T. C. MİMar sinan güzel sanatlar üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ tarih anabiLİm dali ortaçAĞ tariHİ programi
III.1. Moğol Etksisi mi, Altın Orda Etkisi mi, Tatar Etkisi mi?
Download 3.07 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- III.1.2. Tatar Türkleri
- III.1.3. Tatar Teriminin Etimolojisi
III.1. Moğol Etksisi mi, Altın Orda Etkisi mi, Tatar Etkisi mi?
Altın Orda Tarihi, Altın Orda Devleti’nin Rus knezlikleriyle ilişkileri ve bu devletin Rusya üzerindeki etkileri gibi konuları çalışan araştırmacılar bu dönemi incelerken, Rus knezliklerinin bağlı oldukları efendilerini farklı terimlerle nitelendirmektedirler. Özellikle Altın Orda’nın Rus knezlikleri üzerindeki etkileri incelenirken, araştırmacıların bu etkileri Moğol etkisi olarak nitelendirmeleri görüşümüze göre pek doğru bir tespit değildir. Zira her ne kadar, Altın Orda Devleti’nin temelleri Çengiz Han’ın oğlu Cuci ve torunu Batu tarafından atılsa da, ahalisinin çoğunluğunu Kıpçak Türklerinin oluşturması, bölgeye az sayıda gelen Moğolların Kıpçaklar arasında asimile olması, Altın Orda Devleti’ni bir Türk devleti yapmıştır. Ancak başta Çengiz Han’ın yasaları olmak üzere hukuk ve diğer alandaki bazı uygulamalar Moğollara has olduğu gibi, bu alanlarda Altın Orda’nın Rusya üzerindeki etkileri de mevcuttur. Dolayısıyla Altın Orda’nın Rusya üzerindeki etkilerini sadece Türk ya da sadece Moğol etkileri değil, Türk-Moğol etkileri olarak nitelendirmek daha doğru olacaktır.
Yine araştırmacıların bir kısmı hem Moğol istilâsının vuku bulduğu XIII. yüzyıl olaylarını anlatırken Moğollar’dan Tatar diye bahsetmeleri, hem de XV. yüzyıldaki Altın Orda-Rus knezlikleri ilişkilerini incelerken yine Tatar etkisinden bahsetmeleri de görüşümüze göre doğru değildir. Zira, XIII. yüzyılda Tatar terimi Moğollar için kullanılırken, daha sonra bu terim Altın Orda ve varislerinin ahalisi için kullanılmıştır. Gerek bu terimlerin yerinde kullanılması, gerekse de tezimizle doğrudan ilgili olan Rusya üzerindeki Türk, Moğol, Altın Orda ve Tatar etkileri konusunun netlik kazanması ve daha iyi anlaşılması için Tatar teriminin ortaya çıkışı ve Türk ve Moğol halkları için kullanılması konularına değinmekte fayda vardır.
III.1.1. Tatar Teriminin Ortaya Çıkışı
Muhtelif zamanlarda Türk ve Moğol kabileleri tarafından müşterek bir ad olarak kullanılsa da Tatar adı, batı ve doğu kaynaklarında başlangıçta Moğollar için 184
kullanılmıştır. Bilindiği gibi, günümüz Sibirya’sının güney bölgesi ve Moğolistan’ı teşkil eden Çin ve Doğu Türkistan’ın kuzeyindeki sahalarda XII. yüzyılda göçebe ve avcı kabileler yaşamaktaydı. Çoğu Moğol olan bu kabileler, Moğol adını daha sonraki dönemde (XIII. yüzyıların başlarında) benimsediler. 752 Vladimirtsov’un belirttiğine göre, Çinli seyyah Ç’ang-Çu’n, Moğol kabilelerini ve yaşadıkları Gobi Çölünü şöyle tasvir etmektedir: “ … yerde ağaçlar bitmez, biten şey yalnız yabanî otlardır. Tanrı burada dağlar değil, yalnız tepecikler yaratmıştır; burada ekin yetişmez; sütle beslenilir; deriden dikilmiş elbise giyerler; keçe çadırlarda yaşarlar, bununla beraber şen ve neşelidirler.” 753
Daha sonra Moğol adını alacak kabilelere gelince, bunların başında Kereit, Tatar ve Naymanlar geliyordu ki kabilelerin bitişiğinde diğer Moğol kabileleri de bulunuyordu. Bunlardan bizi en çok ilgilendiren Tatarlar, diğerlerine nazaran çok kalabalık bir kabile olup, üstün konumdaydı. Birçok Moğol kabilesi, yabancılarla münasebetlerinde ancak dar bir çerçevede bilinen kendi kabile ve klan adlarını kullanmayarak, kendilerine “Tatar” adını verdiler. 754
Tarihte bu tür örneklere sık rastlandığını söylemek gerekmektedir. Meselâ, Reşidü’d-dîn, Moğolların Çengiz Han’ın mensup olduğu bir boy olduğu, daha sonra hemen her boyun kendinî Moğollara nispet etmeye başladığını yazmaktadır: “Diğer kavimlere o zaman Moğol demezlerdi. Çünkü şekil, heyet, lâkap, lehçe, adet ve şiveleri birbirlerine yakın olmakla beraber eskiden lehçe ve adet hususunda farklı idiler.” 755
Ayrıca, Çin kaynaklarına göre, asıl Moğollar, en eski Moğollar (20 kabile), Kara Tatarlar (9 kabile), Ak Tatarlar (15 kabile), Vahşî Tatarlar olmak üzere dört kısma ayılmaktaydı. 756
752 R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu, Çev. R. Uzmen, Ötüken Yayınları, İstanbul 1996, s. 186-189; B. Y. Vladimirtsov, Cengiz Han, Çev. H. A. Ediz, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1950, s. 7; A. Özdemir, “Tatarların Kökeni Meselesi”, Türkler, VIII, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 434. 753 B. Y. Vladimirtsov, Moğolların İçtimai Teşkilatı. Moğol Göçebe Feodalizmi, Çev. A. İnan, TTK, Ankara 1995, s. 60. 754
A. Özdemir, a.g.e., s. 435; A. Arslanova, “K Voprosu ob Etnonime Tatarı”, Tatarica, S. 1, Kazan 1997, s. 31. 755 A. Özdemir, a.g.e., s. 435. 756 W. E. Eberhard, Çin Tarihi, TTK, Ankara 1947, s. 259; İ. Kafesoğlu, a.g.e., s. 105; M. Usmanov, “Sosedi Nazıvali İh Tatarami”, Rodina, III-IV, Moskova 1997, s. 40-44.
185
R. Fahrutdinov’un belirttiğine göre, Men-da Bey-tu isimli XII. yüzyıla ait bir Çin kaynağı ise Ak Tatar teriminin Türk kabilesi olan Öngütler için kullanıldığını yazmakta ve Moğol kabileleriyle şu şekilde karşılaştırmaktadır: “Kara Tatarların yüzleri geniş, çeneleri büyük, göz kapakları kirpiksizdir. Sakalları da çok nadir çıkar, yani çok çirkindirler. Ak Tatarlar ise onlara göre daha sevimli, kibar ve büyüklerine karşı saygılıdırlar. İnsanlarla konuşurken samimidirler…” 757
B. Ögel’e göre de, adı geçen bu kavimler arasında, aynı adı taşımalarına rağmen, ırk, dil, kültür ve diğer bakımlardan büyük farklılıklar mevcuttu ve 840 yılında Uygur devletinin yıkılması üzerine Turfan ile Çin’in kuzeyinde Uygurlar ile iyi geçinen ve belki de onlara tâbi olan Ak Tatarların devleti vardı. Esasen bu devletin halkının büyük bir kısmını Uygurlar teşkil etmiş, Tatar elçileri Çin’e Uygur elçileri ile beraber gitmişlerdi. Ayrıca, Çin kaynaklarında 965 yılından itibaren Tatar devletinden bahsedilmeye başlanmış ve bu kaynaklara göre Tatar devletinin reisi “Gök Prens” unvanını taşımıştır. 981 yılında Tatarlar, Uygurlar ile beraber Hıtaylara karşı isyan etmiş, iki yıl sonra da elçilerini Çin’e göndermişlerdir. Ayrıca Uygurlar ile Tatarların birlikte Sarı-Irmak’ın batı kıyılarındaki dağlarda demir madenlerini işlettikleri bilinmektedir. Çin sarayına gelen Tatar elçilerinin Türklere ve Uygurlara ait üge unvanını taşıdıkları da ispatlanmıştır. B. Ögel, Ak-Tatarların büyük bir kısmının Türk olduklarına dair şüphesi olmadığını belirterek, Uygurların da bazen Ak-Tatar adı ile anıldığını yazmaktadır. 758
Bu da yukarıda değinildiği gibi, bazı kavimlerin, komşularının adlarını kullandıklarına dair ilgi çekici bir örnek teşkil etmektedir.
Moğollar arasındaki Tatar kabilesine gelince, Çengiz Han’ın babası Yesugai’nin Tatarlar tarafından öldürülmesi 759
nedeni ile Çengiz Han Tatarlara kin ve nefret beslemiş ve ilk fırsatta onları mağlup etmiştir. 760 “Tatar” adlı Moğol boyu 757
R. Fahrutdinov, “Zolotaya Orda”, Tatarstan, S. 4, Kazan 1992, s. 54. 758
B. Ögel, a.g.e., s. 52-54. 759
Manghol-un Niuça Tobça’an, s. 39-52; Lev Gumilöv, Yesugai’nin, ancak Tatarlar ile görüştükten dört gün sonra öldüğünü ileri sürerek, onun zehirlenmediğini yazmaktadır. Bkz. L. Gumilöv, Drevnyaya Rusy i Velikaya Step, Kristal Yayınları, S. Petersburg 2001, s. 368. 760
Manghol-un Niuça Tobça’an, s. 109-125; B. Y. Vladimirtsov, Çengiz Han, Çev. H. A. Ediz, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1950, s. 36-48; L. Hartog, Cenghis Khan. Conqueror of The World, London 1989; A. Temir, Çengiz Han, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1989, s. 64-71; D. Morgan, The
186
böylece Çengiz Han tarafından mağlûp edildi, sağ kalanlar mevcut boylar arasında dağıtıldı. Bundan sonra Moğollar arasında “Tatar” boy adına pek rastlanmamasına rağmen, Moğollar için Tatar adı kullanılmaya devam edildi. Lâtin seyyahlar, Çengiz soyundan gelenlerin, “Tatar” olarak çağrılmak istemediklerini gözlemlemişlerdir. 761
edegelmiştir. Atalarımızın öcünü alalım” demiştir. 762
Yine Çengiz Han’ın adamlarından olan Mukuli’nin, kendisine “Ey, Temucin, düşmanlarımız Tatarlardan intikamımızı almak için Han olacaksın ve Moğol şanını göklere çıkartacaksın” şeklinde sözler söylediği de bilinmektedir. 763 Bununla birlikte, Yesugai’nin, oğluna (Çengiz Han’a) Temucin adını Tatarlardan alarak verdiğini de söylemek yerinde olur. Yesugai, 1155 yılında Tatarlar ile yapılan bir muharebe esnasında esir aldığı kahraman Tatar reisi Temucin’i mağrur ve cesur gördüğünden, o sıralarda doğan oğluna da bu adı vermekten çekinmedi. 764 Ancak, Moğollar ne kadar istemeseler de, Tatar adı artık Avrupa’da Atlantik taraflarına kadar yayılarak insanların hafızalarında yer etmişti. Bu hitap Avrupa’ya, Moğol topraklarına kadar gidip ülkelerine dönen türlü seyyahlar, tüccarlar yoluyla girdi. Avrupa’nın merkezine kadar ulaşan Moğol askerleri, buradaki halklar için büyük bir korku vesilesi oldu ve baskıncılar, “Tatar” olarak adlandırıldı. O zamanlar “Tatar” sözü Avrupa’da bir nevi, Yunan ve Romalılarda “skif”, Müslümanlarda “kâfir” sözü gibi adeta barbar halkların ortak ismi haline geldi. 765
Netice itibarıyle Tatar adı önce Asya’da, daha sonra da Avrupa’da yaygın hâle geldi. Daha sonra Avrupalılar gibi Arap 766 ve Ermeni 767 tarihçileri de bu tabiri
Press, New York 1989; M. Prawdin, The Mongol Empire, Transleted from the German by Eden and Cedar Paul, New York 1961. 761
R. Grousset, a.g.e., s. 213; A. Özdemir, a.g.e., s. 435; U. Schamiloğlu, “Altın Ordu”, Çev. B. Keneş, Türkler, V, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 413. 762 Manghol-un Niuça Tobça’an, s.19. 763 A. Çağatay, Cengiz Han’ın Liderlik Sırları, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul 2003, s. 49. 764 Manghol-un Niuça Tobça’an, s.19. 765 E. Kerimullin, a.g.e., s. 30-31. 766 Shafi’i b. Ali, Hüsnul-menakıb, Tiesenhausen, Altın Ordu Devleti Tarihine Ait Metinler I, Çev. İ. H. İzmirli, İstanbul 1941, s. 239-242; en-Nuveyrî, Nihâyetu’l-ereb fî funûni’l-edeb, Tiesenhausen, I, s. 243-313; el-‘Omerî, Mesâliku’l-ebsâr fî memâliku’l-emsâr, Tiesenhausen, I, s. 361-414. İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, Tiesenhausen, I, s. 1-109; İbn Vâsılî Hamevî, Tiesenhausen, I, s. 148-157; İbnu’l- ‘Abduzzahir, Siretü’l-melik ez-Zahir, Tiesenhausen, I, s. 110-147; el-Mufaddal, en-Nehcüssedid, 187
Moğollar için kullandılar. Ruslar ise, Moğol-Tatar tabirini birlikte kullandılar. 768
Yine burada Memlûklu müverrihlerinin Timur’u, Gürcü müverrihlerinin Kara- Koyunlular ile Ak-Koyunluları, Tatar olarak vasıflandırdıklarını 769
söylemekte yarar vardır.
Moğol kabilesi olan Tatarlar, daha Çengiz Han zamanında yok edilmesine rağmen, gerek tarih sahnesinden silininceye kadar Moğollar, gerekse de Moğolların kurdukları ancak sonra Türkleşen devletlerdeki ahali de Tatar olarak adlandırılmaya devam edilmiştir. Altın Orda ahalisi başta Kıpçaklar ve İdil Bulgarlar olmak üzere çoğunlukla Türk boylarından oluşmasına rağmen, bunlara da Tatar denmeye başlandı. Ancak bu Tatarlar, Moğol asıllı değildi. Zira aileleri ve bütün malları, özellikle hayvanları ile beraber Deşt-i Kıpçak’a gelen Moğolların sayısı azdı. Moğolların çoğunluğunu oluşturan esas kitle Moğolistan’da kaldığından işgal edilen memleketlerin (Kıpçak Bozkırlarının) Moğollaşmasından söz etmek mümkün değildir. Buradaki esas kitleyi Kıpçakların oluşturduğunu Arap tarihçisi el-‘Omerî şu şekilde anlatmaktadır: “Bu devlet (Altın Orda) eskiden Kıpçakların yurdu idi. Lâkin, Tatarlar (yani Moğollar) tarafından işgal edilince, Kıpçaklar onlara tâbi oldular. Sonra (Tatarlar) onlarla (Kıpçaklarla) karıştılar ve akraba oldular. Toprak,
Tiesenhausen, I, s. 320-349; Birzalî, Târîh-i Birzalî, Tiesenhausen, I, s. 314-319; R. Baybars, Baybars Tarihi, Tiesenhausen, I, s. 158-237; ez-Zehebî, Târîhu’l-İslam, Tiesenhausen, I, s. 350-360. 767 Vardan Vardapet, Umumî Tarih, “Ermeni Müverrihine Göre Moğollar”, Türkçe’ye terc. M. Ed. Dulaurier, TM, S. 5, İstanbul 1935, s. 27-48; Episkop Stepanos’un Kronolojisi, A. Galstyan, a.g.e., s. 33-43; Smbat Sparapet’in Kronolojisi, A. Galstyan, a.g.e., s. 47-64; Sebastatsi’nin Kronolojisi, A. Galstyan, a.g.e., s. 23-33; Ermeni Kralı II. Getum’un Kronolojisi, a.g.e., s. 71-78. 768
V. V. Kargalov, Mongolo-Tatarskoye Naşestviye na Rusi, Moskova 1968; Golubinskiy, “Şit ili Meç”, Rodina, S. 3-4, Moskova 1997, s. 77-84; S. L. Tihvinskiy, “Tataro-Mongolskiye Zavoyevaniya v Aziyi i Yevrope”. Mongolı-Tatarı v Yevrope, Nauka Yayınları, Moskova 1970, s. 3-21. G. Vernadskiy ile A. Nasonov ise Altın Orda ile Rus Knezlikleri arasındaki münasebetlere dair çalışmalarını Moğollar ve Rusya olarak adlandırıken, bir başka Rus tarihçisi V. V. Pohlöbkin, de aynı konulu çalışmasına Tatarlar ve Rusya adını vermiştir. Bkz. G. Vernadskiy, Mongolı i Rusy, Agraf Yayınları, Moskova 2001; A. Nasonov, Mongolı i Rusy, İzdatelystvo Akademiyi Nauk SSSR Yayınları, Moskova 1948; V. V. Pohlöbkin, Tatarı i Rusy, 360 Let Otnoşeniy 1238-1598, Mejdunarodnıye Otnoşeniya Yayınları, Moskova 2001. 769
A. Temir, “Tatar”, İA, 12/I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1974, s. 59. 188
onların (Tatarların) tabiat ve soylarına galip geldi. Tatarlar tamamen Kıpçaklaştılar.” 770
Tatar adının bu bölgede yerleşmesine gelince, bu konuda birkaç ihtimali ele almak gerekmektedir: Birinci ihtimal, bu adın Türk halklarına yabancılar tarafından verilmesi, ikincisi de bizzat Türkler tarafından kullanılmasıdır. Tarihçilerin bir kısmı, söz konusu Tatarların, 771 Bulgar-Hazar-Kıpçak menşeli bir halk olduğunu, “Tatar” tabirinin ise aynen Altın Orda tabirinin olduğu gibi Moğol devrinden sonra Ruslar tarafından takıldığı fikrindedirler. 772
Ancak son dönemde yeni bir görüş daha ortaya çıktı: “Tatar tabiri, Orhon yazıtlarından beri Moğolları değil de, bir Türk boyunu ifade eder, bu adı taşıyan kabileler de çok eskiden beri İdil-Ural havzasında yaşadılar.” Bununla birlikte Orhon yazıtlarında adı geçen “Otuz Tatar” 773 ile “Dokuz Tatar” 774 tabirlerinin Moğollara ait olduğu görüşü V. Thomson tarafından ortaya atıldı ve bundan sonraki açıklamalar da bu yönde oldu. 775 Hâlbuki, 1071-74 yılları arasında Kaşgarlı Mahmud’un kaleme aldığı Divan-ı Lûgat-it-Türk’te bir Türk boyu olan Tatarların, Başkurtların komşusu olarak bugünkü Kazan Tatarlarının yaşadıkları sahaya yakın bir yerde yaşadıklarını gösteren bir harita mevcuttur. Bu görüşe göre, Kazan
770 el-‘Omerî, Mesâliku’l-ebsâr fî memâliki’l-emsâr, Tiesenhausen, s. 372-373. 771 Bugün bunlar Kazan Tatarları olarak geçmektedir. 772 A. Temir, a.g.e., s. 1112-1113. 773 Kül-Tegin kitâbesinde Otuz Tatarların adı, Dokuz-Oğuz, yani Uygurlar ile beraber söylenir. Eski Türk kitâbelerinde İstemi Kağan’ın (552-576) yuğ törenine gelen yabancı kavimler sayılırken, doğudaki Çin’den başlanmış ve kuzey-doğuda biten bir yön takib edilmiştir. Kuzeydeki Kırgız ve Kurıkanlardan sonra Otuz Tatarlar ve Kitanlara gelinmştir. Bu duruma göre Otuz Tatar kavimlerinin, bugünkü Moğolistan’da bulunmaları gerekmekte. Uygur kağanlığının hükümdarlarından Bayan Çur Kağan’ın Türkçe bir kitabesinde Uygurlar ile Tatarlar arasında yapılan savaşlardan bahsedilir. Bu savaşlar, isimleri ses ve morfoloji bakımından Türkçeye yakın olan Keyre-Başı ve Üç-Birkü adlı yerlerde meydana gelmiş ve B. Ögel’e göre, Keyre-Başı denilen yer Uygurların kağan otağının daha doğusunda bulunması dolayısıyla, Otuz Tatarlar, Uygur idare merkezinin doğusunda yaşamışlardır. Daha geniş bilgi için bkz. B. Ögel, a.g.e., s. 51. 774
Uygur hükümdarı Bayan Çur Kağan’ın kitâbesine göre, Uygurlar 747 yılından sonra Selenga Irmağı kıyılarında Dokuz Tatarlar ile savaşmışlardır. O devirde Selenga adı daha ziyade Orhun Irmağının devamına verilen bir ad idi. Demek ki, Dokuz-Tatarlar, Uygurlara daha yakın bölgelerde yaşamışlardır. B. Ögel, Uygur kabilelerinin içinde yaşayan Dokuz-Tatarların, Türk olmaları ihtimalini vermektedir. 840’da Uygur Devleti yıkılınca, Uygur kabileleri etrafa dağılmışlardır. X. yüzyılın sonlarında ise cenuptaki Alaşan bozkırlarında Dokuz-Tatarların yeniden ortaya çıktıkları bilinmektedir. Bkz. B. Ögel, a.g.e., s. 51. 775
A. Temir, a.g.e., s. 1112-1113. 189
Tatarlarının Moğol istilâsından önce bu bölgede yaşamaları gerekirdi. Zirâ, eser 1072-74 yılları arasında yazıldı, Moğollar ise İdil-Ural bölgesine ancak XIII. yüzyılın başlarında gelmişlerdi. Bu iki ihtimal arasında doğru cevabı bulmak zor olmakla beraber şu da bir gerçektir ki, Moğollar arasındaki “Tatar” adı bir Moğol boyu olup, Türk dünyasındaki “Tatar” adı da bir Türk boyunu ifade eden bir etnonimdir. Yine Farsça kaleme alınan ve anonim bir eser olan Hududu’l-Alem’de de Otuz Tatar ve Tokuz Tatar isimli Türk kabilelerin olduğu yazılmaktadır. 776
Kanaatimizce Altın Orda’nın torunları olan bugünkü Kazan Tatarları, İdil Bulgar, Kıpçak, Hazar karışımı olup, bu adı daha sonra kendilerine Ruslar verdi.
Yukarıda da belirtildiği gibi, Altın Orda Devleti için Deşt-i Kıpçak tabiri, buranın ahalisi için de Kıpçak tabiri kullanılırdı. Ancak XIV. yüzyılın sonlarına doğru burası artık bir “Tatar dünyası” olup, “Tatarlar”, “Tatar Hanları”, “Tatar ordusu”, “Tatar dili”, “Tatar dinî” gibi terimler kullanılmaya başlandı. Ancak buradaki Tatar terimi, artık Türk ahaliyi kastetmektedir. 1436-1452 yılları arasında Azak (Azov) şehrinde yaşayan Venedikli seyyah İosif Barbaro, Altın Orda’nın çeşitli yerlerini gezmiş ve çok sayıda Tatarla karşılaşmıştır: “Tatar bozkırlarında 1438 yılında Uluğ-Muhammed Han 777 hüküm sürüyordu… Buranın askerleri çok cesurdu… Tatarlar, aynı zamanda iyi avcıdırlar… Toprakları verimlidir… Tatarların sayısı çok fazladır… İdil boyunca Moskova’ya doğru giderken, nehir kıyısında çok sayıda Tatar ile karşılaşmak mümkündür…” 778
Yine şunu belirtelim ki, Çarlık Rusyası’nda, Ruslar ele geçirdikleri bütün Türk boyları için “Tatar” sözünü kullandılar. 779 Ancak Ruslar bu dönemde bu adı hiçbir zaman “Moğol” manasında kullanmadılar. Rus siyaset ve ilim adamları, bunlara “Tatar” demekle birlikte, “Türk” menşeli oldukları da inkâr edilemediğinden, Türkiye Türklerinden ayrı tutmak için “Türki” (Türkler), “Türkskiy” (Türkçe);
776 R. Fahrutdinov, “Zolotaya Orda”, Tatarstan, S. 4, Kazan 1992, s. 54. 777 Uluğ Muhammed Han için bkz. R. Fahreddin, Hanı Zolotoy Ordı, s. 115-119; Türkçe ter. s. 79-82. 778 R. Fahrutdinov, a.g.e., s. 56. 779 U. Schamiloğlu, a.g.e., s. 413; M. Z. Zekiyev, Terki-Tatar Etnogenizi, Kazan 1998, s. 20. 190
Türkiye Türkleri için “Turok” (Türk), “Turetskiy” (Türkçe) tabirlerini kullandılar. 780
Daha sonra buna uyularak İngiliz ve Amerikan ilmî eserlerinde de Rusya’daki Türkler için “Turkic”, Türkiye Türkleri için “Turkish” tabirleri kullanıldı. 781
III.1.3. Tatar Teriminin Etimolojisi
“Tatar” kelimesinin etimolojisi hakkında çok sayıda farklı görüş 782
mevcuttur. Görüşümüze göre, “Tatar” sözü Türkçe asıllı olup, Türkî ulus adlarının yapımı gibi –ar ekiyle türemiştir: Tatar, Hazar, Bulgar, Avar, Macar v.g. 783
Ar (ir, er), “kişi” anlamını vermektedir. Meselâ, bugünkü Kazan Tatarcasında da ir sözcüğü erkek kişi anlamına gelmektedir. 784
“Tatar” kelimesinin kökü Tat-, Kaşgarlı’ya göre, “Müslüman olmayan, Uygur”, yani Müslüman olmayan kişi anlamındadır. 785 “Tatar” sözcüğünün kökü 780
Bu bilim adamlarının başında A. N. Samoyloviç gelmektedir ki, bu şahıs böyle bir terimlendirmeyi 1923 yılında teklif etti. Daha geniş bilgi için bkz. A. N. Kanonov, İstoriya İzuçeniya Türkskih Yazıkov v Rossiyi: Dooktyabrskiy Period, Leningrad 1982, s. 17. 781
B. Ögel, a.g.e., s. 57; A. Temir, “Tatar Sözünün Menşei Hakkında”, Kazan, S. 3, İstanbul 1971, s. 43.
782 Tarihçi ve dilcilerin bir kısmı, tatın tau, yani dağ anlamına geldiğini savunarak, Tatarın da dağ kişisi olduğunu ileri sürmektedirler. O. Belozerskaya, “Tatar” kelimesinin kökeni “tipter” kelimesinden geldiğini ileri sürmektedir. Ancak tipter etnonimi sonradan meydana gelmiş ve XVI- XVIII. yüzyıllarda İdil Boyu’ndan Kazan Hanlığı’ndan Başkurt taraflarına göçüp yerleşmiş olan Bulgarları (Kazan insanlarını) bu adla anmaya başlamışlardır. Ayrıca, Tipter ile Tatar kelimeleri arasında hiçbir etimolojik ortaklık da yoktur. Yine Tatar kelimesinin etimolojisini Tunguzca ta-ta yani ok atıcısı, çekmek, sürüklemek manâsında kullanmaya çalışanlar da oldu. Ancak bu da gerçekçi gözükmemektedir. Türkolog D. İ. Yeremeyev ise, bu etnonimin kökenini eski Farisî halkın adıyla bağdaştırmaya çalışıyor. Gûya, Tatar etnoniminde birinci hece olan “tat” eski İran halkının adıyla eş tutulabilirmiş. Yine Yunan mitolojisinde “Tartar”, öteki dünya, cehennem anlamına gelmektedir. Tartarlar da müthis azapları, ahir zaman gününü getiren halktır. Batı Avrupa halkları “Tatar” kelimesini günümüzde de bu “Tartar” manâsında anlıyorlar. Daha geniş bilgi için bkz. E. Kerimullin,
783
M. Z. Zekiyev, “Problemı Etnogeneza Tatarskogo Naroda”, Materialı Po İstoriyi Tatarskogo Naroda, Kazan 1995, s. 23; İ. Kurban, Yaşlı Tarihin Yankısı, Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti, AD Kitapçılık, İstanbul 1998, s. 77. 784 Türkçe-Tatarca Sözlük, haz. R. Ahmetyanov-R. Muhametdinov, F. Nuriyeva-F. Ganiyev, İnsan Yayınevi, Kazan-Moskova 1998, s. 166; M. Z. Zekiyev, a.g.e., s. 23. 785
Kâşgarlı Mahmûd, Divânü-Lugât-it-Türk, I, s. 454; IV, s. 584. 191
Tat’da, Tat-dat-yat kökündeki t-d-y seslerinin değişimi görülür, bu değişim Türk dillerinde olağandır. Yani Tat- sözü, yat/yad (yabancı) 786 sözünün değişmiş şekli olup, Tat-ar adı da yabancı kişi anlamına gelmektedir.
Download 3.07 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling