AZƏrbaycan respublikasi təHSİl naziRLİYİ azərbaycan döVLƏt pedaqoji universiteti
Download 5.01 Kb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI Təhsildə İKT
- Okul Öncesi Eğitimin Önemi
- Okul Öncesi Eğitimin Amaçları
- Değişimlerin Yarattığı Yeni Anlayışlar Işığında Türkiye’de Okul Öncesi Eğitimin Geleceği Küreselleşme
- 2010 yılı itibariyle Avrupa’nın, eğitim sistemi ve eğitim kalitesi ile dünyanın lideri olacağı
ƏDƏBİYYAT 1. Mehrabov A və b. Pedaqoji texnologiyalar. Bakı, «Mütərcim», 2006 2. Rüstəmov F.A., Dadaşova T. Ali məktəb pedaqogikası, Bakı, «Nurlan», 2007 3. Савельев А.Я. Технологии обучения и их роль в реформе высшего образования. Высшее образование в России. 1994, № 2 TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI Təhsildə İKT 26 BOLOGNA SÜRECİNDE OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN YAYGINLAŞTIRILMASINDA EĞİTİM FAKÜLTELERİNİN ROLÜ Doç. Dr. Semra Erkan Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Prof. Dr. Belma Tuğrul Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Prof. Dr. Elif Üstün Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Giriş Eğitim; bir toplumun sosyal, kültürel, entelektüel ve duygusal gereksinimlerinin ve beklentilerinin bir yansımasıdır. Eğitim bir toplumun değerlerini yansıttığı gibi aynı zamanda eğitim aracılığı ile yaşadığımız toplumun değerlerini de yaratırız. Eğitim sadece bilgi sahibi olmak değil, aynı zamanda bireyin çevresiyle uyumunu kolaylaştıracak duygu, düşünce ve davranış örüntülerine sahip olabilme sürecidir (Tuğrul, 2007). Eğitimin hedefi etkin birey, etkin vatandaş yetiştirmektir. Eğitim sürecinde çocuğun, kendi bireyselliği korunurken toplumla bir bütün hâlinde ve toplumun gelişmesine faydalı sorumlu vatandaş olması da gerçekleştirilmelidir. Bu ise ancak temel bilgi, beceri, alışkanlıkların kazanıldığı okul öncesi yıllarından başlayarak çocukların öğrenme yaşantılarının kalitelerini arttırma yönünde gösterilecek dikkatli çabalarla mümkün olabilir. Bu nedenle okul öncesi yaşlarından itibaren çocukların büyüme, gelişme ve öğrenme ortamlarını nitelikli hâle getirmek gerekmektedir. Okul öncesi eğitim programı, yenilikçi, yaratıcı, kendi problemlerini çözebilecek kadar güçlü, olayları yaratıcı bir şekilde değerlendirebilen, kendilerinin ve diğer kültürlerin değer yargılarını ve anlayışlarını yorumlayabilen ve bütün bu özelliklerini insanlık adına kullanabilen bireylerin yetişmesine temel oluşturmalıdır. Okul öncesi eğitimin toplumsal gereksinimlerin karşılanmasında çok önemli bir sorumluluğu olduğu bilinmektedir (Tuğrul, 2007). Okul öncesi ilgili bilgilerin ilk olarak Eski Yunan’da ortaya çıktığı bilinmektir. Küçük çocukların eğitilmesi düşüncesi M.Ö. 400 yıllara kadar uzanır. 1782-1852 yılları arasında yaşayan büyük düşünür ve eğitimciler yanı sıra özellikle tıp doktorları ve sosyal reformcular TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI Təhsildə İKT 27 çocuk eğitimi üzerinde önemle durmuşlar ve günümüze ışık tutan görüşler ortaya koymuşlardır. Ortaçağ Avrupa’sında yaşamın ilk 5 yılında çocuk, yaşayıp yaşamayacağı henüz belli olmayan bir canlı olarak görüldüğü için çocuğa yeterli önem verilmezdi. Çocuğun bu beş yılı sağlıklı bir şekilde tamamlaması neticesinde hayatının geri kalan kısmının garantilenebileceğine inanılmaktaydı. 18. Yüzyıl da bir tıp doktoru olan James Codagon çocukların bakımsızlıktan öldüklerini aksi takdirde çocukların yetişkinlere göre ateşli hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı daha dayanıklı olduğunu savunuyordu. James Codagan çocukların yaşamını garantilemek için annelerin çocuk beslenmesi, bakımı, temizliği konularında bilgi almasının önemine dikkat çeken ilk çalışmaları başlatmıştır. 19. Yüzyıl gibi yakın zamana kadar çocuklar bugünkünden daha az bakım görmekteydi. Bunun göstergesi de çocukların işçi olarak çalıştırılmaları, ekonomik koşullar ve bebek ölümleridir. Batı’da çocukların yetişkinlerden farklı özelliklere sahip oldukları düşüncesi 17. Yüzyıldan itibaren gelişmeye başlamıştır (Elkind, 2001). Bu yüzyılın Comenius, Locke Rousseau gibi ünlü düşünürleri, insanın doğası ve doğasının şekillenmesini nelerin ve nasıl etkilediği hakkındaki görüşlerini belirtmişlerdir. Bu görüşlerin etkisi ve 18. Yüzyılda sanayileşmenin başlamasıyla birlikte Pestalozzi ve Froebel küçük çocukları erken yaşlarda eğitmek için ilk kurumsal çalışmaları başlatmışlardır. Bugün bütün dünyanın üzerinde uzlaştığı oyunun değeri görüşünün temelini atan Freidrich Wilhelm Froebel 1816 yılında 3 - 6 yaş çocukları için ilk anaokulunu kurmuştur. 20. Yüzyıl da ise okul öncesi dönemin gelişim özellikleri ve eğitim ihtiyaçları bakımından farklı bir dönem olduğu kabul edilmiştir. 0-6 yaşın tüm yaşamı etkileme yönündeki gücünü araştıran çalışmalar başlamıştır. 19. ve 20. Yüzyıllarda, çocuk ve özellikle çocuğun zihinsel gelişimi üzerinde yapılan çalışmalar, erken yaşlardaki eğitimin önemini vurgulayarak çocuk eğitimini toplumların önemli konularından biri haline getirmiştir. Osmanlı Devleti döneminde ülkemizde Sıbyan Mektepleri’nin açıldığı görülmektedir. 1915 yılında “Ana Mektepleri Nizamnamesi”nin yürürlüğe girmesi ile ülkemizde ana okulları açılmaya başlanmıştır. Cumhuriyetin ilan edildiği tarihte 80 anaokulunda 5.580 çocuk ve 136 öğretmenin mevcut olduğu bilinmektedir. 1960 yılında okul öncesi eğitim alanında öğretmen yetiştirmek amacıyla Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda çocuk gelişimi ve eğitimi bölümü açılmıştır. 1961 yılında yürürlüğe giren “222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu”nunda okul öncesi eğitim kurumlarına, zorunlu ilköğretim çağına gelmemiş çocukların eğitildiği ve isteğe bağlı bir ilköğretim kurumu olarak yer verilmesinden sonra, okul öncesi eğitimi ile ilgili çalışmalar ivme kazanmıştır. 1962 yılında “Anaokulları ve TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI Təhsildə İKT 28 Anasınıfları Yönetmeliği” çıkarılmıştır. Bundan sonraki dönemlerde okul öncesi eğitimin önemi ve yaygınlaştırılması Hükümet programlarında, Kalkınma plânlarında, Eğitim Komisyonlarında ve Millî Eğitim Şûralarında ele alınmıştır. 1973 yılında yürürlüğe giren “1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu”nda Türk Millî Eğitim Sisteminin genel yapısı içinde, okul öncesi eğitime, örgün eğitim sistemi içinde yer verilmiştir. Okul öncesi eğitime verilen önem nedeniyle 1992 yılında 3797 Sayılı Kanunla Okul Öncesi Eğitim Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Ülkemizde; 9. Kalkınma Plan dönemi sonuna kadar (2013 yılında) okulöncesi eğitimden yararlanan çocukların oranının % 50’ ye ulaşması hedeflenmiştir. 2007- 2008 Eğitim öğretim dönemi itibariyle okul öncesi eğitimde okullaşma oranı %28. 5’ dir. Bu oran Fransa, Almanya, İspanya, Lüksenburg’da %100, Danimarka’da % 98, İtalya’da % 95, Japonya’da %84 dür( MEB.2008). Okul Öncesi Eğitimin Önemi Çocuğun gelişimi; doğum öncesinde hamilelik döneminde başlar ve yaşam boyu devam eder. Ancak insanoğlunun hayatının ilk altı yılı, gelişimin en hızlı, en etkili, içinde yaşadığı çevreyle etkileşimin en fazla olduğu ve bu nedenle de çevrenin etkisine en açık olduğu yıllardır. Bu yıllardaki eğitimin, çocuğun gereksinimlerine, ilgi ve isteklerine uygun şekilde planlanması ve verilmesi önem kazanmaktadır. Yaşamın ilk yıllarındaki çocuğun yaşamına yapılan bilinçli desteğin ve rehberliğin sadece çocuğun gelişimini değil, aynı zamanda ailenin ve toplumun gelişimi ve refahını da etkileme gücünde olduğu bilinmektedir. Erken yaşlarda çocuğa verilen eğitimin sadece çocuk ve ailesine faydalı olmadığı, bunun yanı sıra toplum için de gerekli olduğu düşüncesi, her çocuğun mümkün olduğunca erken yaşta eğitim alması fikrini doğurmuştur. Her ailenin bu eğitimi karşılayacak bilinç veya ekonomik gücü olmadığı için her çocuğa erken yaşta eğitim alabilme fırsatının verilmesi, toplumların önde gelen sorunlarından biridir. İmkanların kısıtlılığı gibi zorluklara rağmen, çocukların erken dönemde eğitim alması gerekliliği, yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda da iyice anlaşılmış ve her çocuğa eğitim fırsatının sağlanması ideali, ‘fırsat eşitliği’ kavramıyla birlikte yaygınlaşmaya başlamıştır. Okul Öncesi Eğitimin Amaçları Bir çocuğun eğitimi doğumuyla başlar; buna göre içinde bulunabileceği aile ve toplum durumlarından her biri, çocuğa eğitici bir etki yapabilir. Çocuk doğunca aile ortamında gelişmeye başlar ve bu ortam, gelişmesi için zorunludur. TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI Təhsildə İKT 29 Ancak, çocuğun erken çocukluk dönemindeki çeşitli gereksinimlerini karşılayabilmek bugünkü bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sağladığı olanaklarla artık ailenin yalnız başına başarabileceği bir konu olmaktan çıkmış durumdadır (Oktay, 2000). Bu açıdan okul öncesi eğitim kurumları, çok önemli bir görev üstlenmektedirler. Bu kurumlar, çağdaş toplumun gereksinimi olan duygu ve düşüncelerini özgürce anlatabilen araştırmacı, meraklı, girişimci, üretici, karşılaştığı problemlere çözümler ve seçenekler üretebilen, kendi kendine karar verebilen, kendi haklarına ve başkalarının haklarına saygılı, sahip olduğu gücü en üst düzeyde kullanabilen, kendi kendini denetleyebilen bireyler yetiştirebilmek için ailenin en büyük desteği olmak durumundadırlar (Oktay, 2003). Ancak, hızla artan nüfusumuz, 21. yüzyıla girerken dünyada yaşanan değişimlerin yarattığı yeni anlayışlar ışığında küreselleşme ve eğitimde bilişim teknolojilerinin kullanılmaya başlanması da çocukların erken yaşlarda eğitilmelerinin önemini ortaya koymaktadır. Günümüz eğitimcilerinin ve düşünürlerinin birleştikleri ortak nokta, sanayi toplumunun artık tamamlandığı ve tarihsel gelişme çizgisinde gelişmiş toplumların enformasyon dönemine girdikleridir. Son otuz yılda yaşanan teknolojik gelişmelerin öncelikle ve özellikle enformasyon alanında olduğu düşünülürse, bunun yanlış olmadığı görülebilir. Gerçekten de enformasyon alanında kelimenin tam anlamıyla bir devrim yaşanmış ve bu devrim tıpkı kendinden önceki sanayi devrimi gibi, toplum gelişmesini yeni bir evreye taşımıştır. Bu nedenle artık “sanayi toplumundan” değil, “enformasyon toplumundan” söz edilmektedir. Yeni toplum bir önceki toplum değildir. Bu durumda, “enformasyon toplumu” olmak isteyen toplumların bütün toplumsal kurum ve kuruluşlarını; yaklaşım ve tutumlarını buna göre düzenlemeleri gerekmektedir. Bu düzenlemelerin başında da eğitim gelmektedir (Erkan, 1998). Yeni Yüzyıl bütün dünya ülkeleri üzerinde büyük baskılara yol açmıştır. Ülkeler yeni yüzyılda kendilerine bir yer edinmenin büyük rekabetlere sebep olacağının farkındalar. Yine hepsi de bunun kolay olmayacağını çok iyi biliyorlar. Bilhassa sanayileşmekte olan toplumlar, şu andaki ekonomik, siyasi ve diğer sosyo-kültürel sınırlamalar yüzünden 21. yüzyıla hazırlanmanın sıkıntısını yaşıyorlar. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu kategorideki toplumlar için bu sınırlamaları ve engele dönüşebilecek olumsuzlukları aşabilmek ancak yeni bir eğitim paradigması ile mümkün olabilir (Sezal ve Erkan, 1996). Değişimlerin Yarattığı Yeni Anlayışlar Işığında Türkiye’de Okul Öncesi Eğitimin Geleceği Küreselleşme TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI Təhsildə İKT 30 20. yüzyıldan 21. yüzyıla girerken eğitime olası etkileri açısından ‘küreselleşme’ üzerinde en fazla konuşulan ve tartışılan bir konu olarak öne çıkmaktadır. Küreselleşme, bugünkü hızıyla devam ederse – göstergeler daha da hızlanacağına ilişkin işaretler vermektedir- yeryüzünün herhangi bir noktasında yaşayan bir bireyin yetişmesi, neredeyse dünyada yaşayan herkesi ilgilendirir duruma gelecektir. Bu bir anlamda dünyanın büyük bir köye dönüşmesi anlamına gelmektedir. Sanayi toplumunun ürünü olan, kimsenin birbiri ile ilgilenmediği ve birbirinden sorumlu olmadığı büyük kent yaşamı ve toplumu, programlanmış bilgileri, ne ve nasıl olmak istedikleri pek de önemsenmeden, çocuk ve gençlere aktarmayı hedefleyen fabrika tipi okullar, çok yakın bir gelecekte işe yaramaz hale gelecektir. Yeni okul, öğrenme ortamı olarak tüm çevresini kullanan, öğrencilerin ilgi ve gereksinimleri doğrultusunda bireyselleştirilmiş eğitimden yararlanabilecekleri bir ortam olacaktır. Böylece eğitim, zaman, mekan ve programlar yönünden sınırsız denilebilecek bir düzeye ulaşacaktır (Oktay, 2001). 1990’larda yarattığı değişimle tüm yaşamı etkileyen küreselleşme, dünyanın gündemini giderek artan yoğunlukta işgal etmektedir. Her alanda olduğu gibi yükseköğretimde de yoğun rekabetin yaşandığı günümüzde, kendisini yeniden yapılandıracak önlemleri almak üzere değerlendirmeler yapmaktadır. Bu süreçlerin en önemlisi hepimizin bildiği gibi 1999 yılında başlatılan “Bologna Süreci”dir. ‘Bologna Süreci’ adı altında başlayan çalışmaların tarihi 1988 yılına kadar gitmektedir. 19 Eylül 1988’de Alma Mater-Bologna’nın, Avrupa’nın en eski üniversitelerinden biri olarak 900. kuruluş yıldönümünde ‘Magna Carta Univrsitatum’ yayımlanmıştır. 25 Mayıs 1998’de Sorbonne Üniversitesinin 800. kuruluş yıldönümünde de ‘Sorbonne Ortak Deklarasyonu, 19 Haziran 1999’da ise 29 Avrupa ülkesinin yükseköğretimden sorumlu bakanları ‘Bologna Deklarasyonu’nu imzalamışlardır. Bologna Deklarasyonunda, 2010 yılına kadar ortak bir Avrupa Yükseköğretim Alanının (EHEA) gelişmesi için bir takım hedefler belirlenmiştir Bologna Süreci; Avrupa Yükseköğretim ve Araştırma Alanı’nı oluşturmak için yapılacak reformları ifade etmektedir. Bu kapsamda”‘Bilgi Avrupası’nı” oluşturmak için 2010 yılı itibariyle Avrupa’nın, eğitim sistemi ve eğitim kalitesi ile dünyanın lideri olacağı eğitim öğretim hedefi olarak belirlenmiştir. Bologna Süreci’nin tanımında belirtilen hedeflere ulaşabilmek için Avrupa genelinde eğitim sisteminin çok köklü bir reforma gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bu reformun, her ülkedeki ulusal yapı ve kültürle uyumlu olmak kaydıyla, Avrupa genelinde ortak TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI Təhsildə İKT 31 deneyimlerin paylaşılması, ortak hedeflere yönelik işbirliği yapılması ve birbirinin deneyiminden faydalanılması suretiyle gerçekleştirileceği belirtilmektedir (Önderoğlu, 2008). Bologna Bildirisi’nden (1999) sonra Berlin (2003) ve Bergen (2005) Bildirisinde , Yükseköğretim alanı için “Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi” ve “Ulusal Yeterlilikler Çerçevesi” hazırlanmıştır. Avrupa Yeterlilikler Çerçevesinin amaçları şu şekilde özetlenebilir: 1. Yükseköğretim sistemleri arasında uluslararası ilişkilendirmeyi sağlamak (şeffaflık); 2. Yükseköğretim sistemlerinin birbirini tanımasını kolaylaştırmak (tanınma); 3. Öğrenenlerin ve mezunların hareketliliğini artırmak (hareketlilik). Görüldüğü gibi, yukarıda özetlenen amaçlar, Bologna hedefleri ile tamamen örtüşmektedir. Ulusal Yeterlilikler Çerçevesi; “ülkelerin, toplumsal, kültürel ve ekonomik gerçeklerine en yakın tanımları ve yaklaşımları içeren, yükseköğretim kurumları tarafından kabul gören ve uygulanabilen, ulusal ve uluslararası paydaşlarca tanınan ve ilişkilendirilebilen derecelerin verilebileceği bir sistem” olarak tanımlanmıştır(Bologna uzmanları Ulusal Takımı, Bologna Projesi Sunumu, 2007). Bologna sürecinin amacı, sürekli iş olanakları yaratacak bir Avrupa Yükseköğretim alanının yaratılmasıdır. Bologna Sürecinin birçok Avrupa ülkesinde yükseköğretimde köklü reformların yapılmasını sağlayan bir süreç olduğu kabul edilmektedir. Bologna Süreci ile ilgili gelişmeler 1999 yılından beri düzenlenen Milli Eğitim Bakanlarının toplantılarında tartışılmakta ve amaçlar, hedefler yeniden düzenlenmektedir. Yaşam Boyu Öğrenme Başlangıçta, AB ölçeğinde kolay okunan ve karşılaştırılabilen yükseköğretim sistemlerinin elde edilmesi, bu sistemin iki aşamalı (Lisans, Y.Lisans) olması, kredi sistemlerinin kurulması, kalite kontrolu için Avrupa ölçeğinde işbirliği ve Yükseköğretimde Avrupa boyutunun desteklenmesi ana eylem alanları olarak belirlenmişken, Prag (2003) Bakanlar toplantısı ile Yaşam Boyu Öğrenme, başta öğrenciler olmak üzere paydaşların katılımı ve Avrupa Yükseköğretim alanının çekiciliğinin artırılması konularını da içerecek biçimde eylem alanları genişletilmiştir. Berlin (2004) Bakanlar Toplantısında ise araştırmanın önemi vurgulanarak Avrupa Yükseköğretim Alanı ile Avrupa Araştırma Alanının entegrasyonu önem kazanmıştır. 2005 Bergen toplantısı ise Yükseköğretim ve Araştırmanın entegrasyonu, güçlendirilmesi, Yükseköğretimin sosyal boyutunun geliştirilmesi, Hareketliliğin artırılması ve Avrupa Yükseköğretim ve Araştırma alanlarının çekiciliğinin TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI Təhsildə İKT 32 arttırılarak Dünya’nın diğer ülkeleri ile işbirliğine önem verilmesi tavsiyeleri ile sonuçlanmıştır. Bologna Sürecinin olumlu gelişmeleri tetiklediği, reformların yaygın hale geldiği, değişim programları ile hareketliliğinin artığı ve kalite güvence sistemleri ile kalitenin yukarı çekilmeye çalışıldığı Avrupa’da, gelişmelin yeterince hızlı olmadığı gözlenmektedir. Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde olan ülkemizde okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması ve niteliğinin artırılması çalışmaları da sürdürülmektedir. Ancak, okul öncesi eğitimin ülke çapında yaygınlaşması, sadece devlet ve yerel yönetimlerin çaba ve çalışmalarıyla istenilen düzeye gelmesi mümkün değildir. Özel sektör ve sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin de devlet olanaklarına katkıda bulunması ve her türlü desteği vermesi, alanın gelişmesine ve çok daha fazla çocuğa hizmet götürülmesine yardımcı olacaktır. Çocuk Hakları Bildirgesinde de belirtildiği üzere ( “Her çocuk fiziksel, zihinsel, duygusal, ahlaki, ve sosyal gelişimi açısından yeterli yaşam standardına ulaşma hakkına sahiptir, madde: 27, “İlköğretim Herkes için zorunlu ve parasız hale getirilmelidir” madde: 28, “Her çocuk eğitim hakkına sahiptir” madde: 29) vb çocukların yaşam boyu öğrenme hakları garanti altına alınmıştır. Birey ve toplum olarak sorumluklarımızın bilincinde olarak okulöncesi eğitimin nitel ve nicel olarak yaygınlaşmasını sağlamak olmalıdır. Okul öncesi eğitiminin yaygınlaştırılması Bologna sürecinde de vurgulanan yaşam boyu öğrenme kapsamında da incelenebilir. Yaşam boyu öğrenme, bireylerin sürekli şekilde yeni bilgi, beceri ve yeterlikler edinmelerine, mevcut bilgi, beceri ve yeterliklerini güncelleştirmelerine olanak sağlamak üzere yaşamları boyunca kendilerine sunulan öğrenim ve mesleki eğitim olanakları olarak tanımlanabilir (Akkoyunlu, 2008). Yaşam boyu öğrenme, yaşam boyunca alınan bütün genel eğitim, okul sonrası eğitim, formal ve resmi olmayan eğitim yoluyla bireysel, toplumsal ve/ya iş ile ilgili bilgi, beceri ve yetilerin geliştirilmesi demektir. Yaşam boyu öğrenme ile amaç tüm yaş gruplarındaki insanların nitelikli öğrenme olanaklarına ve çeşitli öğrenme deneyimlerine eşit ve açık biçimde erişim sağlamalarını kolaylaştırmaktır. Eğitimin her kademesinde kazandırılması gereken bu beceriler ne kadar erken yaşlarda başlanırsa o kadar başarılı olunacaktır. Yaşamın ilk yıllarını (0-6yaş) kapsayan erken çocukluk /okulöncesi yılları büyüme ve gelişim açısından yaşamın ilerleyen yıllarını etkileyecek temel yapıyı oluşturduğu için çok önemlidir. Sağlıklı yaşam olanaklarını bulan çocuklar gelişimlerini sağlam temeller üzerine inşa edebilirler. Bu ise; çocuğun öğrenme yaşamını doğrudan etkiler. İyi bakılan, iyi yaşam koşullarında büyüyen, dengeli ve yeterli beslenen ve eğitsel olanaklar yönünden TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI Təhsildə İKT 33 zenginleştirilmiş çevrelerde yaşayan çocuklar ruhsal, zihinsel ve fiziksel olarak daha iyi gelişebileceklerdir. Çocuğun ilk yıllarda yaşadığı deneyimler sonucu beyinde oluşan gelişmelerin çocuğun her türlü gelişimini olumlu yönde etkilemektedir (Tuğrul, 2002). Okulöncesi yıllarda çocuklara sağlanan erken bakım ve eğitim olanaklarının öğrenme ve eğitim süreci üzerindeki etkisinin kanıtları çok sayıda araştırma sonucuna dayandırılmaktadır. Beller, 1983; Gordon ve Jester, 1980; Gray, Ramsey ve Klaus, 1982; Palmer, 1983 yaptıkları çalışmalarında okulöncesinde verilen eğitimin çocukların bilişsel gelişimine, okula hazırbulunuşluklarına, ve okul başarısına olumlu katkısını vurgulamaktadırlar(TÜSİAD, 2005). Campbell & Ramey,1994; Guralnick, 1997, Barnett & Boocock, 1998; Reynolds, Chang ve Temple, 1998 de çalışmalarında erken çocukluktaki eğitimin sonucu olarak çocukların sınıf tekrarı yapmayan, daha uyumlu ve yüksek becerili çocuklar olduğunu tespit etmişlerdir. Reynolds, 2004 ve Schweinhart, Barnes ve Weikart, 1993 ise erken yaştaki okul başarısının akademik yaşam dışında diğer yaşam başarılarını da desteklediğini belirtmişlerdir(TÜSİAD, 2005). Görüldüğü üzere erken çocukluk yılları tüm yaşam kalitesini sosyal, duygusal ve akademik boyutta etkileyecek güce sahiptir. Bu anlamda okulöncesi çocuklarının eğitiminden sorumlu tüm kişi, kurum ve kuruluşlarının bu konuda gereken hassasiyeti göstermesi beklenmektedir. Özellikle kurumsal eğitimin sorumluluğunu üstlenen öğretmenlerin yetiştirildiği Eğitim Fakültelerinin programlarının 21. yüzyılın inşa edilmesindeki önemi hiç unutulmamalıdır. Okulöncesi eğitim öğretmenlik programlarının yeni yüzyılın gereksinimlerini karşılayacak öğretmenleri yetiştirmesi esas ve önceliklidir. Ancak yüksek kalitede yetiştirilmiş öğretmenler geleceğin yetişkinlerinin yetiştirilmesine liderlik edebilirler. Bu nedenle bu yüzyıla damgasını vuran “yaşam boyu öğrenme” sürecinin en başında yer alan okulöncesi eğitim çağındaki çocukların eğitimlerinin gereken önemin verilmesi gerekir. Günümüzde toplumların kalkınmasında ve rekabete dayalı ekonomik düzeninde nitelikli bireyler yetiştirme bakımından eğitim daha da önem kazanmıştır. Bilişsel alanda yapılan araştırmalar, öğrenme sürecine aktif olarak katılan öğrencilerin daha iyi öğrendiklerini göstermektedir. Bu nedenle öğrencilere bilginin kaynağı ve bu bilgileri nasıl elde edecekleri, bunları nasıl değerlendirecekleri ve problemi çözmek için bu bilgiyi nasıl kullanacakları öğretilmelidir. Ve bu beceriler tahmin edilenin aksinde ilköğretim yaşlarında değil okulöncesini kapsayan 0-6 yaşlardan itibaren başlatılmalıdır. TƏHSİLİN İNFORMATLAŞMASININ NƏZƏRİ VƏ METODOLOJİ ƏSASLARI Təhsildə İKT 34 Yaşam boyu öğrenmenin önemi, küreselleşme sürecinde dünyada değişen koşullara uyum, insan kaynaklarının geliştirilmesi gibi konularda da yaşamımızı etkilemektedir. Çağın ve toplumların gereksinim duyduğu yaşam boyu öğrenme becerilerine sahip bireyleri yetiştirmek kuşkusuz, eğitim kurumlarının sorumluluğundadır. Yaşam boyu öğrenme becerilerinin, okul öncesinden başlayarak her kademedeki eğitim kurumlarının programlarında yer alması ve her öğrenciye bu becerilerin kazandırılmasının gerekliliği sık sık vurgulanmaktadır. Eğitim kurumlarında bu becerilerin kazandırılabilmesi için, öncelikle, öğretmenlerin bu becerilere sahip olması gerekmektedir. Öğretmenlerin sözü edilen becerilere sahip olması öğrencilerine bu becerileri kazandırmak için çok önemlidir. Öğretmenlere yaşam boyu öğrenme becerilerinin kazandırılmasında ise Eğitim fakültelerine büyük görevler düşmektedir. Eğitim Fakülteleri söz konusu becerileri göz önüne alarak yeniden yapılanmak başka bir deyişle, öğretim programlarını ve öğretmen niteliklerini yeniden gözden geçirmek durumundadır. Download 5.01 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling