T. C. KÜLTÜr ve turizm bakanliği tüRKİye küLTÜr portali projesi
Download 17.59 Kb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- 3.4.6.Saray Ve Köşkler Anahtar Kelimeler
Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan(Grup üyesi) / Emeği Geçen Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr. Z.Kenan BİLİCİ Prof.Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. H. Hale KÜNÜÇEN 3.4.4.Türbeler Anahtar Kelimeler: Selçuklu, türbe Selçuklu çağından kalma mezar anıtlarının büyük çoğunluğu, toprak üstünde kalan ve içinde sembolik sandukaların yer aldığı, bir kısmında mihrap da bulunan kubbeyle örtülü bir ziyaret odası ile toprak altında ve tonoz örtülü, kare, dikdörtgen ya da haçvari planlı mumyalık katı olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Selçuklu çağı türbeleri, farklı tipolojiler sunan bir yapı grubudur. Buna göre, türbe mimarlığında en yaygın formun, konik ya da piramidal külahlı çokgen ve silindirik gövdeli örnekler olduğu saptanabilmektedir. Bu grupta yer alan çokgen gövdeli örnekler arasında, 12.yüzyıldan kalma, Erzurum-Emîr Saltuk Türbesi, Anadolu’daki on kenarlı tek örnek olan Konya’daki II. Kılıç Arslan Türbesi, Divriği Sitte Melik Türbesi, Kemah-Mengücek Gazi Türbesi ve 13.yüzyıldan Kayseri-Huand Hatun Türbesi ve Afyon-Boyalıköy Kureyş Baba Türbesi sayılabilir. Yüksek kaideli silindirik türbeler, 13. yüzyılın sonundan kalmadır ve özellikle Ulu Kümbet, Hasan Padişah Kümbeti, Çifte Kümbetler gibi örnekleriyle Ahlât’ta yoğunlaştıkları dikkati çeker. Mezar yapıları arasında kare planlı ve prizmatik gövdeli örnekler sayıca azdır. Bu tür örneklerde ana örtü elemanı bir külahtan ibarettir; daha az sayıdaki örnekte kubbenin kullanıldığı görülür. Ahlat-Şeyh Necmettin, Pınarbaşı-Melik Gazi ve Develi-Seyid Şerif Türbeleri, bu grubun üç seçkin örneğidir. Selçuklu çağında, 13.yüzyılda Anadolu’ya özgü olarak beliren bir başka mezar yapısı da, “Eyvan Türbe” formudur. Orta Anadolu’da, özellikle Konya ve Afyon ile yakın çevrelerinde yoğun ilgi gören bu tür mezar yapılarının en anıtsal örnekleri, Afyon-Boyalıköy’deki Eyvan Türbe ile Akşehir-Reis kasabasındaki Emîr Yavtaş Türbesi ve Konya-Gömeç Hatun Türbesi’dir. Diğer taraftan, “Eyvan Türbe”lerle benzeşen ve kare planlı eyvanı külâhla örtülü iki mezar yapısı da, Konya’daki Mevlâna ve Sahip Ata Türbeleridir. Selçuklu çağının diğer örnekleri arasında, Kırşehir’deki Caca Bey Türbesi ve Sivas’taki I. İzzeddin Keykâvus Türbesi gibi, ait oldukları yapıların bünyesinde farklı işlevleriyle barınan mezar yapıları da bulunmakta, ayrıca tarihi tartışmalı da olsa, dilimli gövdesinin etrafı çevre koridoru ve duvarıyla kuşatılmış Tercan’daki Mama Hatun Türbesi ile Amasya’daki Torumtay Türbesi gibi, alışılmışın dışındaki formları ve ilgi çekici cephe düzenlemeleri ile kendi çağı içinde tekil kalan örneklere de rastlanabilmektedir. Kaynak: O.Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul. 1993 (3) M.O. Arık, “Erken Devir Anadolu-Türk Mimarisinde Türbe Biçimleri”, Anadolu (Anatolia), XI, Ankara.1967, s. 57–100 H.Önkal, Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara.1996 M.Sözen, ‘Anadolu’da Eyvan Tipi Türbeler”, Anadolu Sanatı Araştırmaları, I, İstanbul. 1969, s. 167–210. Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan(Grup üyesi) / Emeği Geçen Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr. Z.Kenan BİLİCİ Prof.Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. H. Hale KÜNÜÇEN 3.4.5.Hanlar Anahtar Kelimeler: Selçuklu, han, kervansaray Selçuklu çağından günümüze ulaşabilen mimarlık mirası arasında şüphesiz en anıtsal örnekler, Denizli’den Erzurum, Kars ve Iğdır’a, Kütahya’dan Malatya, Bitlis ve Ahlat’a, Antalya’dan Sinop ve Samsun’a uzanan transit ticaret yolları üzerine inşa edilmiş hanlardır. Hanların bulunduğu yol ağının önemlice bir bölümünün, Roma çağında yapılan ve Bizans çağında tamir edilen bir güzergâhı izlediği söylenebilir. Kuşkusuz buna, Selçuklu çağında eklenmiş yeni yol güzergâhlarını ve ticarî etkinliklerde önemli rol oynayan Antalya, Sinop, Alanya, Kayseri ve Sivas gibi kentleri de katmak gerekir. 13.yüzyılda her biri ağırlıklı birer ekonomik kuruma dönüşmüş olan bu yapıların vakfiyelerinden, çoğunda hamam, mescit, kütüphane ve yolcularla kervanların ihtiyacını karşılayacak hekim, baytar ve her çeşit tamir için ustalar bulunduğu, bir vakıf eser olarak her milletten insana, birkaç günü geçmemek üzere, barınak ve yiyecek sağlandığı anlaşılmaktadır. Aynı zamanda, kervan yolları üzerinde, geceleri emniyeti sağlayan birer menzil barınağı, kitâbelerine göre bazıları da ribat işlevi görmekteydiler. Selçuklu çağında inşa edilmiş hanlar, plan tasarımı bakımından farklı gruplara ayrılabilecek bir yapı grubudur. Şüphesiz en yaygın plan tipi, kapalı (barınak) ve bir avlu etrafındaki servis mekânlarıyla açık bölümleri bulunan örneklerdir. Selçuklu çağının en erken tarihli örneği olarak, II. Kılıç Arslan tarafından 12.yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmış olan Aksaray- Kayseri yolu üzerindeki Alay Han’dan başlamak üzere, 13.yüzyıldan kalma Konya-Aksaray yolu üzerindeki Sultan Han, Kayseri-Sivas yolu üzerindeki Tuzhisar Sultan Hanı, Konya- Beyşehir yolu üzerindeki Altınapa Hanı, Sivas-Malatya yolu üzerinde Arapça, Ermenice ve Süryanice üç dilde yazılmış kitâbeleriyle dikkati çeken Hekim Han, Eğirdir-Denizli yolundaki Çardak Han, Aksaray-Kayseri arasındaki Ağzıkara Han ve Kayseri-Malatya yolu üzerindeki Karatay Han gibi örnekler bu plan tipinin anıtsal ve ilgi çekici uygulamalarıdır. Bunun yanı sıra, bir büyük avlu etrafında dizili odaları ve revaklarla çevrili dört eyvanlı planıyla Orta Asya modellerinin temsilcisi sayılabilecek Antalya-Isparta yolu üzerindeki 13.yüzyıl başından kalma Evdir Han, Alanya-Antalya yolu üzerinde bir ordugâh olarak Selçuklu Sultanı I.Alâeddin Keykubad için özel olarak tasarlanmış ilgi çekici planıyla Alara Han ve yine aynı güzergâh üzerinde tek bir tonozlu birimden meydana gelen Şarapsa Han gibi sıra dışı uygulamalara da aynı çağ içinde rastlamak mümkündür. Kaynak: K.Erdmann, Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts, I, Berlin.1961 K.Erdmann, Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts, II, Berlin. 1962 A.Tükel ( Yavuz), “Alara Han’ın Tanıtılması ve Değerlendirilmesi”, Belleten XXXIII/132, Ankara. 1969, s. 429–459 A.T.Yavuz, “Anadolu Selçuklu Kervansaraylarında Mekân-İşlev İlişkisi İçinde Savunma ve Barınma”, IX. Vakıf Haftası Kitabı, Ankara. 1992, s. 253–284 A.T.Yavuz, “Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları Tipolojisi”, IV. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, Konya, 1994, s.183–198 A.T.Yavuz, “Anadolu Selçuklu Dönemi Hanları ve Posta-Menzil-Derbent Teşkilatları”, Prof. Doğan Kuban’a Armağan, İstanbul. 1996, s.25–38 Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan(Grup üyesi) / Emeği Geçen Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr. Z.Kenan BİLİCİ Prof.Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. H. Hale KÜNÜÇEN 3.4.6.Saray Ve Köşkler Anahtar Kelimeler: Selçuklu, saray, köşk, kasır Selçuklu çağının yazılı tarihî kaynaklarından, 12 ve 13.yüzyıllarda, Anadolu’nun pek çok kentinde birçok saray ve köşkler bulunduğuna ilişkin bilgi edinmek mümkündür. Ne var ki, bunlardan günümüze pek az örnek kalabilmiştir. Günümüze kalabilen ya da arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkarılan çoğu moloz taş ve tuğla ile inşa edilmiş bu yapıların, zengin çini ve kimisi boyalı alçı kaplamaları özellikle ilgi çekicidir. Selçuklu başkenti Konya’da II. Kılıç Arslan tarafından 12.yüzyılın sonlarına yaptırılan köşkten günümüze küçük bir bölümü ulaşabilmiştir. Vaktiyle bir seyir köşkü olarak, İçkale ve içinde sarayın da yer aldığı yapılar topluluğunun bir parçası halinde inşa edildiği anlaşılan binada yapılan kazılar sırasında minai tekniğinde, İran’daki Büyük Selçuklu çağının Rey ve Keşan örnekleriyle benzeşen küçük boyutlu yıldız ve haçvari çiniler bulunmuştur. 13.yüzyılın ilk yarısı içinde I.Alâeddin Keykubad tarafından yaptırıldığı anlaşılan üç saray yapısı vardır. Bunlardan biri, 1221’deki Alanya Kalesi’nin fethinden sonra inşaatına başlanan ve 1221–1223 yılları arasında tamamlanan İçkale’deki Selçuklu Sarayı’dır. Fatihinin lakabına nisbetle, Ortaçağ ve sonrasında Alâiyye olarak anılan ve bir Selçuklu Sultanının lâkabını bağışladığı Anadolu’daki ilk ve tek Ortaçağ kenti olan Alanya’da, İçkale’de sürdürülen arkeolojik kazılarda, tarihî kaynaklarda sözü edilen, fakat zamanla ortadan kalkmış; yeri ve mimari özellikleri hakkında hiçbir bilgi bulunmayan Selçuklu Sarayı’nın harabesi bütünüyle ortaya çıkartılmış; planı, strüktürel özellikleri ve inşa tekniği anlaşılmış; diğer taraftan, kazılar sonucunda, bir kısmı Selçuklu dönemi için ünik sayılabilecek çini, fresko, boyalı alçı ve tuğla mozaiklerden oluşan zengin mimari dekor parçaları ile önemli sayıda ve çeşitliliğe sahip farklı tekniklerde ve atölyelerde üretilmiş kullanma seramiği, cam ve madeni parçalar ele geçirilmiş; ayrıca ilk kez, I.Alâeddin Keykubad’ın adı, lâkap ve ünvanlarının yazılı olduğu yıldız formlu bir duvar çinisi ile aynı Sultana ait kurşun mühürler de bulunmuştur. Dönemin bir diğer önemli yapısı, araziye dağılmış pek çok yapıdan oluşan bir binalar topluluğu halinde Beyşehir Gölü kenarına inşa edilmiş olan Kubadâbâd Sarayı’dır. Burada sürdürülen arkeolojik kazılarda, saray topluluğu içindeki yapıların plan ve inşaat özellikleri ile alt yapı tesisatlarına ilişkin birçok değerli bilgiye ulaşılmış; özellikle olağanüstü zenginlikte yıldız ve haç formlu figürlü ya da bitkisel desenli çiniler, alçı kaplama, cam ve seramik kullanma eşyaları da bulunmuştur. Kayseri-Keykubadiye’de, aynı Sultan tarafından yaptırılan saraydan günümüze yalnızca bir köşk ulaşabilmiş; burada yapılan kazılarda da geometrik desenli çini kaplamalar bulunmuştur. Diyarbakır İçkalesi’nde bulunduğu bilinen ve 13.yüzyılın başlarına tarihlenen Artuklu Sarayı’ndan geriye sadece dört eyvanlı bir avlu tasarımını hatırlatan bir düzenleme ile avlunun ortasında sekizgen planlı, tek renk sırlı figürlü çiniler, renkli taş ve mozaik ile kaplanmış bir havuz ile bir sel sebil kalabilmiştir. Antalya yakınlarındaki Aspendos Tiyatrosu’nun bir bölümünde inşa edilen Selçuklu köşkünden geriye zikzak desenli bazı duvar resimleri ile kimi figürlü duvar çinileridir. Diğer taraftan, 13.yüzyıla tarihlenen Kayseri-Erkilet Hızır İlyas Köşkü, Argıncık’taki Haydar Bey Köşkü, Alanya çevresindeki Gülefşen ve Sedre köşkleri de, Selçuklu çağının seçkin sivil mimarlık örnekleri olarak dikkati çekerler. Kaynak: M.Akok, "Konya'da Alâeddin Köşkü Selçuk Saray ve Köşkleri", Türk Etnografya Dergisi, XI, Ankara. 1969, s. 47–73 R.Arık, Kubad Abad. Selçuklu Saray ve Çinileri, İstanbul.2000 R.Arık, “Kubadabad Sarayı (Bir Değerlendirme) ve Malanda Köşkü”, I Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, Konya. 2001, s.25–32 R.Arık, “Selçuklu Saray ve Köşkleri”, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, Haz: D. Kuban, İstanbul.2002, s.251–265 Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan(Grup üyesi) / Emeği Geçen Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr. Z.Kenan BİLİCİ Prof.Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. H. Hale KÜNÜÇEN 3.4.7.Darüşşifalar Anahtar Kelimeler: Selçuklu, darüşşifa, Bimarhane Selçuklu çağında tıp okulları olarak işlev gören darüşşifaların ön örneklerine, İran’da, 12.yüzyılda inşa edilmiş Büyük Selçuklu mimarlık yapıtları arasında rastlanır. Melikşah zamanında, Maveraünnehir ve Horasan’da inşa edilmiş darüşşifalar, tıp alanında teorik ve pratik eğitim-öğretimin icra edildiği ve hastaya hizmet sunan kurumlar olduğu bilinir. Tarihî kaynaklara göre, 12.yüzyılın sonlarına doğru Artuklu egemenlik alanı içinde inşa edildiği anlaşılan darüşşifalar ile 13.yüzyıla ait Mardin’deki Emineddin ve Silvan darüşşifalarının, yıkıldıkları için, fizikî yapılarına ilişkin bir bilgi edinmek mümkün değildir. Selçuklu çağının en erken tarihli darüşşifası, Kayseri’de ve 13.yüzyılın hemen başlarında çifte medrese olarak inşa edilmiş Gevher Nesibe Darüşşifası ve Tıp Medresesi’dir. Yüzyılın ilk yarısından kalma Sivas’taki Keykâvus Şifahanesi, avlulu, dört eyvanlı ve revaklı oda düzenlemeleriyle, dönemin medrese tipolojisinden farklılaşmayan bir plana sahiptir. Aynı tarihlere ait bir Mengücekli eseri olan Divriği Şifahanesi, cami, türbe ve şifahane gibi farklı işlevlere sahip üç ayrı yapıyı tek bir yapı alanı içinde bütünleştirmiş bir erken dönem külliyesi olarak belirmektedir. Benzer bir uygulama, yüzyılın ortalarında inşa edildiği anlaşılan Çankırı’daki Atabey Cemâleddin Ferruh Darüşşifası’nda da gözlemlenebilmektedir. Burada da darüşşifa, darülhâdis (Taş Mescit) ve türbeden oluşan bir yapılar topluluğunun söz konusu olduğu anlaşılmakla birlikte, darüşşifa yıkılarak ortadan kalkmış ve geriye sadece taçkapısı kalabilmiştir. Yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş Kastamonu’daki Pervâneoğlu Ali Darüşşifası’ndan (Yılanlı Darüşşifa) da günümüze sadece taçkapısı ulaşabilmiştir. Yapılan son araştırmalar, yüzyılın ikinci yarısından kalma Tokat’taki Gök Medrese’nin bitişiğinde bir tıp medresesi ve şifahane bulunduğunu ortaya koymuştur. 14.yüzyılın başlarında, Amasya’da, bir İlhanlı eseri olarak inşa edildiği bilinen Anber bin Abdullah Darüşşifası (Bimarhane), Selçuklu çağının sonlarına ait tipik örneklerden biridir. Yapının, Bimarhane adıyla tanınması, burada sadece akıl hastalarının tedavi edildiğini düşündürür. Binada, sonraları, 15.yüzyılın ortalarında hekimlik yapmış, hekim yetiştirmiş ve Kitab ul-Cerrâhiyetu’l-Hâniyye adıyla bir tıp kitâbı yazmış olan Sabuncuoğlu Şerefeddin bin Ali Elhac-İlyasoğlu adlı bir hekimin de çalıştığı bilinmektedir. Kaynak: G.Cantay, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara. 1992 G.Cantay, “Kaynaklardan tanıdığımız Anadolu Selçuklu Darüşşifaları I”, IV. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, Konya. 1995, s.13–18 M.Cevdet, "Sivas Darüşşifası Vakfiyesi ve Tercümesi", Vakıflar Dergisi, I, Ankara. 1938, s. 3538 S.Çetintaş, Sivas Darüşşifası 614–1217, İstanbul. 1953 Şerefeddin Sabuncuoğlu, Cerrāhhiyyetü’l-Hāniyye, Cilt: II, Çev: İ.Uzel, Ankara. 1992 R.Yinanç, “Kayseri ve Sivas Darüşşifalarının Vakıfları”, Belleten, XLVIII/189–190, Ankara. 1984, s. 299–307 Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan(Grup üyesi) / Emeği Geçen Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr. Z.Kenan BİLİCİ Prof.Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. H. Hale KÜNÜÇEN 3.4.8.Kaleler Anahtar kelimeler: Selçuklu, kale, sur Selçuklu çağının surlarla çevrili kale-kentlerinin önemlice bir bölümünde, kenti kuşatan sur tahkimatının Türk fethinden önceye giden tarihsel bir geçmişleri olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin, Diyarbakır kent surlarının Bizans çağında ve Iustinianos tarafından büyük ölçüde yenilendiği bilinir. 5 km.yi geçen sur çizgisine, sonradan Artuklular tarafından Ulu Beden ve Yedi Kardeş Burçları gibi anıtsal tahkimatlar eklenmiştir. Benzer bir gözlem Afyon, Amasya, Tokat, Silvan, Sinop, Harput, Antalya, Ankara, Malatya, Kemah, Kayseri ve Erzurum gibi birçok Anadolu kentinin kale ve surları için de yapılabilir. Bu kalelerin ilk inşaatlarının da, tarihsel olarak Helenistik, Roma ve Bizans çağlarına kadar geri gittiği, Selçuklu çağında yeni burçlar ve beden duvarları gibi eklentiler yapılarak kullanılmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Buna karşılık, her ne kadar Türk fethi öncesine inen bir savunma sistemine sahip olsalar da, Konya, Alanya ve Sivas gibi kentlerde, surların büyük ölçüde Selçuklu çağında yapılmış oldukları söylenebilir. Örneğin, 1221 yılında Selçuklu Sultanı I.Alâeddin Keykubad tarafından fethedilerek fatihinin lâkabına nikbetle Alâiyye adını alan, Bizans çağının Kalonoros’unda, mevcut kitabelere göre, yeni kurulan kent için, önce 1226 yılında Tersane Burcu ile Kızıl Kule diye bilinen anıtsal bir kule yapısı inşa edilmiş; topografyanın eğim çizgileri boyunca çeşitli kırılmalar yaparak Ehmedek’e kadar uzanan ve kenti kuzey yönünden tahkim eden kara suru ile gömlek suru da aynı yıl içinde tamamlanmıştır. Bu arada, Orta Hisar’daki Helenistik çağdan kalma sur duvarının da tahkim edilip yükseltilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu suretle, fethinin üzerinden 5 yıl geçtikten sonra, tarihî yarımadayı anakaradan ayıran güçlü bir savunma sistemi oluşturulmuş; kısa bir süre sonra, 1227 yılında Ehmedek’teki inşaat da bitirilmiştir. Kaynak: İ.H.Konyalı, Alanya (Alâiyye), İstanbul.1946 S.Lloyd-D.S.Rice, Alanya (Alâ’ıyya), Çev.: N.Sinemoğlu, Ankara.1964 N.Sevgen, Anadolu Kaleleri, I.Cilt, Ankara.1959 S.Vryonis, The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamization from the Eleventh through Fifteenth Century, London.1971 Download 17.59 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling