AZƏrbaycan respublikasi təHSİl naziRLİYİ azərbaycan döVLƏt pedaqoji universiteti


Download 5.01 Kb.
Pdf ko'rish
bet3/11
Sana26.01.2018
Hajmi5.01 Kb.
#25308
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

 
ƏDƏBİYYAT 
1.
 
Mehrabov A və b. Pedaqoji texnologiyalar. Bakı, «Mütərcim», 2006  
2.
 
Rüstəmov F.A., Dadaşova T. Ali məktəb pedaqogikası, Bakı, «Nurlan», 2007  
3.
 
Савельев  А.Я.  Технологии  обучения  и  их  роль  в  реформе  высшего  образования.  Высшее 
образование в России. 1994, № 2  

TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI 
 
 
Təhsildə İKT 
26 
BOLOGNA SÜRECİNDE OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN YAYGINLAŞTIRILMASINDA 
EĞİTİM FAKÜLTELERİNİN ROLÜ 
 
Doç. Dr. Semra Erkan 
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi 
 
Prof. Dr. Belma Tuğrul 
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi 
 
Prof. Dr. Elif Üstün 
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi 
 
Giriş 
Eğitim;  bir  toplumun  sosyal,  kültürel,  entelektüel  ve  duygusal  gereksinimlerinin  ve 
beklentilerinin bir yansımasıdır. Eğitim bir toplumun değerlerini yansıttığı gibi aynı zamanda 
eğitim aracılığı ile yaşadığımız toplumun değerlerini de yaratırız. Eğitim sadece bilgi sahibi 
olmak  değil,  aynı  zamanda  bireyin  çevresiyle  uyumunu  kolaylaştıracak  duygu,  düşünce  ve 
davranış örüntülerine sahip olabilme sürecidir (Tuğrul, 2007). 
Eğitimin  hedefi etkin  birey,  etkin  vatandaş  yetiştirmektir.  Eğitim  sürecinde çocuğun, 
kendi  bireyselliği  korunurken  toplumla  bir  bütün  hâlinde  ve  toplumun  gelişmesine  faydalı 
sorumlu  vatandaş  olması  da  gerçekleştirilmelidir.  Bu  ise  ancak  temel  bilgi,  beceri, 
alışkanlıkların  kazanıldığı  okul  öncesi  yıllarından  başlayarak  çocukların  öğrenme 
yaşantılarının  kalitelerini  arttırma  yönünde  gösterilecek  dikkatli  çabalarla  mümkün  olabilir. 
Bu  nedenle  okul  öncesi  yaşlarından  itibaren  çocukların  büyüme,  gelişme  ve  öğrenme 
ortamlarını  nitelikli  hâle  getirmek  gerekmektedir.  Okul  öncesi  eğitim  programı,  yenilikçi, 
yaratıcı,  kendi  problemlerini  çözebilecek  kadar  güçlü,  olayları  yaratıcı  bir  şekilde 
değerlendirebilen,  kendilerinin  ve  diğer  kültürlerin  değer  yargılarını  ve  anlayışlarını 
yorumlayabilen  ve  bütün  bu  özelliklerini  insanlık  adına  kullanabilen  bireylerin  yetişmesine 
temel  oluşturmalıdır.  Okul  öncesi  eğitimin   toplumsal  gereksinimlerin  karşılanmasında  çok 
önemli bir sorumluluğu olduğu bilinmektedir (Tuğrul, 2007). 
Okul öncesi ilgili bilgilerin ilk olarak Eski Yunan’da ortaya çıktığı bilinmektir. Küçük 
çocukların  eğitilmesi  düşüncesi  M.Ö.  400  yıllara  kadar  uzanır.  1782-1852  yılları  arasında 
yaşayan büyük düşünür ve eğitimciler yanı sıra özellikle tıp doktorları ve sosyal reformcular 

TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI 
 
 
Təhsildə İKT 
27 
çocuk  eğitimi  üzerinde  önemle  durmuşlar  ve  günümüze  ışık  tutan  görüşler  ortaya 
koymuşlardır.  Ortaçağ  Avrupa’sında  yaşamın  ilk  5  yılında  çocuk,  yaşayıp  yaşamayacağı 
henüz belli olmayan bir canlı olarak görüldüğü için çocuğa yeterli önem verilmezdi. Çocuğun 
bu  beş  yılı  sağlıklı  bir  şekilde  tamamlaması  neticesinde  hayatının  geri  kalan  kısmının 
garantilenebileceğine  inanılmaktaydı.    18.  Yüzyıl  da  bir  tıp  doktoru  olan  James  Codagon 
çocukların  bakımsızlıktan  öldüklerini  aksi  takdirde  çocukların  yetişkinlere  göre  ateşli 
hastalıklara  ve  enfeksiyonlara  karşı  daha  dayanıklı  olduğunu  savunuyordu.  James  Codagan 
çocukların  yaşamını  garantilemek  için  annelerin  çocuk  beslenmesi,  bakımı,  temizliği 
konularında bilgi almasının önemine dikkat çeken ilk çalışmaları başlatmıştır. 19.  Yüzyıl gibi 
yakın zamana kadar çocuklar bugünkünden daha az bakım görmekteydi. Bunun göstergesi de 
çocukların işçi olarak çalıştırılmaları, ekonomik koşullar ve bebek ölümleridir. 
Batı’da  çocukların  yetişkinlerden  farklı  özelliklere  sahip  oldukları  düşüncesi  17. 
Yüzyıldan  itibaren  gelişmeye  başlamıştır  (Elkind,  2001).  Bu  yüzyılın  Comenius,  Locke 
Rousseau  gibi  ünlü  düşünürleri,  insanın  doğası  ve  doğasının  şekillenmesini  nelerin  ve  nasıl 
etkilediği  hakkındaki  görüşlerini  belirtmişlerdir.  Bu  görüşlerin  etkisi  ve  18.  Yüzyılda 
sanayileşmenin  başlamasıyla  birlikte  Pestalozzi  ve  Froebel  küçük  çocukları  erken  yaşlarda 
eğitmek  için  ilk  kurumsal  çalışmaları  başlatmışlardır.  Bugün  bütün  dünyanın  üzerinde 
uzlaştığı oyunun değeri görüşünün temelini atan Freidrich Wilhelm Froebel 1816 yılında 3 - 6 
yaş çocukları için ilk anaokulunu kurmuştur. 
20.  Yüzyıl  da  ise  okul  öncesi  dönemin  gelişim  özellikleri  ve  eğitim  ihtiyaçları 
bakımından  farklı  bir  dönem  olduğu  kabul  edilmiştir.  0-6  yaşın  tüm  yaşamı  etkileme 
yönündeki gücünü araştıran çalışmalar başlamıştır. 19. ve 20. Yüzyıllarda, çocuk ve özellikle 
çocuğun  zihinsel  gelişimi  üzerinde  yapılan  çalışmalar,  erken  yaşlardaki  eğitimin  önemini 
vurgulayarak çocuk eğitimini toplumların önemli konularından biri haline getirmiştir. 
Osmanlı Devleti döneminde ülkemizde  Sıbyan Mektepleri’nin açıldığı görülmektedir. 
1915 yılında “Ana Mektepleri Nizamnamesi”nin yürürlüğe girmesi ile ülkemizde ana okulları 
açılmaya başlanmıştır. Cumhuriyetin ilan edildiği tarihte 80 anaokulunda 5.580 çocuk ve 136 
öğretmenin mevcut olduğu bilinmektedir. 1960 yılında okul öncesi eğitim alanında öğretmen 
yetiştirmek  amacıyla  Kız  Teknik  Yüksek  Öğretmen  Okulunda  çocuk  gelişimi  ve  eğitimi 
bölümü  açılmıştır.  1961  yılında  yürürlüğe  giren  “222  Sayılı  İlköğretim  ve  Eğitim 
Kanunu”nunda  okul  öncesi  eğitim  kurumlarına,  zorunlu  ilköğretim  çağına  gelmemiş 
çocukların  eğitildiği  ve  isteğe  bağlı  bir  ilköğretim  kurumu  olarak  yer  verilmesinden  sonra, 
okul  öncesi  eğitimi  ile  ilgili  çalışmalar  ivme  kazanmıştır.  1962  yılında  “Anaokulları  ve 

TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI 
 
 
Təhsildə İKT 
28 
Anasınıfları  Yönetmeliği”  çıkarılmıştır.  Bundan  sonraki  dönemlerde  okul  öncesi  eğitimin 
önemi  ve  yaygınlaştırılması  Hükümet  programlarında,  Kalkınma  plânlarında,  Eğitim 
Komisyonlarında  ve  Millî  Eğitim  Şûralarında  ele  alınmıştır.  1973  yılında  yürürlüğe  giren 
“1739  Sayılı  Millî  Eğitim  Temel  Kanunu”nda  Türk  Millî  Eğitim  Sisteminin  genel  yapısı 
içinde, okul öncesi eğitime, örgün eğitim sistemi içinde yer verilmiştir. Okul öncesi eğitime 
verilen  önem  nedeniyle  1992  yılında  3797  Sayılı  Kanunla  Okul  Öncesi  Eğitim  Genel 
Müdürlüğü kurulmuştur.  
Ülkemizde;  9.  Kalkınma  Plan  dönemi  sonuna  kadar  (2013  yılında)  okulöncesi 
eğitimden  yararlanan  çocukların  oranının  %  50’  ye  ulaşması  hedeflenmiştir.    2007-  2008 
Eğitim öğretim dönemi itibariyle okul öncesi eğitimde okullaşma oranı %28. 5’ dir.  Bu oran 
Fransa,  Almanya,  İspanya,  Lüksenburg’da  %100,    Danimarka’da  %  98,  İtalya’da  %  95, 
Japonya’da %84 dür( MEB.2008). 
Okul Öncesi Eğitimin Önemi 
Çocuğun  gelişimi;  doğum  öncesinde  hamilelik  döneminde  başlar  ve  yaşam  boyu 
devam  eder.  Ancak  insanoğlunun  hayatının  ilk  altı  yılı,  gelişimin  en  hızlı,  en  etkili,  içinde 
yaşadığı  çevreyle  etkileşimin  en  fazla  olduğu  ve  bu  nedenle  de  çevrenin  etkisine  en  açık 
olduğu  yıllardır. Bu  yıllardaki  eğitimin, çocuğun  gereksinimlerine,  ilgi  ve  isteklerine uygun 
şekilde  planlanması  ve  verilmesi  önem  kazanmaktadır.  Yaşamın  ilk  yıllarındaki  çocuğun 
yaşamına  yapılan  bilinçli  desteğin  ve  rehberliğin  sadece  çocuğun  gelişimini  değil,  aynı 
zamanda ailenin ve toplumun gelişimi ve refahını da etkileme gücünde olduğu bilinmektedir.  
Erken yaşlarda çocuğa verilen eğitimin sadece çocuk ve ailesine faydalı olmadığı, bunun yanı 
sıra  toplum  için  de  gerekli  olduğu  düşüncesi,  her  çocuğun  mümkün  olduğunca  erken  yaşta 
eğitim alması fikrini doğurmuştur. Her ailenin bu eğitimi karşılayacak bilinç veya ekonomik 
gücü  olmadığı  için  her  çocuğa  erken  yaşta  eğitim  alabilme  fırsatının  verilmesi,  toplumların 
önde  gelen  sorunlarından  biridir.  İmkanların  kısıtlılığı  gibi  zorluklara  rağmen,  çocukların 
erken  dönemde  eğitim  alması  gerekliliği,  yapılan  bilimsel  çalışmalar  sonucunda  da  iyice 
anlaşılmış ve her çocuğa eğitim fırsatının sağlanması ideali, ‘fırsat eşitliği’ kavramıyla birlikte 
yaygınlaşmaya başlamıştır. 
Okul Öncesi Eğitimin Amaçları 
Bir çocuğun eğitimi doğumuyla başlar; buna göre içinde bulunabileceği aile ve toplum 
durumlarından  her  biri,  çocuğa  eğitici  bir  etki  yapabilir.  Çocuk  doğunca  aile  ortamında 
gelişmeye başlar ve bu ortam, gelişmesi için zorunludur. 

TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI 
 
 
Təhsildə İKT 
29 
Ancak, çocuğun erken çocukluk dönemindeki çeşitli gereksinimlerini karşılayabilmek 
bugünkü  bilimsel  ve teknolojik gelişmelerin  sağladığı olanaklarla artık ailenin  yalnız  başına 
başarabileceği  bir  konu  olmaktan  çıkmış  durumdadır  (Oktay,  2000).  Bu  açıdan  okul  öncesi 
eğitim  kurumları,  çok  önemli  bir  görev  üstlenmektedirler.  Bu  kurumlar,  çağdaş  toplumun 
gereksinimi olan duygu  ve düşüncelerini özgürce anlatabilen araştırmacı,  meraklı, girişimci, 
üretici,  karşılaştığı  problemlere  çözümler  ve  seçenekler  üretebilen,  kendi  kendine  karar 
verebilen, kendi haklarına ve başkalarının haklarına saygılı, sahip olduğu gücü en üst düzeyde 
kullanabilen,  kendi  kendini  denetleyebilen  bireyler  yetiştirebilmek  için  ailenin  en  büyük 
desteği  olmak  durumundadırlar  (Oktay,  2003).  Ancak,  hızla  artan  nüfusumuz,  21.  yüzyıla 
girerken  dünyada  yaşanan  değişimlerin  yarattığı  yeni  anlayışlar  ışığında  küreselleşme  ve 
eğitimde  bilişim  teknolojilerinin  kullanılmaya  başlanması  da  çocukların  erken  yaşlarda 
eğitilmelerinin önemini ortaya koymaktadır. 
Günümüz  eğitimcilerinin  ve  düşünürlerinin  birleştikleri  ortak  nokta,  sanayi 
toplumunun  artık  tamamlandığı  ve  tarihsel  gelişme  çizgisinde  gelişmiş  toplumların 
enformasyon dönemine girdikleridir. Son otuz yılda yaşanan teknolojik gelişmelerin öncelikle 
ve  özellikle  enformasyon  alanında  olduğu  düşünülürse,  bunun  yanlış  olmadığı  görülebilir. 
Gerçekten  de  enformasyon  alanında  kelimenin  tam  anlamıyla  bir  devrim  yaşanmış  ve  bu 
devrim  tıpkı  kendinden  önceki  sanayi  devrimi  gibi,  toplum  gelişmesini  yeni  bir  evreye 
taşımıştır.  Bu  nedenle  artık  “sanayi  toplumundan”  değil,  “enformasyon  toplumundan”  söz 
edilmektedir. Yeni toplum bir önceki toplum değildir. Bu durumda, “enformasyon toplumu” 
olmak  isteyen toplumların  bütün toplumsal kurum  ve kuruluşlarını;  yaklaşım  ve tutumlarını 
buna  göre  düzenlemeleri  gerekmektedir.  Bu  düzenlemelerin  başında  da  eğitim  gelmektedir 
(Erkan, 1998).  
Yeni Yüzyıl bütün dünya ülkeleri üzerinde büyük baskılara yol açmıştır. Ülkeler yeni 
yüzyılda kendilerine bir yer edinmenin büyük rekabetlere sebep olacağının farkındalar. Yine 
hepsi de bunun kolay olmayacağını çok iyi biliyorlar. Bilhassa sanayileşmekte olan toplumlar, 
şu  andaki  ekonomik,  siyasi  ve  diğer  sosyo-kültürel  sınırlamalar  yüzünden  21.  yüzyıla 
hazırlanmanın  sıkıntısını  yaşıyorlar.  Türkiye’nin  de  içinde  bulunduğu  bu  kategorideki 
toplumlar için bu sınırlamaları ve engele dönüşebilecek olumsuzlukları aşabilmek ancak yeni 
bir eğitim paradigması ile mümkün olabilir (Sezal ve Erkan, 1996). 
Değişimlerin Yarattığı Yeni Anlayışlar Işığında Türkiye’de Okul Öncesi Eğitimin 
Geleceği Küreselleşme 

TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI 
 
 
Təhsildə İKT 
30 
20.  yüzyıldan  21.  yüzyıla  girerken  eğitime  olası  etkileri  açısından  ‘küreselleşme’ 
üzerinde  en  fazla  konuşulan  ve  tartışılan  bir  konu  olarak  öne  çıkmaktadır.  Küreselleşme, 
bugünkü  hızıyla  devam  ederse  –  göstergeler  daha  da  hızlanacağına  ilişkin  işaretler 
vermektedir-  yeryüzünün  herhangi  bir  noktasında  yaşayan  bir  bireyin  yetişmesi,  neredeyse 
dünyada yaşayan herkesi ilgilendirir duruma gelecektir. Bu bir anlamda dünyanın büyük bir 
köye  dönüşmesi  anlamına  gelmektedir.  Sanayi  toplumunun  ürünü  olan,  kimsenin  birbiri  ile 
ilgilenmediği ve birbirinden sorumlu olmadığı büyük kent yaşamı ve toplumu, programlanmış 
bilgileri,  ne  ve  nasıl  olmak  istedikleri  pek  de  önemsenmeden,  çocuk  ve  gençlere  aktarmayı 
hedefleyen fabrika tipi okullar, çok yakın bir gelecekte işe yaramaz hale gelecektir. Yeni okul, 
öğrenme  ortamı  olarak  tüm  çevresini  kullanan,  öğrencilerin  ilgi  ve  gereksinimleri 
doğrultusunda  bireyselleştirilmiş eğitimden  yararlanabilecekleri  bir ortam olacaktır. Böylece 
eğitim,  zaman,  mekan  ve programlar  yönünden sınırsız denilebilecek  bir düzeye ulaşacaktır 
(Oktay, 2001).  
1990’larda  yarattığı  değişimle  tüm  yaşamı  etkileyen  küreselleşme,  dünyanın 
gündemini  giderek  artan  yoğunlukta  işgal  etmektedir.  Her  alanda  olduğu  gibi 
yükseköğretimde de yoğun rekabetin yaşandığı günümüzde, kendisini yeniden yapılandıracak 
önlemleri  almak  üzere  değerlendirmeler  yapmaktadır.   Bu  süreçlerin  en  önemlisi  hepimizin 
bildiği gibi 1999 yılında başlatılan “Bologna Süreci”dir.  
‘Bologna  Süreci’  adı  altında  başlayan  çalışmaların  tarihi  1988  yılına  kadar 
gitmektedir.  19  Eylül  1988’de  Alma  Mater-Bologna’nın,  Avrupa’nın  en  eski 
üniversitelerinden  biri  olarak  900.  kuruluş  yıldönümünde  ‘Magna  Carta  Univrsitatum’ 
yayımlanmıştır. 25 Mayıs 1998’de Sorbonne Üniversitesinin  800. kuruluş  yıldönümünde de 
‘Sorbonne  Ortak  Deklarasyonu,  19  Haziran  1999’da  ise  29  Avrupa  ülkesinin 
yükseköğretimden  sorumlu  bakanları  ‘Bologna  Deklarasyonu’nu  imzalamışlardır.  Bologna 
Deklarasyonunda,  2010  yılına  kadar  ortak  bir  Avrupa  Yükseköğretim  Alanının  (EHEA) 
gelişmesi  için  bir  takım  hedefler  belirlenmiştir  Bologna  Süreci;  Avrupa  Yükseköğretim  ve 
Araştırma  Alanı’nı  oluşturmak  için  yapılacak  reformları  ifade  etmektedir.  Bu 
kapsamda”‘Bilgi  Avrupası’nı”  oluşturmak  için  2010  yılı  itibariyle  Avrupa’nın,  eğitim 
sistemi  ve  eğitim  kalitesi  ile  dünyanın  lideri  olacağı  eğitim  öğretim  hedefi  olarak 
belirlenmiştir.  Bologna  Süreci’nin  tanımında  belirtilen  hedeflere  ulaşabilmek  için  Avrupa 
genelinde eğitim sisteminin çok köklü bir reforma gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bu reformun, 
her  ülkedeki  ulusal  yapı  ve  kültürle  uyumlu  olmak  kaydıyla,  Avrupa  genelinde  ortak 

TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI 
 
 
Təhsildə İKT 
31 
deneyimlerin  paylaşılması,  ortak  hedeflere  yönelik  işbirliği  yapılması  ve  birbirinin 
deneyiminden faydalanılması suretiyle gerçekleştirileceği belirtilmektedir (Önderoğlu, 2008). 
Bologna  Bildirisi’nden  (1999)  sonra  Berlin  (2003)  ve  Bergen  (2005)  Bildirisinde  , 
Yükseköğretim  alanı  için  “Avrupa  Yeterlilikler  Çerçevesi”  ve  “Ulusal  Yeterlilikler 
Çerçevesi” hazırlanmıştır. Avrupa Yeterlilikler Çerçevesinin amaçları şu şekilde özetlenebilir: 
1.  Yükseköğretim  sistemleri  arasında  uluslararası  ilişkilendirmeyi  sağlamak 
(şeffaflık); 
2.  Yükseköğretim sistemlerinin birbirini tanımasını kolaylaştırmak (tanınma); 
3.  Öğrenenlerin ve mezunların hareketliliğini artırmak (hareketlilik). 
Görüldüğü  gibi,  yukarıda  özetlenen  amaçlar,  Bologna  hedefleri  ile  tamamen 
örtüşmektedir. 
Ulusal  Yeterlilikler  Çerçevesi;  “ülkelerin,  toplumsal,  kültürel  ve  ekonomik 
gerçeklerine  en  yakın  tanımları  ve  yaklaşımları  içeren,  yükseköğretim  kurumları  tarafından 
kabul gören ve uygulanabilen, ulusal ve uluslararası paydaşlarca tanınan ve ilişkilendirilebilen 
derecelerin  verilebileceği  bir  sistem”  olarak  tanımlanmıştır(Bologna  uzmanları  Ulusal 
Takımı, Bologna Projesi Sunumu, 2007).  
Bologna sürecinin  amacı,   sürekli  iş olanakları  yaratacak bir  Avrupa Yükseköğretim 
alanının  yaratılmasıdır. Bologna Sürecinin  birçok Avrupa ülkesinde  yükseköğretimde köklü 
reformların   yapılmasını  sağlayan  bir  süreç  olduğu  kabul  edilmektedir.  Bologna  Süreci  ile 
ilgili  gelişmeler  1999  yılından  beri  düzenlenen  Milli  Eğitim  Bakanlarının  toplantılarında 
tartışılmakta ve amaçlar, hedefler yeniden düzenlenmektedir. 
Yaşam Boyu Öğrenme  
Başlangıçta,  AB  ölçeğinde  kolay  okunan  ve  karşılaştırılabilen  yükseköğretim 
sistemlerinin  elde  edilmesi,  bu  sistemin  iki  aşamalı  (Lisans,  Y.Lisans)  olması,  kredi 
sistemlerinin kurulması, kalite kontrolu için Avrupa ölçeğinde işbirliği ve Yükseköğretimde 
Avrupa  boyutunun  desteklenmesi  ana  eylem  alanları  olarak  belirlenmişken,  Prag  (2003) 
Bakanlar  toplantısı  ile  Yaşam  Boyu  Öğrenme,  başta  öğrenciler  olmak  üzere  paydaşların 
katılımı  ve  Avrupa  Yükseköğretim  alanının  çekiciliğinin  artırılması  konularını  da  içerecek 
biçimde eylem alanları genişletilmiştir. Berlin (2004) Bakanlar Toplantısında ise araştırmanın 
önemi  vurgulanarak  Avrupa  Yükseköğretim  Alanı  ile  Avrupa  Araştırma  Alanının 
entegrasyonu önem kazanmıştır. 2005 Bergen toplantısı ise Yükseköğretim ve Araştırmanın 
entegrasyonu,  güçlendirilmesi,  Yükseköğretimin  sosyal  boyutunun  geliştirilmesi, 
Hareketliliğin  artırılması  ve  Avrupa  Yükseköğretim  ve  Araştırma  alanlarının  çekiciliğinin 

TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI 
 
 
Təhsildə İKT 
32 
arttırılarak  Dünya’nın  diğer  ülkeleri  ile  işbirliğine  önem  verilmesi  tavsiyeleri  ile 
sonuçlanmıştır.   Bologna  Sürecinin  olumlu  gelişmeleri  tetiklediği,  reformların  yaygın  hale 
geldiği,  değişim  programları  ile  hareketliliğinin    artığı  ve  kalite  güvence  sistemleri  ile 
kalitenin  yukarı  çekilmeye  çalışıldığı  Avrupa’da,  gelişmelin  yeterince  hızlı  olmadığı 
gözlenmektedir.  
Avrupa  Birliği’ne  giriş  sürecinde  olan  ülkemizde  okul  öncesi  eğitimin 
yaygınlaştırılması  ve  niteliğinin  artırılması  çalışmaları  da  sürdürülmektedir.  Ancak,  okul 
öncesi  eğitimin  ülke  çapında  yaygınlaşması,  sadece  devlet  ve  yerel  yönetimlerin  çaba  ve 
çalışmalarıyla  istenilen  düzeye  gelmesi  mümkün  değildir.  Özel  sektör  ve  sivil  toplum 
kuruluşları  ve  üniversitelerin  de  devlet  olanaklarına  katkıda  bulunması  ve  her  türlü  desteği 
vermesi,  alanın  gelişmesine  ve  çok  daha  fazla  çocuğa  hizmet  götürülmesine  yardımcı 
olacaktır.  Çocuk  Hakları  Bildirgesinde  de  belirtildiği  üzere  (  “Her  çocuk  fiziksel,  zihinsel, 
duygusal,  ahlaki,  ve  sosyal  gelişimi  açısından  yeterli  yaşam  standardına  ulaşma  hakkına 
sahiptir,  madde:  27,  “İlköğretim  Herkes  için  zorunlu  ve  parasız  hale  getirilmelidir”  madde: 
28,  “Her  çocuk  eğitim  hakkına  sahiptir”  madde:  29)  vb  çocukların  yaşam  boyu  öğrenme 
hakları garanti altına alınmıştır. Birey  ve toplum  olarak sorumluklarımızın  bilincinde olarak 
okulöncesi eğitimin nitel ve nicel olarak  yaygınlaşmasını sağlamak olmalıdır. 
Okul  öncesi  eğitiminin  yaygınlaştırılması  Bologna  sürecinde  de  vurgulanan  yaşam 
boyu öğrenme kapsamında da incelenebilir.  Yaşam boyu öğrenme, bireylerin sürekli şekilde 
yeni  bilgi,  beceri  ve  yeterlikler  edinmelerine,  mevcut  bilgi,  beceri  ve  yeterliklerini 
güncelleştirmelerine olanak sağlamak üzere  yaşamları  boyunca kendilerine sunulan öğrenim 
ve mesleki eğitim olanakları olarak  tanımlanabilir (Akkoyunlu, 2008)Yaşam boyu öğrenme, 
yaşam  boyunca  alınan  bütün  genel  eğitim,  okul  sonrası  eğitim,  formal  ve  resmi  olmayan 
eğitim  yoluyla  bireysel,  toplumsal  ve/ya  iş  ile  ilgili  bilgi,  beceri  ve  yetilerin  geliştirilmesi 
demektir.  Yaşam  boyu öğrenme  ile amaç tüm  yaş gruplarındaki  insanların  nitelikli öğrenme 
olanaklarına  ve  çeşitli  öğrenme  deneyimlerine  eşit  ve  açık  biçimde  erişim  sağlamalarını 
kolaylaştırmaktır.    Eğitimin  her  kademesinde  kazandırılması  gereken  bu  beceriler  ne  kadar 
erken yaşlarda başlanırsa o kadar başarılı olunacaktır.  
Yaşamın ilk yıllarını (0-6yaş) kapsayan erken çocukluk /okulöncesi yılları büyüme ve  
gelişim  açısından  yaşamın  ilerleyen  yıllarını  etkileyecek  temel  yapıyı  oluşturduğu  için  çok 
önemlidir.  Sağlıklı  yaşam  olanaklarını  bulan  çocuklar  gelişimlerini  sağlam  temeller  üzerine 
inşa edebilirler. Bu  ise; çocuğun öğrenme  yaşamını doğrudan etkiler. İyi  bakılan,  iyi  yaşam 
koşullarında  büyüyen,  dengeli  ve  yeterli  beslenen  ve  eğitsel  olanaklar  yönünden 

TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI 
 
 
Təhsildə İKT 
33 
zenginleştirilmiş  çevrelerde  yaşayan  çocuklar  ruhsal,  zihinsel  ve  fiziksel  olarak  daha  iyi 
gelişebileceklerdir.  Çocuğun  ilk  yıllarda  yaşadığı  deneyimler  sonucu  beyinde  oluşan 
gelişmelerin  çocuğun  her  türlü  gelişimini  olumlu  yönde  etkilemektedir  (Tuğrul,  2002). 
Okulöncesi  yıllarda  çocuklara  sağlanan  erken  bakım  ve  eğitim  olanaklarının  öğrenme  ve 
eğitim süreci üzerindeki etkisinin kanıtları çok sayıda araştırma sonucuna dayandırılmaktadır. 
Beller, 1983; Gordon ve Jester, 1980; Gray, Ramsey ve Klaus, 1982; Palmer, 1983 yaptıkları 
çalışmalarında    okulöncesinde  verilen  eğitimin  çocukların  bilişsel  gelişimine,  okula 
hazırbulunuşluklarına,  ve  okul  başarısına  olumlu  katkısını  vurgulamaktadırlar(TÜSİAD, 
2005).  
Campbell  &  Ramey,1994;  Guralnick,  1997,  Barnett  &  Boocock,  1998;  Reynolds, 
Chang  ve  Temple,  1998  de  çalışmalarında  erken  çocukluktaki  eğitimin  sonucu  olarak 
çocukların sınıf tekrarı yapmayan, daha uyumlu ve yüksek becerili çocuklar olduğunu tespit 
etmişlerdir.  Reynolds, 2004 ve Schweinhart, Barnes ve Weikart, 1993 ise erken yaştaki okul 
başarısının  akademik  yaşam  dışında  diğer  yaşam  başarılarını  da  desteklediğini 
belirtmişlerdir(TÜSİAD, 2005). Görüldüğü üzere erken çocukluk yılları tüm yaşam kalitesini 
sosyal,  duygusal  ve  akademik  boyutta  etkileyecek  güce  sahiptir.  Bu  anlamda  okulöncesi 
çocuklarının  eğitiminden  sorumlu  tüm  kişi,  kurum  ve  kuruluşlarının  bu  konuda  gereken 
hassasiyeti göstermesi  beklenmektedir. Özellikle  kurumsal eğitimin  sorumluluğunu üstlenen 
öğretmenlerin  yetiştirildiği  Eğitim  Fakültelerinin  programlarının  21.  yüzyılın  inşa 
edilmesindeki  önemi  hiç  unutulmamalıdır.  Okulöncesi  eğitim  öğretmenlik  programlarının 
yeni  yüzyılın  gereksinimlerini  karşılayacak  öğretmenleri  yetiştirmesi  esas  ve  önceliklidir. 
Ancak  yüksek  kalitede  yetiştirilmiş  öğretmenler  geleceğin  yetişkinlerinin  yetiştirilmesine 
liderlik edebilirler. Bu nedenle bu yüzyıla damgasını vuran “yaşam boyu öğrenme” sürecinin 
en  başında  yer  alan  okulöncesi  eğitim  çağındaki  çocukların  eğitimlerinin  gereken  önemin 
verilmesi gerekir.  
Günümüzde  toplumların  kalkınmasında  ve  rekabete  dayalı  ekonomik  düzeninde 
nitelikli  bireyler  yetiştirme  bakımından  eğitim  daha  da  önem  kazanmıştır.  Bilişsel  alanda 
yapılan araştırmalar, öğrenme sürecine aktif olarak katılan öğrencilerin daha iyi öğrendiklerini 
göstermektedir. Bu nedenle öğrencilere bilginin kaynağı ve bu bilgileri nasıl elde edecekleri, 
bunları  nasıl  değerlendirecekleri  ve  problemi  çözmek  için  bu  bilgiyi  nasıl  kullanacakları 
öğretilmelidir.  Ve  bu  beceriler  tahmin  edilenin  aksinde  ilköğretim  yaşlarında  değil 
okulöncesini kapsayan 0-6 yaşlardan itibaren başlatılmalıdır. 

TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI 
 
 
Təhsildə İKT 
34 
Yaşam  boyu  öğrenmenin  önemi,  küreselleşme  sürecinde  dünyada  değişen  koşullara 
uyum, insan kaynaklarının geliştirilmesi gibi konularda da yaşamımızı etkilemektedir.   Çağın 
ve  toplumların  gereksinim  duyduğu  yaşam  boyu  öğrenme  becerilerine  sahip  bireyleri  
yetiştirmek  kuşkusuz,  eğitim  kurumlarının  sorumluluğundadır.  Yaşam  boyu  öğrenme 
becerilerinin,  okul  öncesinden  başlayarak  her  kademedeki  eğitim  kurumlarının 
programlarında  yer  alması  ve  her  öğrenciye  bu  becerilerin  kazandırılmasının  gerekliliği  sık 
sık  vurgulanmaktadır. Eğitim kurumlarında bu  becerilerin kazandırılabilmesi  için, öncelikle, 
öğretmenlerin bu becerilere sahip olması gerekmektedir. Öğretmenlerin sözü edilen becerilere 
sahip olması öğrencilerine bu becerileri kazandırmak için çok önemlidir. 
Öğretmenlere  yaşam  boyu  öğrenme  becerilerinin  kazandırılmasında  ise  Eğitim 
fakültelerine büyük görevler düşmektedir.  Eğitim Fakülteleri söz konusu becerileri göz önüne 
alarak yeniden yapılanmak başka bir deyişle,  öğretim programlarını ve öğretmen niteliklerini 
yeniden gözden geçirmek durumundadır. 
Download 5.01 Kb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling