T. C. KÜLTÜr ve turizm bakanliği tüRKİye küLTÜr portali projesi
Download 17.59 Kb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- TÜRKİYE KÜLTÜR PORTALI PROJESİ ARKEOLOJİ ve SANAT TARİHİ SANAT TARİHİ
- 4. Anadolu’da Beylikler Çağı Sanat Ve Kültür Ortamı 4. 1. Tarihsel Çerçeve, Toplum Ve Kültür Anahtar Kelime
Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan(Grup üyesi) / Emeği Geçen Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr. Z.Kenan BİLİCİ Prof.Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. H. Hale KÜNÜÇEN 3.4.9.Köprüler Anahtar Kelimeler: Selçuklu, köprü Selçuklu çağının mimarlık mirası içinde en dikkat çekici yapı gruplarından biri de, bu çağda cisr ya da kantara da denilen köprülerdir. 12.yüzyılın ortalarından kalma bir Artuklu eseri olan Hasankeyf Köprüsü gibi, özellikle tek kemer açıklıklı anıtsal köprü inşaatlarının kaynağında geç Roma çağının mimari geleneklerinin rol oynadığı söylenebilir. Köprünün orta bölümünde, muhasara sırasında inip kalkan ahşap bir donatının bulunduğu, ayrıca köprü ayaklarının içlerine de odaların yerleştirildiği bilinmektedir. Bu türden çözümlerin, güney- doğu Anadolu’daki kimi köprülerde de uygulanmış olduğu anlaşılmaktadır. Benzer şekilde, aynı yüzyılda inşa edilmiş Silvan-Bitlis arasındaki üç bölümden oluşan Malabadi Köprüsü de, 150 m.ye varan uzunluğu, üzerindeki kapı ve odaları ile figürlü taş süslemeleri bakımından, Artuklu dönemi mühendislik ve mimarlığının en görkemli örneklerinden biridir. Cizre’de, aynı yüzyıldan kalma Dicle Köprüsü ise, ayakları üzerindeki gezegen ve burçları sembolize ettiği düşünülen taş kabartma astral figürleriyle dikkat çekici bir örnektir. Anadolu’da, Selçuklular tarafından 1202 yılında inşa edilen ilk köprünün, Kayseri civarındaki Tekgöz Köprüsü olduğu bilinir. Selçuklu çağının diğer örnekleri arasında yer alan 1209 tarihli Afyon-Altıgöz Köprüsü, yedi kemer gözlü bir uygulama olarak 1222 tarihli Ankara-Ak Köprü, yüzyılın ortalarından kalma Kırşehir-Ankara arasında ve Kızılırmak üzerine yapılmış 13 kemer gözüyle Kesik Köprü, Kayseri-Boğazlıyan yolunda ve yine Kızılırmak üzerine yapılmış 15 kemer gözlü Çokgöz Köprüsü ile Alanya-Antalya yolunda Köprüpazar çayı üzerinde yıkılmış bir Roma köprüsünün kalıntılarından yararlanılarak Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Keyhüsrev tarafından 1239–40 yılında inşa edildiği kanıtlanan Köprüpazar (Belkıs) Köprüsü gibi örnekler, hiç şüphe yok ki, kervan ya da sefer yolları üzerinde ve ülkeler arası ticarî etkinliklere bağlı olarak inşa edilmiş yapılardı. Kitâbeler, Kayseri-Tekgöz Köprüsü’nün Alişîr bin el-Hüseyin el-Kayserî, Diyarbakır-Eğil yolu üzerindeki Devegeçidi Suyu Köprüsü’nün Üstâd Cafer bin Mahmud el-Halebî ve Diyarbakır-Anbarçayı Köprüsü’nün Osman bin Takâk Gulâm el-Üstâd Cafer bin Mahmud el- Halebî gibi, mimar ve mühendis kökenli ustalarca yapıldığını ortaya koymaktadır. Kaynak: Z.K.Bilici, “Köprüpazar (Belkıs) Köprüsü Kitâbesi Üzerine”, Adalya, No: V/7, 2001–2002, İstanbul. 2002, s.173–185 C.Çulpan, Türk Taş Köprüleri, Ankara. 2002 (2) F.İlter, Osmanlılara Kadar Anadolu Türk Köprüleri, Ankara.1978 G. Tunç, Taş Köprülerimiz, Ankara. 1978 Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan(Grup üyesi) / Emeği Geçen Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr. Z.Kenan BİLİCİ Prof.Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. H. Hale KÜNÜÇEN 3.4.10.Hamamlar Ve Su Yapıları Anahtar Kalimeler: Selçuklu, Hamam, Sarnıç, Çeşme Selçuklu çağı su mimarlığını temsil eden hamamlardan günümüze pek az yapı ulaşabilmiştir. Bunlar arasında önemlice bir grubu, tek ya da çifte hamam olarak inşa edildiği bilinen çarşı hamamları oluşturmaktadır. 12.yüzyıldan kalma Kars-Menûçehr Hamamı, Kayseri-Birlik Hamamı ve Külük Hamamı ile aynı yüzyıldan Mardin’deki Sitti Radviye (Savur Kapı) Hamamı, bilinebilen en erken tarihli örneklerdir. 13.yüzyıla ait Kayseri-Sultan Hamamı ile Huand Hamamı, Konya-Sahib Ata Hamamı, Beyşehir-Eşrefoğlu Hamamı ve Tokat-Pervâne Hamamı gibi örneklerin, çifte hamam olarak inşa edildikleri bilinmektedir. Hamam mimarlığının temel mekânsal öğeleri, soyunmalık, içinde helâ ve traşlığı barındıran aralık, ılıklık, sıcaklık ve halvet hücreleri ile ısıtma tesisatı, su deposu ve külhan gibi birimlerdir. Selçuklu çağı hamamlarının genel plan şemalarını belirleyen en önemli mekânsal öğe, yıkanma işlevinin gerçekleştirildiği sıcaklık birimleridir. 12. ve 13.yüzyıl örneklerinin sıcaklıkları, ortası kubbeli ve aksiyal yönlerde yerleştirilmiş eyvanlar ile köşelerde halvet hücrelerinden meydana gelen, haçvari dört eyvanlı ve köşe halvetli merkezî bir plan düzenlemesine sahiptirler. Üç eyvanlı ve üç halvet hücresiyle Kastamonu-Frenkşâh Hamamı ile üç eyvanlı ve iki köşe halvetli kadınlar kısmıyla Kayseri’deki Huand Hamamı ise bu uygulamanın varyasyonları olarak kabul edilebilir. Tokat-Pervâne Hamamı’nın kadınlar kısmı ise, tipolojik olarak, ortası kubbeli, enine sıcaklıklı ve çifte halvetli hamam grubunun temsilcisi olarak dikkati çeker. Çağın diğer örnekleri arasında, han, saray ve kalelerde karşılaşılan özel hamamlar da bulunmaktadır. Alara Kalesi’ndeki Saray yapısının içinde yer alan hamamın, Sultan için tasarlanmış küçük bir hamam olduğu söylenebilir. Aynı şekilde, Alanya’da, İçkale’deki Selçuklu Sarayı’na yakın konumda ve İçkale’nin hemen dışında inşa edilmiş sekizgen planlı sıcaklığı bulunan hamamın da, Selçuklu Sultanı için tasarlanmış özel bir hamam olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, Kayseri-Sivas yolu üzerindeki Tuzhisar-Sultan Hanı ile Kayseri-Malatya yolu üzerindeki Karatay Hanı’nda da, özel olarak tasarlanmış küçük boyutlu hamamların bulunduğu bilinmektedir. Selçuklu çağı su mimarlığının diğer örnekleri arasında, termal kaynakların kullanılmasına yönelik ılıca ya da kaplıca diye de bilinen örneklere de rastlanabilmektedir. Bunlar arasında 13.yüzyıldan kalma Kütahya-Yoncalı Kaplıcası ile dönemin ünlü mimarı Kalûyân el- Konevî’nin yaptığı Ilgın Kaplıcası, Selçuklu çağının dikkat çekici iki eseridir. Kentlerin su ihtiyacını karşılamak üzere, Selçuklu çağında inşa edilmiş sarnıçlar ve buzhâneler, henüz ayrıntılı olarak incelenmemiştir. Bunlar arasında, Sahib Ata çifte buzhânesi, Şerafeddin Sarnıcı, Ak Sarnıç, Durunday Ana Sultan Sarnıcı ve Buzlukbaşı Sarnıcı (Ak Sarnıç) gibi Konya’da yoğunlaşan bir grup su yapısı özellikle dikkat çekicidir. Benzer şekilde, Alanya Kalesi’ndeki Mecdüddin Sarnıcı ve Tophane Sarnıcı gibi anıtsal örneklerin de bu çağda inşa edilmiş oldukları bilinir. Selçuklu çağı çeşmelerinden geriye pek az örnek kalabilmiştir. Çoğu 13.yüzyıldan kalma örnekler arasında, özellikle, Konya-Sahip Ata Camii taçkapısının her iki kenarına yerleştirilmiş çeşmeler, ayrıca Sivas-Gök Medrese, Beyşehir-Eşrefoğlu Camii, Nevşehir- Avanos yolu üzerindeki Sarı Han, Alanya-Antalya yolu üzerindeki Alara Hanı, Aksaray- Kayseri yolu üzerindeki Ağzıkara Han, Tokat-Pazaryolu üzerindeki Hatun Hanı, Tunceli- Mazgirt yolu üzerindeki Elti Hatun Hanı, Kayseri-Sahibiye Medresesi, Afyon-Çay’da Taş Medrese ve Afyon-Bolvadin’de Alaca Çeşme gibi su yapıları hatırlanabilir. Kaynak: B.Erat, “Hamamlar”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, Cilt 2, Ed.: A.U.Peker-Z.K.Bilici, Ankara.2006, s.457–465 S.Eyice, "İznik'de Büyük Hamam ve Osmanlı Devri Hamamları Hakkında Bir Deneme", İÜEF Tarih Dergisi, XI, İstanbul. 1960, s. 99–120 Y.Önge, “Konya-Beyşehir’de Eşrefoğlu Süleyman Bey Hamamı”, Vakıflar Dergisi, VII, Ankara. 1968, s.139–144 Y.Önge, "Eski Türk Hamamlarında Su Tesisatı İle İlgili Bazı Detaylar", I. Uluslararası Türk- İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi Bildirileri, I, İstanbul. 1981, s. 212–223 Y.Önge, Anadolu’da XII-XIII. Yüzyıl Türk Hamamları, Ankara. 1995 Y.Önge, Türk Mimarisinde Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde Su Yapıları , Ankara. 1997 Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan(Grup üyesi) / Emeği Geçen Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr. Z.Kenan BİLİCİ Prof.Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. H. Hale KÜNÜÇEN T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TÜRKİYE KÜLTÜR PORTALI PROJESİ ARKEOLOJİ ve SANAT TARİHİ SANAT TARİHİ ORTAÇAĞ’DA ANADOLU: SELÇUKLU SANAT VE KÜLTÜR ORTAMI Mimari Bezeme Ve El Sanatları Doç.Dr. Z.Kenan Bilici ARALIK- 2009 ANKARA 3.5. Mimari Bezeme Ve El Sanatları Anahtar Kelimeler: Selçuklu, bezeme, çini, seramik, Anadolu Selçuklu çağı mimarlığında, taş süslemeciliğinin, belirli yapı elemanlarına bağlı kaldığı bilinir. Bezemede en önemli yapı elemanı taçkapılardır. Cephenin bütün tasarımsal gücü, bir eyvan anıtsallığında olan taçkapılarda yoğunlaşmış; taş ve mermer kaplamalarla zenginleştirilmiş taçkapı yüzeylerine, anlam yoğunluğu taşıyan bezemeler işlenmiştir. Divriği, Sivas, Erzurum ve Konya gibi Selçuklu merkezlerindeki anıtsal mimaride yüksek kabartma taş işçiliğinin başarılı uygulamaları görülür. Süslemenin ana elemanları geometrik ve bitkisel kompozisyonlardır. Ayrıca yazı ve figürlü süslemeler de görülür. Konya Kalesi, Cizre Köprüsü, İncir Han ya da Niğde Alâeddin Camii’nde, bazısı astrolojik anlamlar içeren, bazıları da geçmişi Asya şaman geleneklerine kadar inebilecek çeşitli insan figürleri ile karşılaşılır. Diğer taraftan, arslan, tek ya da çift başlı kartal, melek, ejder, balık, geyik, tavşan, sfenks, siren ya da hayat ağacı gibi çeşitli semboller içeren mimariye bağımlı figürlü plastikler de, dönemin sanat ortamını tanımlayan süslemeler arasında yer almaktadır. Sonsuz denebilecek geometrik bezemeler arasında, yıldız sistemlerinden oluşan karmaşık kompozisyonlar, merkezler etrafında toplanarak gelişen dinamik bir akışkanlık içinde ele alınmışlardır. Çağın revaçtaki bitkisel kompozisyonları, stilize edilmiş çeşitlemeler halinde rumî ve palmet motifleridir. Taçkapıların mukarnas kuruluşlarında da, geometrinin soyut tasarımın bir aracı olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Bu çağın mimarisinde başta taş olmak üzere yerel yapı malzemeleri kullanılmıştır. İkincil derecede yapı malzemesi olarak, tuğlanın kullanıldığı gözlemlenir. Tuğla kullanımının coğrafî dağılımı, Orta Anadolu’da, başta Konya olmak üzere, Akşehir ve Aksaray’da yoğundur; daha kuzeyde, Sivas çevresinde ve Tokat’ta tuğla kullanılan yapı sayısının azaldığı görülmektedir. Selçuklu mimarlığında ahşabın, yapı ölçeğinde hatıl ya da Afyon Ulu Camii ve Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde olduğu gibi taşıyıcı eleman ve örtü malzemesi olarak kullanımı yanı sıra, minber, pencere ya da kapı kanatlarında da kullanıldığı bilinir. Mimarlıkta camın kullanıldığı örnekler kısıtlı ve belirsizdir. Günümüze ulaşabilen en önemli örnekler, Konya’da 13.yüzyıldan kalma Hoca Hasan Mescidi’nde bulunan camlı ve camsız alçı pencere şebekeleri ile Alanya ve Kubadâbâd saraylarında sürdürülen arkeolojik kazılardan elde edilmiş parçalardır. Mimaride, alçı malzemenin de yoğun olarak tercih edildiği gözlemlenir. Kalıplama ya da oyma tekniklerinin uygulandığı örnekler, cami, mescit ve hanikâhlarda bazen çini ile birlikte kullanılmıştır. Aynı şekilde, duvar kaplamaları ya da mukarnaslı raflar gibi yüzey bezemesi olarak kullanıldığı örnekler de bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, Selçuklu saray ve köşklerinde yapılan arkeolojik kazılardan, dolap nişlerine ait hayli zengin sayılabilecek ve bazısı boyalı alçı parçaları da, çağın sivil mimarlık örneklerinde bu tür malzemenin yoğun olarak kullanıldığını göstermektedir. Şüphesiz, Selçuklu çağı mimarlığının en önemli bezemesel elemanı, çinidir. Mimariye bağlı olarak gelişen çini sanatı, Anadolu’ya Selçuklularla girmiş; çeşitli tekniklerle en başarılı örneklerini vermiştir. Dönemin minarelerinde genellikle daha dayanıklı olduğu için türkuvaz, patlıcan moru ya da lacivert renkli sırlı tuğlalar tercih edilirken, iç mekânlarda başta türkuvaz olmak üzere patlıcan moru ve kobalt mavisi renkli düz çini plakalar kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu döneminin en önemli çini kaplama örnekleri Beyşehir Gölü kıyısındaki Kubadâbâd Saray külliyesinde bulunmuştur. Diğer taraftan, ender olarak özellikle lahitlerde kabartmalı çinilerin kullanıldığı da görülür. Dönemin en tercih edilen tekniği çini mozaiktir. Çağın dokuma sanatı örnekleri sayıca az, fakat önemlidir. Dönemin halıcılığı konusunda bilinenler yetersizdir. Bu çağdan kalan halı örneklerinin sekizi Konya’da Alâeddin Camii’nde, üçü Beyşehir-Eşrefoğlu Camii’nde, yedisi ise Eski Kahire’de (Fustat) bulunmuştur. Dönemin kumaş işçiliği konusundaki bilgiler de doyurucu olmaktan uzaktır. Fransa’da Lyon Tekstil Müzesi’nde bulunan ve üzerinde Selçuklu Sultanı I.Alâeddin Keykubad’ın adı yazılı kırmızı bir ipek brokarda, bir rozet içinde altınla dokunmuş sırt sırta duran arslan çiftlerinin yer aldığı bilinir. Günlük kullanma eşyalarına ilişkin elde edilen verilerin büyük kısmı, Selçuklu anıtlarında sürdürülen arkeolojik kazılar sırasında bulunmuştur. Maden sanatına ilişkin sınırlı sayıdaki örnek, bu çağda Anadolu’da üretilmiş tunç ve pirinç eserlerin farklı süsleme teknikleri ile Konya ve Artuklu egemenlik alanlarındaki gelişmiş atölyelerde üretilmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Selçuklu çağının resim sanatları konusunda bilinenler de sınırlıdır. Dönemin kaynaklarına bakılarak, 13.yüzyılda, Konya’da ve özellikle Mevlevî çevrelerde bir duvar resmi geleneğinin yaygınlaşmış olduğu sonucuna varılabilir. Diğer taraftan, bu çağın en önemli örneklerinin, karakteristik bir kültürel etkinlik çeşidi olarak bilimsel ve tıbba ilişkin kitapların resimlendiği minyatürlü yazmalar olduğu söylenebilir. Bu kitapların içinde, 13.yüzyılın ortalarında Konya’da Hoy’lu ressam Abd el-Mümin bin Muhammed tarafından yapılmış Varka ve Gülşâh, yüzyılın ikinci yarısında Aksaray ya da Kayseri’de resimlenmiş Daka’ik el-haka’ik ile El-Cezerî’nin kısaca Otomata diye bilinen ve Diyarbakır’ın Artuklu Emîri için hazırlamış olduğu El-Câmi beyn el-ilm ve’l-amel el-nâfî fi sınâ’ât el-hiyel (Mekanik Aletlerin İlmi ve Yapımı için Pratik Uygulamaların El Kitabı) adlı eseri, ayrıca Ioannes Grammaticus’un Kitab el-Tiryâk (Panzehirler Kitabı) ve Dioskorides’in De Materia Medica kitabından çevrilerek resimlenen Kitab el-Haşayiş özellikle hatırlanabilir. Kaynak: O.Aslanapa, Türk Halı Sanatının Bin Yılı, İstanbul.1987 Ü.Erginsoy, İslâm Maden Sanatının Gelişmesi : Başlangıcından Anadolu Selçuklularının Sonuna Kadar, İstanbul. 1978 S.Ögel, Anadolu Selçuklularının Taş Tezyinatı, Ankara. 1987 S.Ögel, Anadolu’nun Selçuklu Çehresi, İstanbul. 1994 G.Öney, “Anadolu Selçuklularında Heykel Figürlü Kabartma ve Kaynakları Hakkında Notlar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi,I, Ankara. 1969, s.187-197 G.Öney, Türk Çini Sanatı, İstanbul.1976 G.Öney, Anadolu Selçuklu Mimarisinde Süsleme ve El Sanatları, Ankara.1978 O.Pancaroğlu, “Resimli ve Tasvirli El Yazmaları”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, Cilt 2, Ed.:A.U.Peker-Z.K.Bilici, Ankara.2006, s.575-585 Ş.Yetkin, Anadolu'da Türk Çini Sanatının Gelişmesi, İstanbul.1986 Ş.Yetkin, Türk Halı Sanatı, Ankara. 1974 Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan / Emeği Geçen Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr.Z.Kenan BİLİCİ Prof. Dr. Kıymet Giray Prof.Dr.Hale Küniçen T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TÜRKİYE KÜLTÜR PORTALI PROJESİ ARKEOLOJİ VE SANAT TARİHİ ANADOLU’DA BEYLİKLER ÇAĞI SANAT VE KÜLTÜR ORTAMI TARİHSEL ÇERÇEVE, TOPLUM VE KÜLTÜR Doç. Dr. Z. Kenan BİLİCİ ARALIK - 2009 ANKARA 4. Anadolu’da Beylikler Çağı Sanat Ve Kültür Ortamı 4. 1. Tarihsel Çerçeve, Toplum Ve Kültür Anahtar Kelime: Beylikler Çağı. 1308 yılında son Selçuklu Sultanı II. Mesud Kayseri’de öldüğünde, Selçuklu politik gücü fiilen tarihe karışmıştır. 1243’de Moğollara karşı kaybedilen Kösedağ Savaşı ile birlikte devlet çöküş sürecine girmiş; 1277 yılında Moğollar Anadolu’nun askerî ve mülkî idaresine bütünüyle el koymuşlardır. Selçuklu Sultanları, varlıklarını ve geçimlerini Moğol Hanlarının merhametlerine borçlu hale geldiği. Bu belirsizlik ortamında, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde irili ufaklı birçok beyliğin ortaya çıktığı görülür. “Beylikler Dönemi” olarak bilinen ve yaklaşık 200 yıl süren bu kritik evre, Anadolu Türk sanatının belki de en önemli gelişme halkalarından birini oluşturmaktadır. Ülkenin siyâsî coğrafyasının ortamı 13.yüzyıldan farklıdır; her şeyden önce, yeni ortaya çıkan irili-ufaklı beyliklerin sayısındaki artış dikkat çekicidir. Artan nüfus ve siyasal deney birikimi, daha da genişleyen bir coğrafya üzerinde hâkim olarak genişleme eğilimindedir. 14.yüzyıl boyunca ve 15.yüzyılın ilk yarısında kültür ve bilim merkezi olmaya devam eden Konya, Kayseri, Niğde ve Sivas gibi eski Selçuklu kentlerine, bu defa Kastamonu, Sinop, Kütahya, Birgi, Tire, Peçin, Ayasluğ, Bursa, İznik, Eğirdir, Lâdik, Kırşehir ve Amasya gibi yeni kurulan Beyliklerin bazı başkentleri de eklenmiştir. 14.yüzyıl süresince, siyasi kargaşa, suikast, hâl, türlü entrika ve maddî yıkımlara karşılık, kültürel gelişme henüz noktalanmış değildir. Tek fark, bundan böyle Anadolu’ya hâkim olacak politik gücün, yeni bir tarihsel mekânda kazandığı deneyimler doğrultusunda, küçük bir kara devleti değil, fakat devlet ideali çok değişik ve ağırlık merkezi Batıya kaymış büyük bir İmparatorluk olmasındadır. Beylikler çağında dikkat çekici bir hıza kavuşan Osmanlı yükselişi, Türk politik ve askeri gücünü, önce Bizans ve ardından da Bizans’ı aşarak Katolik Avrupa ile yüz yüze getirecektir. Bu çağın mimarisi, her zaman olduğu gibi gelişmesini güncel siyasetin düzen ve istikrarına borçludur. İnşaat faaliyetlerinin örgütlenmesi, mimara, zanaatkâra, usta, kalfa ve ameleye ödenecek para, sağlam bir kaynak tarafından uzun süre desteklenmek durumundadır. Karmaşık görünen ortama rağmen, Beylikler döneminde yeni vergi alanları, ham madde kaynakları ve sanatçı kadroları inşaat alanına katılabilmiştir. Siyasal manzara ile anıtlarda dışa vuran heyecan verici yenilikler arasındaki çelişki, her şeye rağmen bu dönemin mimari üslûp bakımından asla fakir, cansız ya da tekrarlayıcı olmadığını göstermektedir. Bu bağlamda, 14.yüzyıl Anadolusu’na tanıklık eden El-Ömerî ve İbn Batuta gibi seyyahların notlarından da, ülkenin refah ve bolluk içinde olduğu anlaşılıyor. Geç Ortaçağ Latin kaynakları da, yüzyılın ilk yarısında Anadolu’nun batı sahillerindeki canlı ticarete ilişkin bilgiler vermektedir. Örneğin 14.yüzyılın sonunda İsfendiyar Beyi Süleyman Paşa, Cenevizlilerle bakır ticareti yapmaktaydı. Ülkenin batı ve güney sahillerinde sabun, şap, balmumu, çivit, ayrıca safran, susam ve karabiber gibi baharatların ticareti yoğun olarak sürmekteydi. Batı dünyasının o çağda tanıdığı adla, Turchia, aynı zamanda atlarıyla da ünlenmişti. Ülke, ayrıca post, deri ve kürk ihraç etmekte, keresteleri de Doğu Akdeniz’de tercih edilmekteydi. Toplumda, farklı iş kollarına mensup mesleklerin, kentlerin çarşılarında yaptıkları üretime ilişkin pek çok belge mevcuttur. Download 17.59 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling