T. C. MİMar sinan güzel sanatlar üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ tarih anabiLİm dali ortaçAĞ tariHİ programi


IV. 2. 2. Toprakların Tek Sahibi: Knezler


Download 3.07 Mb.
Pdf ko'rish
bet27/39
Sana17.02.2017
Hajmi3.07 Mb.
#666
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   39

IV. 2. 2. Toprakların Tek Sahibi: Knezler 

 

 Moğol istilâsına kadar knezler, ülkenin hâkimi olup, toprak mülkiyetinin 

sahibi değillerdi. Knezlerin, ülkenin en yüksek toprak sahibi olduğu anlayışı Altın 

Orda döneminde ortaya çıkmıştır. Altın Orda döneminde siyasî yetkileri ellerinden 

alındığından, daha önce tarımdan ziyade siyaset ile ilgilenen knezler, artık köy ve 

toprak işlerine daha çok önem vermeye başlamışlardır. Bunun neticesinde 

malikaneler, knezlerin idarî ve ekonomik temeli haline gelmiştir. Artık topraklar 

knezler için sadece gelir kaynağı değil, idarî manada da mülkiyetin temelini 

oluşturuyordu.  

 

 Yukarıdaki bölümlerde de belirttiğimiz gibi her ne kadar Rus knezliklerinin 



asıl hâkimi Altın Orda hanları olsa da, daha Altın Orda döneminde Moskova 

knezleri, kendilerinden sonra oğulları arasında kavgaların önüne geçmek amacıyla 

toprakların mülkiyetini oğulları arasında paylaştırmaya başlamışlardır.

915


 Kendilerine 

miras bırakılan söz konusu knezlerin idarî yetkilerinin han tarafından onaylanma 

zorunluluğu devam etse de, artık knezler, toprakların gerçek sahibiydiler. 

 

                                                 



914

 Bkz. II.5.3.  

915

 Bkz. IV. 2.1.  



 

230


Moskova’nın güçlenmesi ve yayılmasıyla birlikte ise ele geçirilen bütün toprakların 

tek sahibi Moskova Knezi olmuştur. 1497 yılında III. İvan tarafından yayınlanan 

Kanunlarda da knez, toprakların sahibi ilan edilmiştir.

916


 Knezlerin toprak 

mülkiyetini üstlenmelerinin bir başka nedeni ise, Altın Orda hanlarının bütün 

yetkilerini aynen üstlenmeleridir. Altın Orda Devleti’nin boyunduruğundan 

kurtulduktan sonra  Rus knezleri, hanın mirasçıları olduklarını öne sürdüler ve 

kendilerini toprağın tek sahibi ilan ettiler.

917


  

 

 Bütün 



toprakları bizzat idare edemeyecekleri düşüncesiyle knezler, kiliseye 

ait topraklar hariç kalan tüm toprakları taksim etmişlerdir. Bu dönemdeki toprakları 

aşağıdaki şekilde tasnif etmek mümkündür: 

1.

 



Vergi ödemekle mükellef hür köylülerin çalıştığı, mülkiyeti Büyük Knez’e ait 

topraklar. 

2.

 

Boyarlara, babalarından intikal eden topraklar. Sayısı fazla olmayan bu 



topraklara zamanla knezler el koymuştur. 

3.

 



Boyarlara ve saraylılara hizmetleri karşılığına verilen topraklar. Boyarlar ve 

saraylılar bu toprakları  işletmenin karşılığında askerî görevlerle yükümlü 

idiler.

918


  

 

 



Moskova Knezleri, ele geçirdikleri diğer knezliklerdeki farklı kesimlere ait 

topraklara da el koymuşlardır. Örneğin Novgorod, Moskova’ya ilhak edilmeden önce 

Novgorod’daki toprak dağılımı  şu  şekildeydi: boyarlara ait topraklar – yüzde 65; 

kilise ve manastırlara ait topraklar – yüzde 25; vergi ödemekle mükellef köylülere ait 

topraklar – yüzde 10.

919


 Novgorod’un Moskova’ya ilhakından sonra ise 

Novgorod’daki toprak sisteminde büyük değişiklikler olmuştur. III. İvan’ın başlattığı 

knezlik adına toprakların müsaderesi politikası neticesinde Novgorod’daki topraklar 

aşağıdaki şekilde paylaştırılmıştır: köylülere işletilmesi karşılığında verilen ve kneze 

ait olan topraklar – yüzde 45; saraylı ve askerlerin malikaneleri – yüzde 36; saraya 

                                                 

916

 E. Kulypin, Zolotaya Orda. Problemı Genezisa Rossiyskogo Gosudarstva, s. 129-130.  



917

 Helene Carrere d’Encausse, Tamamlanmamış Rusya, Çev. Reşat Uzmen, Ötüken Yayınları, 

İstanbul 2003, s. 47-48.  

918


 Boyarlara ait topraklar hakkında bkz. IV.3.1. 

919


 D. Svak, Moskoviya: Oçerki İstoriyi Moskovskoğo Gosudarstva Vtoroy Polovinı XV-Kontsa XVII 

Veka, İnstitut Rossiyskoy İstoriyi RAN Yayınları, Moskova 2000, s. 19.  

 

231


ait topraklar – yüzde 6; kilise ve manastırlara ait topraklar – yüzde 5.5; boyarlara ait 

topraklar – yüzde 4.2; vergi mükellefi köylülere ait topraklar – yüzde 3.2.

920

 Böylece 



Moskova knezleri, ülke içerisindeki toprakların büyük kısmına el koymuş ve bu 

politikayı da ele geçirdikleri bütün knezliklerde uygulamışlardır.  

 

 Diğer taraftan Büyük Knez, diğer knez ve boyarların topraklarını kendisine 



bağlamakla yetinmemiş, Altın Orda döneminde büyük topraklara sahip olan 

Kilise’nin topraklarına da göz koymuştur. Altın Orda döneminde çoğalan kilise ve 

manastırların XV. yüzyılda Rus topraklarının 1/3’üne sahip olduğu ileri 

sürülmektedir.

921

 Bu topraklarda kiliselere bağlı çok sayıda köylünün de yer alması, 



hiç  şüphesiz Moskova Knezi’nin hoşuna gitmemiştir. Rus knezliklerinin Moskova 

etrafında birleşme sürecinde Kilise, Moskova’nın yanında yer almasına ve 

knezliklerin Moskova etrafında birleşmesinde önemli rol oynamasına rağmen, bu 

süreç sona erdikten sonra Kilise’nin sahip olduğu topraklar, Knez ile kiliseyi karşı 

karşıya getirmiştir. Kilise’nin bu kadar büyük topraklara sahip olmasından rahatsız 

olan III. İvan,  bu toprakları müsadere etmek istemiştir. Ancak ne III. İvan, ne de 

sonraki çarlar, Kilise’yi topraktan mahrum bırakabilmişlerdir.

922


 Nitekim, devlet ile 

kilise arasındaki bu mücadele birkaç asır daha devam etti. Neticede knezler her ne 

kadar kilise topraklarına el koyamasalar da, her anlamda ülkenin tek hâkimi haline 

gelmeyi başardılar. “Çar” unvanını kullanmaya başlamaları ile knezler, tam 

anlamıyla hanların yerini almış oldular.  

 

 



IV. 2. 3. Knez Unvanından Çar Unvanına 

 

 Batu 


Han’ın seferlerinden ve Rus knezliklerinin Altın Orda’ya 

bağlanmasından sonra Rus kaynakları “efendilerini”, “çar”

923

 terimiyle ifade 



                                                 

920


 D. Svak, Moskoviya: Oçerki İstoriyi Moskovskoğo Gosudarstva Vtoroy Polovinı XV-Kontsa XVII 

Veka, s. 20.  

921


 N. S. Borisov, Russkaya Tserkovy v Politiçeskoy Borybe XIV-XV Vekov, Moskova 1986, s. 3.   

922


 E. Kulypin, Zolotaya Orda. Problemı Genezisa Rossiyskogo Gosudarstva, s. 135-139. 

923


 “Çar” terimi, “sezar”ın kısaltması olarak kabul edilmekte ve Yuriy Sezar’ın adından gelmektedir. 

Moğol istilâsı öncesinde “sezar” terimi, Ruslar tarafından yabancı hükümdarlar için kullanılmışltır. 



 

232


etmişlerdir. Başlangıçta sadece Büyük Moğol  İmparatoru bu unvanla 

nitelendirilirken, Altın Orda’nın 1260’lı  yıllarda Büyük Moğol  İmparatorluğu’ndan 

bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte Altın Orda hanları da “çar” olarak 

adlandırılmıştır.

924

 Kroniklerin yanı sıra Altın Orda hanlarının, Rus mitropolitlerine 



verdikleri yarlıklarda

925


 ve han ve günümüze kadar ulaşan han ve emirlerin Rus 

knezlerine yazdıkları mektuplarda

926

 da hanlar “çar” olarak adlandırılmışlardır.  



 

 Hristiyanlığın kabulünden sonra Ruslar, sadece Bizans imparatoruna “çar” 

diye hitap ediyorlardı. Altın Orda hanlarını “çar” olarak adlandırmaya başlamalarını 

da sadece Altın Orda’nın gücü ve baskısıyla izah etmek yanlış olur. Rusların, 

Bizans’ın yıkılışını (1204) “çarlığın sonu”

927


 olarak görmeleri ve Nikya (İznik) 

İmparatorluğu’nu Bizans’ın varisi olarak kabul etmemeleriyle birlikte Rusların “çar” 

olarak nitelendirecek kimseleri kalmamıştı. Böylece A. A. Gorskiy’nin de belirttiği 

gibi Rus halkının “çar” algılayışında Altın Orda hanları, Bizans imparatorlarının 

yerini almışlardır.

928


  

 

 Rusların kendi knezleri için “çar” unvanını kullanmalarına gelince, Moğol 



istilâsı öncesinde ancak yedi Rus knezi için “çar” unvanının kullanıldığı 

bilinmektedir.   Doğu Slav kabilelerini birleştiren ve Hristiyanlığın yayılması için 

gayret eden Yaroslav Mudrıy (978-1054), Kiyev Rusyası’nın son knezi Mstislav 

Velikiy (1076- 1132), Smolensk Knezi Roman Rostislavoviç, İzyaslav (1097-1154) 

ve Rostislav (?-1167) Mstislavoviç kardeşler, Vladimir Monomah (1053-1125), 

Rurik Rostislavoviç (1174-1210) ve knez olmayan aziz Boris ve Gleb için Ruslar 

                                                                                                                                          

Bkz. A. A. Gorskiy, “Predstavleniya o Tsare i Tsarstve v Srednevekovoy Rusi (Do Seredinı XVI 

veka), Tsary i Tsarstvo v Russkom Obşestvennom Soznaniyi, II, RAN Yayınları, Moskova 1999, s. 17.  

924


 PSRL, IX, Tipografskaya Letopisy, s. 132.  

925


 “Yarlık Mengü Temir Oksan Tsarya, Russkim Mitropolitom, Bezımyanno Vsem Tserkovnım 

Lüdem”,  PSRL, III, Voskresenskaya Letopisy, s. 542-543; “Yarlık Berdibek Tsarya Alekseyu 

Mitropolitu Kiyevskomu i Vseya Russiyi Çudotvortsu”, PSRL, III, Voskresenskaya Letopisy, s. 543-

544; “Yarlık Atülyaka Tsarya Mihailu Mitropolitu Kiyevskomu i Vseya Russiyi”,  PSRL, III, 



Voskresenskaya Letopisy, s. 539-540.   

926


 “Poslaniye Edigeya Velikomu Knyazü Vasiliyu Dmitriyeviçu (dekabry 1408)”, A. A. Gorskiy,  

Moskva i Orda, Moskova 2000, s. 196-197. 

927


 PSRL, II, Voskresenskaya Letopisy, s. 154.  

928


 A. A. Gorskiy,  Moskva i Orda, s. 87-88.  

 

233


“çar” unvanını kullanmışlardır.

929


 Bununla birlikte Moğol istilâsı öncesinde Ruslar 

bu unvanı ancak ölen knezi yüceltmek ve hizmetleri karşılığında kendilerine olan 

saygılarını bildirmek için kullanmışlardır.  

 

 Yine 



Moğol istilâsından Altın Orda boyunduruluğunun sonuna kadar Rus 

knezleri ancak iki kez “çar” olarak adlandırılmışlardır. Altın Orda döneminde ancak 

Volıny Knezi Vladimir Vasilkoviç (öl. 1288) ve Tver Knezi Mihail Yaroslaviç (öl. 

1318)  için “çar” unvanının kullanıldığı bilinmektedir.

930

 Nitekim bu dönemde 



Rusların Altın Orda hanlarına bağlı kendi knezlerini “çar” olarak nitelendirmeleri 

beklenmezdi. Nitekim Galitsk Kroniği’nde Knez Daniil Romanoviç’in Batu’nun 

karargahında Han’ın karşısında boyun eğdiği, halbuki babası Roman Mstislavoviç’in 

“çar” olduğu yazılmaktadır.

931

 Böylece kroniğe göre, Roman Mstislavoviç, “çar” 



olmasına rağmen, oğlu Daniil ise Han’ın vassallı haline geldiği için çar unvanını 

taşımaya layık değildi.  

 

 Ancak 


Altın Orda’nın zayıflamaya yüz tuttuğu, Moskova Knezliği’nin ise 

güçlendiği bir dönemde  Moskova knezleri kendileri için de “çar” unvanını 

kullanmaya başlamışlardır. Doğu Rusya, Han’ın hâkimiyetinden kurtulduktan sonra, 

Moğol istilâsı dönemine göre daha güçlü bir hale gelmişti. Bütün Doğu Rus 

knezlikleri Moskova knezinin idaresi altına girmiş ve yayılmacılık politikalarını 

meşrulaştırmak ve yetkilerini artırmak amacıyla  Moskova knezleri, çar unvanını 

kendileri için kullanmışlardır. Ancak bundan önce bazı edebî eserlerde Rus knezleri 

“çar” olarak tasvir edilmeye başlanmıştı. Örneğin Dmitriy Donskoy’un hayatını konu 

alan “Slovo o Jitiyi i Prestavleniyi Velikoğo Knyazya Dmitriya İvanoviça, Tsarya 

Russkoğo” (Rus Çarı Büyük Knez Dmitriy İvanoviç’in Hayatı ve Ölümü Hakkında 

Hikaye) adlı eserde Dmitriy Donskoy için çar unvanı kullanılmıştır.

932


 Söz konusu 

                                                 

929

 Ya. N. Şapov, “Dostoinstvo i Titul Tsarya na Rusi Do XVI Veka”, Tsary i Tsarstvo v Russkom 



Obşestvennom Soznaniyi, II, RAN Yayınları, Moskova 1999, s. 7-16.  

930


 A. A. Gorskiy, “Predstavleniya o Tsare i Tsarstve v Srednevekovoy Rusi (Do Seredinı XVI veka), 

s. 20.  


931

 A. A. Gorskiy, “Predstavleniya o Tsare i Tsarstve v Srednevekovoy Rusi (Do Seredinı XVI veka), 

s. 20.  

932


  Slovo o Jitiyi i o Prestavleniyi Velikoğo Knyazya Dmitriya İvanoviça, Çarya Russkoğo,

 

İnstitut 



Russkoy Literaturı AN SSSR: Trudı Otdela Drevne-Russkoy Literaturı, V, ed. V. P. Adrianova-Perets, 

Moskova-Leningrad 1947, s. 73-96.

 

 


 

234


eserde Dmitriy’e “çar” olarak hitap edilmesinin nedeni hiç şüphesiz onun Mamay 

Mirza’ya karşı galibiyet elde etmesi ve Altın Orda’daki karışıklıklardan istifade 

ederek Rusların kısa süreliğine de olsa daha bağımsız hareket etme şansına 

kavuşmalarıdır.

933

 Ancak, Rus knezleri, Altın Orda boyunduruluğunun sonuna kadar 



resmî bir şekilde “çar” unvanını kullanmaya cesaret edememişlerdir. Nitekim, daha 

1472 yılında Rus toprakları üzerine sefere çıkan Büyük Orda Hanı Ahmet, Rus 

kronikçileri tarafından “çar” olarak adlandırılmıştır.

934


 1502’de Büyük Orda 

yıkıldıktan sonra dahi, Rus knezleri, kendilerini “çar” olarak adlandırmamışlardır. 

Nitekim diplomatik yazışmalar, bu tarihten sonra özellikle Kırım hanlarının, Rus 

knezlerinden daha üstün bir konumda olduklarını göstermektedir. Örneğin, Moskova 

Knezi Vasiliy İvanoviç (1505-1533), Kırım Hanı Muhammed Girey’e yazdığı 

mektupta, Han’a “Uluğ Orda’nın uluğ çarı” olarak hitap etmekte, kendisine ise ancak 

Büyük Knez unvanını tercih etmektedir.

935


 Yine III. İvan’ın Kazan Hanı Muhammed 

Emin’e yazdığı mektupta III İvan (1462-1505), Han’a “çar” olarak hitap 

etmektedir.

936


 Ancak IV. İvan’ın (1533-1584) )Rus tahtına çıkmasıyla birlikte durum 

değişmiştir. IV. İvan, daha Kazan’ın ele geçirmesinden önce 1547 yılında kilisenin 

de onayı ile resmen Çar ilân edilmiştir.

937


 Böylece Ruslar her ne kadar Moğol istilâsı 

öncesinde yabancı devlet hükümdarları için “çar” terimini kullansalar da, kendileri 

için resmî ve düzenli bir şekilde ancak Altın Orda’nın yıkılışından sonra kullanmaya 

başladılar. Hatta Altın Orda Devleti’nin toprakları buralarda yaşayan halkları ile 

birlikte Moskova Çarı’nın hâkimiyeti altına geçince Moskova Çarı, bu halklar 

tarafından Ak Orda

938

 hanlarının varisi Ak Orda Çarı olarak kabul edilmiştir. XVI. 



yüzyılın başlarında Moskova’yı ziyaret eden Avusturyalı diplomat Herberstein, 

Rusların bir kısmının hükümdarlarına “ak çar” şeklinde hitap ettiklerini 

yazmaktadır.

939


 Bugünkü Rus topraklarındaki Kalmık ve Buryatlar ile Çin’deki 

                                                 

933

 Bkz. I.3.8. 



934

 PSRL, III, Voskresenskaya Letopisy, s. 232.  

935

 M. A. Usmanov, Jalovannıye Aktı Djuçiyeva Ulusa XIV-XVI Vekov, s. 196.  



936

 M. A. Usmanov, Jalovannıye Aktı Djuçiyeva Ulusa XIV-XVI Vekov, s. 196. 

937

 Karl W. Wittfogel, “Russia and the East: A Comparison and Contrast”, Slavic Review, vol. 22, No. 



4, Illinois 1963, s. 627-643.  

938


 Ak Orda için bkz. I.2.4.  

939


 Herbersteyn, Notes upon Russia, I, s. 34-35.  

 

235


Moğolların Ak Orda Çarı’na fazlasıyla saygı duydukları bilinmektedir.

940


 Bu husus 

hiç şüphesiz Rusların daha sonraki yayılma süreçlerini de kolaylaştırmıştır.  

 

 

IV. 2. 4. Knezlerin Rus Meclisi Veçeleri Kaldırmaları 



 

 Knezlerin 

iktidarlarının artmasında daha Altın Orda döneminde şehir meclisi 

olan  veçelerin ortadan kaldırılması da önemli rol oynamıştır. XI. yüzyılda  Kiyev 

Knezliği’nde veçe adı verilen erkeklerden oluşan halk meclisleri mevcut idi. Bu 

meclisler çoğunlukla prenslerin nezdinde bir danışma görevi yapmıştır. Ancak, 

Novgorod ile Pskov’da öyle bir otoriteye sahiplerdi ki,  yasalar çıkararak bunları 

knezlere dayatmaya başlamışlardı.

941

 Bununla birlikte Moğol hâkimiyeti bütün bu 



meclislerin varolma sebebini ortadan kaldırmıştır. 

 

 Altın Orda döneminde özellikle halka yeni vergi mükellefiyetleri yüklenmeye 



çalışıldığında mukavemeti daha çok söz konusu veçelerin başını çektiği şehir ve köy 

halkı göstermiştir. Knezler ise hanlara baş eğdiklerinden ve ayaklanmaları bastırma 

sürecine kendileri de katıldığından Altın Orda hanları bu aykalanmalara son vermek 

amacıyla veçeleri kaldırmışlardır. Veçelerin mülgası, knezlerin de işine yaramıştır. 

Zira her ne kadar knezler, hana bağlı olsalar da, veçelerin kaldırılmasıyla daha rahat 

bir politika izleme şansını elde etmişlerdir.

942

 Böylece Altın Orda’nın etkisiyle Rus 



knezleri bir taraftan “çar” unvanını alarak, diğer taraftan da veçeleri mülga ederek 

kendi yetkilerini artırmış ve Altın Orda yıkıldıktan sonra ülkenin tek hâkimi 

konumuna  gelmişlerdir.  

 

 



IV. 2. 5. Rus Despotluğu: Altın Orda’nın Mirası mı? 

 

                                                 

940

 Hara-Davan, Rusy Mongolyskaya, s. 224.  



941

 Helene Carrere d’Encausse, Tamamlanmamış Rusya, s. 46.  

942

 G. Vernadskiy, Mongolı i Rusy,  s. 352-353. 



 

236


 

Özellikle Sovyetler Birliği’nde ve daha sonra Rusya’da okutulan tarih ders 

kitapları, Moğolları ve Altın Orda’yı “barbar” ve “despot” olarak nitelendirirken, 

Batılı tarihçiler de Rusya’yı “despot” olarak adlandırmakta ve bu despotluğun 

Rusya’ya Altın Orda’dan geçtiğini ileri sürmektedirler.

943


 Gerek Rusların, gerekse de 

Batılıların bu açıklamalarını daha çok duygusal olarak nitelendirmek mümkündür. 

Zira, Ruslar yaklaşık üç asırlık boyunduruluğunu, Batılılar da Altın Orda askerlerinin 

Avrupa’nın ortasına kadar başarılı seferler düzenlemelerini ve böylece Haçlı 

ilerleyişini engellemelerini, bir türlü unutamamakta ve bunun sorunlusu olarak 

otoriter Moğol hanlarını görmektedirler. Nitekim Melvin Richter’in de altını çizdiği 

gibi despotizm, bu suçlamayı yapanların hoşuna gitmeyen hükümet uygulamalarına 

karşı attıkları iftiradır.

944

 Halbuki, önemli kararların alındığı kurultay gibi bir 



müessesenin işlediği, kadınların dahi devlet işlerinde önemli rol oynadığı ve bütün 

din adamlarının her türlü mükellefiyetlerden muaf tutulduğu Altın Orda’yı “despot” 

olarak nitelendirmek güçtür.  

 

 Altın Orda’yı “despotik” olarak nitelendiren ve Rus despotluğunun 



kökenlerinin de Altın Orda’ya dayalı olduğunu ileri süren araştırmacıların “otorite” 

ile “despotluk” terimlerini birbirne karıştırdıklarını da söyleyebiliriz. Söz konusu iki 

terimin anlamları her ne kadar birbirine yakın olsa da, yine de bu kelimeler farklı 

anlam taşımaktadırlar. İki terim de sınırsız güce sahip olan yöneticiyi, hatta  adaletsiz 

ve keyfi güç kullanan bir insanı ima etmektedir. Ancak diktatör anlam olarak diğer 

yöneticilerle ast-üst ilişkisine sahip değildir. Altın Orda’da ise durum tamamen 

farklıydı. Han, ülkeyi ilgilendiren önemli meselelerle ilgili karar verdiği zaman, 

devlet ileri gelenlerinin katılımıyla kurultayı toplar ve onlarla istişare ederdi. Kaldı 

ki, herhangi bir rejimde bile hükümet “despot” olarak adlandırılmamış olmasına ve 

çok farklı yapıya sahip  olmasına rağmen, uygulamada despotik bir tutum 

sergileyebilir.  

 

                                                 



943

 Karl A. Wittfogel, “Russia and East: A Comparison and Contrast”, s. 635-636; Leo de Hartog, 



Russia and the Mongol Yoke 1221-1502, British Academic Press, London-new York 1996, s. 164.  

944


 D. Ostrowski, Muscovy and the Mongols, Cross-cultural İnfluences on the Steppe Frontier, 1304-

1589, s. 88.  

 

237


 Diğer taraftan Rusya’nın “despot”luğu da tartışılabilir. Her ne kadar Moskova 

Rusyası’nda Kiyev Rusyası’ndan farklı olarak boyarlardan oluşan dumanın içeriği ve 

görevleri değişse de, knez aynen Altın Orda’da hanın yaptığı gibi, boyar ve ileri 

gelen devlet adamlarıyla istişare etmek zorundaydı. Yine her ne kadar kilise, Altın 

Orda döneminde olduğu kadar rahat olmasa da, devlet işlerinde önemli rol oynuyor 

ve knezin iktidarında kilise önemli bir unsur idi.  Eğer Çarlık Rusya’sının belli 

dönemlerini “despot” olarak nitelendirmek mümkün olsa da, bu dönemler arasında 

Altın Orda dönemi yer almamıştır. Altın Orda’nın yıkılış sürecinde oluşmaya 

başlayan Moskova Knezliği’nin ilk yıllarında da “despotluk”tan bahsetmek mümkün 

değildir. Altın Orda’nın despotluk konusunda etkisinin olması da imkansızdır.  

Nitekim, Moskova Knezi’nin güç kazanmaya başladığı dönemde dahi Altın Orda 

hanları Rus knezleri arasında çıkan sorunların  Moskova knezinin gücü ve otoritesi 

ile değil, bütün knezlerin bir araya gelerek istişare ve uzlaşma ile sorunu çözmelerini 

desteklemişlerdir.

945

 Büyük Knez olan Moskova knezleri ile diğer knezler arasında 



imzalanan anlaşmalarda da despotluktan  değil de, knezler arasında işbirliği ve 

yardımlaşmalardan bahsedilmekte, knezler kendi aralarında  “büyük kardeş”, “küçük 

kardeş”, “abi” şeklinde nitelendirilmektedirler.

946


 Netice olarak hükmetme 

anlayışında Rus knezleri, Altın Orda etkisiyle despotluğa değil, otoriteye sahip 

olmuşlardır.  

 

 



IV. 2. 6.  “Taç” Geleneği ve Monomah Şapkası  

 

 

Günümüze kadar ancak Moskova knezleri ile Rus çarlarının taçlarının 



ulaşması ve Moğol istilâsı öncesindeki Rus knezlerine ait taçlar ile ilgili bilgilere 

sahip olmamamız, taç geleneğinin de Rus topraklarında Altın Orda ile birlikte 

başladığına işaret etmektedir. Numizmatik, arkeolojik ve dönemin edebî eserlerine 

                                                 

945

 Bkz. II.3.  



946

 “Dokonçaniye Velikoğo Knyazya Dmitriya İvanoviça s Velikim Knyazem Tverskim Mihailom 

Aleksandroviçem”, DDG,  s. 25-28.  


 

238


dayanarak yapılan araştırmalar, Moğol istilâsı öncesinde Rus knezliklerinde taç 

takma geleneğinin olmadığını göstermiştir.

947

  

 



 Hristiyanlığın kabulünden önce Rus knezlerinin şapka taktıkları 

minyatürlerde tasvir edilmiştir. Ancak, bu şapka hâkimiyet simgesinden ziyade, 

zenginlere has giyim tarzının  bir parçasıydı. Hristiyanlığın kabulüyle birlikte ise 

Rusya, Bizans’ı kendisine örnek almış ve birçok konuda taklit etmiştir. Ancak Rus 

knezlerinin, Bizans imparatorlarınınkine benzer taç takmaları, mümkün değildi. 

Çünkü her ne kadar Rus knezlikleri, bağımsız olsalar da, Bizans imparatorlarının 

kendi taçlarını Rus knezleriyle paylaşma niyetleri yoktu.

948


 Altın Orda döneminde de 

Rus knezlerinin tâbiyet ilişkisi nedeniyle taç giymeleri mümkün değildi. Böylece 

Moğol istilâsı öncesinde Rus knezleri arasında taç giyme geleneği olmadığından ve 

günümüze kadar ulaşan en eski taçın Özbek Han’ın I. İvan’a hediye ettiği Monomah 

şapkası olduğundan dolayı, Rus topraklarında taç geleneğinin de Altın Orda ile 

birlikte, hatta Altın Orda etkisi altında başladığını söylemek mümkündür.  

 

 Monomah 



Şapkası Moskova’ya Altın Orda Hanı Özbek’in (1312-1342) 

kızkardeşi Konçaka vasıtasıyla  geldi. Bilindiği üzere, Konçaka ile evli olan 

Moskova Knezi Yuriy

 

Daniloviç’in



949

 ölümünden sonra knezlik tahtıyla ile birlikte 

şapka, Yuriy’in kardeşi İvan’a geçmiştir. I. İvan ise, her ne kadar hanın izni olmadan 

knezliği oğluna bırakamasa da, Monomah şapkasını  oğlu Semön’a bırakarak, 

kendisini varis göstermiştir. I. İvan ve sonraki knezler, bu şapkayı aslında bir eşya 

olarak çocuklarına miras bırakmışlardır. Nitekim Semön da şapkayı eşine bırakmış, 

ardından  şapka Semön’un kardeşi II. İvan’a kalmıştır. II. İvan oğlu Dmitriy 

Donskoy’a, Dmitriy de oğlu Vasiliy’e miras bırakmıştır.

950

  Babadan oğula  kalan bu 



taç, böylece Moskova etrafında yoğunlaşan merkezî hâkimiyeti de ifade etmeye 

başlamıştır. III. İvan ile birlikte ise bu taç, hâkimiyet sembolü haline gelmiş ve I. 

                                                 

947


 Bu araştırmalar ve varılan sonuçlar hakkında bkz. V. Dolgov, Bıt i Nravı Drevney Rusi. Mirı 

Povsednevnosti XI-XIII Vekov, Eksmo Yayınları, Moskova 2007, s. 169-181.  

948


 V. Dolgov, Bıt i Nravı Drevney Rusi. Mirı Povsednevnosti XI-XIII Vekov, s. 182-183.  

949


  PSRL, II, Voskresenskaya Letopisy, s. 250; PSRL, VI, Tverskaya Letopisy, s. 414; PSRL, IX, 

Tipografskaya Letopisy, s. 142.  

950


 G. V. Valeyeva-Suleymanova, “Koronı Russkih Tsarey – Pamyatniki Tatarskoy Kulyturı”, İdely, 

S. 3-4, Kazan 2006, s. 66.  



 

239


Petro da dahil olmak üzere bütün Rus çarları tahta çıkarken bu taçı takmışlardır. 

Monomah Şapkası, çarların alametleri arasında ayrı bir yere sahipti. Nitekim, 1682 

yılında İvan ve Petro Alekseyeviç

 

adlı iki kardeşin aynı anda taç giyme töreni için 



Monomah Şapkasından ikinci bir nüshanın  yapılması da bunun bir göstergesidir.

951


 

 

 Monomah 



şapkasının Altın Orda’dan geldiği bilinse de eskiden beri Ruslar 

kendilerinin Bizans’ın mirasçısı olduğunu ispatlamak için bu şapkanın da kendilerine 

Bizans’tan kaldığına dair bir efsane uydurmuşlardır. Bu efsaneye göre, Bizans 

İmparatoru Konstantin Monomah, bu şapkayı bir hürmet göstergesi olarak torunu 

Kiyev Knezi Vladimir Monomah’a göndermiştir.

952


 Ruslar bu efsaneyı güçlendirmek 

için de şapkayı Monomah Şapkası olarak nitelendirmişlerdir. Ancak gerek şapkanın 

Rus topraklarına geliş  şekli bilindiği için, gerekse de şapkanın  şekli, çizimleri, 

motifleri ve kullanılan malzemeleri inceleyen tarihçiler, şapkanın Altın Orda’da 

yapıldığını ve başlığa kürklü kenar ve haçın eklenmesiyle Rus çarlarının tacı haline 

geldiğini ispatladıkları

953

 için şapkanın “kökleri” şüphe uyandırmamaktadır. 



 

 

Moskova döneminden günümüze ulaşan Rus çarlarının bir başka tacı da yine 



Tatar sanatının bir ürünüdür. Kazan şapkası adını taşıyan söz konusu taç, Kazan 

Hanlığı döneminde Kazan’da Tatar mücevherciler tarafından yapılmış ve büyük 

ihtimalle Kazan’ın ele geçirilmesinden sonra “çok sayıda altın ve diğer 

mücevherlerle birlikte Moskova’ya götürülmüştür”.

954

 1576’da IV. İvan’ı ziyaret 



eden İmparator Maksimilian’ın elçisi Yan Kobentsl, Rus çarı ile görüştükten sonra, 

Kazan  şapkasını kastederek Avrupa’nın birçok hükümdarının taçını gördüğünü, 

ancak hiçbirinin IV. İvan’ın taçı ile güzellik konusunda kıyaslanamayacağını 

yazmıştır.

955

 Böylece Altın Orda ve Kazan Hanlığı’nın taçları, gerek Rus çarlarının 



ilk taçı olmuş, gerekse de Rusya’da taç geleneğinin başlamasına öncülük etmişlerdir.  

 

                                                 



951

 İ. S. Nenarokomova, Gosudarstvennıye Muzeyi Moskovskogo Kremlya, s. 51.  

952

 A. V. Şişov, İvan Kalita: Sobirately Russkih Zemely, Veçe Yayınları, Moskova 2006, s. 212-213.  



953

 G. V. Valeyeva-Suleymanova, “Koronı Russkih Tsarey – Pamyatniki Tatarskoy Kulyturı”, s. 66-

71; M. G. Kramarovsky, “Şapka Monomaha: Vizantiya ili Vostok?”, Soobşeniya Gosudarstvennoğo 

Ermitaja, S. 47, Leningrad 1982,  s. 66-70. 

954


 Kazanskaya İstoriya, s. 98. 

955


 G. V. Valeyeva-Suleymanova, “Koronı Russkih Tsarey – Pamyatniki Tatarskoy Kulyturı”, s. 71. 

 

240


 

Download 3.07 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   39




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling