Töb-der tarihi İsmail Aydın “de te fabula narratur” “anlatılan senin hikayendir”
Download 3.81 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- İsmail AYDIN 20 Haziran 2015 / Urla 1908 - 1971
- “bizde ilk öğretmen örgütü Darülfünun ve Darülmuallimin mezunla- rının Temmuz 1908 İnkılab’ından hemen sonra İstanbul’da kurdukları
- Muhafaza-i Hukuk-u Muallimin Cemiyeti
- İstanbul Muallimler Cemiyeti
- Nakiye
- “İstanbul Türk’tür ve Türk Kalacaktır Mitingi”
- Muallim ve Muallimeler Cemiyeti
- “İrfan kürsülerimizin önünde yetişen Türk milleti özgürlük istiyor.
- Mustafa Necati
- Ankara Öğretmenler Der- neği
- Türkiye Öğretmenler Dernekleri Milli Birliği
- Turhan Feyzioğlu
- Eskişehir 25 ve 1965 yılındaki Adapazarı
- “1948’de kurulan ve 27
Kolay olmayacaktı, çünkü TÖB-DER’in objektif olarak yazılabilmesi için öncelikle örgütün kendi arşivine ulaşmak gerekiyordu. Çalışmalarım sırasında örgütün düzenli bir arşivinin olmadığını üzülerek gördüm. Bunun çeşitli nedenlerinin olduğu söylenebilir. Öncelikle; öğret- men örgütlerinin kendilerinden önce kurulmuş olan öğretmen örgütleri hakkında derli toplu araştırma yapmadıkları görülmektedir ki, bu önem- li bir eksikliktir. Örneğin; TÖS kendinden önce kurulmuş olan T.Ö.D.M.F hakkında, TÖB-DER’ de TÖS hakkında araştırmalar yapıp bunu kitaplaş- tıramamıştır. Öte yandan bu örgütler kendi düzenli arşivlerini oluşturamamışlardır. Bu nedenle de kendilerinden sonra kurulan örgütlere arşiv bırakamamışlar- dır.
4 Arşiv bilgilerinin eksikliği nedeniyle TÖB-DER, “TÖB-DER , 200 bini aşkın üyesi ve 600’ü aşkın şubesiyle….” diye devam eden “yuvarlayıcı rakam- larla” anlatılmıştır. TÖB-DER yöneticilerine örgütün kaç üyesi var? veya TÖB-DER’in şube sayısı kaçtır? soruları sorulduğunda kesin cevaplar ve- rememeleri de bundandır. TÖB-DER 12 Eylül’den önce sıkıyönetimce kapatılmış, Genel Merkezin- deki karar defterleriyle bazı dokümanlarına el konulmuştu. Ardından gelen 12 Eylül faşizmi de geride ne kalmışsa silip süpürmüştü. 12 Eylül yöneticilerinin talimatıyla TÖB-DER’in gazeteleri, yayınladığı kitaplar as- keri cemselerle taşınıp imha edilmişti. Ortada arşiv diye bir şey kalma- mıştı. Kişilerin kitaplıklarında kalan TÖB-DER’e ait bazı yayınlar ise bölük pörçük bir şekildeydi. Bu yüzden TÖB-DER’in serüvenini; TÖB-DER Genel Merkezinin Sıkıyönetim Komutanlığınca kapatıldığı 1979 yılı sonrasını günlük gazete haberlerini takip ederek yazmak zorunda kaldım.
16 Kolay olmayacaktı, çünkü o dönemi yaşayan TÖB-DER üye ve yöneti- cilerinin hatırı sayılır bölümü hayattaydı ve onlara danışmadan, onlarla konuşmadan, onlara sorular sormadan çalışmanın eksik kalacağını bili- yordum. Mümkün olduğunca onlara ulaşmaya, sorular sormaya ve ver- dikleri bilgileri karşılaştırmalı olarak derlemeye çalıştım. Bu kişilerden bazıları “bencil” davranışlar sergiledi, bazıları elinden geldiğince yardım- cı olmaya çalıştı. TÖB-DER’in eski aktivistlerinden bazıları da belli bir yaşa ulaşmışlardı ve hatırladıkları şeyler sınırlı kalmıştı.
caksa bunu da biz yazarız” havasındaydı. Bu konumda olanlardan biri (-ki kendisi Merkez Yönetim Kurulu üyeliği de yapmıştır-) Abece Dergisi’ne 5
yazdığı yazısında “TÖB-DER Tarihini yazacak olan kişi ya da kişilere şartlar koşuyor”, TÖB-DER’in yazılması işini “komisyonlara havale etmeyi öneri- yor”, deyim yerindeyse daha baştan “reddiyeci tutumlar takınılacağının” ipuçlarını veriyordu. Kolay olmayacaktı, çünkü TÖB-DER’in yönetiminde bulunanlar da üyele- rin çok büyük bir bölümü de TÖB-DER içerisinde yer alan ve yönetimde söz sahibi olmaya çalışan politik grupların içinde yer alıyorlardı. Örneğin, TÖB-DER’in 4. Olağan Genel Kurulunda yönetim için 14 siyasi grubun lis- tesi çekişiyordu. Bu grupların önde gelenlerinin veya sempatizanlarının TÖB-DER tarihine biraz da o dönemdeki idelojik-politik konumlarıyla ba- kacağı ortadaydı. Yani her grubun yaşadığı, anlamaya ve anlatmaya çalı- şacağı TÖB-DER birbirinden farklı olacak, bu durumda her grubu mem- nun edecek bir TÖB-DER Tarihi yazmak mümkün olmayacaktı.
saldırılarda hayatlarını kaybetmişlerdi. Ancak birkaç üyenin “sol içi” in- fazlar sonucu öldürüldüğünü yazmak zorundaydım. Belgeledim ve yaz- dım. Biliyorum ki, bazıları bu durumdan pek “hazzetmeyeceklerdi”. Zorlukları aşmak için kitabımı - giriş ve sonuç bölümlerini yazmadan- o dönem TÖB-DER yönetiminde bulunan ve daha sonra TÖB-DER’i yeniden açarak halen yöneticilik görevi yapan arkadaşlara gönderdim. Çalışmamı incelemelerini, görüş ve önerilerini, hatta “burası eksik kalmış”, “şu bel- 17 geyi de koysaydın” türünden gördükleri eksiklikleri bana göndermelerini istedim. Kitabı inceleyenler birkaç maddeden oluşan görüş ve önerilerini yazarak bana ulaştırdılar. Bu görüş ve önerilerin haklı ve yerinde olanla- rını göz önünde bulundurmaya çalıştım. Ancak bazı önerilerine de tebes- süm ettim. Örneğin; “TÖB-DER’in Faşizme Bakışı”, “TÖB-DER’in Eğitim Konusundaki Görüşleri”, “TÖB-DER ve Demokrasi” gibi… Bu konuları okuyucular kitabın içerisinde muhtelif kısımlarda bulacağın- dan ayrıca bu başlıklar altında yazmaya gerek duymadım. Bazı arkadaşlarım da örneğin ; “TÖB-DER’in eylemlerinin siyasal ve sos- yal etkilerini” yazmamı öneriyordu ki, bu kitabın boyutunu aşacak nite- likte olduklarından dikkate almadım. Zaten bu konuda yazı yazanlar şu alıntıladığım cümlenin dışında bir şey yazamamışlardır: “TÖB-DER’ in düzenlediği miting ve eylemlerden pek çoğu, sosyal mü- cadele tarihinde şanlı birer sayfa olarak hak etttiği yeri çoktan almıştır.” 6
Yine kitabın ham halini inceleyen bir dostum, “TÖB-DER’in yurtdışı se- rüvenini kitaba koymayalım” önerisini getirdi. Oysa TÖB-DER’in 12 Eylül darbesinden sonra da yurtdışında bir takım faaliyetleri olmuştu. Bu ko- nuyu daha önce Eleştirel Pedagoji Dergisi’nde iki bölüm halinde yayınla- mıştım. 7
olarak yer verdim. ……….
“Ülke genelinde toplumsal mücadelenin yükselişi karşısında gericilik te saldırıyordu ve baş hedefleri arasında öğretmen hareketi vardı. Bir yan- dan TÖB-DER Genel Merkezi ve çeşitli yerel örgütleri üzerindeki baskılar, öte yandan çok sayıda TÖB-DER’li öğretmenin faşist kurşunlara hedef ol- ması o yıllarda TÖB-DER üyesi olmanın, çeşitli kentlerde TÖB-DER yöne- timine seçilmenin ne denli zor bir görev olduğunu ortaya koyar. Bazı Eğitim Enstitülerinin faşist işgal altında bulunmaktaydı. Ülkücü ya da sağcı olmayan öğretmenler bu okullarda görev yapmak istemiyorlardı. Bu okullara canları pahasına tayin yaptırmak TÖB-DER’li öğretmenlerin hayatlarını ortaya koyarak bir karşı koyuşu gerçekleştirdiğinin kanıtı ol- muştur (kitapta bu konuda çok sayıda örnek görülecektir).
18 TÖB-DER’in bu gün önemsenmeyen bir başka özelliği sayısız Anadolu kentinde ve kasabasında sol eğilimli insanların soluk aldıkları lokallere sahip olmasıydı. 632 (tam sayı 633’tür.İ.A) şubenin pek çoğu böyleydi. Büyük şehirlerde devrimcilik yapmak kolaydır, ama Anadolu’da iseniz bu nitelikte gidecek yer bulamazdınız. Oralarda yasal sol parti ya da dernek binaları bulabilirdi, ama oraları belli bir gruba aitti. TÖB-DER lokalleri ise her eğilimden sola mensup insanlara açıktı. Kendi şehir veya kasabasının dışına tayin, iş veya çeşitli nedenlerle giden insanlar, TÖB-DER tabelaları- nı gördüklerinde kendilerini rahat hissetmişlerdir. TÖB-DER’in ülke düzeyinde sahip olduğu yaygınlık hiçbir sendika, dernek veya meslek örgütünde yoktu. Şimdi eleştirilen politizasyonun nedenle- rinden birisi buydu. Bu anlamda TÖB-DER bir meslek örgütü olmayı aş- mış, sol bir kitle örgütü, bir halk örgütlenmesi haline gelmişti. TÖB-DER’in sağlam duruşu sadece görüşlerinden ve siyasi anlayışından değildi, o toplumsal mücadeleye (direniş, miting, yürüyüş ve diğer etkin- liklere) en aktif biçimde katılan birkaç kitle örgütünden biriydi. Özellikle Anadolu sathında en yaygın, en örgütlü kuruluş olması nedeniyle sosyal mücadelenin tüm yurt düzeyine yayılmasında başrolü oynamaktaydı. Denilebilir ki, TÖB-DER’in içinde bulunmadığı toplumsal-siyasal hiçbir miting ve yürüyüş yoktur (bunun sayısız örneğini okuyucu kitapta bula- caktır.)..” 8
adını bile hatırlayamadığı diğer demokratik kitle örgütlerini de göreceğiz. Hatta sadece öğretmenlerin mücadelesini değil, öğrencilerin ve velileri- nin de bu mücadelelerdeki izlerine rastlayacağız. Kitabımız TÖB-DER Dergilerinin biçim ve içeriğine yönelik bilgileri de muhteva ettiğinden bu konuda araştırma yapanlara yol gösterici olacak- tır.
…….. Kitabımızda sadece TÖB-DER yöneticileri ve TÖB-DER Genel Merkezi de- ğil; Denizli’den Adıyaman Gölbaşı’na, Rize’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Yozgat’a karakışta sürgün edilen öğretmenler, 19 Keyfi olarak merkeze (Bakanlık emrine) alınan, stajyerliği kaldırılmayan öğretmenler, Öldürülen ve sayıları 200’ü bulan öğretmenler, Öldürülen kadın öğretmen Cemile, İclal ve Fatma, Kaymakam ve jandarma komutanı tarafından dövülen, faşist ve gerici güçlerin saldırısına uğrayıp sakat bırakılan öğretmenler, Hakarete uğrayan, boynuna yular takılarak aşağılanan öğretmenler, Çalışmalarıyla, duruşlarıyla fark yaratan öğretmenler, Boyun eğmeyen, mücadele eden bir başka deyimle TÖB-DER’i var eden öğretmenler, 6 kez bombalanan TÖB-DER Bor Şubesi de anlatıldı. İşte bu yüzdendir ki; bu kitap o dönemde TÖB-DER örgütlülüğü içinde mücadele edenlere bir saygı duruşudur. Hazırlama aşamasında yaşanan tüm zorluklarına rağmen elinizdeki bu kitabın sizlere TÖB-DER’i anlatacağını umuyorum. İsmail AYDIN 20 Haziran 2015 / Urla 1908 - 1971 21 GİRİŞ 1908’DEN 1971’E ÖĞRETMEN ÖRGÜTLERİNİN KISA TARİHÇESİ Türkiye eğitim emekçileri hareketinin çok eskiden beri süregelen dina- mik bir örgütlenme, dayanışma ve mücadele geleneği vardır. Bu müca- dele içinde TÖB-DER’ in yeri ve işlevi oldukça büyüktür. Burada şu soruların cevabı verilmelidir: Türkiye eğitim emekçilerinin örgütlenme tarihi nereden başlatılmalıdır? Türkiye eğitim emekçilerinin örgütlü tarihi “ulus devlet”in inşa süreci olan 1920’li yıllardan mı, yoksa daha eskilerden yani imparatorluk dö- nemlerinden mi başlatılmalıdır? Eğitim emekçilerinin örgütlü tarihini Cumhuriyetle başlatacaksak eğer, Ethem Nejat’ı bu tarihin neresine ko- yacağız? Bu türden soruları çoğaltmak mümkündür. Sorulara cevaplar aranırken TÖB-DER öncesi eğitim emekçileri örgütlerinin tarihini belki de yeniden yazmak gerekecektir. Biz burada eğitim emekçilerinin uzun tarihi içinde 9 yıllık ömre sahip bir örgüt olan TÖB-DER’i anlatacağız. Ancak bunu yaparken eğitim emekçile- rinin uzun örgütlenme tarihinde birkaç belge ile desteklediğimiz kısa bir gezinti yapmayı da uygun bulmaktayız. Biz örgütlenme tarihini impara- torluk döneminden başlatmayı daha doğru bir tutum olacağına inandık.
9
XX. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki topraklarında siyasal hareketlilikler oldukça yoğundur. Avrupa’dan gelen her türlü dü- şüncenin kolaylıkla taraftar bulabildiği Balkanlar bölgesi aynı şekilde her türlü örgütlenme için de ideal bir ortamı oluşturmaktaydı. Bu bölgede ilk örgütlenmeler askeri alanda belirdi. Çünkü imparatorluğun toprak ka- yıpları gittikçe artıyor ve ordudaki subaylar, aydınlar bu gelişmeden II. Abdülhamit yönetimini sorumlu tutuyorlardı.
22 Osmanlı İmparatorluğu’nda toprak kayıplarının arttığı 1908 yılında Jön Türklerin devamı niteliğinde olan İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin başlattı- ğı askeri isyanlar sonucunda II. Abdülhamit tahttan indirilmiş, meşrutiyet ikinci kez ilan edilmiştir. Bu dönemde hem siyasi partiler kurulmuş, hem de birçok dernek kurulmuştur. Doğal olarak toplumun aydın kesimleri içinde yer alan öğretmenler de örgütlenme çabalarına girmişlerdir. İstanbul’da Darülfünun ve Darülmuallim’den mezun olan öğretmenler 1908 yılında Encümen-i Muallimin adlı örgütü kurmuşlardır. 10
Cemiyetin kurucuları arsında bulunan Kandilli Kız Sultanisi Tarih öğret- meni Vehbi Bey, Encümen-i Muallim hakkında şu bilgileri vermektedir: “Meşrutiyetin ilanını müteakip, Temmuz ayı içerisinde, muallimin hakla- rını korumak ve eğitimi yaygınlaştırmak amacıyla Encümen-i Muallimin adında bir cemiyetin kurulması için çalışmalara başladık.(…) Cemiyetin başkanlığına merhum Emrullah Efendi, ikinci başkanlığa eski Maarif Na- zırı Sait, üçüncü başkanlığa İzmirli İsmail Hakkı, eski mebus ve Canik Mu- tassarrıfı Servet Bey (sayman) ve ben (genel sekreter) olarak getirildik. (…) 11
Encümen-i Muallimin’in kurucuları arasında ünlü eğitimci ve yazar Na- mık Ekrem’in de bulunduğu bir başka araştırma sonucunda ortaya çık- mıştır.
12
Encümen-i Muallimin adlı kuruluşun yöneticileri daha çok Maarif Neza- reti görevlilerinden oluşturulmuştur. Bu yüzden öğretmenler bu kurulu- şa pek fazla sempatiyle bakmamışlardır. Encümen-i Muallimin’e katılma- yan iptidai, rüşdi ve idadi öğretmenleri Muhafaza-i Hukuk-u Muallimin
kurmuşlardır. Bakanlığın da ”öğretmenlere bir cemiyet mutlaka lazımdır, öğretmenlerin parçalanması doğru değildir” şeklinde görüş bildirme- si sonucunda iki kuruluş birleşmiştir. Encümen-i Muallimin 1908 yılının sonlarına doğru Muhafaza-i Hukuk-u Muallimin Cemiyeti ile birleşerek yeni bir kuruluş oluşturmuştur. Bu birleşmeden doğan örgütün adı Cemiyet-i Muallimin’dir, kuruluş ta- rihi 1909’dur. 23 1911’de Edirne’de Nafi Atuf (Kansu) un çabalarıyla 13
(Öğretmenler Lokali / Birliği) adlı örgüt kurulmuştur. Manastır Darülmuallimini’nde okul müdürü olan Ethem Nejat’ın girişim- leri sonucunda Bursa’da 1913 yılında Muallim Yurdu adıyla bir öğretmen örgütü daha kurulmuştur. 1913 yılının sonlarına doğru İstanbul Emirgan’daki ilkokul öğretmenleri bir Muallimler Cemiyeti kumaya karar vermiş ve tüzüklerini hazırlayarak taş baskı olarak bastırmışlardır. Balkan Savaşları nedeniyle Muallimler Cemiyeti resmen kurulamamıştır. 14
Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına yaklaşılırken İstanbul’da Muallimler Cemiyeti adıyla bir öğretmen derneği daha kurulmuştur (8 Mart 1918). Türk Ocakları ile yakın ilişkisi bulunmaktadır. Zaten derneğin adresi de İstanbul Türk Ocağı merkezinin bulunduğu binadır. Muallimler Cemiyeti daha sonra İstanbul Muallimler Cemiyeti adını ala- caktır. Dernek,” Milli Kurtuluş Savaşını desteklemiş ve Osmanlı yöneti- mine karşı öğretmenlerin haklarını aramıştır. Cemiyet, daha sonra Milli Kongre hareketi içinde yer aldı” 15 Cemiyet Başkanlığına 1919 yılında bir kadın olan Nakiye (Elgün) Hanım getirilmiştir –ki bu durum öğretmen örgütlenmesinde bir ilktir. 16 Muallimler Cemiyeti Başkanı Nakiye (El- gün),13 Kanunusani 1336 (1920) tarihinde İstanbul Sultanahmet Mey- danında düzenlenen “İstanbul Türk’tür ve Türk Kalacaktır Mitingi”ne katılarak bir konuşma yapmıştır. Bazı ilkokul öğretmenleri Muallimler Cemiyeti’nden ayrılarak 1919’da kurulan Mekatib-i İbtidaiyye Muallimleri Cemiyeti’ne katılacaklardır. İstanbul Muallimler Cemiyeti, 1922’den itibaren İstanbul Muallimler Bir- liği adıyla faaliyetlerine devam edecektir. Anadolu’da işgallere karşı ba- ğımsızlık savaşı yürütülürken Ankara’da öğretmenler, Temmuz 1920’de Muallim ve Muallimeler Cemiyeti adıyla bir dernek kurdular. Denek, 7 Mayıs 1921’de Türkiye Muallimler ve Muallimeler Cemiyeti Birliği adını aldı. Birlik Yönetim Kurulu 26 Haziran 1922’de “Kardaşlar” başlıklı uzun bir bildiri yayınlayarak devrim olarak nitelendirdikleri Kurtuluş Savaşı’na halkı “İrfan kürsülerimizin önünde yetişen Türk milleti özgürlük istiyor.
24 Efendi olarak doğan bu millet, bu halk efendi olarak yaşamak istiyor. Bütün dünya halkını da efendi görmek istiyor.” cümle- leriyle çağırmışlardır. Bu bildiri Hakimiyet-i Milliye gazetesinde de yayınlanmıştır Türkiye Mu- allimler ve Muallimeler Birliği, resmi çevrelerden başlamak üzere kamuoyunda da artık “Türkiye Muallimler Birliği” ola- rak anılmaya başlanacaktır. Temmuz 1925’de yapılan bir değişiklikle Türkiye Mu- allimler ve Muallimeler Birliği (cemiyeti) adından vazgeçildi. Derneğin resmi adı Türkiye Muallimler Birliği oldu. Hükümetin yaptığı bu yasal düzenleme nedeniyle İstanbul Muallimler Cemiyeti ve Meka- tib-i İbtidaiyye Muallimleri Cemiyeti birer kongre yaparak kendilerini feshettiler ve Türkiye Muallimler Birliği’ne katıldılar. Türkiye Muallimler Birliği’nin bir dönem başkanlığını Maarif Vekili Mustafa Necati yapmıştır. Daha sonra Erzurum Mebusu olan Nafi Atuf (Kansu) genel başkan- lık yapacaktır. 1925’te 240 şubesi olan kuruluş, 25 Ağustos 1925’de dördüncü kongresini topladı. 17
Birliğinin öteden beri eleştirdiği merkezden ida- re tarzı değiştirildi ve yerine federatif bir sistem benimsendi. Çok geçmeden Birliğin merkez ör- gütü de ilga edildi. 18
liği, taşrada yeniden canlanmaya başlamıştır. Sadece 1931 yılı şubat ve mart aylarında taşra- 25 da 16 Birlik kuruldu. 19 Türkiye Muallimler Birliği’nin varlığının ne zaman sona erdiğini kesin olarak bilmiyoruz. Ancak yukarıdaki broşürün kapa- ğındaki bilgilere göre 1968’de 2. Dil Kongresi‘ni düzenleyen cemiyetin 12 Mart 1971 Muhtırası’nın verildiği dönemde kapandığı veya kapatıldığını sanıyoruz. 1940’lı yıllar öğretmen örgütlenmesinin en zayıf olduğu dönemlerdir. Köy Enstitülerinin kurulmasından sonra öğretmen örgütlenmesinde yeni bir canlanma döneminin görüldüğünü söyleyebiliriz. İstanbul Muallimler Cemiyeti’nin yeniden açıldığı bu yıllarda en çok göze çarpan öğretmen örgütü 1949 yılında kurulan Ege Bölgesi Köy Öğretmenleri Derneği’dir. Derneğin kurulmasında Halil Akyavaş’ın çabalarını da ayrıca zikretmek gerekir. Akyavaş, derneği kurarken karşılaştıkları zorlukları anlattıktan sonra dernek tüzüğünü Bayındır Kaymakamlığına sunar. Tüzüğe göre, “Derneğin adı Köy Öğretmenleri Der- neği, merkezi Bayındır olacaktı. 20 Der-
nek daha sonra Ege Bölgesi Köy Öğ- retmenler Derneği adını almıştır. Ege Bölgesi Köy Öğretmenleri Derne- ği “Gayret” adını verdikleri bir dergi çıkarmışlardır. İçinde Feyzullah Ertuğ- rul, M.Şükrü Koç, Hayrettin Uysal ve Mehmet Emiroğlu gibi yazarların bu- lunduğu Gayret dergisi 48. veya 61. sayıya kadar çıktı. Diğer yöresel köy öğretmen dernek- leri bir federasyon oluşturacak ve Türkiye Köy Öğretmenleri Derneği adını alacaktır. Gerek mesleki sorun- lar, gerekse ekonomik sorunlarla baş edememe ve artan politik baskılar nedeniyle Ankara Öğretmenler Der- neği’nin “bir “Birlik” oluşturalım” çağrısı üzerine 15 Ağustos 1948’de 32 yerel derneğin katılımıyla Öğret-
Kırıkkale Öğretmenleri 26 liği kuruldu. Birliğin tüzüğü 1949’da onaylandı. Öğretmen Yardımlaşma Dernekleri Birliği, Haziran 1950’de Türkiye Öğretmenler Dernekleri Milli Birliği adını, 1954’de ise Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (T.Ö.D.M.F) adını aldı. Köy Öğretmenleri Federasyonu, bir toplantısında Türkiye Öğretmen Der- nekleri Milli Federasyonu (T.Ö.D.M.F.) ile birleşme kararı almıştır. Birleş- me, 1963 yılında gerçekleşmiştir. T.Ö.D.M.F, kuruluşundan 27 Mayıs 1960 askeri darbesine ka- dar olan döneminde sağcıların yönettiği bir örgüttür. T.Ö.D.M.F, başlangıçta yarı resmi bir öğret- men örgütü şeklindedir. Öğret- men sorunlarını bakanlığa “rica ederek” çözmekten yanadır. 21
na 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Turhan Feyzioğlu seçildi. Bu dönemi TÖB-DER Genel Başkanlığı yapan Gültekin Gazioğlu şu cüm- lelerle anlatmaktadır: “Derneğimiz T.Ö.D.M.F’ye bağlı olmakla birlikte, hiçbir örgütsel faaliyet göstermiyor; öğretmenler kahvesi olmaktan öteye gidemiyordu” 22 Türkiye İşçi Partisi (TİP, 13 Şubat 1961)’nin kurul- ması, Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin federas- yonda etkinlik kazanmasıyla birlikte T.Ö.D.M.F de hareketlenme başladı. 1962’de Şükrü Koç fede- rasyonun genel başkanlığına seçildi. Şükrü Koç, 1961’den 1965 Yılına kadar federasyon genel baş- kanlığı görevini sürdürdü. Şükrü Koç döneminin en önemli gelişmesi (ve bel- ki de federasyonun en önemli etkinliği) 20 Şubat 1963’te Ankara Tandoğan Meydanı’nda düzenle- nen Büyük Eğitim Mitingi’dir. 14.600 öğretmenin Ege Bölgesi Öğretmenleri
27 katıldığı mitingin etkileri kendini göstermekte gecikmemiştir. Milli Eğitim Bakanı Şevket Ratip Hatipoğlu istifa edecek, 23 öğretmenlerin bazı özlük hakları düzeltilecek, ders ücretleri artırılacak ve uzun vadede öğretmen- lerin sendikalılaşmasının önü açılacaktır. 24 T.Ö.D.M.F’nin 1964 Eskişehir 25 ve 1965 yılındaki Adapazarı kurultaylarında alınan karar ve yapılan çalış- maların sonucunda Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurulacaktır. T.Ö.D.M.F ile TÖS 1968’de yönetimlerini ortaklaştırdılar. 1969’da Türkiye Öğret- men Dernekleri Milli Federasyonu ken- dini feshetti. “1948’de kurulan ve 27
Download 3.81 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling