T. C. MİMar sinan güzel sanatlar üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ tarih anabiLİm dali ortaçAĞ tariHİ programi


III.1. Moğol Etksisi mi,  Altın Orda Etkisi mi, Tatar Etkisi mi?


Download 3.07 Mb.
Pdf ko'rish
bet22/39
Sana17.02.2017
Hajmi3.07 Mb.
#666
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   39

III.1. Moğol Etksisi mi,  Altın Orda Etkisi mi, Tatar Etkisi mi? 

 

 Altın Orda Tarihi, Altın Orda Devleti’nin Rus knezlikleriyle ilişkileri ve bu 



devletin Rusya üzerindeki etkileri gibi konuları çalışan araştırmacılar bu dönemi 

incelerken, Rus knezliklerinin bağlı oldukları efendilerini farklı terimlerle 

nitelendirmektedirler. Özellikle Altın Orda’nın Rus knezlikleri üzerindeki etkileri 

incelenirken, araştırmacıların bu etkileri Moğol etkisi olarak nitelendirmeleri 

görüşümüze göre pek doğru bir tespit değildir. Zira her ne kadar, Altın Orda 

Devleti’nin temelleri Çengiz Han’ın oğlu Cuci ve torunu Batu tarafından atılsa da, 

ahalisinin çoğunluğunu Kıpçak Türklerinin oluşturması, bölgeye az sayıda gelen 

Moğolların Kıpçaklar arasında asimile olması, Altın Orda Devleti’ni bir Türk devleti 

yapmıştır. Ancak başta Çengiz Han’ın yasaları olmak üzere hukuk ve diğer alandaki 

bazı uygulamalar Moğollara has olduğu gibi, bu alanlarda Altın Orda’nın Rusya 

üzerindeki etkileri de mevcuttur. Dolayısıyla Altın Orda’nın Rusya üzerindeki 

etkilerini sadece Türk ya da sadece Moğol etkileri değil, Türk-Moğol etkileri olarak 

nitelendirmek daha doğru olacaktır.  

 

 Yine 



araştırmacıların bir kısmı hem Moğol istilâsının vuku bulduğu XIII. 

yüzyıl olaylarını anlatırken Moğollar’dan Tatar diye bahsetmeleri, hem de XV. 

yüzyıldaki Altın Orda-Rus knezlikleri ilişkilerini incelerken yine Tatar etkisinden 

bahsetmeleri de görüşümüze göre doğru değildir. Zira, XIII. yüzyılda Tatar terimi 

Moğollar için kullanılırken, daha sonra bu terim Altın Orda ve varislerinin ahalisi 

için kullanılmıştır. Gerek bu terimlerin yerinde kullanılması, gerekse de tezimizle 

doğrudan ilgili olan Rusya üzerindeki  Türk, Moğol, Altın Orda ve Tatar etkileri 

konusunun netlik kazanması ve daha iyi anlaşılması için Tatar teriminin ortaya çıkışı 

ve Türk ve Moğol halkları için kullanılması konularına değinmekte fayda vardır.  

  

 



III.1.1. Tatar Teriminin Ortaya Çıkışı 

 

 

Muhtelif zamanlarda Türk ve Moğol kabileleri tarafından müşterek bir ad 



olarak kullanılsa da  Tatar adı, batı ve doğu kaynaklarında başlangıçta Moğollar için 

 

184


kullanılmıştır.  Bilindiği gibi, günümüz Sibirya’sının güney bölgesi ve Moğolistan’ı 

teşkil eden Çin ve Doğu Türkistan’ın kuzeyindeki sahalarda XII. yüzyılda göçebe ve 

avcı kabileler yaşamaktaydı. Çoğu Moğol olan bu kabileler, Moğol adını daha 

sonraki dönemde (XIII. yüzyıların başlarında) benimsediler.

752

 Vladimirtsov’un 



belirttiğine göre, Çinli seyyah Ç’ang-Çu’n, Moğol kabilelerini ve yaşadıkları Gobi 

Çölünü  şöyle tasvir etmektedir: “ … yerde ağaçlar bitmez, biten şey yalnız yabanî 



otlardır. Tanrı burada dağlar değil, yalnız tepecikler yaratmıştır; burada ekin 

yetişmez; sütle beslenilir; deriden dikilmiş elbise giyerler; keçe çadırlarda yaşarlar, 

bununla beraber şen ve neşelidirler.

753


 

 

 Daha 



sonra 

Moğol adını alacak kabilelere gelince, bunların başında Kereit, 

Tatar ve Naymanlar geliyordu ki kabilelerin bitişiğinde diğer Moğol kabileleri de 

bulunuyordu. Bunlardan bizi en çok ilgilendiren Tatarlar, diğerlerine nazaran çok 

kalabalık bir kabile olup, üstün konumdaydı. Birçok Moğol kabilesi, yabancılarla 

münasebetlerinde ancak dar bir çerçevede bilinen kendi kabile ve klan adlarını 

kullanmayarak, kendilerine “Tatar” adını verdiler.

754


 Tarihte bu tür örneklere sık 

rastlandığını söylemek gerekmektedir. Meselâ, Reşidü’d-dîn, Moğolların Çengiz 

Han’ın mensup olduğu bir boy olduğu, daha sonra hemen her boyun kendinî 

Moğollara nispet etmeye başladığını yazmaktadır: “Diğer kavimlere o zaman Moğol 



demezlerdi. Çünkü şekil, heyet, lâkap, lehçe, adet ve şiveleri birbirlerine yakın 

olmakla beraber eskiden lehçe ve adet hususunda farklı idiler.”

755


 Ayrıca, Çin 

kaynaklarına göre, asıl Moğollar, en eski Moğollar (20 kabile), Kara Tatarlar (9 

kabile),  Ak Tatarlar (15 kabile), Vahşî Tatarlar olmak üzere dört kısma 

ayılmaktaydı.

756

    


 

                                                 

752

 R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu, Çev. R. Uzmen, Ötüken Yayınları, İstanbul 1996, s. 186-189; 



B. Y. Vladimirtsov, Cengiz Han, Çev. H. A. Ediz, Milli Eğitim Basımevi,  İstanbul 1950, s. 7; A. 

Özdemir, “Tatarların Kökeni Meselesi”, Türkler, VIII, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 434. 

753

 B. Y. Vladimirtsov, Moğolların İçtimai Teşkilatı. Moğol Göçebe Feodalizmi, Çev. A. İnan, TTK, 



Ankara 1995, s. 60. 

754


 A. Özdemir, a.g.e., s. 435; A. Arslanova, “K Voprosu ob Etnonime Tatarı”, Tatarica, S. 1, Kazan 

1997, s. 31.  

755

 A. Özdemir, a.g.e., s. 435. 



756

 W. E. Eberhard, Çin Tarihi, TTK, Ankara 1947, s. 259; İ. Kafesoğlu, a.g.e., s. 105; M. Usmanov, 

“Sosedi Nazıvali İh Tatarami”, Rodina, III-IV, Moskova 1997, s. 40-44. 


 

185


 

R. Fahrutdinov’un belirttiğine göre, Men-da Bey-tu isimli XII. yüzyıla ait bir 

Çin kaynağı ise Ak Tatar teriminin Türk kabilesi olan Öngütler için kullanıldığını 

yazmakta ve Moğol kabileleriyle şu  şekilde karşılaştırmaktadır:  “Kara Tatarların 



yüzleri geniş, çeneleri büyük, göz kapakları kirpiksizdir. Sakalları da çok nadir çıkar, 

yani çok çirkindirler. Ak Tatarlar ise onlara göre daha sevimli, kibar ve büyüklerine 

karşı saygılıdırlar. İnsanlarla konuşurken samimidirler…”

757


 B. Ögel’e göre de, adı 

geçen bu kavimler arasında, aynı adı taşımalarına rağmen,  ırk, dil, kültür ve diğer 

bakımlardan büyük farklılıklar mevcuttu ve 840 yılında Uygur devletinin yıkılması 

üzerine Turfan ile Çin’in kuzeyinde Uygurlar ile iyi geçinen ve belki de onlara tâbi 

olan Ak Tatarların devleti vardı. Esasen bu devletin halkının büyük bir kısmını 

Uygurlar teşkil etmiş, Tatar elçileri Çin’e Uygur elçileri ile beraber gitmişlerdi. 

Ayrıca, Çin kaynaklarında 965 yılından itibaren Tatar devletinden bahsedilmeye 

başlanmış ve bu kaynaklara göre Tatar devletinin reisi “Gök Prens” unvanını 

taşımıştır. 981 yılında Tatarlar, Uygurlar ile beraber Hıtaylara karşı isyan etmiş, iki 

yıl sonra da elçilerini Çin’e göndermişlerdir. Ayrıca Uygurlar ile Tatarların birlikte 

Sarı-Irmak’ın batı kıyılarındaki dağlarda demir madenlerini işlettikleri bilinmektedir. 

Çin sarayına gelen Tatar elçilerinin Türklere ve Uygurlara ait üge unvanını taşıdıkları 

da ispatlanmıştır. B. Ögel, Ak-Tatarların büyük bir kısmının Türk olduklarına dair 

şüphesi olmadığını belirterek, Uygurların da bazen Ak-Tatar adı ile anıldığını 

yazmaktadır.

758


 Bu da yukarıda değinildiği gibi, bazı kavimlerin, komşularının 

adlarını kullandıklarına dair ilgi çekici bir örnek teşkil etmektedir.  

 

 Moğollar arasındaki Tatar kabilesine gelince, Çengiz Han’ın babası 



Yesugai’nin Tatarlar tarafından öldürülmesi

759


 nedeni ile Çengiz Han Tatarlara kin 

ve nefret beslemiş ve ilk fırsatta onları mağlup etmiştir.

760

 “Tatar” adlı Moğol boyu 



                                                 

757


 R. Fahrutdinov, “Zolotaya Orda”, Tatarstan, S. 4, Kazan 1992, s. 54. 

758


 B. Ögel, a.g.e., s. 52-54. 

759


 Manghol-un Niuça Tobça’an, s. 39-52; Lev Gumilöv, Yesugai’nin, ancak Tatarlar ile görüştükten 

dört gün sonra öldüğünü ileri sürerek, onun zehirlenmediğini yazmaktadır. Bkz. L. Gumilöv, 



Drevnyaya Rusy i Velikaya Step, Kristal Yayınları, S. Petersburg 2001, s. 368. 

760


 Manghol-un Niuça Tobça’an,  s. 109-125; B. Y. Vladimirtsov, Çengiz Han, Çev. H. A. Ediz, Milli 

Eğitim Basımevi, İstanbul 1950, s. 36-48; L. Hartog, Cenghis Khan. Conqueror of The World, London 

1989; A. Temir, Çengiz Han, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1989, s. 64-71; D. Morgan, The 

Mongols, Oxford 1990, s. 55-61; İ. Kafesoğlu, “Türk Tarihinde Moğollar ve Çengiz Meselesi”, 

İÜEFTD, VIII/8, s. 105-136. Ayrıca Çengiz Han ile ilgili bkz. R. P. Lister, Genghis Khan, Dorset 


 

186


böylece Çengiz Han tarafından mağlûp edildi, sağ kalanlar mevcut boylar arasında 

dağıtıldı. Bundan sonra Moğollar arasında “Tatar” boy adına pek rastlanmamasına 

rağmen, Moğollar için Tatar adı kullanılmaya devam edildi. Lâtin seyyahlar, Çengiz 

soyundan gelenlerin, “Tatar” olarak çağrılmak istemediklerini gözlemlemişlerdir.

761

 

Zirâ, Çengiz Han, Tatarlar hakkında “Tatar halkı ömrü boyunca atalarımızı helâk 



edegelmiştir. Atalarımızın öcünü alalım” demiştir.

762


 Yine Çengiz Han’ın 

adamlarından olan Mukuli’nin, kendisine “Ey, Temucin, düşmanlarımız Tatarlardan 



intikamımızı almak için Han olacaksın ve Moğol  şanını göklere çıkartacaksın” 

şeklinde sözler söylediği de bilinmektedir.

763

 Bununla birlikte, Yesugai’nin, oğluna 



(Çengiz Han’a) Temucin adını Tatarlardan alarak verdiğini de söylemek yerinde 

olur. Yesugai, 1155 yılında Tatarlar ile yapılan bir muharebe esnasında esir aldığı 

kahraman Tatar reisi Temucin’i mağrur ve cesur gördüğünden, o sıralarda doğan 

oğluna da bu adı vermekten çekinmedi.

764

 Ancak, Moğollar ne kadar istemeseler de, 



Tatar adı artık Avrupa’da Atlantik taraflarına kadar yayılarak insanların hafızalarında 

yer etmişti.  Bu hitap Avrupa’ya, Moğol topraklarına kadar gidip ülkelerine dönen 

türlü seyyahlar, tüccarlar yoluyla girdi. Avrupa’nın merkezine kadar ulaşan Moğol 

askerleri, buradaki halklar için büyük bir korku vesilesi oldu  ve  baskıncılar, “Tatar” 

olarak adlandırıldı. O zamanlar “Tatar” sözü Avrupa’da bir nevi, Yunan ve 

Romalılarda “skif”, Müslümanlarda “kâfir” sözü gibi adeta barbar halkların ortak 

ismi haline geldi.

765


  

 

 Netice 



itibarıyle Tatar adı önce Asya’da, daha sonra da Avrupa’da yaygın 

hâle geldi. Daha sonra Avrupalılar gibi Arap

766

 ve Ermeni



767

 tarihçileri de bu tabiri 

                                                                                                                                          

Press, New York 1989; M. Prawdin, The Mongol Empire, Transleted from the German by Eden and 

Cedar Paul, New York 1961.  

761


 R. Grousset, a.g.e., s. 213; A. Özdemir, a.g.e., s. 435;  U. Schamiloğlu, “Altın Ordu”, Çev. B. 

Keneş, Türkler, V, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 413. 

762

 Manghol-un Niuça Tobça’an, s.19. 



763

 A. Çağatay, Cengiz Han’ın Liderlik Sırları, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul 2003, s. 49. 

764

 Manghol-un Niuça Tobça’an, s.19.  



765

 E. Kerimullin, a.g.e., s. 30-31. 

766

 Shafi’i b. Ali, Hüsnul-menakıb, Tiesenhausen, Altın Ordu Devleti Tarihine Ait Metinler I, Çev. İ. 



H. İzmirli, İstanbul 1941, s. 239-242; en-Nuveyrî, Nihâyetu’l-ereb fî funûni’l-edeb, Tiesenhausen, I, s. 

243-313; el-‘Omerî, Mesâliku’l-ebsâr fî memâliku’l-emsâr, Tiesenhausen, I, s. 361-414. İbnu’l-Esîr, 



el-Kâmil, Tiesenhausen, I, s. 1-109; İbn Vâsılî Hamevî,  Tiesenhausen, I, s. 148-157; İbnu’l-

‘Abduzzahir,  Siretü’l-melik ez-Zahir, Tiesenhausen, I, s. 110-147;  el-Mufaddal,  en-Nehcüssedid



 

187


Moğollar için kullandılar. Ruslar ise, Moğol-Tatar tabirini birlikte kullandılar.

768


 

Yine burada Memlûklu müverrihlerinin Timur’u, Gürcü müverrihlerinin Kara-

Koyunlular ile Ak-Koyunluları, Tatar olarak vasıflandırdıklarını

769


 söylemekte yarar 

vardır. 


 

 

III.1.2. Tatar Türkleri  



 

 Moğol kabilesi olan Tatarlar, daha Çengiz Han zamanında yok edilmesine 

rağmen, gerek tarih sahnesinden silininceye kadar Moğollar, gerekse de Moğolların 

kurdukları ancak sonra Türkleşen devletlerdeki ahali de Tatar olarak adlandırılmaya 

devam edilmiştir. Altın Orda ahalisi başta Kıpçaklar ve İdil Bulgarlar olmak üzere 

çoğunlukla Türk boylarından oluşmasına rağmen, bunlara da Tatar denmeye 

başlandı. Ancak bu Tatarlar, Moğol asıllı değildi. Zira aileleri ve bütün malları, 

özellikle hayvanları ile beraber Deşt-i Kıpçak’a gelen Moğolların sayısı azdı. 

Moğolların çoğunluğunu oluşturan esas kitle Moğolistan’da kaldığından işgal edilen 

memleketlerin (Kıpçak Bozkırlarının) Moğollaşmasından söz etmek mümkün 

değildir. Buradaki esas kitleyi  Kıpçakların oluşturduğunu Arap tarihçisi el-‘Omerî 

şu  şekilde anlatmaktadır: “Bu devlet (Altın Orda) eskiden Kıpçakların yurdu idi. 



Lâkin, Tatarlar (yani Moğollar) tarafından işgal edilince, Kıpçaklar onlara tâbi 

oldular. Sonra (Tatarlar) onlarla (Kıpçaklarla) karıştılar ve akraba oldular. Toprak, 

                                                                                                                                          

Tiesenhausen, I, s. 320-349; Birzalî, Târîh-i Birzalî, Tiesenhausen, I, s. 314-319; R. Baybars, Baybars 

Tarihi, Tiesenhausen, I, s. 158-237; ez-Zehebî, Târîhu’l-İslam, Tiesenhausen, I, s. 350-360. 

767

 Vardan Vardapet,  Umumî Tarih,  “Ermeni Müverrihine Göre Moğollar”, Türkçe’ye terc. M. Ed. 



Dulaurier, TM, S. 5, İstanbul 1935, s. 27-48; Episkop Stepanos’un Kronolojisi, A. Galstyan, a.g.e., s. 

33-43;  Smbat Sparapet’in Kronolojisi, A. Galstyan, a.g.e., s. 47-64;   Sebastatsi’nin Kronolojisi, A. 

Galstyan, a.g.e., s. 23-33; Ermeni Kralı II. Getum’un Kronolojisi, a.g.e., s. 71-78. 

768


 V. V. Kargalov, Mongolo-Tatarskoye Naşestviye na Rusi, Moskova 1968; Golubinskiy, “Şit ili 

Meç”, Rodina, S. 3-4, Moskova 1997, s. 77-84; S. L. Tihvinskiy, “Tataro-Mongolskiye Zavoyevaniya 

v Aziyi i Yevrope”. Mongolı-Tatarı v Yevrope, Nauka Yayınları, Moskova 1970, s. 3-21. G. 

Vernadskiy ile A. Nasonov ise Altın Orda ile Rus Knezlikleri arasındaki münasebetlere dair 

çalışmalarını Moğollar ve Rusya olarak adlandırıken, bir başka Rus tarihçisi V. V. Pohlöbkin, de aynı 

konulu çalışmasına  Tatarlar ve Rusya adını vermiştir. Bkz. G. Vernadskiy, Mongolı i Rusy, Agraf 

Yayınları, Moskova 2001; A. Nasonov, Mongolı i Rusy,  İzdatelystvo Akademiyi Nauk SSSR 

Yayınları, Moskova 1948; V. V. Pohlöbkin, Tatarı  i Rusy, 360 Let Otnoşeniy 1238-1598

Mejdunarodnıye Otnoşeniya Yayınları, Moskova 2001. 

769


 A. Temir, “Tatar”, İA, 12/I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1974, s. 59. 

 

188


onların (Tatarların) tabiat ve soylarına galip geldi. Tatarlar tamamen 

Kıpçaklaştılar.”

770


  

 

 Tatar 



adının bu bölgede yerleşmesine gelince, bu konuda birkaç ihtimali ele 

almak gerekmektedir: Birinci ihtimal, bu adın Türk halklarına yabancılar tarafından 

verilmesi, ikincisi de bizzat Türkler tarafından kullanılmasıdır. Tarihçilerin bir kısmı, 

söz konusu Tatarların,

771

 Bulgar-Hazar-Kıpçak menşeli bir halk olduğunu, “Tatar” 



tabirinin ise aynen Altın Orda tabirinin olduğu gibi Moğol devrinden sonra Ruslar 

tarafından takıldığı fikrindedirler.

772

  

 



 

Ancak son dönemde yeni bir görüş daha ortaya çıktı:  “Tatar tabiri, Orhon 



yazıtlarından beri Moğolları değil de, bir Türk boyunu ifade eder, bu adı taşıyan 

kabileler de çok eskiden beri İdil-Ural havzasında yaşadılar.”  Bununla birlikte 

Orhon yazıtlarında adı geçen “Otuz Tatar”

773

 ile “Dokuz Tatar”



774

 tabirlerinin 

Moğollara ait olduğu görüşü V. Thomson tarafından ortaya atıldı ve bundan sonraki 

açıklamalar da bu yönde oldu.

775

 Hâlbuki, 1071-74 yılları arasında Kaşgarlı 



Mahmud’un kaleme aldığı  Divan-ı Lûgat-it-Türk’te bir Türk boyu olan Tatarların, 

Başkurtların komşusu olarak bugünkü Kazan Tatarlarının yaşadıkları sahaya yakın 

bir yerde yaşadıklarını gösteren bir harita mevcuttur. Bu görüşe göre, Kazan 

                                                 

770

 el-‘Omerî, Mesâliku’l-ebsâr fî memâliki’l-emsâr, Tiesenhausen, s. 372-373. 



771

 Bugün bunlar Kazan Tatarları olarak geçmektedir.  

772

 A. Temir, a.g.e., s. 1112-1113. 



773

 Kül-Tegin kitâbesinde Otuz Tatarların adı, Dokuz-Oğuz, yani Uygurlar ile beraber söylenir. Eski 

Türk kitâbelerinde İstemi Kağan’ın (552-576) yuğ törenine gelen yabancı kavimler sayılırken, 

doğudaki Çin’den başlanmış ve kuzey-doğuda biten bir yön takib edilmiştir. Kuzeydeki Kırgız ve 

Kurıkanlardan sonra Otuz Tatarlar ve Kitanlara gelinmştir. Bu duruma göre Otuz Tatar kavimlerinin, 

bugünkü Moğolistan’da bulunmaları gerekmekte. Uygur kağanlığının hükümdarlarından Bayan Çur 

Kağan’ın Türkçe bir kitabesinde Uygurlar ile Tatarlar arasında yapılan savaşlardan bahsedilir. Bu 

savaşlar, isimleri ses ve morfoloji bakımından Türkçeye yakın olan Keyre-Başı ve Üç-Birkü adlı 

yerlerde meydana gelmiş ve B. Ögel’e göre, Keyre-Başı denilen yer Uygurların kağan otağının daha 

doğusunda bulunması dolayısıyla, Otuz Tatarlar, Uygur idare merkezinin doğusunda yaşamışlardır. 

Daha geniş bilgi için bkz. B. Ögel, a.g.e., s. 51.  

774


 Uygur hükümdarı Bayan Çur Kağan’ın kitâbesine göre, Uygurlar 747 yılından sonra Selenga 

Irmağı  kıyılarında Dokuz Tatarlar ile savaşmışlardır. O devirde Selenga adı daha ziyade Orhun 

Irmağının devamına verilen bir ad idi. Demek ki, Dokuz-Tatarlar, Uygurlara daha yakın bölgelerde 

yaşamışlardır. B. Ögel, Uygur kabilelerinin içinde yaşayan Dokuz-Tatarların, Türk olmaları ihtimalini 

vermektedir. 840’da Uygur Devleti yıkılınca, Uygur kabileleri etrafa dağılmışlardır. X. yüzyılın 

sonlarında ise cenuptaki Alaşan bozkırlarında Dokuz-Tatarların yeniden ortaya çıktıkları 

bilinmektedir. Bkz. B. Ögel, a.g.e., s. 51. 

775


 A. Temir, a.g.e., s. 1112-1113. 

 

189


Tatarlarının Moğol istilâsından önce bu bölgede yaşamaları gerekirdi. Zirâ, eser 

1072-74 yılları arasında yazıldı, Moğollar ise İdil-Ural bölgesine ancak XIII. 

yüzyılın başlarında gelmişlerdi. Bu iki ihtimal arasında doğru cevabı bulmak zor 

olmakla beraber şu da bir gerçektir ki, Moğollar arasındaki “Tatar” adı bir Moğol 

boyu olup, Türk dünyasındaki “Tatar” adı da bir Türk boyunu ifade eden bir 

etnonimdir. Yine Farsça kaleme alınan ve anonim bir eser olan Hududu’l-Alem’de de  

Otuz Tatar ve Tokuz Tatar isimli Türk kabilelerin olduğu yazılmaktadır.

776


 

Kanaatimizce Altın Orda’nın torunları olan bugünkü Kazan Tatarları,  İdil Bulgar, 

Kıpçak, Hazar karışımı olup, bu adı daha sonra kendilerine Ruslar verdi.  

 

 Yukarıda da belirtildiği gibi, Altın Orda Devleti için Deşt-i Kıpçak tabiri, 



buranın ahalisi için de Kıpçak tabiri kullanılırdı. Ancak XIV. yüzyılın sonlarına 

doğru burası artık bir “Tatar dünyası” olup, “Tatarlar”, “Tatar Hanları”, “Tatar 

ordusu”, “Tatar dili”, “Tatar dinî” gibi terimler kullanılmaya başlandı. Ancak 

buradaki Tatar terimi, artık Türk ahaliyi kastetmektedir. 1436-1452 yılları arasında 

Azak (Azov) şehrinde yaşayan Venedikli seyyah İosif Barbaro, Altın Orda’nın çeşitli 

yerlerini gezmiş ve çok sayıda Tatarla karşılaşmıştır:  “Tatar bozkırlarında 1438 



yılında Uluğ-Muhammed Han

777

 hüküm sürüyordu… Buranın askerleri çok 

cesurdu… Tatarlar, aynı zamanda iyi avcıdırlar… Toprakları verimlidir… 

Tatarların sayısı çok fazladır…  İdil boyunca Moskova’ya doğru giderken, nehir 

kıyısında çok sayıda Tatar ile karşılaşmak mümkündür…”

778


 

 

 Yine 



şunu belirtelim ki, Çarlık Rusyası’nda, Ruslar ele geçirdikleri bütün 

Türk boyları için “Tatar” sözünü kullandılar.

779

 Ancak Ruslar bu dönemde  bu adı 



hiçbir zaman “Moğol”  manasında kullanmadılar. Rus siyaset ve ilim adamları, 

bunlara “Tatar” demekle birlikte, “Türk” menşeli oldukları da inkâr edilemediğinden, 

Türkiye Türklerinden ayrı tutmak için “Türki” (Türkler), “Türkskiy” (Türkçe); 

                                                 

776

 R. Fahrutdinov, “Zolotaya Orda”, Tatarstan, S. 4, Kazan 1992, s. 54.  



777

 Uluğ Muhammed Han için bkz.  R. Fahreddin, Hanı Zolotoy Ordı, s. 115-119; Türkçe ter. s. 79-82. 

778

 R. Fahrutdinov, a.g.e., s. 56. 



779

 U. Schamiloğlu, a.g.e., s. 413; M. Z. Zekiyev, Terki-Tatar Etnogenizi, Kazan 1998, s. 20. 



 

190


Türkiye Türkleri için “Turok” (Türk), “Turetskiy” (Türkçe) tabirlerini kullandılar.

780


 

Daha sonra buna uyularak İngiliz ve Amerikan ilmî eserlerinde de Rusya’daki 

Türkler için “Turkic”, Türkiye Türkleri için “Turkish” tabirleri kullanıldı.

781


  

 

 



III.1.3. Tatar Teriminin Etimolojisi 

 

 

 



“Tatar” kelimesinin etimolojisi hakkında çok sayıda farklı görüş

782


 

mevcuttur.  Görüşümüze  göre, “Tatar” sözü Türkçe asıllı olup, Türkî ulus adlarının 

yapımı gibi –ar  ekiyle türemiştir: Tatar, Hazar, Bulgar, Avar, Macar v.g.

783


  Ar (ir

er), “kişi” anlamını vermektedir. Meselâ, bugünkü Kazan Tatarcasında da ir sözcüğü 

erkek kişi anlamına gelmektedir.

784

  

 

 



“Tatar” kelimesinin kökü Tat-, Kaşgarlı’ya göre, “Müslüman olmayan, 

Uygur”, yani Müslüman olmayan kişi anlamındadır.

785

 “Tatar” sözcüğünün kökü 



                                                 

780


 Bu bilim adamlarının başında A. N. Samoyloviç gelmektedir ki, bu şahıs böyle bir terimlendirmeyi 

1923 yılında teklif etti. Daha geniş bilgi için bkz. A. N. Kanonov, İstoriya İzuçeniya Türkskih Yazıkov 



v Rossiyi: Dooktyabrskiy Period, Leningrad 1982, s. 17.  

781


 B. Ögel, a.g.e., s. 57; A. Temir, “Tatar Sözünün Menşei Hakkında”, Kazan, S. 3, İstanbul 1971, s. 

43.  


782

 Tarihçi ve dilcilerin bir kısmı, tatın tau, yani dağ  anlamına geldiğini savunarak, Tatarın da dağ 

kişisi olduğunu ileri sürmektedirler. O. Belozerskaya, “Tatar” kelimesinin kökeni “tipter” 

kelimesinden geldiğini ileri sürmektedir. Ancak tipter etnonimi sonradan meydana gelmiş ve XVI-

XVIII. yüzyıllarda  İdil Boyu’ndan Kazan Hanlığı’ndan Başkurt taraflarına göçüp yerleşmiş olan 

Bulgarları (Kazan insanlarını) bu adla anmaya başlamışlardır. Ayrıca, Tipter ile Tatar kelimeleri 

arasında hiçbir etimolojik ortaklık da yoktur. Yine Tatar kelimesinin etimolojisini Tunguzca ta-ta yani 

ok atıcısı, çekmek, sürüklemek manâsında kullanmaya çalışanlar da oldu. Ancak bu da gerçekçi 

gözükmemektedir. Türkolog D. İ. Yeremeyev ise, bu etnonimin kökenini eski Farisî halkın adıyla 

bağdaştırmaya çalışıyor. Gûya, Tatar etnoniminde birinci hece olan “tat” eski İran halkının adıyla eş 

tutulabilirmiş. Yine Yunan mitolojisinde “Tartar”, öteki dünya, cehennem anlamına gelmektedir. 

Tartarlar da müthis azapları, ahir zaman gününü getiren halktır. Batı Avrupa halkları “Tatar” 

kelimesini günümüzde de bu “Tartar” manâsında anlıyorlar. Daha geniş bilgi için bkz. E. Kerimullin, 

a.g.e., s. 27-28.  

783


 M. Z. Zekiyev, “Problemı Etnogeneza Tatarskogo Naroda”, Materialı Po İstoriyi Tatarskogo 

Naroda, Kazan 1995, s. 23; İ. Kurban, Yaşlı Tarihin Yankısı, Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti, AD 

Kitapçılık, İstanbul 1998, s. 77. 

784

  Türkçe-Tatarca Sözlük, haz. R. Ahmetyanov-R. Muhametdinov, F. Nuriyeva-F. Ganiyev, İnsan 



Yayınevi, Kazan-Moskova 1998, s. 166; M. Z. Zekiyev, a.g.e., s. 23. 

785


 Kâşgarlı Mahmûd, Divânü-Lugât-it-Türk, I, s. 454; IV, s. 584.  

 

191


Tat’da,  Tat-dat-yat kökündeki t-d-y seslerinin değişimi görülür, bu değişim Türk 

dillerinde olağandır. Yani Tat- sözü, yat/yad (yabancı)

786

 sözünün değişmiş  şekli 



olup, Tat-ar adı da yabancı kişi anlamına gelmektedir. 

 

 



Download 3.07 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   39




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling