Hazirlayanlar
Download 3.42 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- İnternet Adresleri
Kaynakça
21 Ekim 1945 Genel Nüfus Sayımı, Başbakanlık İstatistik Genel Müdürlüğü, Ankara 1949. Adıbelli, Ramazan, “19-20.Yüzyılda Kayseri ve Civarında Hıristiyan Gruplar Arasındaki İlişkiler”, IV. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (10-11 Nisan 2003), Kayseri 2003. Arıkan, Zeki, “Türk-Ermeni Kültür İlişkileri Üzerine”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, Nisan 2003, Yıl 4, Sayı 38. Bayrak, Şaban, “18-19. Yüzyılda Kayseri’nin Ticarî Hinterlandı”, IV. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (10-11 Nisan 2003), Kayseri 2003. Beyoğlu, Süleyman, “1914-1922 Yıllarında Kayseri’de Yaşanan Bazı Sıkıntılar”, II. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (16-17 Nisan 1988), Kayseri 1988. Cömert, Hüseyin, “19. Yüzyıl Vergi Kayıtlarında Talas”, III. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (06-07 Nisan 2000), Kayseri 2000. Halaçoğlu, Yusuf, Ermeni Tehciri, 4. Baskı, İstanbul 2004. İmamoğlu, Vacit, “20. Yüzyılın İlk Yarısında Kayseri Kenti: Fizikî Çevre ve Yaşam”, I. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (11-12 Nisan 1996), Kayseri 2000. Kayseri ve Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi, Türkiye Ermeni Patrikliği, İstanbul 1986. Keskin, Mustafa, M. Metin Hülaga, Geçmişteki İzleriyle Kayseri, Erciyes Üniversitesi Yayını, Kayseri 2006 Küçük, Abdurrahman, Ermeni Kilisesi ve Türkler, 2. Baskı, Ankara 2003. Milliyet, 06 Kasım 2003 Perşembe. Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1995. Örik, Nahid Sırrı, Kayseri, Kırşehir, Kastamonu, İstanbul 1955. Özkan, Salih, “Kayseri ve Yöresinde Azınlık ve Yabancı Okulları” II. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (16-17 Nisan 1988), Kayseri 1988. Satoğlu, Abdullah, Kayseri Pastırmacılığı, Kayseri 1960. Somuncu, Mehmet, “Cehri Üretimi ve Ticaretinin 19. Yüzyılda Kayseri Ekonomisindeki Önemi”, Erciyes Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 22, Ocak-Haziran 2004. Şafak, Erdal, “Cehennemin Kapısını Aralayan Adam”, Sabah 28 Nisan 2006. Tosun, Ramazan, Kayseri’de Ermeni Olayları, Kayseri 1997. Tuzcu, Ali, “19. Yüzyıl Başlarından 20. Yüzyılın İlk Çeyreğine Seyyahların Gözüyle ve Konsolosluk Raporlarında Kayseri’nin İktisadî Yapısı”, III. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (06–07 Nisan 2000), Kayseri 2000.
232 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER İnternet Adresleri: www.evdose.com/tur/zemin/hali/zemhal, www.fairplayturkiye.com, www.gsgm.gov.tr, http://yayın.meb.gov.tr, www.minidev.com, www.pastırmam.com, www.talasbeldesi.com, www.turkboks.gov.tr, http://www.virtualani.freeserve.co.uk/kayseri/turkish.htm
SON DÖNEM OSMANLI MİMARLIĞINDA ERMENİLER Yrd. Doç. Dr. Selman CAN Atatürk Üni. Güzel Sanatlar Fakültesi Temel Eğitim Bölümü E-mail: selmancan@hotmail.com; Tel: 0 442 231 50 95 Özet Osmanlı mimarlığının son dönemine ilişkin olarak yapı- lan çalışmalarda, gayrimüslim mimarların ön plana çıka- rıldıkları görülmektedir. Özellikle Ermeni araştırmacılar, XIX. yüzyılda inşa edilen binaların çoğunluğunun Ermeni mimarlara ait olduğunu belirtilmektedirler. Bilimsel bir te- melden uzak bu iddialar, kendi içinde de çelişkilerle dolu bilgiler içermesine rağmen, sanat tarihi literatürüne girmiş bulunmaktadır. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin yeniden yapılandırılması çalışmalarına paralel olarak mimarlık teşkilâtı da değişime uğramış ve 1831’de hassa mimarlar ocağı kaldırılarak ye- rine ebniye müdürlüğü/binalar müdürlüğü teşkilâtı ku- rulmuş ve imar ve inşa çalışmalarında, plan ve projelerin hazırlanmasında merkez olmuştur. Mimarlık teşkilâtının yeniden yapılandırıldığı bu dönemde bina inşa ve onarı- mında uygulanan esaslar da değişime uğramış ve müna- kasa (açık eksiltme) sistemine geçilmiştir. Bu sistemle rekabet ortamında binaların düşük maliyetle yapılması amaçlanmıştır. Bu da maddî birikimleri bulunan ve fi nans kaynaklarına yakınlıkları ile tanınan Ermeni mi- marları, gelir seviyesi düşük olan yerli mimarlar karşısında öne çıkarmıştır. Bu mimarların isimleri yaptıkları binalar ile ilgili olarak düzenlenen masraf defterlerinde ve borç pu- sulalarında sık sık geçtiği için, yapının planını hazırlayan mimarların bunlar olduğu düşünülmektedir. Oysa bina planları ihalelerden önce hazırlandığı için, gerçek mimar- lar ile planı uygulayanlar farklı kişilerdir. Yani Ermeni mi- marlar inşa ettikleri yapıların çoğunluğunda mimar değil müteahhitlik işlevi üstlenmişlerdir. Osmanlı arşivlerinde uzun süredir yaptığımız çalışmalar sonucu Ermeni mimarların son dönem Osmanlı mimarî- sindeki gerçek konumları ortaya çıkarılmıştır. Bu çalışma- larda Ermeni mimarlara mal edilen pek çok yapının asıl mimarları inşaat kayıtlarından tespit edilmiştir. Sunulacak bildiride mimarlık tarihimizin önemli bir dönemine ilişkin arşiv belgelerine dayalı bir değerlendirme yapılacaktır.
237 Yrd. Doç. Dr. Selman CAN Giriş Osmanlı Devleti’nde, mimarlık teşkilâtının kuruluşundan itibaren, ihtiyaç duyulduğu oranda gayrimüslim (Ermeni ve Rum mimarlar gibi) mimarlara da görev verilmiştir. Bunların sayısı teşkilât içerisinde sürekli olarak belli bir oranda sınırlanmamış ve değişik dönemlerde farklı sayı- lara ulaşmıştır. Osmanlı arşivlerinde şimdiye değin tespit edilebilen mi- mar halifelerinin listelerine göre; XVI. yüzyılda sayıları üçü geçmeyen 1
gayrimüslim mimarların Hassa mimarlar ocağı içerisindeki oranı XVII. yüzyılın ilkyarısında % 47.5’e kadar çıkmış ve aynı yüzyılın sonunda bu oran % 9’a düşmüştür 2 . XVIII. yüzyıla ait elimizde hassa mimarlar oca- ğının mevcudunu gösteren bir liste bulunmamaktadır. Ancak, bu yüzyılda birtakım imar faaliyetlerinde gayrimüslim mimarların isimlerinin sıkça geçmesinden dolayı geçmiş yüzyıllara oranla sayılarının arttığı yolunda bir kanaat vardır 3 .
sayısı 52 kişidir 4 ve ölmüş olan mülâzım Yani kalfanın dışında hiç bir gay- 1 Erhan Afyoncu, “XVI. Yüzyılda Hassa Mimarları”, Prof. Dr. İsmail Aka Armağanı, İzmir 1999, s.200. 2 Fatma
Afyoncu, XVII.
Yüzyılda Hassa Mimarları Ocağı, Ankara 2001, s.63. 3 Sinan Güler, “18. Yüzyılda Hassa Mimarlar Teşkilâtı”, 18. Yüzyıl İstanbulu’nda Sanat Ortamı, Sanat Tarihi Derneği Yayını 3, İstanbul 1998, s.145-151; Mustafa Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, İstanbul 1971, s.110. 4 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Cevdet Maarif, Belge No: 5481, 27 Şaban 1216/2 Ocak 1802. 238 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER rimüslim mimarın isminin geçmemesi dikkat çekicidir 5 . Bu belge ışığın- da, hassa mimarlar ocağı içerisindeki gayrimüslim mimarların sayısının XVIII. yüzyılda artmadığı, aksine XIX. yüzyıla gelinceye değin tamamen azaldığı anlaşılmaktadır. Mimarlık teşkilâtının XVII. yüzyıl sonlarından itibaren düzeninin bozulmaya başlaması, atama ve azillerde liyakatin gö- zetilmemesi, ocak içerisinde istenilen vasıfl arda eleman eksikliğini doğur- muştur. İktisadî nedenlerle de mimar kadrolarının sayısı artırılamadığı gibi mümkün olduğunca mevcut kadrolar azaltılmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte XVIII. yüzyılda gerekli imar faaliyetlerinin bir kısmında kullanıl- mak üzere maaş ödenmeyen, mülâzım ocağı ismiyle anılan ve belirli bir derece, unvan ve kadroya sahip olmadan, ulufeli ocak mimarları dışında (haric ez-tertib) hizmetleri karşılığında kendilerine ödeme yapılan bir grup oluşturulmuştur 6 . Gayrimüslim mimarların çoğunluğu bu grup içerisinde yer aldığından doğal olarak XIX. yüzyıl başına ait tespit ettiğimiz hassa mimarlar ocağı listesinde isimleri geçmemektedir. Hassa mimarlar ocağının 1831’de kaldırılışından sonra kurulan ebniye müdürlüğü döneminde de görevli mimar halifelerinin içerisinde gayrimüs- lim mimarların yer almadığı görülür. Ebniye müdürü Seyyid Abdülhalim Efendi’nin 1834 yılında hazırladığı bir rapora göre teşkilât içerisinde kırkı aşkın mimar halifesi vardır ve bunların içinde gayrimüslim yoktur 7 . Yal-
nızca ebniye müdürlüğü içerisinde 1848 yılında Ebniye Meclisi oluşturul- duğunda teşkilât dışından tecrübeli Rum ve Ermeni kalfalar meclis azası olarak atanmışlardır. Ebniye meclisinde görev verilen gayrimüslim kalfa- lar şunlardır: Ermeni milletinden; Kirkor, Minas, Küçük Ohannes Kalfa, Rum milletinden; Panayot, Todori, Onikos Kalfa. Bunların yanısıra gerektiğinde görüşmelere katılacak olan Rum milletinden Ohannes ve İs- tefan Kalfa 8 .
kasa (açık eksiltme) adı verilen ihale sistemi ile yapıların inşasında uy- gulanan prosedür tamamen değiştirilir. Bu sistemde, inşası düşünülen bir yapı, plan ve projeleri ebniye müdürlüğünce hazırlandıktan sonra tahmini 5 Yani
kalfanın hariç ez-tertib (ocak için düzenlenen maaş kayıtlarının dışında) 3 akçelik yevmiyesinin mülâzım Mehmed Eşref’e verilmesi kararlaştırılır. 6 Cezar, hassa mimarlar ocağında meydana gelen boşalmalara mülâzım ocağından atamalar yapıldığını belirtmektedir. Cezar, a.g.e., s.45. 7 BOA, HH, Belge No: 26244. 8 BOA,
İ.Mes.Müh., Belge No:175, 7 C.emaziyehahir 1264/11 Mayıs 1848. 239 Yrd. Doç. Dr. Selman CAN bir bedel ile ihaleye çıkarılmaktaydı. Belirlenen bedel üzerinden en dü- şük fi yatı teklif eden müteahhide bir mukavele ile yapılacak iş teslim edil- mekteydi. İnşaat malzemelerinin piyasasını ellerinde bulunduran, ticaret erbabı Ermeni ve Rum kökenli mimar kalfaları için bu durum önemli bir fırsat oluşturur. Yapılan hemen her ihalede gayrimüslim kalfalar yer alırlar. Aynı anda birkaç işi üstlenen müteahhitler, her yapının başına kendi adla- rına mezuniyet Pusulası (yeterlilik belgesi) sahibi birini bırakmak duru- mundaydılar. Ancak, müteahhitlerin görevlendirdikleri kişiler çoğunlukla böyle bir belgeye sahip olmayan, cemaatlerine mensup kişiler olmaktaydı. Eminönü’ndeki Ahiçelebi Camii’nin tamiratını üstlenen İstefan Kalfa’nın görevlendirdiği Kiryako, yapıyı istenilen şekilde tamir etmediği ve har- camaları olduğundan fazla gösterdiği tespit edildiğinde, 20 Mart 1853 ta- rihinden itibaren, elinde mezuniyet pusulası olmayanların bu tür işlerde kullanılması kesin olarak yasaklanır 9 .
likle saray ve kasır gibi, inşasında yüksek miktarda harcama yapılması gereken binalarda bu durum söz konusuydu. Sermaye birikimi olmayan, çoğunluğu orta ve alt seviye gelir grubuna dâhil ailelerden gelen, kendi geçimlerini dahi zor temin edebilen yerli mimarların bu tür bir uygulama- da yüklenici olmaları oldukça güçtü. Mimarlık teşkilâtı içerisinde görev alanların uzun sürelerle maaşlarını alamadıkları, yalnızca keşfi ni yaptıkları binalardan haklarına düşen cüzi harçlarla işlerini yürütmeye çalıştıkları bi- linmektedir. Osmanlının son başmimarı Seyyid Abdülhalim Efendi bu du- rumu Sultan II. Mahmut’a bildirir ve Müslümanlar arasında artık kimsenin mimarlık mesleğini tercih etmediğini, ilerde mimar sıkıntısı çekileceğini vurgular 10 . Devletin son iki yüzyılı içinde durumları sürekli kötüye giden Müslü- man mimarların yanında gayrimüslim mimarlar, bazı çalışmaları nedeniyle yükümlü oldukları vergilerden muaf tutulup, özel haklara sahip olabilmek- teydiler. Üsküdar Selimiye Camii mimarı Foti Kamyanos Kalfa’ya verilen muafi yet beratı, bu uygulamaya güzel bir örnektir. 1805 tarihli berat ile Foti Kalfa’nın elde ettiği haklar şunlardır: Gayrimüslimlerin ödemek zorunda oldukları bütün vergilerden muaf tutulur. Kişi dokunulmazlığı sağlanır. Üst-başı aranamaz, kılık kıyafetine müdahale olunamaz, evine zabıta ve kolluk kuvvetleri giremez. Seyahat ve yol serbestisi ve ayrıcalıklarından istifade eder. Yargı muafi yeti verilir. Olağan mahkemelerde yargılanamaz, 9 BOA, A. MKT. MVL., Belge No: 65/14, 9 C.âhır 1269/20 Mart 1253. 10 BOA, HH, Belge No: 26244. 240 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER ancak Divan-ı Asafî’de (Yüce Divan) yargılanabilir 11 . Muafi yet beratların- da elde edilen haklar babadan oğlu ve yakın akrabalara da geçebiliyordu. Foti Kalfa gibi Kirkor Balyan da Sultan II. Mahmut döneminde muafi yet beratı sahibi olur ve ölümünden sonra sahip olduğu muafi yet beratına is- tinaden damadı Ohannes ve oğlu Karabet’e de birer muafi yet beratı veri- lir 12
Yaşanılan bütün bu gelişmeler, Ermeni kalfaların XIX. yüzyılda ön plana çıkmasını sağlar. Özellikle Balyan ailesi, üç nesil boyunca saraya yakın olarak çok sayıda yapının müteahhitliğini üstlenmişlerdir. İçlerin- den Serkis Balyan’a, Sultan II. Abdülhamit döneminde sermimar-ı dev- let unvanı verilir 13 . Bu unvan aslında 1831 yılında kaldırılmıştır 14 . Serkis Balyan’ın saraydaki özel bağlantıları sayesinde şahsına ait olmak üzere verilmiş bir payedir ve Osmanlı mimarlık teşkilâtının başındaki en üst dü- zey mimar anlamı taşımamaktadır. Ermeni asıllı kalfalar ile Türk mimarlar arasında sürekli bir çekiş- me de söz konusudur. Kendi menfaatleri uğruna başarılı Türk mimarları Saray’dan uzak tutmaya çalıştıkları da bir gerçektir. 1827-1829 yılları ara- sında başmimarlık yapmış olan Kırımlı Mahmut Ağa’nın görevden uzak- laştırılması Kirkor Balyan’ın bir oyunuyla meydana gelir. Kirkor Kalfa ve Mahmut Ağa arasındaki gerginlik Heybeli Ada Deniz Harp Okulu’nun 1827’de inşası sırasında başlar. Sultan II. Mahmut her ikisinin hazırladı- ğı planlardan Mahmut Ağa’nınkini tercih eder. Pars Tuğlacı’nın Kirkor Balyan’a ait olduğunu belirttiği yapının 15 gerçekte mimarlığını Kırımlı Mahmut Ağa yapar 16 . Kısa bir süre sonra Kirkor Balyan, Mahmut Ağa’nın Sultan II. Mahmut’un atları için 1829’da Tarabya’da yapmış olduğu ahı- rın inşasında çalışan işçileri ayarlayarak yapının çatısında uygun olmayan malzeme kullandırır ve ahırın çatısı beş on gün sonra yıkılarak on bir atın 11 Kemal Beydilli, “III. Selim Devrinde Verilen Bazı Muaf ve Müsellemlik Beratları Hak- kında: Foti Kalfa’nın Beratı”, Osmanlı-Türk Diplomatiği Semineri (30-31Mayıs 1994), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırmaları Merkezi, İstanbul 1995, s.86. 12 BOA, Cevder Maarif, Belge No: 4451, Evâsıt-ı C.evvel 1251/10 Eylül 1835; HH, Belge No:27724, 1251/1835. 13 BOA, Cevdet Dâhiliye, Belge No: 62375, 27 R.evvel 1295/31 Mart 1878. 14 BOA, Cevdet Saray, Belge No: 2860, 1247/1831. 15 Pars Tuğlacı, Osmanlı Mimarlığı’nda Balyan Ailesi’nin Rolü, İstanbul 1993, s.46. 16 BOA, HH, Belge No: 29310, 1243/1827-28. 241 Yrd. Doç. Dr. Selman CAN ölümüne sebep olur 17 . Bunun üzerine Sultan, Mahmut Ağa’yı görevden uzaklaştırarak ailesi ile birlikte Bursa’ya sürgüne gönderir 18 . Son dönem Osmanlı mimarlık teşkilâtının yapısal değişiminin, bina inşa ve onarımındaki süreçlerin yeterince bilinmemesi ve arşiv kayıtlarına inilip ihale şartnamelerinin incelenmemesi birçok binanın gerçek mimarı- nın gün yüzüne çıkmamasına, müteahhitliğini yapan kalfaların binaların mimarları olarak algılanmasına sebep olmuştur. Arşiv belgelerinden tespit ettiğimiz bir kısım yapının gerçek mimarları şunlardır: Sultan II. Mahmut Türbesi Garabed Balyan’ın 19 değil mühendis Abdülhalim Efendi’nin 20 , Bayezit Yangın Kulesi Senekerim Balyan’ın 21 değil Seyyit Abdülhalim Efendi’nin 22 , Rami Kışlası Kirkor Balyan’ın 23 değil Seyyit Abdülhalim Efendi’nin 24 , Ortaköy Camii Nikoğos Balyan’ın 25 değil Seyyit Abdül- halim Efendi’nin 26 , Mecidiye Kışlası (Taşkışla) Serkis Balyan’ın 27 değil
İngiliz mimar William James Smith’in 28 , Yıldız Hamidiye Camii Serkis Balyan’ın 29 değil Rum Nikolaki Kalfa’nın 30 , Sarayburnu Antrepoları Si- mon Balyan’ın 31 değil August Jasmund’un 32 eseridir. Ermeni kalfalar yaptıkları işlerde yolsuzluklara karıştıklarından XIX. yüzyılın sonuna doğru gözden düşmeye başlarlar. Sultan II. Abdülhamit döneminde birçok yapı inşa eden Alman August Jasmund, Bayındırlık Bakanlığı’nın (Nafi a Nezareti) kadrolarının Ermeni çalışanlarla doldurul- masından dolayı kendi alanında Ermenileri karşısında bulduğunu, işlerin - görülmedik bir şekilde- daha çok kulis arkalarındaki görüşmelerle yürütül- düğünü, bu yüzden de devlet için yapılan binaların rezil olmasına rağmen 17 Ahmet Lütfi , Tarih-i Lütfi , Cilt 2, İstanbul 1291, s.163. 18 BOA, Cevdet Maarif, Belge No: 5525, 22 Cemaziyelevvel 1245/19 Kasım 1829. 19 Tuğlacı, a.g.e., s.278. 20 BOA, İD, Belge No: 3, 22 Rebiyülahir 1255/5 Temmuz 1839. 21 Tuğlacı, a.g.e., s.86. 22 BOA, MAD, Belge No: 8959, s.59, 21 Ramazan 1241/29 Nisan 1826. 23 Tuğlacı, a.g.e., s.53. 24 BOA, HH, Belge No: 29041-C, 27 Safer 1248/25 Haziran 1832. 25 Tuğlacı, a.g.e., s.381. 26 BOA, EVd., Belge No: 13498, 3 Zilhicce 1264/31 Ekim 1848. 27 Tuğlacı, a.g.e., s.534 28 BOA, HH.EBA., Belge No:1/4, 23 Safer 1267/ 29 Aralık 1850. 29 Tuğlacı, a.g.e., s.497. 30 Dolmabahçe Sarayı Arşivi, Evrak No: II/ 989. 31 Tuğlacı, a.g.e., s.660. 32 BOA, P.PRK.ML., Belge No:10/65, 29 Şevval 1307/18 Haziran 1890.
242 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER teslim alındığını belirtiyor 33 . Devlet başmimarı payesiyle onurlandırılan Serkis Balyan’ın dahi, 1882’de başlatılan ve 1886’da sonuçlanan bir so- ruşturma sonucu Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamit döneminde yaptığı yapılardan toplam üç yüz bin lirayı aşkın bir meblağı zimmetine geçire- rek
34 büyük inşaat yolsuzluğu yaptığı anlaşılmaktadır. Soruşturma netice- sinde hakkında açılan dava ile bütün mal varlığına el konmasına 35 rağmen, Ekim 1888’de Saray’ın başdoktoru Mavroyani Efendi’nin aracılığı ile II. Abdülhamit tarafından affedilir 36 . 1890’lardan sonra Ermeni kalfaların Os- manlı mimarlığındaki etkileri de sona erer. Bunda gerek yaptıkları yolsuz- lukların, gerekse dönemin siyasî gelişmelerinin etkisi büyüktür 37 33 Mehmet Yavuz, “Mimar August Jasmund Hakkında Bilmediklerimiz”, Sanat Tarihi Dergi- si, Aydoğan Demir’e Armağan, Sayı XIII/I, C.181-205, İzmir Nisan 2004, s.197. 34 BOA, Y.PRK.AZN., Belge No: 2/49, 17 Şevval 1303/19 Temmuz 1886. 35 BOA, Y.PRK.AZJ., Belge No: 13/44, 26 Temmuz 1304/7 Ağustos 1888. 36 BOA, Y.MTV., Belge No: 54/38. 37 İngiltere’de Serbest Fırka’nın iktidara gelmesiyle Ermeni meselesinin canlandığı, Osmanlı ülkesinde hizmetli olan Ermeni ve Rumların memleketin zararına çalıştıklarından memuri- yetlerden uzaklaştırılmaları ve Hariciye’de Fransızca yerine Türkçe kullanılması hakkında bkz. BOA, Y.EE., Belge No: 127/57, 20 Rebiyülahir 1308/3 Aralık 1890. OSMANLI DEVLET YÖNETİMİNDE KÜLTÜRLER ARASI İLETİŞİM ÖRNEKLERİ: II. ABDÜLHAMİT’İN ERMENİ DEVLET ADAMLARI İLE İLİŞKİLERİ Arş. Gör. Serkan GÜL Erciyes Üniversitesi Yozgat Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü E-maili: serkanebu@yahoo.com; Tel (GSM): 0 535 777 35 69 Özet Osmanlı Devleti’nin son dönem Padişahlarından II. Ab- dülhamit, birçok açıdan en fazla tartışılan Padişahlardan birisi olmuştur. Abdülhamit hakkındaki en önemli tartış- ma konularından birisi de onun Ermenilerle olan ilişkisi olmuştur. Abdülhamit, Ermenilere karşı şiddet uygulamak ve onları katletmekle suçlanmış bir Padişahtır. Kendisinin Ermenile- re sempatiyle bakmadığı ve onları bir tehdit olarak gör- düğü söylenegelmiştir. Burada sorulması gereken soru şu olmalıdır: Abdülhamit gerçekten koşulsuz bir Ermeni düşmanı mıydı? Bu sorunun cevabı, Abdülhamit’in Erme- nilerle bireysel ilişkileri incelendiğinde ortaya çıkacaktır. Abdülhamit, saltanatı esnasında birçok Ermeni devlet adamına görev vermiş ve hatta onlarla bireysel dostluklar bile kurmuştur. Sunacağım bildiride, Abdülhamit döneminde görev almış bazı Ermeni devlet adamları ile Abdülhamit’in bu devlet adamlarıyla kişisel ilişkilerine değinilecektir. Bu sayede, Abdülhamit’in Ermenilere karşı olan yaklaşımının koşulsuz bir düşmanlık değil, içinde bulunulan dönemin bir sonu- cu olduğu görülecektir. 247 Arş. Gör. Serkan GÜL
çimde ortaya çıktığı zaman olarak 1878 Ayestefanos Anlaşması ve Berlin Kongresi kabul edilmektedir. Sultan II. Abdülhamit’in saltanatının ilk yıl- larına rastlayan bu anlaşmalardan sonra, Ermeni Meselesi uzunca bir süre, Osmanlı Devleti’nin gündemini meşgul etmiştir. Sultan Abdülhamit’in tahtta kaldığı 33 yıllık süre içinde Ermenilerin defalarca isyan hareketlerine kalkıştığı görülmektedir. Mesele öyle bir hal almıştır ki; sorun Osmanlı Devleti’nin bir iç politika konusu olmanın öte- sine geçmiş ve Osmanlıya karşı uluslararası bir kampanya şekline dönüş- müştür. Bunun temel sebebi olarak, mevcut uluslararası siyasî rekabeti ve güç mücadelesini görmek yanlış olmayacaktır. Büyük devletler, Ermenileri dünya kamu oyunda Osmanlıya karşı ko- şulsuz olarak destekleme yoluna gitmişlerdir. Öyle ki; Ermenilerin çıkar- dığı isyanlar sonrasında Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirler, Ermenilerin katliamı şeklinde duyurulmuştur. Özellikle Sultan Abdülhamit tam bir Er- meni düşmanı ve katili olarak gösterilmiştir. Bunun bir göstergesi olarak ta kendisi Kızıl Sultan olarak adlandırılmıştır 1 . Bu noktada akla gelen soru şudur: Sultan Abdülhamit gerçekten bir Ermeni düşmanı mıdır ve Ermenileri katletme politikası mı takip etmiştir? Bu sorunun cevabı son derece kapsamlı olarak ele alınabilir. Ancak burada, 1 Joan Haslip, Bilinmeyen Sultan II. Abdülhamit, İstanbul 2001, s.250. 248 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER bu sorunun cevabını bulmamıza yardım edebilecek sadece bazı örnekler verilecektir. Doğaldır ki; Abdülhamit’i Ermeni düşmanı olarak değerlendi- rebilmek için yaptığı eylemlerin buna uygun olması gerekmektedir. Fakat Abdülhamit’i yakından incelediğimizde durumun bahsedilenden son derce farklı olduğunu gösteren birçok örnekle karşılaşmaktayız. Bir millete karşı, koşulsuz bir düşmanlığa sahip bir kişinin eylemle- rinin buna uygun olmasını beklemek son derece doğaldır. Fakat Sultan Abdülhamit’in Ermenilerle olan kişisel ilişkilerine bakıldığı zaman, onun Ermenilere karşı kesin bir düşmanlık duymak bir tarafa, Ermenilere karşı büyük bir güven duyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Örneklerle gö- rülmektedir ki; Sultan Abdülhamit devlete karşı isyan içinde olan Ermeni- lerle devletine bağlı Ermeniler arasında kesin bir ayrım yapmıştır. Sultan Abdülhamit devrinde, çok sayıda Ermeni devlet adamı ve bü- rokratın Osmanlı Devleti’nin değişik kurumlarında görev yaptığı bilin- mektedir. Bu devirde merkez dairelerinde görev yapan Ermenilerin sayısı 2 633 olarak belirlenmiştir 2 . Bunlar Maliye, Hazine-yi Hassa, Hariciye, Dâhiliye, Adliye Nezaretleri’nde vs. görev yapmışlardır. Bunlar arasında birçok nazır ve üst düzey bürokrat bulunmaktadır. Merkez yönetiminin dı- şında, taşra idaresinde de binlerce Ermeni memur devlet görevinde çalış- maktadır
3 . Aslında Ermenler uzun yıllar boyunca Osmanlıda devlet hizmetlerin- de bulunmuşlardır. Ancak XIX. yüzyıl Ermeniler için altın bir devir ol- muştu. Özellikle, Osmanlı devlet yönetiminde önemli görevlerde bulunan Rumların Yunanistan’ın bağımsızlığından sonra gözden düşmesi, Ermeni devlet adamlarının önünü iyice açmıştır. Ermeniler de hizmetlerinden ve devlete olan bağlılıklarından dolayı millet-i sâdıka olarak adlandırılmaya başlanmıştır 4 .
Ermeni İlişkileri Sempozyumu, İstanbul 2001, s.21. 3 Abdülhamit döneminde taşrada Ermeni memurların sayısı, çalıştıkları daireler vb. için bkz. Mesrob Krikorian, Armenians in the Service of the Ottoman Empire 1860-1908, London 1977. Ayrıca Abdülhamit döneminde taşrada görev yapan Ermeni bürokratlar ile ilgili de- ğerlendirme için bkz. İlber Ortaylı, “II. Abdülhamit Devrinde Taşra Bürokrasisinde Gayri- müslimler”, Osmanlı Devleti’nin 700. Kuruluş Yıldönümünde Sultan II. Abdülhamit Dö- nemi Paneli, Bilge Yayıncılık, 2000. 4 Ercüment Kuran, “Tarihte Türkler ve Ermeniler”, Yeni Türkiye, Ermeni Sorunu-II, C.38, Ankara 2001, s.617. Ercüment Kuran burada Ermenilerle Türklerin birçok âdetlerinin ve zevklerinin ortak olduğunu ve Ermenilerin pek çok alanda Osmanlı Devleti’nde hizmet- lerde bulunduğunu belirterek, bu nedenlerle XVIII ve XIX. yüzyıl Osmanlı belgelerinde millet-i sâdıka olarak adlandırıldıklarını söylemektedir. 249 Arş. Gör. Serkan GÜL Sultan Abdülhamit’in Ermeniler hakkında hatıralarında yazmış oldu- ğu satırlar, onun Ermenilerin Osmanlıdaki durumunu nasıl gördüğünü gös- termektedir: Bizi Ermenilere eziyet etmekle suçlamak gülünçtür. İmpara-
5 . Abdülhamit bu şekilde devam eden hatıralarında, Ermenilerin Osmanlı içinde sahip oldukları uygun du- rumu açık bir şekilde dile getirmektedir. Sultan Abdülhamit Ermenilere karşı en fazla zulüm eden Padişah olarak suçlanmasına karşın, Ermeniler en fazla onun devrinde üst düzey görevlere gelmişlerdir. Bunlar arasında en dikkat çekici olanlar, Abdülhamit’in özel hazinesine yani Hazine-yi Hassa’ya nazırlık yapmış olan Agop Kazazyan, Ohannes Sakız ve Mikail Paşalardır. Bunların dışında Artin Dadyan Paşa ve Gabriel Noradunkyan dikkati çeken diğer isimlerdir. Agop Kazazyan Paşa (1832-1891), Abdülhamit döneminde hiz- met eden Ermeni devlet adamları arasında en dikkat çekici şahsiyetler arasındadır. Hem devlet hizmetinde bulunduğu önemli görevler hem de Abdülhamit’in güvenini ve dostluğunu kazanmış olması önemlidir. Agop Paşa’nın fakir bir aileden geldiği ve yüksek öğrenim görmediği kaynaklar tarafından belirtilmektedir 6 . Buna karşın işlerinde göstermiş olduğu başarı sayesinde sivrilmeyi başarmıştır. Agop Kazazyan değişik memuriyetlerde bulunduktan sonra Osman- lı Bankası’nın Türkçe muhabere kalemi müdürlüğüne atanmıştır. Burada çalışmaları ve başarılarıyla dikkat çekmiştir. Özellikle bankada meydana gelen bir usûlsüzlüğü ortaya çıkarmasının yıldızını parlattığı söylenmekte- dir. Bu özellikleriyle dikkat çeken Agop Kazazyan, Osmanlı Bankası genel müdürü Forster tarafından Abdülhamit’e tavsiye edilmiştir. Abdülhamit, Agop Kazazyan’ı Hazine-yi Hassa müdürlüğüne getirmiştir. Bu müdürlük 18 Nisan 1880 tarihinde nezarete çevrilmiş ve Agop Kazazyan nazırlık görevine getirilmiştir. Daha sonra kendisine 1 Mart 1887 tarihinde Ha- zine-yi Hassa Nazırlığı yanında Maliye Nazırlığı görevi de verilmiştir 7 . 5 II. Abdülhamit, Siyasî Hatıralarım, İstanbul, 1999, s.72. 6 Y. G Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler 1453-1953, İstanbul 1953, s.156. Ayrıca bkz. Levon P. Dabağyan, Sultan Abdülhamit ve Ermeniler, İstanbul 2001, s.272. 7 Terzi, a.g.e., s.22-23. 250 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER Hazine-yi Hassa Nazırlığı görevinin Padişah’ın şahsî itimadını kazanmış olan kişilere verilmesi nedeniyle, Agop Kazazyan’ın bu göreve getirilmesi son derece dikkat çekicidir 8 . Agop Kazazyan’ın Hazine-yi Hassa Nazırlığı’na geçmesiyle birlikte toprakların ve gelirlerin artırılması için emlâk-i müdevvere yani devredil- miş topraklar meselesi ortaya çıkartılmıştır 9 . Sultan Abdülmecit dönemin- de Emlâk-ı Hümayun’un Maliye hazinesine devredilmesi sırasında bazı emlâkın gözden kaçırıldığı ve başkalarının elinde kaldığı görülmüştü. Bu toprakların tekrar Hazine-yi Hassa’ya kazandırılması yoluna gidilmiştir 10 . İşte bu görevin yerine getirilmesi konusunda Agop Kazazyan son derece önemli bir görevi yerine getirmiştir. Osmanlı Devleti içinde birçok arazi- nin ayrıca gümrüğün Hazine-yi Hassa’ya katılmasını sağlamıştır. Agop Kazazyan’ın takip ettiği politika nedeniyle birçok devlet ada- mının tepkisini çektiği belirtilmektedir. Bu nedenle değişik vesilelerle Abdülhamit’e şikâyet edilmiştir. Sadrazam Sait Paşa uygulanan politika- lara tepkisini şu şekilde dile getirmektedir: Buna delâlet edenlerin hizmet-
11 . Abdülhamit’in Agop Paşa hakkındaki şikâyetleri dikkate almadığı ve onun icraatlarını taktir ettiği, Abdülhamit’in kendi ifadeleriyle sabit- tir. Abdülhamit, Kazazyan hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır: …büyük
12 . Burada dikkat edilmesi gereken husus; Agop Paşa’nın uyguladığı po- litikadan ziyade onun görevini Padişah’ın istediği şekilde icra etmesi ve bunun Padişah tarafından açıkça taktir edilmesidir. Zaten Sultan Abdül- hamit, Agop Paşa’ya karşı taktirini sadece sözlerle ifade etmekle kalma- mıştır. Kendisine Sultan Abdülhamit tarafından ikinci rütbeden Mecidiye 8 Dabağyan, a.g.e., s.273. 9 Vasfi Şensözen, Osmanoğullarının Varlıkları ve II. Abdülhamit’in Emlâkı, Ankara 1982, s.41.
10 Şensözen, a.g.e., s.41. 11 Mehmet Sait, Sait Paşa’nın Hatıratı, Cilt.2, İstanbul 1328 (1910), s.216. 12 Şensözen, a.g.e., s.43.
251 Arş. Gör. Serkan GÜL nişanı, birinci rütbeden Osmanî nişanı, vezirlik rütbesi, Murassa Al-i Os-
Padişah’ın Agop Paşa’ya başka ihsanlarda da bulunduğu bilinmektedir. Abdülhamit, Agop Paşa’ya kendi emlâkından Selanik’te ve Nişantaşı’nda arsalar vermiştir 13 .
diyalog, ikisi arasındaki yakın ilişkiyi de ortaya koyar niteliktedir. Sultan, Agop Paşa’ya, Saray çıkışında nereye gittiğini ve ne yaptığını sorar. Buna cevaben Agop Paşa; ata binip gezinti yapmayı sevdiğini söyler. Bunun üzerine Sultan Abdülhamit kendisine bir at hediye eder. Agop Paşa’nın ölümü de bu attan düşerek olmuştur. Sultan Abdülhamit, Agop Paşa’nın ölümünden son derece müteessir olmuştur. Baş mabeyincisi Ragıp Bey’i Paşa’nın validesine göndermiş ve ona her türlü ihtiyacının karşılanacağı bildirilmiştir. Padişah’ın, Paşa’nın vefatından dolayı çok üzgün olduğunu öğrenen Agop Paşa’nı annesi: Bir
demiştir
14 . Genel olarak bakıldığında, Sultan Abdülhamit’in Agop Paşa’ya karşı olan taktir ve teveccühünün sebebinin sadece Paşa’nın, Padişah’ın serveti- ni iyi idare edip, Padişah’a çok para kazandırmak olmadığı görülebilir. El- betteki, Agop Paşa’nın hizmetleri kendisinin Padişah tarafından taktir edil- mesini sağlamıştır. Ancak Padişah, Agop Paşa’ya karşı büyük bir güven gibi insanî hislere de sahipti. Ayrıca ikili arasındaki diyaloglar ve Paşa’nın ölümü üzerine Padişah’ın tavrı, onun Paşa’ya karşı kişisel bir sempati duy- duğunun göstergesidir. Agop Paşa’nın ölümünden sonra yerine yine Ermeni bir devlet ada- mı olan Mikail Paşa (1842-1897) Hazine-yi Hassa Nazırı olarak atanmış- tır. Mikail Paşa, Babıâli tercüme odasında başladığı memuriyet hayatına Şura-yı Devlet nafıa dairesi, Galata Gümrüğü Nezareti, Beyrut Rüsumat Nezareti’nde devam etmiş, Meclis-i Rüsumat ve Şura-yı Devlet üyelikle- rinde bulunmuş, Cemiyet-i Rüsumiye başkanlığı yaptıktan sonra Maliye Nezareti müsteşarı olmuştur. Mikail Paşa, 1888 yılında yeni kurulmuş olan Ziraat Bankası genel müdürlüğüne getirildi. Burada göstermiş olduğu ba- şarılar sayesinde Mikail Paşa, hükümetin ve Saray’ın dikkatini çekmiştir. 13 Terzi, a.g.e., s.24. 14 Çark, a.g.e., s.159. 252 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER Mülkiye Mektebi’nde de dersler vermekte olan Mikail Paşa, 1891 yılında Hazine-yi Hassa Nazırlığı’na tayin edilmiştir 15 .
artırmak için büyük gayret göstermiştir. Memleket dahilinde birçok ara- ziyi ve imtiyazı Emlak-ı Hümayun’a dâhil etmiştir. Abdülhamit’in, Mi- kail Paşa’nın hizmetlerinden son derece memnun olduğunu Padişah’ın şu sözlerinden anlıyoruz: …Mikail Paşa da daha iyi bir idarecidir. Büyük şirketlere verilen imtiyazlar sayesinde gelirimizi artırmaya muvaffak ol- muştur 16 . Sultan Abdülhamit, Mikail Paşa’ya hizmetlerinden dolayı birinci de- receden Al-i Osman nişanı vermiş, 1893 yılında da vezirlik rütbesi vererek paşalığa yükseltmiştir. Bunların dışında Altın Liyakat, Altın ve Gümüş İm-
17 . Mikail Paşa’nın ardından Hazine-yi Hassa Nazırlığı’na Sakız Ohannes Paşa (1836-1912) getirilmiştir. Ohannes Paşa memuriyet hayatına Babıâ- li tercüme odasında başlamıştır. 1863’te matbuat müdürü sıfatıyla Maarif Vekâleti’nde tercüme ve tahrirat kalemine geçirildi. Sonrasında 1868’de Şura-yı Devlet tesis edildiğinde, muhakemat şubesinin birinci kısmı mü- şavirliğine, aynı senenin sonunda da aynı Şura’nın azalığına seçilmiştir. Vazifesinde gösterdiği başarılar, onun 1871 tarihinde üç ay kadar bir süre Hariciye Vekâleti’nin umumî kâtipliği gibi ağır ve önemli bir makamın vekâleten kendisine verilmesini sağladı. 1872’de Ticaret Bakanlığı müşa- virliği, 1877’de henüz oluşturulan Mülkiye Mektebi’nde Siyaset, İktisat veya Servet-i Milel ve Usûl-i İdare dersleri hocalığı yapmıştır. Nihayet 1879’da muhasebat dairesinin umumî savcılığı (17 sene devamlı şekilde) gibi önemli mevkilerde görev yapmıştır.1897’de Hazine-yi Hassa Nazı- rı Mikail Portakal Paşa’nın vefatından sonra, Sultan’ın iradesiyle mezkûr idarenin başına geçti 18 . Ohannes Paşa’nın görevde bulunduğu sırada Bağdat-Basra deniz ta- şıtlarının işletilmesi ve Bağdat-Musul petrollerinin imtiyazları Hazine-yi Hassa’ya bağlanmıştır. Bu gibi gelir getiren çabalara rağmen Hazine bü- yük sıkıntı içine girmiş ve büyük bütçe açıkları ortaya çıkmıştır. Bunun 15 Terzi, a.g.e., s.25. 16 Şensözen, a.g.e., s.43. 17 Çark, a.g.e., s.161. 18 Çark, a.g.e., s.163. 253 Arş. Gör. Serkan GÜL üzerine Hazine-yi Hassa’nın gelir kaynakları borçlarla birlikte Maliye ha- zinesine devredilmiştir 19 .
met ve gayretleri Padişah tarafından taktir görmüştür. Kendisine birinci rütbeden Mecidî nişanı ve Altın Liyakat madalyası, Murassa Osmanî, Mu- rassa Mecidî, Murassa İftihar nişanları verilmiştir. 1907 yılında da vezir- lik rütbesi verilmiştir. Paşa kendi isteğiyle 1908 yılında Hazine-yi Hassa Nazırlığı’ndan ayrılmıştır. Sultan Abdülhamit, Mikail Paşa’yı kısa bir süre sonra Ayan Meclisi üyeliğine seçmiştir. Ancak kendisi sağlık durumunu ve yaşlılığını ileri sürerek bu görevi kabul etmemiştir 20 . Sultan Abdülhamit’in Ohannes Paşa’yı kendisi istifa edene kadar gö- revinde tutması ve sonrasında Ayan Meclisi üyesi seçmesi son derece dik- kat çekicidir. Daha önce bahsettiğimiz gibi Agop ve Mikail Paşaların gö- rev yaptığı dönemde Hazine-yi Hassa oldukça kârlı ve istikrarlı bir işleyişe sahipti. Bu nedenle adı geçen nazırlar Padişah’ın özel taktirlerini kazan- mışlardır. Ancak Ohannes Paşa’nın döneminde Hazine ifl as noktasına gel- miştir. Buna karşın Sultan Abdülhamit’in Paşa’yı görevinden almadığını hatta birçok nişan ve rütbeyle taltif ettiğini görüyoruz. Ohannes Paşa ken- disi istifa ederek görevi bırakmıştır. Sonrasında Padişah kendisine Ayan Meclisi üyeliği teklif etmiştir. Bu durum, Abdülhamit’in Ohannes Paşa’ya duyduğu kişisel güven ve yakınlığın bir göstergesi olarak görülmelidir. Abdülhamit döneminde Ermeniler sadece Hazine-yi Hassa’da görev yapmamışlardır. Ermeni devlet adamları özellikle Hariciye Nezareti’nde önemli vazifeler ifa etmişlerdir. Bunlar arasında ilk dikkati çekenler Gab- riel Noradunkyan ve Artin Dadyan Paşa gibi isimlerdir. Gabriel Noradunkyan (1852-1941) Fransa’da eğitimini tamamlamış ve 1875 yılında Hariciye Nezareti’ne girmiştir. Gabriel Paşa, Hariciye Nezareti’nde değişik kademelerde yıllarca hizmet vermiştir. Bu hizmetle- rinden dolayı kendisine Ulâ ve Balâ nişanları verilmiştir 21 . Abdülhamit’in Gabriel Paşa’nın hizmetlerini taktir ettiği bilinmektedir. Abdülhamit, Gab- riel Paşa’yı Ayan Meclisi’ne seçerek kendisine verdiği önemi ortaya koy- muştur. Ancak, Gabriel Paşa, Abdülhamit tahttan indirilirken bu durumu Abdülhamit’e bildiren heyetin içinde yer almıştır. Değişen şartların bir so- nucu olan bu durumun Abdülhamit’te büyük bir üzüntü ortaya çıkardığını 19 Terzi, a.g.e., s.27. 20 Terzi, a.g.e., s.28. 21 Çark, a.g.e., s.155. 254 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER söylemek mümkündür. Abdülhamit, Gabriel Paşa’nın 1912 yılında Harici- ye Nazırı yapılmasını uygun bulmadığını belirtmiştir. Artin Dadyan Paşa (1830-1901) Osmanlı Hariciyesi’nin en önemli Er- meni devlet adamlarından birisidir. Fransa’da yüksek öğrenim gören Artin Paşa, Hariciye Nezareti’nde değişik görevlerde bulunmuştur. Yaptığı hiz- metler taktir edilen Paşa, Şura-yı Devlet üyeliğine seçilmiş ve ormanlar ve madenler genel müfettişliğine getirilmiştir. Daha sonra Maliye Nezareti müşavirliğine tayin olmuştur. Yaptığı hizmetlerin Abdülhamit tarafından taktir edildiği ve Artin Paşa’nın Abdülhamit tarafından Hariciye müste- şarlığı görevine getirildiğini görüyoruz 22 . Son derece hassas bir dönemde böylesine yüksek ve önemli bir göreve getirilmesi önemlidir. Kısa bir ara vermesine rağmen bu görevde uzunca bir süre kalması önemli bir durum- dur. O dönemde üst düzey bir devlet adamının makamını bu kadar uzun bir süre koruyabilmesi ancak Sultan Abdülhamit’in isteğiyle olabilirdi. Artin Paşa ile beraber çalışmış olan Galip Kemalî Bey anılarında, Abdülhamit gibi titiz ve hassas bir Padişahla, Artin Paşa’nın çok uyumlu çalıştığını belirtmektedir. Artin Paşa millet işlerinin en buhranlı olduğu dönemler-
23 . Osmanlı bürokrasisinin bir görevlisi olmamasına rağmen, Ermeni- ler arasında büyük politik gücü olan Patriklerle ilgili bir örnek vermek yerinde olacaktır. Ormanyan Efendi 1896 yılında Ermeni cemaati umum meclisi tarafından Ermeni cemaati Patriği olarak seçilmiştir. Padişah tara- fından bu karar onaylanmıştır. Bunun üzerine Patrik Ormanyan teşekkür için Padişah’ın huzuruna çıkmıştır. Ormanyan Efendi bu ziyaret esnasında Sultan Abdülhamit’ten siyasî suçlardan mahkûm 1 200 Ermeninin serbest bırakılması için ricacı olmuştur. Padişah, Patrik’in bu isteğini kabul etmiş- tir. Ayrıca idama mahkûm edilmiş olan 30 Ermeninin cezası müebbede çevrilmiştir 24 .
Download 3.42 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling