Hakk’tan) gelen bela ve meşakkatler için şikâyet etmeyip şükretmeyi nasihat ettiği bu hikâyede, aynı zamanda kulun tercihlerinin önemine, (ilâhî hikmetleri öğrendiği 186 Mevlâna, Mesnevî, c. 3, b.: 3265-3397 187 Mevlâna, Mesnevî, c. 3, b.: 3288-89 188 Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 6, s. 236, Mevlevî, Mesnevî Şerhi, c. 11, s. 860 189 İsrâ 17/70 “Biz Benî Âdem’i mükerrem kıldık” ayetine atıfta bulunuyor. 190 Mevlâna, Mesnevî, c. 3, b.: 3290 44 takdirde) insan iradesinin (kaza ve kaderi bile değiştirmeyi isteyecek kadar) neler yapmak isteyebileceğine de değinmektedir. Allah insana tercih hakkı tanımış ve bunun için irade bahşetmiştir, insan dışında bütün âlem cebrî hareket etmektedir ve sadece insan yaptıklarından dolayı takdir edilecektir. Mevlâna’ya göre, kendi iradesini kabul etmek insana, reddetmek ise şeytana ait bir özelliktir. 191 Kaza ve kaderi hak bilip, kulun çalışmasını inkâr etmek İblis gibi tek gözlü olmaktır: - Belki kaza haktır ve kulun cehdi de haktır; sakın eski İblis gibi tek gözlü olma, - İki işte tereddüt içinde kalmışız; bu tereddüt ihtiyarsız ne vakit olur? - İki eli ve iki ayağı bağlı olan ne vakit “Bunu mu yapayım, onu mu yapayım?” der, - Hiç benim fikrimde “Denize mi dalayım veya yukarıya mı uçayım?” diye bir tereddüt olur mu? - Musul’a gideyim yahud sihir için Babil’e kadar gideyim!” diye bu tereddüt vardır, - O halde, tereddüt için bir kudret gerekir; yoksa o bıyık üzerine gülme olur. 192 İ nsanın bu dünyada iki işten birini yapıp yapmama konusunda tereddüde düşmesini iradenin varlığına delil olarak gösteren Mevlâna’ya göre; yine insanın tereddüde düşmesi için bir kudret gerekir ki, bu da irade kudretidir. 193 Mahlûkların irade-i ilahiye karşısındaki konumunu, nakkaş fırçası önündeki duvar nakşına ya da bir kadının gergefte işlediği nakşa benzeten 194 Mevlâna, insan iradesini hiçe saymak için en sık örnek olarak verilen “Attığın zaman sen atmadın” 195 ayetine dahi bu çerçevede yorum getirir: - Eğer biz okları atar isek, bizden değildir; biz yayız ve oku atan Hudâdır, - Bu cebrî değil, Cebbarlığın manasıdır; Cebbarlığın zikri tazarru içindir, 191 Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b.: 406. “Bir İblis ki şöyle derdi: “Beni sen azdırdın. Hem kadehimizi kırıyorsun, hem bizi dövüyorsun.” 192 Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b.: 407-412 193 Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 11, s. 145-146 194 Mevlevî, Mesnevî Şerhi,c. 2, s. 384 195 Enfal 8/17 45 - Tazarrumuz, ıztırârın delili oldu; utanmamız da ihtiyarın delili oldu, - Eğer ihtiyarımız olmasa idi, bu utanma nedir? Bu teessüf, bu hacâlet ve bu hayâ niçindir? - Üstadların çırakları men etmesi ne içindir? Hatırı, tedbirlerden çevirmek ne içindir? 196 “Attığın zaman sen atmadın” ayetinden Mevlâna, atma fiilinin yaratılışının Hakk’a izafe edilmesi gerektiğini, bu sözlerin cebrî manası için değil, Allah’ın Cebbâr ism-i ş erifinin manasını açıklamak için zikredildiğini kaydeder. Bizim bir işi başaramadığımızda ağlayıp inlememiz, güçsüzlüğümüzün, kudretsizliğimizin deliliyken, yaptığımız işlerden utanmamız, sıkılmamız da irademizin delilidir. Eğer bu irade bizde olmasaydı, yaptıklarımızdan utanmazdık. Hayâmız, esef duymamız hep irademizi işaret etmektedir. İnsan tavla oyuncusuna benzer. Hakikatte zara tabidir; fakat oyunculuktaki maharet onun eseridir ki, bu da bizim irademizdir. 197 Mevlâna, kulun kendi fiillerini yaratmadığına, yaptığı işleri yaratanın Allah olduğuna, ancak kulun baskı altında da bulunmayıp tercihlerinde özgür bulunduğuna, Allah’ın küllî iradesine karşı insanda cüz’î iradenin varlığına inanmaktadır. 198 Mevlâna’nın temel fikirlerini temsilî hikâyelerle izah ettiğini daha önce zikretmiştik. İnsan iradesini ve sorumluluğunu anlattığı hikâyelerden bir tanesi “hırsız ve bağ sahibi”dir. Hikâyeye göre, adamın biri bir ağacın üstüne çıkmış, silkeleyerek ağacın meyvalarını düşürmektedir. Bağ sahibi görür ve kızar. Hırsız ise, “Allah’ın bağından, Allah’ın bir kulu, Allah’ın lutfettiği bir hurmayı yerse; Cahil biri gibi niçin melâmetlik edip, Allah’ın ihsan ettiği nimeti kıskanıyorsun?” 199 diye cevap verir. Bağ sahibi hırsıza bir ders vermek ister ve hizmetçisinden istediği iple adamı bir ağaca bağlar ve sopa ile dövmeye başlar. Hırsız inlemeye başlayıp, 196 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 617-621 197 Konuk, Mesnevî Şerhi,c. 1, s. 236, Şefik Can, Mevlâna; Hayatı- Şahsiyeti-Fikirleri, Ötüken Yayınları, V. Baskı, Mayıs 2004, s. 287 198 Mevlevî, Mesnevî, c. 2, s. 388 199 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3079-3080 46 “Allah’tan utan, bu suçsuzu inlete inlete öldürüyorsun” 200 diye isyan edince bağ sahibi şöyle der: “Allah’ın kulu, başka bir kulu, Allah’ın sopası ile bir güzel dövüyor/ Bu sopa Hakk’ın sopasıdır, arka da, yan da, Hakk kulunun arkası; Ben ancak onun kuluyum ve fermanının bendesiyim” 201 Hırsız bunun üzerine pişman olup, yaptığından tevbe eder. Mevlâna, gazelin devamında, hikâyedeki örnekten yola çıkarak, insan iradesinin sorumluluğunu hatırlatır: - Senin ihtiyarını O’nun ihtiyarı var etti; O’nun ihtiyarı toz bulutu altındaki bir süvari gibi görünmezdir, - O’nun ihtiyarı bizim ihtiyarımızı meydana getirmiştir; Emir ancak bir ihtiyara müstenîddir (dayanır). 202 Beyitten de anlaşılacağı üzere, Hakk’ın emirleri ihtiyarımız olduğu için bize, irademizi kullanma kabiliyetimizden dolayı insanlara yöneliktir. Mevlâna, kâfirliğin bile tercih edilen bir şey olduğunu dile getirerek, iman etmek gibi küfre düşmenin de insan iradesi sonucu gerçekleştiğini beyan ederek, cebrî savunan kişinin iddiasını çürütmek yoluyla insan iradesinin tasarruf sahasına güzel bir örnek vermektedir. - “Benim küfrüm O’nun iradesidir” dediğinde, bil ki bunda yine kendi iraden vardır, - Küfrün senin iraden olmadıkça olmaz. Hem kâfir olmayı istememek, hem kâfir olmak tenakuzdur. 203 Mevlâna’ya göre, emir ve nehiy, lütuf ve azarlamak ancak irade sahibi kişi içindir. Zulümde de ihtiyar vardır, sitemde de. 204 İnsanın içinde bulunan cüz’î iradeyi, Yusuf (a.s.)’ı görünce hayranlıktan ellerini kesen kadınlara benzeten 205 Mevlâna için iradeyi hareket geçiren güç; talep ettiği şeyi görmektir. 206 Nasıl köpek işkembeyi görünce kuyruğunu sallar 207 , at arpayı görünce kişnemeye, kedi et 200 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3083 201 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3084-3085 202 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3087-3088 203 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3099-3100 204 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2973 205 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2975 206 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2979. “İhtiyârı harekete geçiren görüştür. Görüş, bir üflemek gibidir ki, ateşten kıvılcım koparır” 207 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2977 47 gösterilince miyavlamaya başlarsa 208 , insan da arzu ettiği, istediği bir şeye kavuşacağını umduğunda iradesi hareke geçer. Tam bu noktada Mevlâna, insanın karar verme sürecinde etkili olan melek ve şeytanın rollerine değinir ve insanın hayır ve şer her iki yönde ilhamlarla muhatap kaldığını 209 ve şeytan ile ruh, her ikisinin de insana şerri ve hayrı gösterdiğini, bunların da iradenin varlığına delil olduğunu açıklar. 210 Görüldüğü gibi Mevlâna, “kul ister, Allah yaratır” düşüncesindedir. Bu dünyada herkes ne ekerse onu biçer. İyilik yaparsan iyilik bulursun, kötülüğünün neticesi ise yine kötülüktür. Yaratma eylemi Allah’a, yaratılan şeyin ne olacağı, kendi eylemlerinde tercih hakkına sahip olan insana mahsustur. İnsan düşünmekte özgür olduğu gibi düşündüklerini fiiliyata dökerken de özgürce seçme hakkına sahiptir. Öyle ki kâfirliği bile kendi tercihi ile seçer. “Ey arkadaş! Hissi hayvan bile ikrar edicidir; fakat delilin idraki incedir” 211 diyen Mevlâna, hayvanların bile haliyle ihtiyarı ve hissi idrâk ettiklerini, bu durumun insandaki iradeye delil olacağını beyan eder. 212 Bu konudaki düşünceleri tahkîk edildiğinde, hem insanın irade sorumluluğunu hem de ilâhî takdîrin varlığını kabul ederek orta bir yol takip ettiği görülebilir.” 213 Download 1.24 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling