Hazirlayanlar


B.Ekonomik Hayatta Ermeniler


Download 3.23 Mb.
Pdf ko'rish
bet28/42
Sana17.10.2017
Hajmi3.23 Mb.
#18083
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   42

B.Ekonomik Hayatta Ermeniler

a.Meslekler

Gayrimüslimler arasında farklı meslek erbabı bulunmaktaydı. Osman-

lı döneminde Bursa’daki Ermenilerin tamamının hangi meslek erbabından 

olduğunu tespit etme imkânımız olmasa da bu konuda fi kir sahibi olabi-

leceğimiz bazı belgeler bulunmaktadır. Örneğin 1797 yılında Bursa’daki 

gayrimüslimlerin kendi bağlarında yetiştirdikleri üzümden elde ettikleri 

alkollü içecekler (hamr ve arak) için ne kadar vergi ödemeleri gerektiği-

ni belirten ve Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler olmak üzere üç ayrı başlık 

altında tasnif edilen bir liste hazırlanmıştı. 233 Ermeni, 215 Rum ve 34 

Yahudi olmak üzere toplam 479 kişinin kayıtlı olduğu listede 90 Ermeni, 

107 Rum ve 10 Yahudinin ismiyle birlikte mesleği de belirtilmişti

24

.



Bu listeye bakıldığında Bursa’daki zımmîlerin kuyumculuk, boyacı-

lık, çilingirlik, kutnuculuk, bakkallık, terzilik ve kürkçülük alanlarında yo-

ğunlaştıkları görülmektedir. Ermenilerin ise özellikle bezzazlık, iplikçilik, 

kürkçülük, terzilik, kuyumculuk ve çilingirlik mesleklerinde etkin olduk-

ları anlaşılmaktadır.

Müslümanlar XIX. yüzyılın başlarında Bursa ekonomisine hâkim idi-

ler. 1827 yılında Bursa’daki esnaf sayısını ve ödemeleri gereken günlük 

vergi miktarlarını gösteren bir ihtisab vergisi listesi hazırlanmıştı. Bu lis-

tede esnafın mesleğinin yanında mensup olduğu din de belirtilmektedir. 

Bu listeye göre 1827 tarihi itibarıyla ihtisap vergisi ödemekle yükümlü 

olan toplam 4 567 kişiden 3 829’si (% 83.84) Müslüman, 78’i Yahudi ve 

660’ı da Ermeni ve Rum olmak üzere toplam 738’i (% 16.15) gayrimüs-

limlerden oluşmuştur

25

. Bu rakamlar dikkate alındığında, yukarıda da ifade 



edildiği üzere Bursa’nın iktisadî hayatında Müslümanların, gayrimüslim-

lere göre çok belirgin bir üstünlüğe sahip oldukları görülmektedir. Tabii 

bunda Müslüman nüfusun fazlalığının da etkisinin olduğu dikkatten uzak 

tutulmamalıdır. 

Bu listeler ve başka belgelerden hareketle Bursa’da, diğer gayrimüs-

limlerle birlikte Ermenilerin de büyük ölçüde hayatın her alanıyla ilgili 

meslekleri icra ettikleri söylenebilir.

24 BŞS, B266/104a.

25 BŞS, B312/46a


378

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER



b.Gayrimüslimlere Has Bir İş Kolu: Alkollü İçecek Üretimi

Müslümanların meşgul oldukları her mesleğe girme hakkına sahip 

olan Ermenilerin Müslümanlardan ayrı olarak yalnızca gayrimüslimlere 

has olan bazı iş kollarında da faaliyet gösterdikleri oluyordu. Meselâ, ken-

di bağlarında yetiştirdikleri üzümü işleyerek alkollü içecekler üretiyor

26



bir kısmını kendi kullanımları için ayırıyor, geri kalanını satıyorlardı. Sat-

mak için ayırdıklarından belli bir miktar vergi alınmaktaydı ki buna zecriye 

vergisi deniliyordu. İlgili kayıtlardan Bursa’daki gayrimüslimler arasında 

Ermenilerin diğerlerine nazaran daha çok alkollü içki ürettikleri görülmek-

tedir. 1797 tarihli bir belgeye göre Bursa’da 230 Ermeni 33 638 kıyye

27



215 Rum 19 015 kıyye ve 34 Yahudi 4 533 kıyye olmak üzere 479 gayri-

müslim toplam 57 286 kıyye içki üretmişlerdir

28

. Bu rakamlar kendilerine 



ayırdıklarının dışında ticaret amaçlı olan içkinin miktarıdır. 479 kişilik lis-

te aynı zamanda bu sayıdaki aileyi de ifade etmektedir. Dolayısıyla 1797 

yılında Bursa’da en az 479 zımmî ailenin içki üretimiyle meşgul olduğunu 

söylemek mümkündür. Rakamlardan da görüldüğü üzere Ermeniler, Rum 

ve Yahudilerin toplamından çok daha fazla içki üretmişlerdir.

c.Vergiler ve Problemler

Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerden cizye adı al-

tında bir vergi alınmaktaydı. İslâm Hukuku’na göre Müslümanlar tarafın-

dan fethedilen topraklarda bulunan gayrimüslimler, zimmet antlaşmasını 

kabul ederek zımmî statüsüne geçerler ve belli bir miktar cizyeyi ödeme 

karşılığında eski topraklarında yaşama hakkına sahip olurlardı

29

. Gayri-


müslimler, ödedikleri cizye karşılığında askerlikten muaf olmaktaydılar. 

Ayrıca zımmîlerin can ve mal güvenlikleri de Müslüman idarecilerin so-

26  Alkollü içecek üretmek Müslümanlar için yasaktı. İslâm Hukuku’na göre Müslümanlarla 

gayrimüslimlerin ticarî faaliyetlerdeki konumları, alım satıma konu olan metaın özelliğine 

göre değişmekteydi. Meselâ Müslümanların alkollü içkileri üretmeleri ve alıp satmaları 

yasaktı. Hatta bir gayrimüslim, Müslümanın şarabını rehin olarak aldıktan sonra şarap zayi 

olsa zımmî, Müslümanın zararını karşılamak zorunda değildi. Zira şarap Müslümanlar için 

mal olarak kabul edilmemekteydi. Ancak tam tersi bir durumda zımmînin zararının karşı-

lanması gerekirdi. Bkz. Molla Hüsrev, Düreru’l-Hükkâm fî Şerhi Gurari’l-Ahkâm, C. II, 

Dersaadet ts., s.252.

27 1 Kıyye = 1,282 kg.

28 BŞS, B266/104a.

29  Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-i İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, C. IV, Bilmen 

Basım ve Yayınevi, İstanbul, s.98.



379

Dr. Ali İhsan KARATAŞ

rumluluğundaydı. Hatta can güvenlikleri sağlanamayan zımmîlerden cizye 

alınmamaktaydı

30

.

İslâm Hukuku gereği yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve çalışamayacak du-



rumda olan hasta ve sakatlardan cizye alınmamaktadır

31

. Bursa’daki Erme-



nilerden de İslâm Hukuku ölçülerine göre cizye alınmıştır.

Önceleri gayrimüslim din adamlarından cizye alınmıyordu. Ancak 

1691 yılından itibaren malüller dışındaki bütün zımmî din adamlarından 

cizye alınmaya başlanmıştır

32

. 1661 yılında Bursa’daki bazı Ermeni din 



adamlarının, daha önce kendilerinden cizye talep olunmamışken şimdi is-

tendiğini Padişaha şikâyet etmeleri üzerine hazinede bulunan haraç mu-

hasebesi defterlerine bakılmış ve Osmanlı sınırları içinde yaşayan papaz 

ve keşişlerden cizye alınmadığı kaydı görülünce Bursa’daki Ermeni din 

adamlarından da cizye alınmamasına karar verilmişti

33

. Buna mukabil daha 



sonraki tarihlerde sicillerde yer alan kayıtlardan zımmî din adamlarından 

cizye alındığı görülmektedir

34

.

Gayrimüslimlerin, şer’î vergiler ve merkezî idarece taktir edilen örfî 



vergilerin dışında şehirler adına yerel idareciler tarafından yapılan harca-

malara da katılma yükümlülükleri vardı. Bu tür giderler de millet esasına 

göre şehirde yaşayan Müslümanlar, Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler ara-

sında nüfus oranlarına göre taksim edilmekteydi. Bursa’da gerçekleşen 

harcamalardan gayrimüslimlere isabet eden kısım, kırkını Rumlar, ellisini 

Ermeniler ve ondördünü Yahudiler ödemek üzere yüz dört hisseye ayrıl-

mıştı. Bu oranlar zaman zaman gayrimüslimler arasında anlaşmazlıkların 

çıkmasına neden olmaktaydı. 1806 yılında Bursa’daki Rumlar Divan-ı 

Hümayun’a başvurarak birkaç seneden beri vuku bulan yangınlar sebebiy-

le dükkânlarının içindeki eşyayla birlikte yandığını, bu nedenle kendileri-

ne isabet eden kırk hisselik vergiyi ödemeye güçlerinin kalmadığını, ken-

dilerinden bir miktar indirim yapılmazsa çok zor durumda kalacaklarını 

ve vatanlarını terk edeceklerini bildirdikten sonra yapılacak bu tenzilatın 

30  Abdü’l-Kerim Zeydan, “İslâm Hukukuna Göre Zimmiler”, Çeviren Hasan Güleç, Dokuz 

Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi Dergisi, S.VIII, İzmir 1994, s.436; Mehmet Erkal, “Ciz-

ye”, Diyanet İA, C. VIII, s.42.

31  Ali bin Ebi Bekir Merginani, el-Hidaye Şerhu Bidayeti’l-Mübtedi, Mısır ts., II, 190; İbn 

Kayyim el-Cevziyye, Ahkâmu Ehl-i Zimme, Beyrut 1983, I, 48 vd.; C.H. Becker, “Cizye”, 

İA, MEB. Basımevi, İstanbul 1977, III, 200; “…çocuk, yaşlı, hasta ve sakatlardan cizye 

talep olunmayacak…” B.Ş.S., B121/6b.

32 Halil İnalcık, “Cizye”, Diyanet İA, C. VIII, s.46.

33 Kepecioğlu, a.g.e., s.43.

34 BŞS, B168/61a.


380

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Ermenilere yüklenmesini istemişlerdi. Bu talep üzerine Ermenilerin tem-

silcileri mahkemeye çağrılarak durum kendilerine anlatılmış, ancak Erme-

niler, seksen seneden beri masrafl arın bu şekilde ödendiği ve daha önce 

birbirlerinden böyle bir talepte bulunmadıkları, böyle bir şeyin olmasının 

nizamlarına aykırı olacağı, bu nedenle aralarında anlaşmazlıkların zuhur 

edeceği, üstelik Yahudilerin dışında kalan hisselerin Rumlar ve Ermeniler 

arasında eşit seviyede taksim edilmesi gerekirken kendilerinin elli Rumla-

rın ise kırk hisseyi ödedikleri, Rumların isteklerinin millet nizamına aykırı 

olduğu, ayrıca yangın sebebiyle zor duruma düştükleri iddialarının tama-

men yalan olduğunu ileri sürerek Rumların isteğini kabul etmemişlerdir. 

Yapılan incelemeden sonra Rumların iddialarının yersiz olduğu anlaşılmış 

ve vergi oranlarının eskiden nasıl ise aynı şekilde cemaatler üzerine tevzi 

edilmesi hakkında Bursa kadısına bir ferman gönderilmiştir

35

.



Sonuç

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk yıllarından beri Bursa’da ikâmet 

etmeye başlayan ve zamanla kalabalıklaşan Ermeniler, tarih boyunca şeh-

rin sosyal ve ekonomik hayatının her alanında yer alarak Müslümanlarla 

ilişkilerini en üst seviyede devam ettirmişlerdir. Bunda hiç şüphesiz, ka-

nunların uygulanması bakımından din ve ırk ayrımı yapmayan idarecilerle 

Bursa toplumunun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslümanların hoşgö-

rülü yaklaşımları önemli bir etken olmuştur. Nitekim sicillere bakıldığın-

da, Müslümanlarla Ermeniler arasında dava konusu olan anlaşmazlıklarda 

ırk ve din ayrımı yapılmadan, cari olan hukukun dışına çıkılmadan, ada-

let prensipleri içerisinde hareket edildiği ve hakkın hak sahibine teslim 

edilmesi anlayışı gereği birçok davada Ermenilerin lehine karar verildiği 

görülmektedir. 

Osmanlı Devleti’nin, gayrimüslimlere tanıdığı geniş haklar sebebiyle 

özellikle XIX asrın ikinci yarısından sonra karşılaştığı problemlere zemin 

hazırladığı gerekçesiyle zaman zaman eleştirilse de bugün bile birçok dev-

letin başaramadığı büyük devlet olmanın gereklerini en iyi şekilde yerine 

getirdiğini söylemek pekalâ mümkündür. Günümüzde daha çok ehemmi-

yet kazandığı herkesçe malûm olan bir arada yaşamanın sırlarını anlamada, 

Osmanlı Devleti’nin yönetim anlayışı ve Osmanlı toplumunun sahip oldu-

ğu değerlerin incelenmesi ve örnek alınması önemli bir kazanç olacaktır. 

35 BŞS, B303/70b.



TÜRK ÂŞIKLIK GELENEĞİNİN ERMENİ KÜLTÜRÜNE 

ETKİSİ VE YAŞAYAN ERMENİ ÂŞIKLARDAN

YUSUF OHANNES (YUSUFÎ)

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Ana Bilim Dalı

E-mail: akafkasyali@hotmail.com; Tel: 0 442 213 70 11



Özet

Yüzyıllardan beri Türklerle birlikte yaşayan Ermeniler, Türk 

âşıklık geleneğinden çok etkilenmişlerdir. Özellikle XVI. 

yüzyıldan itibaren Van, Diyarbakır, İstanbul, Erzurum, Arda-

han, Kars, Tifl is, Gence ve Urmiye başta olmak üzere birçok 

Türk âşık muhitinde Ermeni âşıkların da meydan aldıkları 

görülmüştür. XVIII. yüzyılda Ermeni âşıklarının sayısı bir 

hayli artmıştır.

Vanlı Göyçek, Diyarbakırlı Civan, İstanbullu Artin ve Ru-

manî, Erzurumlu Mecnunî, Nidaî ve Vartan, Karslı Âşık Tüc-

car, Ardahanlı İzanî, Erivanlı Âşık Şirin, Tifl isli Sayad Nova, 

Genceli Âşık Miskin Burcu, Şamahılı Âşık Zerger, Salmaslı 

Kul Artun, Urmiyeli Kul Sergiz gibi usta Ermeni âşıklar bun-

lardandır.

XX. yüzyıla gelindiğinde Ermeni âşıkların sayısında azal-

ma olduğu görülmektedir. Günümüzde ise çok az sayıda 

Ermeni âşık bu geleneği devam ettirmektedir. Bunlardan 

biri Âşık Yusuf Ohannes’tir. 

Bildirimizde Âşık Ohannes’in Türk âşıklık geleneğine, Türk 

diline ve dolayısıyla Türk-Ermeni ilişkilerine katkısı ele alı-

nacaktır. Âşık Ohannes’in sazı, sözü, âşıklık geleneğindeki 

yeri ve ailesi hakkında görsel ve işitsel dokümanlarla bilgi 

verilecektir.


385

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI



Giriş

Türkler, tarih boyunca Çinliler, Ruslar, Araplar, Farslar, Rumlar, Ya-

hudiler gibi birçok halk ve milletle birlikte veya komşu olarak yaşamış-

tır. Türklerin binlerce yıl birlikte yaşadığı halklardan biri de Ermenilerdir. 

Türklerle birlikte yaşayan Ermenilerin, Türk kültür ve medeniyetine kat-

kıları olduğu gibi aynı zamanda Türk kültür ve medeniyetinden etkilenmiş 

ve faydalanmışlardır. Ermeni kültürünün en çok etkilendiği Türk kültürü 

unsurlarının başında Türk âşıklık geleneği gelmektedir.

Türkler, kadim devirlerde düğünlerde derneklerde kopuz, çöğür veya 

saz eşliğinde hikâye anlatan, türkü söyleyen, söz koşan sanatçılara ozan 

demişler ve gönüllerine tercüman olan bu sanatçılara çok hürmet beslemiş-

lerdir. Ermeniler de saz eşliğinde dinî karakterli türküler okuyan sanatçılara 



gusan demişlerdir. Ermeniler, Türk âşıklık geleneğinin birincil enstrümanı 

olan sazı ise olduğu gibi almışlardır. Ne adında ne de onun kuruluş, şekil 

ve kullanım özelliklerinde değişiklik yapmışlardır. Bazı araştırmacılar, gu-

san sözünün Pehlevice olduğunu ileri sürmüşlerdir

1

. Oysa gusan sözü Tu-



ranî bir kavim olan Aşkanîler döneminde âşıkozan anlamında kullanılan 

Turanî bir sözdür.



Tarih-i Cihan ve İran adlı eserde Aşkanîler dönemi anlatılırken şöyle 

bir tavzih vardır: Aşkanîler döneminde bazıları okumakla meşgul idiler. Bu 

1 Ekber 

Yérévanlı, Azerî-Érmeni Edebî Elaġeleri,  Ġedim Dövrden XVIII. Esrin Sonuna 

Ġeder, Hayastan Neşriyatı, Yérévan 1968, s.244.


386

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER



sanatçılara ‘gusan’ deniliyordu. Gusanlar, sazları ile sokaklarda ve pazar-

larda dolaşır güzel şiirler okurlardı

2

.



Nasir Purpirar, Davâzdah Qarn Sukut, (Ta’amoli Dar Boniyan-e Ta-

rikh-e İran), Kitab-ı Evvel: Barâmadan-e Hakhâmaneshiyan adlı eserinde 

Durer Et-Tican adlı eseri de kaynak göstererek şöyle yazıyor: Tarihi, ef-

sanelerden ayırıp ilmî esaslara dayandıran ve onun kıymetini bilen çağdaş 

tarihçiler, eski tarihçilerin aksine Aşkanilerin İranlı değil Turanlı bir kavim 

olduğunu ortaya koymuşlardır. Ki bu kavmin adının doğru telaffuzu da 

Part değil, Pars’tır

3

. İran Türklerinin Eski Tarihi adlı eserin müellifi  Prof. 



Dr. Mahmut Takî Zehtabî de Aşkanîlerin Türk olduğunu ortaya koymak-

tadır


4

.

Diğer yandan gusan edebiyatına  ozan/âşık edebiyatı demek de pek 



doğru değildir. Çünkü onlar, kadim Ermeni dili olan Graparça dili ile dinî 

mahiyetli, halkın pek anlamadığı, şiirler yazıp söylemişlerdir

5

.

XVI. yüzyıldan itibaren Türk saz şâirleri âşık adını alarak ozan adını 



kullanmaz olmuşlar. Ermeniler de gusan adını bırakıp âşug kelimesini kul-

lanmaya başlamışlar

6

.

Görülüyor ki Ermeniler âşık edebiyatının esas kavramlarını Türkler-



den iktibas etmişlerdir. Onların ne ozan ve âşık isimlerinin yerine ne de 

saz’ın yerine özgün isimleri olmamıştır. Fuad Köprülü bu hususta şöyle ya-

zıyor: Türkler arasında saz şâiri manasına gelen âşık kelimesi, Ermeniler 

bu edebiyat tarzını Türklerden iktibas ettikleri zaman âşug şeklinde Erme-

niceye -hatta saz kelimesi ile birlikte- geçmiştir. Eğer bu edebiyat tarzının 

Ermeni tarihinde bir mazisi, müstakil bir an’anesi olsa idi, Türkçe’den saz 

ve âşık kelimelerinin alınmasına lüzum olmayacak, eski an’anevî tabirler 

devam edip gidecekti

7

.



2 Tarih-i 

İran ve Cihan I, Cumhur-i İslâm-i İran, Tercüme Eden Sulduzlu Mirali Rızaî, Amu-

ziş ve Perveriş Vizareti Neşriyatı, Tahran 1380 (2001), s.142. 

3  Muhammet Hasan Han, İtimatü’s-Seltene, Durer Et-Tican Fi Tarih-i Ben-i Aşkan, s.99’dan 

aktaran, Nasir Purpirar, Davâzdah Qarn Sukut, (Ta’amoli Dar Boniyan-e Tarikh-e İran), Ki-

tab-ı Evvel: Barâmadan-e Hakhâmaneshiyan, Tercüme Eden Sulduzlu Mirali Rızaî, Kareng 

Neşriyatı, 1381 (2002), s.98. 

4 Mahmut 

Taki 

Zehtabî, 



İran Türklerinin Eski Tarihi, C. II, Ehter Neşriyatı, Tebriz 1382 

(2003), s.229-384.

5 Yérévanlı, a.g.e., s.245.

6  Daha fazla bilgi için bkz. Fikret Türkmen, Türk Halk Edebiyatının Ermeni Kültürüne Tesi-

ri, Akademi Kitabevi İstanbul 1992. 

7  Mehmet Fuad Köprülü, Edebiyat Araştırmaları I, Akçağ Yayınları, Ankara 2004, s.227.



387

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI



1. Türkçe Söyleyip Yazan Ermeni Âşıklar

XVI. yüzyıldan günümüze kadar 400’den fazla

8

 Ermeni âşığın varlığı 



tespit edilmiştir. Bir kısım Ermeni âşık halâ Türk âşıklık geleneği dairesin-

de bulunmaktadır.

Bazı araştırmacılar Ermeni âşıklarının Türkçe çalıp söylemelerini, 

Türk âşıklık geleneği içinde yer almalarını hatta bu geleneğe sahiplen-

melerini çeşitli sebeplere dayandırmaktadırlar. Onların Türklerle birlikte 

yaşamalarına, Türkçe’nin yaygın olarak konuşulmasına, Türk yöneticile-

rine ve Türk halkına yakın görünme gayretlerine bağlamaktadırlar. Elbette 

ki, bunların da katkısı vardır. Fakat bizce en önemli sebep, Osmanlı Türk 

Devleti’nin XIV. yüzyıldan itibaren itibarlı ve istikrarlı bir gelişme gös-

termesidir. Türk âşıklık geleneği, Osmanlı Devleti’nin yüzyıllarca süren 

itibarlı ve istikrarlı hayatına paralel olarak gelişme göstermiştir.

Osman Gazi’nin, 1324 yılında Bursa’yı devlet merkezi yaptıktan son-

ra, Kütahya’da bulunan Ermeni ruhanî reisliğini Bursa’ya naklettirmesi

9



Fatih Sultan Mehmet’in, 1453’te İstanbul’u aldıktan 8 yıl sonra Ermeni-

lerin Bursa’daki ruhanî lideri Hovakim’i İstanbul’a getirerek, yayımladığı 

bir fermanla Ermeni Patrikliği’ni  İstanbul’da kurdurması (1461); Yavuz 

Sultan Selim’in 1514-1516’da Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu seferi 

sırasında, buradaki Ermenileri de İstanbul Patrikliği’ne bağlaması, bunun-

la da Ermenilerin dünyanın en müreffeh cemaati haline getirilmesi, 350 yıl 

Ermenilere kol kanat gerilmesi, onlara çok büyük siyasî, sosyal, kültürel 

ve ekonomik haklar verilmesi, yakın uzak bütün Ermenileri etkilemiş ve 

Ermenilerin Türk milletine samimi olarak bağlanmasına sebep olmuştur.

XVI. yüzyılın üstat Ermeni âşıklarından Mesîhî-î Ermeni’den günü-

müz Ermeni âşıklarından Ohannes Yusufî’ye kadar onlarca Ermeni âşığın, 

Türkçe çalıp söylemeleri, Türkçe hikâyeler anlatmaları, Türk âşıklık gele-

neğini birer Türk gibi devam ettirmeleri, Ermeni kültürünün Türk âşıklık 

geleneğinden etkilendiğini açıkça göstermektedir.

Birçok Ermeni âşık, Türk âşıklık geleneğini benimsemekle ve onun 

içinde yer almakla kalmamış, Türk İslâm tarikatlarından olan ve yaşanıl-

ması hayli kolay olan Bektaşî-Alevî inancına da intisap etmişlerdir. Erzu-

rumlu Âşık Vartan, Erzurumlu Âşık Mecnunî ve Kayserili Âşık Nurliyan 

8 Yérévanlı, a.g.e., s.250.

9  Dikran Kevorkyan, “Uluslararası Terör Karşısında Türk Ermenilerinin Düşünceleri”, Türk 

Tarihinde Ermeniler Sempozyumu, Tebliğler ve Panel Konuşmaları, Dokuz Eylül Üniver-

sitesi, İzmir 1983, s.116.



388

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Sarkis Zeki bir Bektaşî dervişi gibi yaşamış ve Türk âşıklık geleneğine 

hizmet etmişlerdir

10



Türk âşıklık geleneği dairesinde faaliyet gösteren Ermeni âşıkların 



sayısı yukarıda işaret edildiği gibi dört yüzden fazladır. Ancak elimizde 

eserleri bulunan âşık çok fazla değildir.

XVI. yüzyılda: Vanlı Göyçek (Nahabet Kuçak), Mesîhî-î Ermeni (Di-

yarbakır); 

XVII. yüzyılda: Tatos, Heyyatî, Çubuğoğlu, Apkâr (Abgar), Miskin, 

Sefi l, Yağuboğlu, Dellek Murat, Mecnun/Mecnunî (Erzurum), Vartan (Er-

zurum), Moses Hakkî (Erzurum), Kul Egaz (Yeniçuha-İran); 

XVIII. yüzyılda: Kul Artun (Salmas), Âşık Seyran (Tifl is), Kul Arzunî 

(İsfahan), Arazlı Serkis, Miran (Tebriz), Bağıroğlu Gazar (İsfahan), Eylis-

li Horomsima Hanım (Nahcivan-Eylis/Akulis), Bağdasar, Kelbî, Tatevos, 

Hostikoğlu, Abdinoğlu Hayrapet (İsfahan), Kul Serkis Şirirkanlı (İsfahan-

Periya/Şirişkan), Şamçı Melko (Gürcistan/Karayazı), Turab Dede/Arakel 

Mangigyan (Türkiye), Arutyun Begüm (Şulaver-Tifl is), Artem Harutyun, 

Emiroğlu (İsfahan), Küçük Nova (Tifl is), Kul Hovannes (İsfahan), Hovan-

nes Artunoğlu (İsfahan-Çarmahal); 

XIX. yüzyılda: Mirza Can (Maralyan-Şuşa), Âşık Nurliyan Sarkis 

Zeki (Kayseri), Âşık Döni Serkisyan (Şeki- Daşbulak), Âşık Demircioğlu 

Markâryan (Taşkesen-Şarukâr), Âşık David Keşişoğlu/Kul Mkırdıç (Tif-

lis), Âşık Bedr Allahverdi, Miskin Burcu (Nahcivan), Âşık Zeka Dülge-

roğlu (Vartaşen-Calud), Stepanos Yerets (İran/Periya);

XX. yüzyılda: Âşık Serkis Martuni (Karakent/Kızkale), Âşık Sergéy 

(Şamhor).



2. Türkçe Söyleyip Yazan Ermeni Âşıkların Oluşturdukları 

Topluluklar

Ermeni araştırmacılardan Garégin Levonyan Türkçe yazıp okuyan Er-

meni âşıkları şöyle tasnif ediyor

11

:



I.  İran-Ermeni Âşık Mektebi: XVII. yüzyılın birinci yarısında Yeni 

Çuha/İsfahan’da Kul Egaz ve Mkrdiç adlı Ermeni âşıklar tarafından ku-

10 Köprülü, Saz Şâirleri, Akçağ Yayınları, Ankara 2004, s.351; Köprülü, Edebiyat Araştırma-

ları, s.242.

11  Ġ. Levonyan, Âşıġlar ve Onların Senetkârlığı adlı eserden naklen; Yérévanlı, a.g.e., 

s.278.


389

Yrd. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI

rulmuştur. Bu mektebin çatısı altında şu âşıklar yer almıştır: Kul Serkis, 

Emiroğlu, Kul Arzun, Bağıroğlu, Abdinoğlu, Kul Artun, Seferoğlu… Bu 

mektebin en ünlü âşığı Kul Artun’dur.

II. Türk/Osmanlı-Ermeni Âşık Mektebi: İstanbul merkezli bu mektep 

Âşık Artin ve Âşık Rumanî tarafından 1730 yıllarında kurulmuş, 1870 yı-

lına kadar devam etmiştir.

III. Gürcü-Ermeni Âşık Mektebi: 1750 yıllarında kurulmuş, XIX. 

yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. En ünlü âşığı Sayat Nova’dır. Bu 

mektebin diğer ünlü âşıkları  Şamçı Melko, Budağ  Oğlan, Küçük Nova, 

Sayatoğlu, Lezzet Oğlan’dır.

1820 yılından itibaren İstanbul dışında da bazı önemli merkezlerde 

Âşık mektepleri kurulmuştur.

I. Erzurum’da (başkanı Âşık Nidayî)

II. Kars’ta (başkanı Âşık Tüccar)

III. Aleksandropol (Gümrü)’da (başkanı Âşık Bave)

IV. Erivan’da (başkanı Âşık Şirin)

V. Gence’de (başkanı Âşık Miskin Burcu)

VI. Şamahı’da (başkanları Âşık Zerger ve Âşık Turinc)


Download 3.23 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   42




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling