T. C. Erciyes üNİversitesi sosyal b
Download 1.24 Mb. Pdf ko'rish
|
2ш3 сипат сабуни
- Bu sahifa navigatsiya:
- Arpagu ş
Peygamberlik Anlayışı,
c. 1, s. 235-236 834 Saffat 37/96 835 Maturîdî, Tevilât, c. 12, s. 168 836 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s.288 837 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b. 3032 838 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b. 3033 839 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 288. Aynı konuda bkz. Taftazânî, Şerhu’l-Akaid, s. 196-197 840 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s.409 164 Mevlâna, Mutezile’nin fikirlerine itiraz ederken onların itikadî anlamda yanlış bir yol izlediklerini beyan ederek dolaylı yoldan bu düşünceyi İslâm dairesinde içinde görmediğini ifade etmektedir. Mutezile’yi “Kendilerini kelam ilminin süvarileri zanneden ve İslam âlimleri içinde bu ilme sadece onların vakıf olduğunu sanan söz konusu kişiler” olarak zikreden Maturîdî de, onların görüşlerini batıl olarak değerlendirir. 841 Mevlâna’ya göre Mutezile’nin “Ef’alin hâlıkı kuldur” iddiası yanlıştır, çünkü kul alete ihtiyaç duymadan fiilini gerçekleştiremez, aleti yaratan da Allah olduğu için ef’alin hâlıkı kul değil, Allah’tır. 842 Maturîdî’nin Mutezile’ye öncelikli eleştirisi de bu yöndedir. Her şeyden önce fiiller, icat yönüyle Allah’a, kesb yönüyle kula aittir ve eğer kulun kendi fiilini yarattığnı farzedersek bu kez Allah’a benzer bir kudrete sahip olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. 843 Mevlana için, insanın elinde var olan kudret ve yapma gücü küllî değil, cüz’îdir. Bu cüz’î iradeyle her şeyi başaracağını sanmak hamlığa işarettir. 844 Maturîdî de, bu cüz’î iradeyi sınırlı bir kudret olarak ifade etmekte, bunun da ilahî kudretin dahilinde bulunduğunu belirtmektedir. 845 Mevlâna’ya göre, Mutezile dumanı görüp onu meydana getiren ateşi yok saymakla (eser-müessir ilişkisini, delilin medlûlüne isnadını yok saymakla) aklî açıdan da hata etmektedir. 846 Benzer biçimde, Mutezile’nin kulun fiilinde Allah’ın sanatını inkâr ettiğini 847 belirten Maturîdî ise, fiilin kendisini değil de yapılmasını yarattığını iddia etmeyi tutarsız bir yorum olarak görmektedir. 848 Aklî açıdan Maturîdî’nin Mutezile’yi bu noktada eleştirisi de “üstü kapalı cebirci” olmalarıdır. Yani, bir araz olan ve fiil için gerekli olan kudreti fiilden önce var sayarak fiil anındaki kudreti inkâr etmiş oluyorlar. Böylece hataya düşüp, cebrî konumuna kendilerini itiyorlar, demektedir. 849 841 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 300-305. 842 Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Konuk Terc., Elliüçüncü Fasıl, s. 181 843 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 294. 844 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b. 2895-99 845 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 296. 846 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b. 3012-13 847 Maturîdî, Tevilât, c. 6, s. 22, 42 848 Maturîdî, Tevilât, c. 3, s. 172, c. 5, s. 164, c. 12, s. 363 849 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 410-11 165 “Allah şerri yaratmaz” diyen Mutezile, Mevlâna’ya göre ilâhî iradenin kuşatıcılığını inkâr etmekte tefrite kaçmaktadır. Allah Teâlâ Hazretleri hayrı ve şerri murâd eder; fakat ancak hayra razı olur. 850 Maturîdî de, bu konuya “Senin Rabbin dilediğini yapandır” 851 ayetini yorumlarken değinir ve “Allah nezdinde sadece hayır iradesi vardır” sözünü Mutezile’nin dehşet veren telakkilerinden biri olarak baul eder ve şöyle eleştirir: “Eğer Allah’ın iradesi bundan (sadece hayır iradesinden) ibaret olsaydı bütün insanlar hidayet üzere olurdu.” 852 Mevlâna, sebeplere dayanmadan, çalışıp çabalamadan Hakk’a dayanmayı kabul etmez. Allah’a güvenmek, ancak üzerine düşeni yaptıktan sonra başarıya zemin hazırlayan bir etkendir. Çalışmak, en kutsal vazifelerden biridir. Amel ile beraber, amelin içinde, çalışarak Hakk’a tevekkül etmeyi tavsiye eden Mevlâna, sa’y (gayret) ve tevekkülü (i’timadı) cem etmeyi önerir. 853 “Cehd haktır, devâ da haktır, dert de; münkir olanın say’i terk etmesine bakma, çalış!” 854 Maturîdî’ye göre de, kul Allah’a güvenmek zorundadır, zira “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” 855 ayeti mucibince insan, Allah dilemedikçe kendisi de dileyemez konumundadır. 856 Bununla birlikte, insan kendi çalıştığı kadar kazanır ve kendisince makbul olanı yaptığından, sorumluluk kendisine aittir. 857 Mevlâna, “Kaderin hükmü” 858 kavramını kullanarak “Şüphesi ki biz, her şeyi bir ölçüye (kadere) göre yarattık” 859 ayetinde olduğu gibi, kaderin hükmünü “layık olana uygun düşen” olarak yorumlayarak, kaderi “ilâhî adaletin tecellisi” olarak vasıflandırmıştır. Öte yandan Maturîdî “bir şeyi taşıdığı mahiyet üzere yaratmaktır.” 860 şeklindeki kader tanımını yine aynı ayetle temellendirmektedir. 850 Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Konuk Terc., s. 162-163 851 Hud 11/107 852 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 369-70. 853 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b. 948. 854 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b. 992 855 İnsan 76/30 856 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 372 857 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 394-95. 858 Mevlâna, Mesnevî, c. 3, b. 2771 859 Kamer 54/49 860 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 392 166 Mevlâna, “kaza” ile “makzî” sözcüklerini birbirinden ayırmaktadır. Kaza “hüküm”, makzî ise “mahkûm” manasındadır. “Kaza, Allah’ın eşyada hükmüdür ve Allah’ın eşyada hükmü, Allah’ın eşyaya ve eşyada olan ilminin haddi üzerinedir.” Makzî ise, kazanın eseri olandır. Kazayı, “Bir şeye hükmedip karar vermek, layık olduğu sonucu belirlemek ve hakkında nihaî olarak söylenebilecek son sözü söylemek.” olarak tarif eden Maturîdî de, hüküm kavramı üzerinde durmaktadır. Mevlâna’ya göre kazanın iki ciheti vardır; Allah’ın hüküm ve kazası itibariyle bir küfre razı gelmek gerekir, ama kendi fenalığımız ve kötülüğümüzden meydana gelen küfre razı olmamak gerekir. İlahî iradenin her şeye şamil bulunduğuna inanan Maturîdî’ye göre de, ma’siyet ve şer, Allah’ın yaratmasıyla oluşmaktadır ancak, bunların meydana gelmesinde kulun kasıt ve ihtiyarı mevcuttur. Kulun razı gelmeyeceği durum, kendi fiilidir, Allah’ın takdiri değil. En tartışmalı konulardan biri olan ahkâm-ı ezeliyyeyi ilâhî adalet şeklinde izah ederek iyilik için iyilik, kötülük için kötülük olarak ifade eden Mevlâna, “Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görür, kim de zerre ağırlığınca şey yaparsa onu görür.” 861 ayetini bu görüşüne delil olarak getirir. 862 Maturîdî’ye göre de, kul, kaza ve kadere dinen inanmak ve rıza göstermekle yükümlüdür ve aklen de inanmak zorundadır. Çünkü akıl, yaptıklarının karşılığını göreceğine inanır. İnsanlar, bir eylemede bulunurken kaza ve kaderden ötürü bir şey yaptıklarını akıllarına getirmezler, dolayısıyla insan kendi fiilinin karşılığını gördüğünü aklıyla da bilir. 863 İ nsanın ulaşmak için çalışıp gayret ettiği emellerine umduğu yerden değil de başka yerden sahip olmasını “Allah, kulunu, hesaplamadığı yerden rızıklandırır!” ş eklinde izah eden ve Allah’ın ilmine atıfta bulunan Mevlâna, “Bütün kapılar, bir sarayın kapıları gibidir.” 864 diyerek Hakk’ın rahmetine işaret etmektedir. Maturîdî’ye göre de, kulun rızkını hesaplamadığı yerden kazanması gibi, iradesini 861 Zelzele 99/7-8 862 Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Konuk Terc., Onaltıncı Fasıl, s. 63-64 863 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 394-95. 864 Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b. 4174 167 ortadan kaldıran durumlar ve buna işaret eden ayetler, Allah’ın ilmine atıfta bulunmaktadır. 865 Mevlâna, tedbîr-takdîr ilişkisini “Takdîr-i İlâhî’yi bilmez, kul eder tedbîr / Meşhûr meseldir bu, tedbîri bozar takdîr” 866 şeklinde açıklarken, Allah’ın takdirinin kulun tedbirini (yok ettiğini değil) kuşattığını belirtmektedir. Kul kendi istek ve iradesi doğrultusunda kararlar alır, bunlar bazen umduğu bazen de ummadığı yerden gerçekleşir, burada mutlak hüküm sahibi Allah’tır ve Allah kulunun bu gerçeği anlaması için ona bu türlü şaşırtıcı sonuçlar göstermektedir. Maturîdî’nin kader tanımı da, belirleme (takdir etme) yetkisini Allah’a has kılmaktadır. 867 Hem Mevlâna’da, hem Maturîdî’de, “kul ister Allah yaratır” yaklaşımı hâkimken, her ikisi de kulun (kendi fiilleriyle ilgili) aklının almayacağı bazı durumların varlığına işaret etmektedir. Aralarındaki fark ise şöyle izah edilebilir: Mevlâna, (bir mutasavvıf olması nedeniyle) ilahî iradeyi merkeze koyup Allah’tan insana giden bir üslup 868 takip ederken, Maturîdî, (aklı merkeze alan kelamcı kimliğiyle) cüz’î iradeyi merkeze koyup insandan Allah’a giden bir yol takip etmektedir. Bu tezin yazılmasındaki amaçlardan biri de, Ehl-i sünnet mensubu olan Mevlâna’nın, Eş’ârî mezhebine müntesip olduğu yönündeki yaygın kanaati sorgulamak amacıyla, İmam Maturîdî’nin fikirleriyle benzeyip benzemediğini tespit etmektir. Mevlâna’yı Eş’ârî mezhebine göre şerh etmek geleneği 869 ve sufî olmasından mülhem Eş’ârî olduğu yönündeki bu yorumun yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. 870 Zira buraya kadar zikrettiğimiz örneklerde görüldüğü üzere, Mevlâna’nın ve Maturîdî’nin itikadî konularda fikirleri birbirine yakındır. 865 Işık, Maturîdî’nin Kelam Sisteminde İman, Allah ve Peygamberlik Anlayışı, s. 98 866 Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Konuk Terc., Kırküçüncü Fasıl, s. 147. “Ne kadar çalışsan takdir tedbiri bozar; onun düzeni bizim gibi yüzlercesinin kilimini de aldı götürdü.” Mevlâna, Divan-ı Kebîr, c. 1, b. 2194, s. 282. 867 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 392 868 Sâfî, Arpaguş, Mevlevîlikte Manevî Eğitim, Vefa Yay., İstanbul, 2009, s. 67 869 Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 10, s. 284 870 Mevlâna’nın, Eş’ârî düşünce ekolünün bir temsilcisi olduğu yönündeki yorumları kabul etmeyip, O’nun kendine özgü yöntemleri olan, müctehîd bir kelamcı olduğunu savunan görüşler de mevcuttur. Bkz.: Coşkun, “Aklı Gönül İle Buluşturan Kelamcı. Mevlâna Celâleddin Rûmî,” s. 411. 168 Yaptığımız incelemelerden sonra, anladığımız kadarıyla, Mevlâna’nın (Ehl-i Sünnet akidesi içerisinde) Eş’ârî bir konuma oturtulması ilmî verilerle izah edilebilecek bir durum değil, medrese kökenli geleneksel bakış açısı ve yorum farkından kaynaklanmaktadır. Zira, Mevlâna’nın (kelamî anlamda) Maturîdî veya Eş’ârî olmak gibi bir hassasiyeti olduğunu düşünmüyoruz. Yalnız, O’nun insan iradesiyle ilgili konulardaki fikirlerinden yola çıkarak Maturîdî ile benzerlikler arzettiği kanaatindeyiz. Buna dayanarak Eş’ârî olduğuna dair yorumların gözden geçirilmesinin faydalı olacağını terklif ediyoruz. “Kul ister Allah yaratır” fikrini savunan Mevlâna’nın Eş’ârî olduğunu söylemek zorlama bir iddia olsa gerektir. Çünkü Eş’ârî düşüncede Allah hâlik, kul kâsiptir ve insanın iradesi Allah’ın iradesine tabidir. Oysa Mevlâna, (Maturîdî gibi) Allah’ın, fiilleri kulun iradesine göre yarattığı kanaatindedir. “Benim küfrüm O’nun iradesidir” dediğinde, bil ki bunda yine kendi iraden vardır/ Küfrün senin iraden olmadıkça olmaz. Hem kâfir olmayı istememek, hem kâfir olmak tenakuzdur.” 871 diyen Mevlâna’nın bu sözleri göstermektedir ki, yaratılmamış bir cüz’î irade mevcuttur ve bu irade küfür ya da hidayeti tercih etmektedir. “Tedbîri bozar takdîr” derken, (kulun tedbîrini yok saymaktan ziyade) ilâhî iradenin üstünlüğünü ve sorgulanamaz oluşunu göstermek amacındadır ki, Maturîdî de ilâhî iradenin dilediğini yapmakta hür olduğuna ve sorguya çekilemeyeceğine inanmaktadır. Yine ceff’l-kalemi açıklarken “layık olana uygun düşen” şeklindeki izahı ve kaderi de bu şekilde tanımlaması O’nu Eş’ârî düşünceden ayırmaktadır. Eşârî düşüncede kaza olacak her şeyin önceden takdîr edilmesi, kader ise takdir eilen şeylerin eksiksiz gerçekleşmesi iken, Mevlâna’da ve Maturîdî’de kader, ilâhî adaletin tecellisi, kaza ise Allah’ın eşyada hükmünün gerçekleşmesi şeklinde algılanmaktadır. Bu ilâhî tecelli, önceden takdir şeylerin vuku bulması değil, belirlenmiş ilkeler doğrultusunda kulun tercihine göre ş ekillenme şeklinde izah edilmektedir. Bir müctehid olduğu tartışma götürmeyen Mevlâna’nın eserlerinden yola çıkarak yapılan yorumların farklılığı, ancak O’nun edebî ve tasavvufî zenginliğiyle izah edilebilir bir durumdur. Arslan ve av hayvanları hikâyesinde de görüldüğü gibi, Mevlâna, cehd ve tevekkül taraflarının iddialarını ortaya koyarken öyle inandırıcı 871 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3099-3100 169 aklî ve naklî deliller ortaya koyar ki, cehdi okurken cehde inanabilir, tevekkülü okurken tevekküle inabilirsiniz. Bu, O’nun edebî dehasının bir neticesidir. Bugün, Mevlâna’nın mahlûkatın yaratılışı ile ilgili fikirlerinden yola çıkarak O’nun evrimci olduğunu, ruh göçünü savunduğunu iddia eden akımlar mevcuttur. Tevhîde ve birliğe yaptığı vurgulardan yola çıkarak “Dünya Kardeşlik Birliği Dini” gibi bir sonuç çıkarılabilmektedir. Yine O’nun aşk anlayışından esinlenerek Tanrısız bir hümanist olduğuna dair yorumlar da yapılmaktadır. Bu da gösteriyor ki, Mevlâna’ya dair yorumlar bizim algımıza ve bakış açımıza göre şekillenmektedir. Bizim bakış açımıza göre, Mevlâna, itikadî konularda İmam Maturîdî ile fikir benzerliğine sahiptir ve o insan iradesinde hürriyetten yanadır. Öyle ki, “hürriyeti kulluğa taş çatlasa satmam” diyecek kadar. Download 1.24 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling