T. C. Erciyes üNİversitesi sosyal b


- MEVLÂNA’NIN KAZA-KADER ANLAYI


Download 1.24 Mb.
Pdf ko'rish
bet36/66
Sana23.04.2023
Hajmi1.24 Mb.
#1385861
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   66
Bog'liq
2ш3 сипат сабуни

7-
MEVLÂNA’NIN KAZA-KADER ANLAYIŞ
Mevlâna, sebeplere dayanmadan, çalışıp çabalamadan Hakk’a dayanmayı 
kabul etmez. Allah’a güvenmek, ancak üzerine düşeni yaptıktan sonra başarıya 
zemin hazırlayan bir etkendir. Çalışmak, en kutsal vazifelerden biridir.
Amel ile 
beraber, amelin içinde, çalışarak Hakk’a tevekkül etmeyi tavsiye eden Mevlâna, 
sa’y (gayret) ve tevekkülü (i’timadı) cem etmeyi önerir.
378
“Arslan ve av 
hayvanları” hikâyesinde ilk kısımlarda arslanın ağzından çalışıp gayret etmenin 
faziletlerinin, av hayvanlarının diliyle de kaza ve kaderin hükümlerine dayalı rızkını 
bekleyen bir tevekkülün anlatıldığını zikretmiştik. Mevlâna bu hikâyede her iki 
tarafın (cehd-tevekkül) delillerini öyle ustaca anlatır ki, hangi tarafın iddialarını 
okursanız o tarafın doğruluğuna inanabilirsiniz.
379
Bu iki iddianın güçlü olmasının, 
Kur’ân âyetlerinden yola çıkarak sağlandığını görmekteyiz ki, Kur’ân (müstakil 
anlamda bakıldığında) hem cehdi ve hem de tevekkülü öven örnekler içermektedir. 
Bu hikâyeden kaza ve kader anlayışına dair sağlam göstergeler elde ettiğimiz 
Mevlâna, “Cehd haktır, devâ da haktır, dert de; münkir olanın say’i terk etmesine 
bakma, çalış!”
380
demektedir. Nasıl dert ve devâ haksa, çalışmak da haktır, doğrudur 
ve sabittir. Bunları inkâr edenlere aldırış etmemek lazım, zirâ bir şeyin nefyi onun 
varlığına delâlet eder; çünkü var olmayan bir şey nefyedilmez, demek ki bunlar 
vardır ve haktır.
381
Mevlâna’ya göre ilâhî hüküm
382
gereğince hiçbir kimse 
başkasının rızkına mani olamaz, olduğunu zannetse bile (ki bu hamlıktır) bunun 
böyle olmadığını daha sonra karşılaştığı olaylarla anlayacaktır ama nafile, iş işten 
geçmiştir ve “eğer” diye başlayan cümleler kurmak zorunda kalır ki, bu Peygamber 
Efendimiz (s.a.v.)’in de hoşlanmadığı, münafıklık alâmeti olarak gördüğü ve 
menettiği bir durumdur. Bu dünyada huzurlu bir hayat yaşamak isteyen kişi, 
378
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 948 “Eğer tevekkül edersen, amel içinde et; Kazandıktan sonra 
Cebbârâ itimâd et.” Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlâna, Hayatı, Eserleri, Felsefesi, İnkılap Yayınları, 7. 
Baskı, İstanbul 1999, s. 187-188. Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 1, s. 311
379
Osman Nuri Küçük, ,Mevlâna’ya Göre Manevî Gelişim –Benliğin Dönüşüm ve Mi’râcı-, İnsan 
Yay., Birinci Baskı, İstanbul, 2009, s. 405-406 
380
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 992 
381
Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 1, s. 320 
382
Fâtır 35/18 “Bir günâhkar başkasını günahını yüklenmez.” Mevlâna, bu hükümden yola çıkarak 
herkesin kendi günahından sorumlu olması ve başkasının günahını yüklenme şansına ve imkânına 
sahip olmamasından hareketle, herkesin kendi ekmeğini kendisinin biçtiğini, sünnetullahın bunu 
gerektirdiğini ifade düşünmektedir.


82 
sonradan “Eğer” illetine muhatap kalmayacak şekilde ekmeğini helâl yoldan 
kazanmaya çalışmalıdır, yoksa âhirete götüreceği şey, hasretten başka bir şey 
değildir. Aşağıdaki beyitler O’nun bu görüşlerini yansıtmaktadır:
- Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmedi; ekmedikçe hiç kimse 
biçmedi, 
- Tamah çiğdir ey oğul, onu yeme; çiğ yemek beşere illet getirir, 
- Birisi ansızın bir define buldu; “ben de onu isterim, iş ne dükkân ne?” deme, 
- Baht işidir bu ve nadiren olur; ten kudretli oldukça kesb ile kazanmak gerek, 
- Define bulmaya mânî kimdir? İşten ayak çekme, muhakkak o arkadan gelir, 
- Sen “eğer”e giriftâr olmayasın; ki eğer bunu veya diğerini yapsaydım 
demektir, 
- Rasûl bâ-vifâk (halkla hoş geçinen
383
) “eğer” demekten; men etti ve “O 
nifâktandır”
384
cümlesinden, 
- Zirâ o münâfık “eğer” diyerek öldü; ve “eğer” demekten (âhirete) hasretten 
başka şey götürmedi.
385
“Çiğ yemedim ki karnım ağrısın” darb-ı meselinin toplumumuzda varolan anlamını 
bilen Mevlâna, ekmediğini biçmeyi dilemeyi ham (çiğ) bir tamaha benzeterek, nasıl 
çiğ yemek insana hastalık verirse, böyle bir düşüncenin insanı illete düşüreceğini 
söylemektedir.
386
Basit insanlar, kolay kazanca düşkün olurlar ve birisi bir define 
bulsa, hemen heveslenir ve o yoldan gitmek isterler ki, halen ülkemizde define 
avcılığı yapan insanların hikâyelerini dinlemekteyiz. Mevlâna, bu isteği (avâmın 
genel özelliği olması itibariyle) doğal karşılamakta, ama bunun çalışıp kazanmaya 
383
İzbudak, Mesnevî Terc., c. 2, s. 56 
384
Konuk, Mevlâna’nın “nifaktandır” derken neyi kastetmek istediğine dair şu yorumu yapar: “Enes 
b. Mâlik (r.a.) hazretlerinin rivâyet olunan şu hadîs-i şerîfe işâret buyurulmaktadır: “Eğer” 
kelimesinden sakınınız; zîrâ o münâfıkların sözlerindendir.” Şimdi, kul irâdesini bir fiile sarfettiği 
vakit, bu kendi hakikati olan “ayn-ı sâbite”sinin iktizâsıdır. Nitekim “sizin irâde ettiğiniz ancak 
Allah’ın irâde ettiği şeydir” (İnsan, 76/30, Tekvîr, 81/29) âyet-i kerîmesinde bu hakikate işâret 
buyurulur. Böyle olunca, kula bir şey isabet ederse, ancak sırr-ı kadere binaen isâbet eder. Şu halde 
kulun “eğer böyle yapa idim bu hal başıma gelmezdi” diyerek, “eğer” kelimesini kullanması kader 
sırrına muhalefet ve nifâk olur ki, bu işin sırrını bilmeyen ilimden yoksun kimseler bu hâle 
mübtelâdırlar. Böylece, burada “cebir” suâli vârid olur. Gerçekten “cebir” vardır; fakat bu bu cebir 
Hakk’tan değil, kulun kendi “ayn-ı sâbitesi”nden ve hakikatinden yine kendisinedir.” Konuk, a.g.e., 
c. 3, s. 208.
385
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 728-735 
386
İzbudak, esnevî Terc. c. 2, s. 56


83 
bir engel teşkil etmediğini vurgulamaktadır. Çalışmadan hazine bulmak nadir 
rastlanan bir olaydır, yüz binde bir kişiye nasip olmaz ve “İnsan için ancak çalışıp 
kazandığı kadar vardır”
387
Asıl hazine sana verilen iradedir ve bu iradeni kullanarak 
göstereceğin sa’y ve cehddir.
Kaderin ezelde bizim irademizin gerçekleşeceğine göre yazıldığını, 
dolayısıyla işlerimizin bize nispet edileceğini düşünen Mevlâna’ya göre, hiçbir cebrî 
durum söz konusu değildir, buna rağmen yaptığımız fiillerin yaratıcısı da 
Allah’tır.
388
Ancak yine de kader konusunu çözmek zordur
389
, çünkü Allah hem 
kullarını kendilerine verdiği akıl ve iradeyi kullanarak çalışıp kendi rızkının 
peşinden koşmaya teşvik etmiş, hem de mutlak hüküm ve takdir sahibi olduğunu 
beyân etmiştir. Hal böyle olunca, “Gayret ve cehdimiz, ezelde takdir olunandan 
ötesine geçmeyecekse ve ne yaparsak yapalım, Allah’ın takdirinden ötesi 
olmayacaksa o halde yaptıklarımızın ne anlamı vardır?” gibi bir sorunun akla 
gelmesi son derece doğaldır. Bu iki durum arasındaki bağlantıyı çözmek, insan 
aklının sınırlarını zorlayan bir konudur. Bu güçlüğün farkında olan
390
ve tevekkül ve 
cehdi beraber düşünen Mevlâna, bu noktada “Kaderin hükmü”
391
kavramını kullanır 
ve “Şüphesiz ki biz, her şeyi bir ölçüye (kadere) göre yarattık”
392
ayetinde olduğu 
gibi, kaderin hükmünü “layık olana uygun düşen” olarak yorumlayarak, kaderi 
“ilâhî adaletin tecellisi” olarak vasıflandırmıştır. Nihayetinde biz, başımıza gelen iyi 
ve kötü işlerin zahir kısmıyla ilgilendiğimiz için, o anda o işteki ilâhî sırları 
görmeyiz veya görmek istemeyiz veyahut da görmek istesek bile göremeyiz. Bu 
387
Necm 53/39 
388
Hüseyin GüllüceKur’ân Tefsiri Açısından Mesnevî, Ötüken Yayınları, İstanbul 1999, s. 147 
389
“Hz. Mevlana’nın üzerinde durduğu en önemli konulardan birisi de, kadercilik ve hür irade 
konusu olmuştur. Hz. Mevlana bu konuda bazen kaderci, bazen de kaderciliğe karşı imiş gibi 
görünmektedir. Muhtemelen bu konunun karmaşıklığı ile alakalıdır. Bunun için Hz. Mevlana burada 
bir ikilemin olduğunun farkındadır, çünkü o, hür irade tarafını tutsa bu, Allah’ın her şeye kadir ve her 
yerde hazır olmasıyla tezad teşkil etmektedir. Kaderci olsa, insanın sorumluluğu konusu tehlikeye 
düşmektedir. Hz. Mevlana bu konuyu aslan ve diğer hayvanlar hikayesi ile çözmeye çalışmıştır. 
Burada aslan, hür iradeyi, diğer hayvanlar da kaderciliği temsil etmektedir. Mehmet AydınMevlâna 

Download 1.24 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling