T. C. KÜLTÜr ve turizm bakanliği tüRKİye küLTÜr portali projesi
Download 17.59 Kb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TÜRKİYE KÜLTÜR PORTALI PROJESİ ARKEOLOJİ VE SANAT TARİHİ
- MİMARİ PROGRAM, BÂNİLER, MİMARLAR VE SANATÇILAR Doç.Dr. Z. Kenan BİLİCİ
- 4.3. Mimari Program, Bâniler, Mimarlar ve Sanatçılar Anahtar Kelimeler
- MİMARLIK MİRASI Doç.Dr. Z.Kenan Bilici Aralık 2009
- 4.4.2.Medreseler Anahtar Kelimeler
Kaynak: O.Aslanapa, Yüzyıllar Boyunca Türk Sanatı (14.yüzyıl), İstanbul. 1977. R.E.Dunn, İbn Battuta’nın Dünyası, İstanbul. 2004. K.Fleet, Erken Osmanlı Döneminde Türk-Ceneviz Ticareti, Çev: Ö.Akpınar, İstanbul.2009. S.Mülayim, Değişimin Tanıkları, Ortaçağ Türk Sanatında Süsleme ve İkonografi, İstanbul. 1999. Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç. Dr. Z. Kenan BİLİCİ Prof. Dr. Kıymet GİRAY Prof.Dr. Hale KÜNİÇEN T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TÜRKİYE KÜLTÜR PORTALI PROJESİ ARKEOLOJİ VE SANAT TARİHİ ANADOLU’DA BEYLİKLER ÇAĞI SANAT VE KÜLTÜR ORTAMI KENTSEL TASARIM VE FİZİKSEL ÇEVRE Prof. Dr. Z. Kenan BİLİCİ ARALIK - 2009 ANKARA 4.2. Kentsel Tasarım Ve Fiziksel Çevre Anahtar Kelimeler: Kentsel tasarım, fiziksel çevre 14.yüzyılda, Beylikler çağı Anadolusu’nun iki temel karakteristiğinden bahsedilebilir. Selçuklular zamanındaki siyasî coğrafyada sınırlar değişerek Batı Anadolu sahillerine ulaşmış ve merkezî iktidar çözülerek çok parçalı bir politik sistem oluşmuştur. 12–13.yüzyıllarda, Bizans ile Selçuklu devletlerinin arasındaki Uç olarak adlandırılan oynak ve geniş sınır şeridi, 14.yüzyıldan itibaren batıya doğru uzanan Türkmen kitlelerinin büyük bir hızla yayıldığı alanlara dönüşmüş; pek çok kent Türklerin eline geçmiştir. 14.yüzyılın ilk yarısı içinde, birkaç kıyı kenti dışında Batı Anadolu’nun fethi büyük ölçüde tamamlanmıştır. Batı Anadolu kıyıları ile Marmara ve Batı Karadeniz’deki Lâdik (Denizli), Kastamonu, Balıkesir, Sinop, Manisa, Milas, Ayasuluk, Balat ve Bursa gibi kentlerin, yerel ve bölgesel ticaret sayesinde giderek daha da gelişmelerine karşılık, ülkenin iç ve doğu kesimlerindeki eski yerleşmelerin üretim ve çekim güçlerinin azaldığı, hatta Erzurum’un harap bir kent haline geldiği bilinir. Benzer bir gözlem, Konya, Malatya, Sivas ve Niğde için de yapılabilir. Selçuklu çağında, Kayseri yakınlarındaki uluslararası bir fuar olarak tanınan Yabanlu Pazarı’nın adının da 14.yüzyılda unutulmaya yüz tuttuğu anlaşılmaktadır. Buna karşılık, aynı yüzyılda, güney-doğu Anadolu’nun yerleşme alanlarında kentsel gelişmenin büyük zarar gördüğünü kanıtlayan veriler yoktur. Çukurova’dan Mardin’e ve kuzeyde Diyarbakır’a uzanan geniş bir coğrafyada, mimari etkinliklerin sürdüğü söylenebilir. Ortaçağ kentlerini kuşatan surların, 14.yüzyılda, özellikle Balat, Peçin, Manisa, Bergama, Ayasuluk, Tire ve Milas gibi batı Anadolu kentlerinde önemlerini kaybettikleri anlaşılmaktadır. Benzer bir tespit Antalya ve Kastamonu’da da gözlemlenebilmektedir; öyle anlaşılıyor ki, bu kentlerde de, 14.yüzyılda, yerleşmenin fizikî sınırları, surlarla çevrili alanların dışına taşmıştı. Örneğin, Kastamonu’da, sur dışında yeni bir yerleşmenin oluşmasının, büyük ölçüde, kentin dışında inşa edilmiş bir Ahî zaviyesi sayesinde gerçekleştiği kanıtlanabilmektedir. Bu, bir Ahî zaviyesinin, 14. yüzyılın hemen başında, yeni yerleşmenin öncülüğünü yaptığını ve böylelikle nüfusun hiç değilse belli bir kesiminin surlar dışına taşmasında özendirici bir rol oynadığını ortaya koyar. Esasen, bu tür bir yerleşme mekaniğinin Anadolu’nun diğer kentleri için de söz konusu olabileceği söylenebilir. Kentlerde, kimi zaman, etnik ayrımın özel bir statüye kavuşturulduğunu gösteren örneklere de rastlanabilmektedir. Örneğin Sart (Sardis), 1304 yılında Türk egemenliğine girdiği zaman, kentin akropolisi yeni bir duvar yapılarak ikiye ayrılmış; Türk ve Rum nüfus bu alanı paylaşmışlardır. Benzer bir gözlem Samsun için de yapılabilmektedir. 14.yüzyıl kentlerinde, ticaret alanlarının da örgütlü bir etkinliğe sahip kentsel mekânlara henüz dönüşmemiş olduğu iddia edilebilir. Kaynak: C.Foss, Byzantine and Turkish Sardis, London. 1976 D.Kuban, “Anadolu Kentlerinin Tarihsel Gelişimi Üzerine Gözlemler”, Türk ve İslam Sanatı Üzerine Denemeler, İstanbul. 1982, s.141–170 U.Tanyeli, Anadolu-Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süreci (11.-15.yy), İstanbul. 1987 K.Wulzinger-P.Wittek-F.Sarre, Das Islamische Milet, Berlin-Leipzig.1935 Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan Konu Editörü Proje Yöneticisi Prof. Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. H. Hale KÜNÜÇEN T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TÜRKİYE KÜLTÜR PORTALI PROJESİ SANAT TARİHİ ANADOLU’DA BEYLİKLER ÇAĞI SANAT VE KÜLTÜR ORTAMI MİMARİ PROGRAM, BÂNİLER, MİMARLAR VE SANATÇILAR Doç.Dr. Z. Kenan BİLİCİ ARALIK - 2009 ANKARA 4.3. Mimari Program, Bâniler, Mimarlar ve Sanatçılar Anahtar Kelimeler: Selçuklular, mimarlık, mimari program, beylikler çağı Beylikler çağı mimarlığında, bir yandan mihrap duvarına paralel uzanan sahınlardan oluşan ve çoğunluğu Karaman Beyliği’ne ait Ermenek Ulu Camii, Akça Mescit, Sipas Camii ya da yine mihrap duvarına paralel dizilen tek taşıyıcılarla oluşturulan Niğde Şah Mescidi gibi geleneksel, hatta yerel sayılabilecek uygulamaların yanı sıra, Aydınoğlu Beyliği zamanında Selçuk’ta yaptırılan İsa Bey Camii’nde olduğu gibi mihraba paralel uzanan sahınların mihrap aksında kare planlı ve kubbeli hacimlerle kesildiği arkaik bir denemeye de tesadüf edilebilmektedir. Diğer taraftan Niğde Sungur Bey Camii, Milas Ulu Camii, Birgi Ulu Camii ya da Konya İplikçi Camii gibi mihrap duvarına dik sahınlardan oluşan cami tiplerinin 14.yüzyılda da revaçta olduğu anlaşılıyor. 14.yüzyıl sonlarından bir Karakoyunlu eseri olan Van Ulu Camii, renkli stuko süslemeleri ve tuğla kullanımı ile İran’daki Büyük Selçuklu dönemi örneklerini hatırlatan bir uygulamadır. 13.yüzyılda tek kubbeli mescitlerin giriş bölümlerinin kapalı ya da revaklı son cemaat yeri olarak biçimlenmeye başlaması bu çağ için bir yenilik gibi değerlendirilebilir. Fakat yine de cami mimarisindeki asıl yenilik, kubbenin iç mekâna hâkim bir öğe konumuna gelmesi yolundaki denemelerdir. Giderek artan nüfusun ibadet ihtiyacını karşılamak üzere mekânı örten bu eğrisel örtünün boyutlarının genişletilmesi yolundaki öncü bir uygulama, Mudurnu’daki bir erken Osmanlı yapısı olan Yıldırım Camii’nde açıkça görülebilir. Burada kubbe 19.65 m. çapındadır. Artuklu Beyliği’ne ait 1371 tarihli Mardin-Latifiye Camii de, kubbeli hacmin genişletilmesiyle ilgili farklı bir tasarım denemesidir. Bunun yanı sıra, kubbe boyutlarının çoğaltılamadığı durumlarda kubbeli hacme eklenen çeşitli doğrultulardaki birimlerle mekân genişletilmesinin sağlandığı da anlaşılıyor. Bilecik’teki Orhan Camii bu tür denemelerden biridir. Hamidoğulları döneminden, 14.yüzyıldan kalma Antalya-Yivli Minare Camii ise, çok kubbeli cami tipinin Anadolu’daki en erken uygulamalarından biri olarak belirmektedir. Diğer yandan, Selçuklu dönemindeki medrese planlarının bu çağda da devam ettiği görülür. Beylikler döneminde, bu tür binalardaki temel değişiklik, örtü sisteminde kubbenin kullanılmasıdır. Benzer bir yenilik, dönemin mezar yapılarında da karşımıza çıkar; giderek mimari dekorun plastik bir görünüm kazanması ve bu tür yapıları oluşturan prizmal gövdelerin karmaşık ilişkiler içinde tasarlanmalarıyla, 14.yüzyılda ilgi çekici mezar yapıları ortaya çıkmıştır. Örneğin, Kırşehir’deki Aşık Paşa Türbesi âdeta Kırgız çadırına benzeyen kubbesi ve ilgi çekici cephesiyle Selçuklu örneklerinden tamamıyla farklı bir üslûbun habercisidir. Akkoyunlu çağından kalma, 15.yüzyılda inşa edilmiş bir grup türbeden, özellikle Hasankeyf-Zeynel Bey Türbesi, soğanvarî kubbesi ve sırlı tuğla-çini mozaik kaplamalı silindirik gövdesiyle Asyalı bir mimarlık geleneğinin Anadolu’daki ünik temsilcisi iken, yüzyılın sonlarında doğru Ahlat’ta mimar Baba Can tarafından yapılan Emîr Bayındır Kümbeti de, Kafkaslar ve Kuzey İran mimarlığının anılarını taşır. Dönemin çini üretimine ilişkin bilgiler sınırlıdır. Eşrefoğlu, Aydınoğlu, Karamanoğlu, Germiyanoğlu, Eşrefoğlu ve kimi İlhanlı yapılarındaki sırlı tuğla ve çini mozaik uygulamalar Selçuklu çini geleneğinin sınırlı ölçüde yaşatıldığını gösterir. Çini, Anadolu’da Selçuklu döneminden sonra ikinci büyük atılımını İznik örnekleriyle 15. ve 16.yüzyıllarda Osmanlılar zamanında yapacaktır. Bu bağlamda, Beylikler çağı Anadolusu’nda anıtsal inşaatların yapımında görev almış pek çok mimar ile çağın sanat ve kültür ortamını temsil eden sanatçılar arasında Hoca Ahmed bin Numan, Mimar Bedreddin-i Tebrizî, Hümamüddîn Muhammed bin Künnâk el-Konevî, Mimar Firuz, Balaban et-Tavaşî, Ali ibn Müşeymeş el-Dımışkî, Pîr Hasan ibni Üstâd Abdürrahman, Ebu Bekir ibn Muhammed ibn Hamzat’ül Müşeymeş el-Dımışkî ve İmamüddin Hacı İvaz Paşa adları öne çıkmaktadır. Kaynak: A.Altun, Ortaçağ Türk Mimarisinin Anahatları İçin Bir Özet, İstanbul. 1988 O.Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul. 1993 (3) Z.Kızıltan, Anadolu Beyliklerinde Cami ve Mescitler, İstanbul. 1958 Z.Sönmez, Başlangıcından 16.Yüzyıla Kadar Anadolu Türk-İslam Mimarisinde Sanatçılar, Ankara.1989 Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr. Z. Kenan BİLİCİ Prof.Dr. Kıymet GİRAY Prof. Dr. Hale KÜNÜÇEN T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TÜRKİYE KÜLTÜR PORTALI PROJESİ ARKEOLOJİ VE SANAT TARİHİ ANADOLU’DA BEYLİKLER ÇAĞI SANAT VE KÜLTÜR ORTAMI MİMARLIK MİRASI Doç.Dr. Z.Kenan Bilici Aralık 2009 ANKARA 4.4.1. Camiler ve Mescitler Anahtar Kelimeler: Anadolu Beylikleri, Cami. Anadolu’da, Selçuklu çağından sonra kurulan irili ufaklı beyliklerin dinî mimarisi, Orta ve Doğu Anadolu’daki politik egemenlik alanlarına göre, bazen Selçuklu, bazen de içinde yer aldıkları bölgesel ve yerel mimarlık geleneklerine bağlı olarak şekillenmiştir. Örneğin, Orta Anadolu’da Selçuklu tahtının varisi iddiasıyla kurulan Karamanoğulları Beyliği’nden günümüze ulaşan cami ve mescitlerin hemen tamamında Selçuklu mimarlık üslûbunun anılarını ve etkilerini görebilmek mümkündür. Benzer bir gözlem, Niğde’de, Eretnaoğulları zamanından kalma ve 14.yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiş Sungur Bey Camii için de yapılabilir. Kuzey-batı Anadolu’da hüküm süren Candaroğulları Beyliği zamanından kalma 14.yüzyılın ortalarında inşa edilmiş İbni Neccar Camii, üç bölmeli son cemaat yeriyle tek kubbeli kübik bir mescittir. Aynı dönemden kalan Kasabaköy’deki Mahmud Bey Camii, Selçuklu çağının ahşap cami geleneğini sürdüren önemli bir örnektir. Beyliğin 15.yüzyılın ortalarında inşa edilmiş en önemli eserlerinden birisi de, kenti kuşatan surların dışında, Şehinşah Kayası adı verilen ve adeta müstahkem bir mevki niteliğindeki küçük tepenin üzerinde yer alan İsmail Bey Külliyesidir. Külliye, sadece yeni bir yerleşmeyi teşvik etmekle kalmamış; kuzeyden gelen ve kenti hinterlandının önemli bir kısmına bağlayan ticaret yolunun ucunda, beyliğin son görkemli ve gösterişli bina topluluğu olarak önemli bir tarihî misyonu da üstlenmiştir. Külliyenin ana binası konumundaki İmaret/Cami’nde, ters T ya da zaviyeli-yan mekânlı plan tipinin uygulanması, inşaatında Osmanlı etkileri bulunduğunu açıklar. Bu tür bir etkinin varlığı, 15.yüzyıldan kalma bir Germiyanoğlu yapısı olan Kütahya-Yakup Bey İmareti’nin planında da gözlemlenir. Beylikler çağının en önemli mimarlık tasarımları, 14.yüzyılda ve Batı Anadolu’daki beyliklerin kültürel ortamları içinde yaratılmıştır. Aydınoğulları Beyliği zamanından kalma Birgi Ulu Camii, mihrap önündeki maksure kubbesi ve derinlemesine doğrultudaki ibadet mekânıyla Selçuklu mimarlık geleneğinin tipik bir temsilcisidir; buna karşılık, 17.yüzyılın ikinci yarısında Selçuk’ta inşa edilen İsa Bey Camii, kuruluş özellikleri bakımından, bir yönüyle, Şam Ulu Camii modelini tekrarlayan Diyarbakır Ulu Camii’ni ve kimi Artuklu çağı örneklerini hatırlatmakta, fakat batı cephesinin iki katlı pencere sıraları ve ortada yer alan taçkapı düzenlemesiyle, klasik çağ Osmanlı camilerinin revaklı avlu cephelerinin de öncülüğünü yapmaktadır. Benzer bir yenilik, Saruhanoğulları zamanından kalma, başkent Manisa’da 14.yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş Ulu Camii’nin planı ve kuruluşunda da gözlemlenebilir. Mihrap duvarına paralel dört bölümden oluşan ibadet mekânında, duvara gömülü iki sütun ve serbest altı ayağın meydana getirdiği sekizgene oturan maksure kubbesi, kökenleri Orta Asya’da bulunan ve Anadolu’da Artuklu kültür çevresinde de sıklıkla uygulanmış bir plan tipinin temsilcisi olarak, Türk mimarlık tarihinde, merkezî kubbeye ulaşan evrim sürecinin önemli halkalarından birini meydana getirir. Doğu Anadolu’da, Karakoyunluların politik egemenlik alanları içinde kalan Van’da 14.yüzyılın sonlarında inşa edildiği düşünülen ve bugün tamamiyle harabeye dönüşmüş durumdaki Ulu Camii ise, kazılar sonucunda ortaya çıkarılmış renkli alçıları, tuğla istifleri arasındaki bezemeli derzleri ve yıkılmadan önceki fotoğraflarından görülebilen anıtsal mukarnaslı kubbesiyle, İran’daki Büyük Selçuklu yapı geleneklerine bağlanmaktadır. Kaynak: A.Altun, Ortaçağ Türk Mimarisinin Anahatları İçin Bir Özet, İstanbul. 1988 O.Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul.1993(3) S.Eyice, “İlk Osmanlı Devrinin Dini-İçtimai Bir Müessesesi, Zâviyeler ve Zâviyeli Camiler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 23/1-2, İstanbul. 1963, s.1-80 Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr.Z.Kenan BİLİCİ Prof.Dr.Kıymet GİRAY Prof.Dr. Hale KÜNÜÇEN 4.4.2.Medreseler Anahtar Kelimeler: Beylikler, Medrese. Yüzyılın başlarında Erzurum’da inşa edilmiş bir İlhanlı dönemi eseri olan Yakutiye Medresesi, Selçuklu çağının kubbeli medrese geleneğini sürdüren bir yapıttır. Çifte minareli cephe tasarımının son örneğini oluşturan yapı, taçkapısındaki yüksek kabartma taş işçiliği ve figürlü bezeme programıyla da Selçuklu anılarının bu çevrede hâlâ yaşamakta olduğunu ortaya koymaktadır. Benzer bir gözlem, Hamidoğulları Beyliği zamanında Eğirdir’de yapılan 14.yüzyılın başına ait Dündar Bey Medresesi (Taş Medrese) ile aynı beylik zamanından kalma Korkuteli-Emîr Sinaneddin Medresesi için de yapılabilir. Orta Anadolu’da, Karamanoğulları Beyliği zamanından kalma bir dizi medresede de, Selçuklu geleneklerinin bir klasisizm halinde 14-15.yüzyıllarda devam ettiği anlaşılmaktadır. Aksaray-Zinciriye Medresesi, Ermenek-Tol Medrese ve Karaman-Hatuniye Medresesi, Beyliğin Selçuklu üslûbunu taşıyan anıtsal uygulamalardır. Niğde’de 15.yüzyıldan kalma Ak Medrese de, iki katlı ve iki eyvanlı simetrik planıyla Selçuklu mimarlık geleneğine uymakla birlikte, cephe yüksekliğini de aşan anıtsal taçkapısı ve ikiz kaş kemerli üst kat galerileriyle adeta bir sarayı andırır. Germiyanoğulları Beyliği zamanında yapılmış 14.yüzyılın başlarına ait Kütahya-Vacidiye Medresesi de, Selçuklu çağının kubbeli medreselerinin plan tipolojisini tekrarlayan bir örnektir. Medrese mimarlığında bölgesel etkilerin yoğunlaştığı örnekler de bulunabilir. Örneğin, Menteşeoğlu Beyliği zamanından kalma 14.yüzyılın ikinci yarısından kalma Peçin’deki Ahmet Gazi Medresesi, iki eyvanlı ve avlulu geleneksel bir plan şeması ile inşa edilmekle birlikte, yapı elemanlarının biçimlenişi ve bezemelerindeki gotik etkilerle Latin mimarlığından esinlenildiğini ortaya koyar. Bu tür bir etkilenme, eski Artuklu kültür alanında 14.yüzyılın ortalarından sonra politik egemenlik kuran Akkoyunlulara ait Mardin’deki Kasım Bey Medresesi için de söz konusudur. 15.yüzyılın sonlarından kalan yapının plan ve yapı elemanlarının biçimlenişinde Artuklu mimarlık gelenekleri sürerken, cephesindeki taş işçiliğinde Memlûk etkisi görülür. Kaynak: O.Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul.1993(3) M.Sözen, Anadolu Medreseleri, Selçuklu ve Beylikler Devri, Cilt I: Açık Medreseler, İstanbul. 1970 M.Sözen, Anadolu Medreseleri, Selçuklu ve Beylikler Devri, Cilt II: Kapalı Medreseler, İstanbul. 1972 Haklar (Rights): (Telif ve kullanım hakları ile ilgili bilgiler.) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hazırlanan tüm içeriğin her türlü ortamda umuma arz yetkisi sınırsız süreyle Kültür Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Bakanlık sonraki zamanlarda hazırlanan içerikle ilgili düzeltme, ekleme, silme veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Kaynağı Hazırlayan Konu Editörü Proje Yöneticisi Doç.Dr.Z.Kenan BİLİCİ Prof.Dr.Kıymet GİRAY Prof.Dr. Hale KÜNÜÇEN Download 17.59 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling