Hazirlayanlar


VII- Kâzım Karabekir’in Dilinden Ermenilere Dair Anılar


Download 3.42 Mb.
Pdf ko'rish
bet21/41
Sana17.10.2017
Hajmi3.42 Mb.
#18082
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   41

VII- Kâzım Karabekir’in Dilinden Ermenilere Dair Anılar 

Gümrü’de Taşnaklarla sulh muahedesi akti esnasında Ermeni sulh he-

yeti başkanı Hanisyan sordu: ‘Harbord’a

41

 ne yaptınız ki Erivan’da bize 



dedi ki: 

‘Parise delege göndereceğinize Erzurum’a gönderin de Türklerle an-

laşın, aksi halde işiniz haraptır’. Cevap olarak ben de: 

‘Ermeni masum insanlarına da bir şefkat hissi ile acıdığımı, siyasî 

entrikalara kurban gideceklerinden bizimle dost olmaları ve katliamlara 

nihayet vermeleri için aracılığını rica etmiştim. Demek General Harbord 

insanî vazifesini yapmış. Bu hususları bizzat bir mektupla da rica etmiştim. 

Bunu da hatırlarsınız’ dedim. Hanisyan içini çekerek:

‘Samimi sözlere inanmadığımızın cezasını bu gün çektik dedi. Ben de 

ona cevap olarak:

‘İstiklâlinize en evvel biz hürmet etmiştik, bu gün de en acıklı vazi-

yetinizde düşmanlığı ilerletmiyor, mevcudiyetinize kastetmiyoruz. Ermeni 

edebiyatının esasını Türk düşmanlığı değil, Türk dostluğu yapmazsanız 

Ermeni milletinin istiklâlini daha büyük felâkete atarsınız’ dedim. Hanis-

yan söz verdi

42

.



41  General Harbord, 1919 yılında, Ermeni meselesini yerinde incelemek üzere Amerika Bir-

leşik Devletleri tarafından Türkiye’ye gönderilen heyetin başkanıdır. General, Kilikya’dan 

çıkarak Erzurum, Kars, Revan ve Nahcıvan bölgelerini gezmiştir. Amerika’ya dönüşün-

de, Ermeni meselesine dair hazırladığı raporunu Başkan Wilson’a takdim ederek Büyük 



Ermenistan’ı gezdim fakat içinde bir Ermeni görmedim demiş ve Kâzım Karabekir Paşa’nın 

Ermeni mezalimine dair verdiği raporu gazetelerinde ilân etmiştir. Geniş bilgi için bkz. Kâ-

zım Karabekir, 1917-1919 Arasında Erzincan’dan Erivan’a Ermeni Mezalimi, Hazırlayan 

Ömer Hakan Özalp, İstanbul 2000, s.139-155.

42 Kâzım Karabekir, a.g.e., s.153-169.


312

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kâzım Karabekir Paşa’nın bizzat General Harbord’a söylediği ve ar-

dından verdiği rapordan alınan şu cümleleri de burada zikretmekte fayda 

görüyorum:

Ermeniler bu gün bir politika aletidir, iyi düşünmüyorlar veya Taşnak 

komiteleri halkı düşünmeye bırakmıyor. Bizimle düşmanlıktan vazgeçsin-

ler  şu veya bu devletin politikasına alet olmayarak bizimle anlaşsınlar. 

Hududun öte tarafından kaçıp gelenlerden ve gerekse biçarelerin ferya-

dından anladım ki; Ermeni milletinin içerisinde kök salmış çeteciler, kesip 

yakmakta halâ ber-devamdırlar ve bunların bu cinayetlerini tasvip ve in-

sanlığın gözüne aksini göstermek için her tarafta kuvvetli fi kir yayanları 

da vardır; fakat itikadımca komitecileri aralarından defetmedikçe ve si-

yasî entrikalardan uzaklaşmadıkça Ermeni milleti, ne kendisi ve ne de ara-

larında yaşayanlar rahat ve emniyet görmeyeceklerdir... Türk her zaman 

sözünde durmuştur. Maatteessüf bize verilen sözde duranlar azdır

43

.



Sonuç

Ermeni subay Ohannes Aprasyan’ın babasının ekonomik durumu-

nun iyi olduğuna ve Türk arkadaşlarına dair anıları, Hallacyan Bedros 

Efendi’nin Osmanlı Devleti’nde Bayındırlık bakanı olması ve Türkçe’ye 

sahip çıkması, Ermeni çetelerinin Çukurlu Hanifi ’ye; Günlerce sofranıza 

oturduk, çok ekmeğinizi yedik... diye seslenmeleri, Hanifi ’yi vuran Erme-

ni kızın babasının, daha önceleri Hanifi  Beylerin evinde günlerce misafi r 

kaldığını bildirmesi, Darende ve diğer yerleşim yerlerinde karşılıklı iyi 

komşuluk ilişkileri ve benzeri anılar, Osmanlı toplumu içerisinde Türk ve 

Ermenilerin birlikte huzurlu günler geçirdiklerini belgeleyen delillerdir.

Türk dostluk, himaye ve hoşgörüsünü taktir eden pek çok Ermeni ol-

duğuna inanıyoruz. Kâzım Karabekir Paşa’nın Ermenilere öğütleri, göz 

ardı edilmemelidir. 

43 Kâzım Karabekir, a.g.e., s.155.


313

Dr. Seyfullah KORKMAZ



Kaynakça

Akgündüz, Ahmet-Öztürk, Said, Darende Tarihi, İstanbul 2002. 

Alımcı, Ercan “Hanifi ’nin Türküsü” Erciyes, S.307-308, Temmuz-Ağustos 2003.

Arıkan, İsmail, Mahallemizde Ermeniler, İstanbul 2001.

Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Genelkurmay ATESE ve 

Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayını, Cilt I-II, Ankara 2005.

Atatürk’ün Millî Dış Politikası, C. I, Millî Mücadele Dönemine Ait Yüz Belge, Kültür 

Bakanlığı Yayını Ankara 1994.

Ayışığı, Metin, “Ermeni Tehciri Konusunda Yeni Perspektifl er”, Türkiye’nin Ermeni 

Meselesi Sempozyumu, Celal Bayar Üniversitesi ve Manisa Yöresi 

Türk Tarihi ve Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi, Manisa, 

23-25 Mayıs 2002.

Demiray, M. Güner, http://www.mudafaaihukuk.com.tr/test/okuyucu/8_gunerdemiray.

htm


Dunn, Robert, World Alive A Personal Story, Crown Publishers, Inc., New York 1952, 

Copyright 1956, by the estate of Robert Dunn, Library of Congress 

Catalog Card Number 56-7189. 

Hartill, Leonard Ramsden, “Men Are Like That”, The Bobbs-Merrill Company, 

Indianapolis 1926, Çeviri Kerim Cengiz Kevenk, İnsanlar Böyledir, 

Baylan Matbaası, Ankara 1978.

Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi I-II, Başbakanlık Devlet Arşivleri genel 

Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 15, Ankara 

1998.

Kâzım Karabekir, 1917-1919 Arasında Erzincan’dan Erivan’a Ermeni Mezalimi, 



Hazırlayan Ömer Hakan Özalp, İstanbul 2000.

Küçük, Abdurrahman, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ocak Yayınları, Ankara 1997.

Saray, Mehmet, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih 

Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2005.

__________, Türk-İran  İlişkileri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 

Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1999.

Tetik, Ahmet, “Belgelerin Diliyle Gerçekler”, Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 

1914-1918, Cilt I, Genelkurmay ATESE ve Genelkurmay Denetleme 

Başkanlığı Yayını, Ankara, 2005.

Yalçın, Hüseyin Cahit, Tanıdıklarım, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002.



HOŞGÖRÜ TOPLUMU’NDA BİRLİKTE YAŞAMAK: 

OSMANLI TOPLUMUNDA GAYRİMÜSLİM ERMENİ 

VATANDAŞLARI VE HUKUK: KAYSERİ ÖRNEĞİ

Yrd. Doç. Dr. Süleyman DEMİRCİ

Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

E-mail: sdemirci@erciyes.edu.tr; Tel: 0 352 437 49 01-33308



Özet

Kayseri şer’iye sicillerindeki kayıtlardan hareketle kaleme 

alınmış olan bu çalışma arşiv belgeleri/bilgileri ışığında 

yakın doğu devlet anlayışını kısa bir şekilde irdeledikten 

sonra çalışma konumuzun ilgilendiği kadarıyla Osmanlı 

toplumunda yaşayan gayrimüslim Ermeni vatandaşların 

hak arama mücadelelerini, adalet arayışlarını ve toplum 

içerisinde şikâyete konu olan hususlara yönelik isteklerinin 

nasıl ele alındığı konusunu Kayseri örneğinde incelemek-

tedir. Bu araştırma ile Osmanlı sosyal hayatı içerisinde ya-

şayan insanların karşılaşmış oldukları sorunlar ile ilgili hak 

arama ve hakkı teslim etme anlayışını Müslim-gayrimüs-

lim çerçevesinde ortaya koymak ve bu şekilde gerek yurt 

içi ve gerekse yurt dışında konu ile ilgili yerleşmiş yanlış 

kanaatlere konunun sınırları çerçevesinde bilimin ve bilim 

insanının ihtiyaç duyduğu metodolojiyi kullanarak top-

lumlararası hoşgörü ve birlikte yaşama anlayışının tarihî 

temelleri çerçevesinde mütevazı bir katkıda bulunmaktır. 



317

Yrd. Doç. Dr. Süleyman DEMİRCİ



Giriş

1

Kültür ve medeniyet hayatımızda önemli bir yer işgal eden hoşgörü 

çoğu zaman kusurlara göz yumma, farklı düşünce ve kültürlere saygı gös-

terme, affedilebilecek her şeyi affetme şeklinde tarif edilir. Fakat başka-

larının hukukunun söz konusu olduğu bir yerde hoşgörü adına müsamaha 

gösterme, kimsenin hakkı olmamalıdır. Birey olarak bizler kendimize ait 

konularda fedakârlıkta bulunabiliriz; fakat kamunun hakkını kişilere tek 

tarafl ı olarak bağışlama hoşgörü içerisinde değerlendirmek yanlış olmakla 

kalmaz, o aynı zamanda topluma karşı işlenmiş bir suç olarak değerlendi-

rilir. 


Hoşgörü ve Cumhuriyet ile ilgili bilimsel bir etkinlikteki konuşma-

sında Toktamış Ateş hoşgörüye dair kendine özgü şu tanımlamayı yapar: 



“Hoşgörü, bir insanın kendinden farklı düşünceleri, farklı inançları, farklı 

bir yaşam tarzı olan, farklı değerler sistemi olan insana ya da insanlara 

sevecen bir tavır göstermesi demektir. Yani hoşgörü, farklılığa, başkasına 

tahammül etmek demektir. Ama bu nasıl tahammül? ‘Lanet olsun’ gibisin-

1 Bu 


tebliğ; Türk-Ermeni İlişkilerinin Barışçı Yönü: Tokat, Amasya, Sivas ve Kayseri İllerin-

de Türk-Ermeni Ortak Yaşamı ve Dostluğuyla İlgili Anlatıların Araştırılması ve Sonuçların 

Diasporadaki Ermenilerin Eserlerindeki Verilerle Karşılaştırılması isimli TÜBİTAK-2006 

destekli proje çerçevesinde hazırlanmıştır.



318

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER



den, kerhen bir tahammül değil, saygı duyarak, sevgi duyarak, sevecen bir 

tahammül demektir

2



Hoşgörü Toplumu’nda Birlikte Yaşamak  şeklinde isimlendirdiğimiz 

tebliğimizden mülhem olarak söyleyebiliriz ki Osmanlı Devleti’nin de bu 

anlamda en önemli özelliği hiç şüphesiz, üç semavî dine mensup, farklı 

dilleri konuşan ve farklı kültürel kökenleri olan milletleri 620 küsur yıl 

idaresi altında yönetebilmiş olmasıdır. Osmanlı hükümdarları çağdaşı ül-

kelerde görülmedik şekilde Müslüman ve gayrimüslim tebaasına inanç ve 

ibadet özgürlüğü tanıdılar. Bu devlet ve hakimiyet anlayışının bir sonu-

cu olarak sınırları içerisindeki Hıristiyan ve Musevî vatandaşlarına kendi 

inançlarının gereğine göre yaşayabilme imkânını sundular

3

.



Türkiye Ermeni Kilisesi Metropoliti Kirkor Damadyan’ın hoşgörü ile 

ilgili bir yazısında Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah hakkında Ermeni 

Tarihçi Urfalı Matheos’un tarihe not düşen şu sözlerine atıfta bulunarak 

Türk toplumundaki hoşgörü ve birlikte yaşamanın tarihî temellerine de 

dikkat çeker: Sultanın yüreği Hıristiyanlara karşı şefkatle dolu idi. O geç-

tiği memleketlerin halkına bir baba gözüyle bakıyordu. Ermeni katolikosu 

Barsef, Melikşah’ın yanına gitti. Katolikos bazı yerlerde Hıristiyanların 

tazyik edildiğini, Allah’ın kilisesiyle, ruhanîlerden vergi istenildiğini söy-

ledi. Sultan huzuruna kabul ettiği katolikosa iltifat etti ve onun bütün ar-

zularını yerine getirdi. Bütün kilise, manastır ve ruhanîleri vergiden muaf 

tuttu

4

.

Osmanlı idaresinde Ermeni Patrikliği’nin dinî otoritesi, devletin ge-

nişleyen sınırlarına doğrudan orantılı bir şekilde genişledi; İstanbul Erme-

ni Patriği, yeni fethedilen topraklarda yaşayan Ermeni cemaatinin da dinî 

lideri oldu. Fatih Sultan Mehmed’den sonra Osmanlı saltanatında bulunan 

hükümdarlar, vermiş oldukları beratlarla Patriklerin görev ve yetkilerini 

tanımışlardı. Patriklik beratlarındaki hükümlerden anlaşılıyor ki Osmanlı 

hükümdarları Ermeni cemaatinin dinî, içtimai yaşamı düzenleme ile ce-

maat içindeki miras ve aile hukuku konularına müdahale etmediklerini 

fakat hukukî konularda gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının diledikleri 

taktirde kadı mahkemelerini kullanmalarına müsaade etmişlerdir. Devletçe 

Patriklere ve maiyetlerine tanınan cizye, avârız ve tekâlif-i örfi ye muafi -

2 Toktamış Ateş, “Hoşgörü ve Cumhuriyet”, Osmanlıda Hoşgörü Birlikte Yaşama Sanatı, Ya-

yına Hazırlayan Mustafa Armağan, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yayınları, İstanbul 2000, 

s.77.


3 Bkz. 

Bahaeddin 

Yediyıldız, “Protokol Konuşmaları”, Osmanlı Hakimiyet Anlayışı”, Do-

ğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, C.XI, İstanbul 1989, s.293 vd.

4  Kirkor Damadyan, Osmanlıda Hoşgörü Birlikte Yaşama Sanatı, s.176.


319

Yrd. Doç. Dr. Süleyman DEMİRCİ

yeti vs. muafi yetler, Ermeni cemaati ruhanîlerine ve makamlarına duyulan 

saygı ve hoşgörünün bir başka ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır

5

.

Bu konuyla ilgili kadı mahkemesine intikal etmiş ve bilimsel çalışma-



lara konu olmuş çok sayıda mahkeme kaydı bulunmaktadır. Birlikte yaşa-

ma sanatına güzel bir örnek olması bakımından Kayseri kadı defterlerine 

kayıtlı 1645 tarihli bir dava örneğini hep birlikte incelemeye çalışalım. 

Kayseri şehri Selaldı mahallesi sakinlerinden Sefer veled-i Kanber, Ma-

nas veled-i Yagub ve Murat veled-i Mıgırdıç’ın kadı mahkemesine giderek 

Babuk veled-i Arizman hakkında avârıza müteallik vergisini ödemediğini 

ifade ederek hakkında kadılık nezdinde şikâyette bulunmaları ile ilgilidir. 

Davacılar şikâyetlerinde Babuk veled-i Arızman Selaldı mahallesinin avâ-



rız defterine tahrir-i cedit esnasında tahrir emini tarafından kaydedildiğini 

ve mahallede vergiye tâbi mülkü olduğunu dolayısıyla kendisinden avârız 

vergilerini talep ettiklerini fakat bu ödemeyi reddettiğini dile getirirler

Babuk veled-i Arizman bunun üzerine kadı tarafından suçlamaların doğru 

olup olmadığı konusunda sorgulanır. 

Babuk veled-i Arizman kadı önünde durumunu ayrıntılarına girerek 

açıklar ve aslında avârız vergisini ödemekle mükellef olduğunu ve mahal-

lenin avârız defterine kayıtlı bulunduğunu fakat tahrir-i ceditte haric-i def-

ter olarak kayd edildiğini ifade eder. Bu çerçevede ekonomik durumunun 

da uygun olmadığını merkezî (İstanbul’a) idare nezdinde dile getirir. Bu 

girişiminin neticesinde avârız vergilerinden muaf tutulur ve Kayseri’deki 

Gebe  İlyas mahallesinde El-hac Ahmet Çelebi’nin inşa etmiş olduğu 

Çeşme’nin bakım ve onarım işlerini yürütmek üzere merammetçi kayıt 

edildiğini kadı mahkemesinde dile getirir. 

Mahkemelerin işleyişi gereği verilen bilgilerin doğruluğuna yönelik 

bir delilin olup olmadığı Babuk veled-i Arizman’dan sorulması üzerine 

konu ile ilgili fetvayı delil olarak kadıya sunar. Eldeki deliller çerçeve-

sinde Babuk merammetçi olarak kaldığı sürece avârız vergilerinden muaf 

olduğu ve davacıların da bu yüzden davalarının düştüğüne hükmedilir. Bu 

örnekte dikkatimi çeken husus hiç şüphesiz Müslüman olduğundan şüphe 

edilmeyen El-hac Ahmet Çelebi’nin kamunun yararına yapmış olduğu bir 

çeşmenin zaman içerisinde oluşabilecek bakım ve onarım ihtiyaçlarını gi-

derme karşılığında Ermeni milletinden Babuk veled-i Arizman’ın avârız 

vergilerinden muaf tutulmuş olmasıdır

6



5  Damadyan, a.g.e., s.176-177.



6  Bkz. Süleyman Demirci, “Complaints About Avâriz Assessment and Payment in the Avâriz-

Tax System: An Aspect of the Relationship Between Centre and Periphery. A Case Study 



320

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Damadyan’ın da ifade ettiği gibi aralarındaki ilişkileri sürdürmek is-

teyen toplumların her şeyden önce tarihlerindeki müspet olayları hatırla-

maları gerekir. Bu anlamda toplum hayatının değişik yönlerinde gördü-

ğümüz Türk-Ermeni ilişkilerinde bilim dünyası için olduğu kadar halktan 

insanların dikkatine sunulması ve değerlendirilmesi gereken birçok tarihî 

kayıt vardır. Tarihte şu ya da bu şekilde cerayan etmiş ve insanlara karşılık-

lı acılar vermiş olayları birinci plana çıkarmak yerine, bu müspet ve yapıcı 

olayların hatırlanması mutlak surette yararlı olacaktır

7



Son zamanlarda gündemini bir hayli meşgul eden Osmanlı toplumun-



daki gayrimüslim Ermeni vatandaşların durumu ile ilgili yapılmış olan tak-

tire şayan birçok çalışmada belki ön plana çıkarılmayan bir hususu hiçbir 

siyasî ya da ideolojik tarihçilik anlayışına sapmadan Osmanlı kadı mahke-

melerine intikal etmiş birkaç dava konusu ve sonuçları çerçevesinde ince-

lemeye çalışacağız. Hukukun üstünlüğü, hak arama ve hakkı teslim etme 

çizgisinde Kayseri’de yaşayan Ermenilerin 1900’lı yılların başında verdik-

leri hukuk mücadelesine yönelik örneklerden elde edeceğimiz sonuçları 

konuya ilgi duyanların değerlendirmelerine sunmaya çalışacağız. 

Bu kısa değerlendirmenin maksadı Osmanlı sosyal hayatı içerisinde 

yaşayan insanların karşılaşmış oldukları sorunlar ile ilgili hak arama an-

layışlarının nasıl olduğunu Müslüman ve gayrimüslim çerçevesinde de-

ğerlendirme kapsamına almak ve bu şekilde gerek yurt içi ve gerekse yurt 

dışında konu ile ilgili yerleşmiş yanlış kanaatlere konunun sınırları çerçe-

vesinde bilimin ve bilim insanının ihtiyaç duyduğu metodolojiyi kullana-

rak toplumlararası ilişkilere yönelik küçük bir katkıda bulunmaktır. 

Bilindiği gibi devlet üç unsurun bir arada bulunması ile varlık kaza-

nabilir. Bunlar; ülke, insan topluluğu, siyasî ve hukukî teşkilâtlanmalardır. 

Devlet yetkileri yönetenler aracılığı ile yönetilenler üzerinde kullanılır

8

. Bu 


noktada devletin gücü siyasî ve hukukî bir teşkilâtın elinde toplanmıştır. 

Millet, bireyleri çok sayıda olan geniş bir ailedir. Bir aile büyüğünün ço-

cuklarına gösterdiği sevgi, şefkat ve hoşgörü ile devlet idaresinde bulunan 

kişilerin yani iktidar sahiplerinin yönettiklerine karşı besledikleri duygu 

ya da adaletin dağıtıldığı ceza mahkemelerinde görevli hukuk adamlarının 

verecekleri kararlar arasında ayrımcılığı çağrıştıran farklar olmamalıdır. 

Bu yüzden devlet yönetiminde bulunan idarecilerin gerçek adaleti tesis 

of Kayseri, 1618-1700”, Journal of Economic and Social History of the Orient, 46.4/2003, 

s.470.

7  Damatyan, a.g.e., s.177-178.



8 Yusuf 

Oğuzoğlu, Osmanlı Devlet Anlayışı, Eren Yayınları, İstanbul 2000, s.10-24.



321

Yrd. Doç. Dr. Süleyman DEMİRCİ

edebilmeleri için yapılması gereken şey hiç şüphesiz, şu veya bu şekilde 

toplumun dışına itilmiş kıyıda-köşede tek başına kendi halinde toplumdan 

kopuk olarak yaşayan insanların da kimsesi olmasıdır. Bu bağlamda onları 

bekleyen görev haksızlığa uğrayanlara yardımcı olmakla kalmayıp aynı 

zamanda haksızlığa sebep olanların da hukukun içerisinde kalınarak ceza-

landırılmalarını sağlamaktır. 

Bu çerçevede kendisinin eşi tarafından sokağa terk edildiğini 279 nu-

maralı Kayseri kadı mahkemesi kayıtlarından gördüğümüz bir gayrimüs-

lim Ermeni kadınının hak arama mücadelesini hep birlikte görelim. 

Kayseri  şehri Selman mahallesinde oturmakta olan Gülizar binti 

Karabet’in eşi Haci veled-i Yenos tarafından zorla kapı dışarı edilir. Ken-

disinin gündelik hayatını idame ettirmesine yönelik bir ödemenin de ya-

pılmaması üzerine zor durumda kalır ve konunun hukuk çerçevesinde hal-

ledilmesi için Kayseri kadı mahkemesine mağduriyetinin giderilmesi ve 

kendisine nafaka ödemesi için eşi aleyhinde dava açar. Durumu inceleyen 

mahkeme Talas köyü Salar mahallesinden Henri oğlu Serek ve İstanbullu 

oğlu mahallesinden Manuk oğlu Serkiz şahitleri huzurunda 14 Mayıs 1903 

tarihinde Haci veled-i Yenos’u eşi Gülizar binti Karabet’e nafaka ödemeye 

mahkûm eder

9



Benzer bir örnek yine Kayseri şehri Kiçikapı mahallesinde görülmek-

tedir. Duka oğlu Agop veled-i Haci Karabet demiryolu hattında çalışmak 

üzere Konya’ya gider, fakat belgeden anlaşıldığı kadarıyla eşi ve çocuk-

larını ihmal eder. Bu yüzden eşi Marya binti Karabet konu ile ilgili kadı 

mahkemesine giderek kendisini ihmal eden ve 3 yaşındaki oğlu ile 4 ve 7 

yaşlarındaki kızları Makabi ve Levapez’e maddî bir destek sağlamayan 

eşinden  şikâyetçi olur ve konunun kadı marifetiyle halledilmesini talep 

eder. Bunun üzerine kadılık bahse konu kişinin bu ihmalinin maddî duru-

munun iyi olmamış olmasından mı, yoksa kişisel ihmalinden mi kaynak-

landığını öğrenmek üzere Agop veled-i Haci Karabet’i tanıyan ve Ermeni 

milletinden olan iki kişiyi konu ile ilgili bilgilerine başvurmak üzere mah-

kemeye çağırır. Bilgilerine başvurulan Eslempaşa mahallesinde oturan 

İncircioğlu Artin veled-i Agop ve Tos mahallesinden Hamamcioğlu Artiv 

veled-i Asvador mahkemedeki ifadelerinde Agop veled-i Haci Karabet’i 

tanıdıklarını ve maddî durumunun ailesine bakmaya elverişli olduğunu 

ifade ederler. Yapılan bu araştırmalar neticesinde Marya binti Karabet ve 

çocuklarının mağduriyetini giderecek şekilde Agop veled-i Haci Karabet 

9 Kayseri 

Şer’iye Sicili (KŞS), Defter No: 279; Belge No: 89, s.102. 


322

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

17 Eylül 1903’te eşine nafaka ödemeye mahkûm edilir.

10

 Burada dikkati 



çeken husus Osmanlı-Türk hukukunun tarafsızlığı ile din ve milliyet ay-

rımı yapılmaksızın mağdur olan herkesin hakkını arama ve alma yönünde 

hukuk mahkemelerine güvenmesi ve bu güvenin de boşa çıkmamasıdır. 

Üçüncü örneğimiz yine Kayseri şehrinde yaşamakta olun Ermeni Mih-

ran veled-i Kaspar ile Abdulbaki oğlu Yakup Ağa arasındaki bir alım-satım 

davasını konu edinmektedir. Kayseri kadı sicillerine yansıdığı kadarıyla 

olay şu şekilde gelişir. Kayseri’de Süleyman mahallesinde oturmakta olan 

Mihran veled-i Kaspar, Sasik İslâm mahallesinden Abdulbaki oğlu Yakup 

Ağa’ya 49 çuval sabun satar. Satın alınan sabunun ağırlığının o zaman-

lar cari olan ağırlık birimi üzerinden 410 batman olması beklenmektedir. 

Bu alış-veriş içinde Yakup Ağa tarafından Mihran veled-i Kaspar’a yine 

o zamanlar için kullanılmakta olan para birimi üzerinden 10 250 kuruş-

luk nakdî bir ödeme yapar. Fakat Yakup Ağa’nın satın almış olduğu sabun 

miktarının ödemeyi yaptığı miktardan daha az olduğunu tespit etmesi üze-

rine durumdan Mihran veled-i Kaspar’ı haberdar eder ve yapmış olduğu 

fazladan ödemenin kendisine geri iadesini talep eder. Fakat Yakup Ağa 

beklediği olumlu yaklaşımı Mihran veled-i Kaspar’dan göremez. Bunun 

üzerine meselenin hukuk içerisinde halledilmesi için Kayseri kadı mahke-

mesine müracaat ederek söz konusu fazladan ödemenin kadılık marifetiyle 

tarafına iadesinin sağlanması için Mihran veled-i Kaspar’dan davacı olur. 

Resmî sürecin tamamlanması üzerine davalı ve davacı kadı mahkemesine 

çağrılırlar ve kadı her iki taraftan da olayın gelişimini dile getirmesini ister. 

Bu şekilde kadı kendisine intikal eden şikâyete konu olan hususun ve pek 

tabii olarak da Yakup Ağa’nın iddialarının doğru olup olmadığından emin 

olmak ister.

Mihran veled-i Kaspar mahkemede Avukatı Varteris oğlu Bardenet 

veled-i Hacik tarafından savunulur. Kendisine kadılıkça sorulan sorulara 

vermiş olduğu cevapta bahse konu bu iki kişi arasında böyle bir alım-satım 

olduğunu teyiden ifade eder. Tam bu esnada bizler hemen şunu düşünmeye 

başlayabiliriz. Mahkeme olayı tespit eder. Davalı ve davacı yönüyle durum 

değerlendirilir ve neticede mağdur olan tarafın mağduriyeti giderilir. Fa-

kat gelişmelerden durumun öyle olmadığını görmekteyiz. Mihran veled-i 

Kaspar’ın avukatı Varteris oğlu Bardenet veled-i Hacik mahkemeye usûl 

yönüyle itiraz ederek konunun bir ticaret konusu olduğunu ve bu yüzden 

de davanın ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiği yönünde kadı mah-

kemesine itiraz eder. Bu yüzden kadı davayı düşürür ve davanın ticaret 

10 KŞS, Defter No: 279, Belge No: 109, s.125.


323

Yrd. Doç. Dr. Süleyman DEMİRCİ

mahkemesinde görülmesine karar verir

11

. Kadı sicillerindeki kayıtlardan 



sonrası gelişmeleri takip edemiyoruz fakat burada önemli olan husus 

Kayseri’deki gayrimüslim Osmanlı vatandaşı Ermenilerin hiçbir can ve 

mal endişesine mahal vermeksizin hukuku kullanabilmenin yanında kendi 

menfaatleri söz konusu olduğunda da hukukî haklarını kullanabilme adına 

zamanımızda sürekli olarak değişik vesilelerle dile getirilen hukukun üs-

tünlüğü çerçevesinde hukuk bilgisini sonuna kadar kullanabilme özgürlük-

lerinin kendilerine sağlanmış olmasıdır.

Son örneğimiz iki toplum arasındaki tarihî dostluk, hoşgörü ve sami-

miyetin iğfale uğramadan önce ne denli güzel bir seyir içerisinde olduğunu 

gösteren bir başka dava konusu. Muhtemelen bu örneği gördükten sonra 

insanın gerçekten de bu medeniyet ile ilgili kalem oynatan ilim ehlinin 

insanlığın yaşayan son adası demelerindeki haklılığı bir kez daha görme 

fırsatı yakalıyor.

Kayseri şehri Sınıkçı mahallesinde ikâmet etmekte olan Ermeni mille-

tinden Yozgatlı oğlu Aleksan veled-i Elhanek, Eskibedestan mahallesinde 

oturmakta olan Bağcı oğlu Ahmet Ağa’dan 14 Ocak 1899 tarihinde o dö-

nemde cari olan para birimi üzerinden olmak üzere 5 Osmanlı lirası (lira-i 

Osmanî) borç para alır, fakat parayı geri ödeyemeden ölür. Bunun üzerine 

söz konusu borç para Ahmet Ağa tarafından eşi Gülisna binti Simyon ve 

çocuklarından istenir, fakat eşi ve çocuklarının böyle bir borçtan haberle-

ri olmadığı için borcu sahiplenmek istemezler. Bunun üzerine alacağını 

mahkeme kanalıyla tahsil etmek üzere Ahmet Ağa kadı mahkemesine Gü-

lisna binti Simyon ve çocukları aleyhinde dava açarak söz konusu para-

nın kadılık marifetiyle tarafına ödenmesini ister. Bunun üzerine davalı ve 

davacılar mahkemeye çağrılır. İki taraf da konu ile ilgili dinlenir. Davalı 

Gülisna binti Simyon mahkemedeki ifadesinde eşinin borcundan haberi 

olmadığını fakat mahkemeye ibraz edilen belgeden görüldüğü kadarıyla 

eşinin borcunun olduğunu kabul eder. Bu durum karşısında paranın he-

men tahsil edilmesi gündeme gelecektir. Fakat Gülisna binti Simyon’un 

müteveffa eşinden Serkiz, Ohannes, Haykaz, Karbir ve Artin isimlerinde 

5 oğlu ile Haykanoş isminde bir kızı vardır ve bunlardan Artin, Haykanoş 

ve Karbir’in henüz çok küçük olduklarından ötürü onun adına söz alan 

avukatı Muhyiddin (vekil-i musahhar Muhyiddin) ailenin mağdur olma-

ması için Artin, Haykanoş ve Karbir’in ergenlik çağına gelinceye kadar 

söz konusu ödemenin ertelenmesini mahkemeden talep eder. Durumu de-

ğerlendiren mahkeme 4 Mayıs 1902’de vermiş olduğu kararla ödemeyi 

11 KŞS, Defter No: 279, Belge No: 120, s.134.



324

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

davacı Ahmet Ağa’nın aleyhinde olacak şekilde çocukların ergenlik çağına 

kadar erteler

12



Aksine birçok örneklerin olmasına rağmen Millî Mücadele öncesi 



İstanbul’un işgal yılları sırasında, birçok yerli Rum’un taşkınlıklar yaparak 

Türk düşmanlığını körüklediği bir ortamda, yüzyıllarca Osmanlının adalet 

anlayışı ve hoşgörü şemsiyesi altında İstanbul’da huzur içinde hayat sür-

müş hakperest bir Rum olan Alerko Mandacı’nın, elinde tespihi, başında 

fesi ile dolaşarak:  Ben bu fesin altında doğdum, bunun altında ölürüm! 

diyerek soydaşı diğer Rumlara muhalefet edip onlarla yaka paça mücadele 

etmesi farklı bir açıdan birlikte yaşama sanatının simgesi olarak karşımıza 

çıkmaktadır

13



Download 3.42 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   41




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling